Isırgan otu

Yaygın olarak ısırgan otu olarak bilinen Urtica dioica, Avrupa, Asya, Kuzey Afrika ve Batı Kuzey Amerika’ya özgü çok yıllık çiçekli bir bitkidir. Tür Urticaceae familyasının bir parçasıdır. Adı, “yanmak” anlamına gelen Latince urtica kelimesinden geliyor ve bitkinin, dokunulduğunda tahriş edici maddeler enjekte eden saç benzeri yapılar olan trikomları nedeniyle temas halinde yanma hissine neden olan iyi bilinen özelliğine atıfta bulunuyor.

Urtica cins adı Latince urere kelimesinden türetilmiştir ve “yanmak” anlamına gelir ve tüylerin acı veren doğasına doğrudan bir göndermedir. Tür adı dioica, bitkinin diocious üreme stratejisini gösterir; bu, bireysel bitkilerin ya erkek ya da dişi olduğu anlamına gelir. Tarihsel olarak, ısırgan otu eski çağlardan beri kullanılmaktadır ve kullanımının kanıtı en az M.Ö. 3.000’e kadar uzanmaktadır. Ortaçağ Avrupa’sında lifi nedeniyle ve çeşitli rahatsızlıklara bitkisel ilaç olarak kullanılmıştır.

Botanik Açıklama

Urtica dioica tipik olarak 1 ila 2 metre boyunda büyür. Yaprakları zıttır, kalp şeklindedir, dişlidir ve histamin ve tahrişe neden olan diğer kimyasalları enjekte edebilen çok sayıda acı verici tüy içerir. Küçük, yeşilimsi veya kahverengimsi çiçekler üretir. Bitki, nitrojen bakımından zengin topraklarda, genellikle yol kenarları ve terk edilmiş alanlar dahil olmak üzere bozulmuş alanlarda büyür.

Ekolojik ve Tıbbi Önemi

Urtica dioica, ekolojik açıdan çeşitli böcekler ve hayvanlar için önemli bir bitkidir. Birçok kelebek türü için larva besin bitkisi görevi görür ve çeşitli eklembacaklılar için barınak ve yaşam alanı sağlar. Tıbbi olarak ısırgan otu geleneksel tıpta artrit, anemi ve idrar yolu enfeksiyonlarını tedavi etmek için kullanılmıştır. A ve C vitaminleri, demir, potasyum, manganez ve kalsiyum açısından zengindir.

Klinik Kullanım

Yaygın olarak ısırgan otu olarak bilinen Urtica dioica, geniş yelpazedeki farmakolojik özellikleri nedeniyle çeşitli kültürlerde geleneksel tıpta kullanılmaktadır. İşte tıbbi kullanımlarının ayrıntılı bir açıklaması:

Antiinflamatuar ve Analjezik Etkiler

Isırgan otu, antiinflamatuar özellikleriyle yaygın olarak tanınmaktadır. Artrit ve diğer inflamatuar durumların tedavisinde yaygın olarak kullanılır. Bitki özlerinin, iltihaplanma sürecine dahil olan proteinler olan iltihaplı sitokinlerin üretimini engellediği gösterilmiştir.

Diüretik ve Detoksifikasyon Etkileri

Isırgan otu idrar söktürücü olarak kullanılır, vücut sıvılarının atılmasına yardımcı olur ve suyun böbreklerden atılımını teşvik eder. Bu, hipertansiyon ve idrar yolu enfeksiyonları gibi durumların tedavisinde faydalıdır. Detoksifikasyon özellikleri aynı zamanda bitkisel detoks ilaçlarında da popüler olmasını sağlar.

Antihistamin ve Anti-alerjik Özellikler

Urtica dioica mevsimsel alerji ve saman nezlesi semptomlarını hafifletmek için kullanılmıştır. Mekanizma, bitkinin bir antihistamin gibi davranarak vücudun alerji semptomlarından sorumlu olan histamin üretimini azaltma yeteneğini içerir.

Antimikrobiyal etkinlik

Isırgan otu ekstraktları ayrıca bakteri ve mantarlar da dahil olmak üzere çeşitli patojenlere karşı etkili olan antimikrobiyal özelliklere sahiptir ve bu da yara iyileşmesi ve cilt enfeksiyonlarında geleneksel kullanımını destekler.

Besin takviyesi

Isırgan otu, başta A Vitamini, C Vitamini, demir, potasyum, manganez ve kalsiyum olmak üzere vitamin ve minerallerin yüksek içeriği nedeniyle sıklıkla besin takviyesi olarak kullanılır. Özellikle kansızlık ve genel yorgunluk için tavsiye edilir.

Hazırlama

  • Çay: Isırgan otu yaprakları genellikle çay yapmak için demlenir ve idrar söktürücü ve antiinflamatuar özelliklerinden yararlanmak için tüketilebilir.
  • Ekstraktlar: Sıvı ekstraktlar veya tentürler, özellikle alerji ve inflamasyonun tedavisinde daha güçlü terapötik etkiler için kullanılan konsantre ısırgan otu formlarıdır.
  • Kapsül ve Tabletler: Bunlar sıklıkla alerjilerin sistematik tedavisinde, prostat sağlığında ve besin takviyesi olarak kullanılır.
  • Topikal Kremler ve Merhemler: Eklem ağrıları ve egzama için haricen uygulanır.

Önerilen Dozajlar

  • Çay: 1-2 çay kaşığı (yaklaşık 2-4 gram) kurutulmuş ısırgan otu yaprağını sıcak suda 10 dakika demleyin. Günde 2-3 bardak içilir.
  • Ekstraktlar: Isırgan otu ekstraktının tipik bir dozu günde üç kez alınan 1-2 mL’dir (20-40 damla).
  • Kapsüller ve Tabletler: Dozajlar, birkaç doza bölünerek günlük 300 ila 600 mg arasında değişebilir.
  • Topikal Uygulamalar: Kremler veya merhemler, ürün talimatlarına göre etkilenen bölgeye genellikle günde birkaç kez uygulanmalıdır.

Kullanım Talimatları

  • Antiinflamatuar ve Ağrı Giderici: Artrit gibi durumlar için ısırgan otu kapsül veya çay şeklinde alınabilir. Ağrıyı ve iltihabı azaltmak için etkilenen bölgelere topikal kremler de uygulanabilir.
  • Diüretik ve Detoksifikasyon Etkileri: Isırgan otu çayı idrar söktürücü ve detoksifikasyon amacıyla etkilidir. Gün içerisinde düzenli olarak tüketilmelidir.
  • Alerji Giderici: Ekstraktlar ve kapsüller, konsantre formları ve tutarlı dozları nedeniyle alerjileri tedavi etmek için tercih edilir.
  • Besin Takviyesi: Kapsüller ve tabletler, ısırgan otundan tüm vitamin ve mineral yelpazesini konsantre, tüketimi kolay bir biçimde elde etmek için idealdir.

Önlemler ve Yan Etkiler

Isırgan otu çoğu yetişkin için genellikle güvenli olsa da mide rahatsızlığı, sıvı tutulması ve terleme gibi yan etkilere neden olabilir. Hamile kadınlar, adet döngülerini değiştirebileceği ve rahim kasılmalarını uyarabileceği için ısırgan otu tüketmekten kaçınmalıdır. İdrar söktürücü özelliğinden dolayı böbrek sorunları olan kişilerin dikkatli kullanması gerekir. Yeni bir tedaviye başlamadan önce daima bir sağlık uzmanına danışın.

İleri Okuma

  1. Grubb, P. J., & Abel, D. J. (1985). “Ecology of Urtica dioica,” Journal of Ecology, 73(3), 999-1012.
  2. Harborne, J. B., & Turner, B. L. (1984). “Plant Chemosystematics,” Academic Press.
  3. Mabey, R. (1996). “Flora Britannica,” Sinclair-Stevenson.
  4. Guarrera, P. M., & Savo, V. (2016). “Wild medicinal plants used in traditional remedies in Italy,Journal of Ethnopharmacology, 185, 202-234.
  5. Johnson, T. A., Sohn, J., Inman, W. D., Bjeldanes, L. F., & Rayburn, K. (2013). “Lipophilic stinging nettle extracts possess potent anti-inflammatory activity, are not cytotoxic, and may be superior to traditional tinctures for treating inflammatory disorders,” Phytomedicine, 20(2), 143-147.
  6. Schöttner, M., Gansser, D., & Spiteller, G. (1997). “Interaction of lignans with human sex hormone binding globulin (SHBG),Zeitschrift für Naturforschung C, 52(11-12), 834-843.
  7. Roschek, B. Jr., Fink, R. C., McMichael, M., & Alberte, R. S. (2009). “Nettle extract (Urtica dioica) affects key receptors and enzymes associated with allergic rhinitis,” Phytotherapy Research, 23(7), 920-926.
  8. Modarresi-Chahardehi, A., Ibrahim, D., & Sulaiman, S. F. (2012). “Antifungal activity of Urtica dioica L. extracts,” International Journal of Pharmacology, 8(6), 572-575.
  9. Gulcin, İ., Küfrevioğlu, Ö. İ., Oktay, M., & Büyükokuroğlu, M. E. (2004). “Antioxidant, antimicrobial, antiulcer and analgesic activities of nettle (Urtica dioica L.),Journal of Ethnopharmacology, 90(2-3), 205-215.
  10. Chrubasik, J. E., Roufogalis, B. D., Wagner, H., & Chrubasik, S. (2007). “A comprehensive review on the stinging nettle effect and efficacy profiles. Part II: urticae radix,” Phytomedicine, 14(7-8), 568-579.
  11. Randall, C., Randall, H., Dobbs, F., Hutton, C., & Sanders, H. (2000). “Randomized controlled trial of nettle sting for treatment of base-of-thumb pain,Journal of the Royal Society of Medicine, 93(6), 305-309.

Etakridin laktat

“Ethacridine” terimi, kimyasal yapısına atıfta bulunan “ethyl” ve “acridine” kelimelerinin birleşiminden türetilmiştir. “Laktat“, etakridinin yaygın olarak kullanıldığı form olan laktik asidin tuzunu veya esterini ifade eder.

Rivanol olarak da bilinen etakridin laktat, C22H23N3O7 kimyasal formülüne sahip aromatik bir organik bileşiktir. Suda ve alkolde çözünebilen sarı, kristal bir maddedir. Etakridin laktat, antiseptik ve antimikrobiyal özellikleriyle bilinen akridin türevleri sınıfına aittir.

“Ethacridine” adı, “etan” (molekülde bir etil grubunun varlığından dolayı) ve trisiklik halka sistemi içeren organik bileşikler sınıfına atıfta bulunan “akridin” kelimelerinin birleşiminden türetilmiştir.

Etakridin laktat ilk olarak 20. yüzyılın başlarında Alman kimyager Friedrich Stolz tarafından sentezlenmiştir. Başlangıçta antiseptik ve dezenfektan olarak kullanılmıştır. Zamanla, uygulamaları yaraların, yanıkların ve çeşitli cilt enfeksiyonlarının yönetimini içerecek şekilde genişledi.

Kimyasal Yapısı ve İşlevi:

Etakridin laktat bir akridin halka sistemi, bir etil grubu ve bir laktat parçasından oluşur. Bileşiğin antimikrobiyal aktivitesi, bakterilerin DNA’sına girme, replikasyon ve transkripsiyon süreçlerini bozma ve sonuçta hücre ölümüne yol açma yeteneğine atfedilir.

Klinik Kullanım:

  • Kimyasal Bileşimi: Etakridin laktat, akridinden türetilen sentetik bir organik bileşiktir. Kimyasal adı 2-etoksi-6,9-diaminoakridin laktattır.
  • Antiseptik Özellikler: Etakridin laktat güçlü antiseptik özelliklere sahiptir, bu da onu bakteriler, virüsler ve mantarlar dahil olmak üzere çok çeşitli mikroorganizmalara karşı etkili kılar. Mikroorganizmaların hücre zarlarını bozarak yok olmalarına yol açar.
  • Tıbbi Kullanım Alanları: Ethacridine lactate, aşağıdakiler de dahil olmak üzere çeşitli tıbbi ve sağlık hizmetleri ortamlarında kullanılmıştır:
  • Yara Antisepsisi: Yaraları, kesikleri ve sıyrıkları temizlemek ve dezenfekte etmek için topikal antiseptik olarak kullanılır.
  • Vajinal Antiseptik: Vajinal enfeksiyonların tedavisi için vajinal duş veya peser şeklinde kullanılabilir.
  • Cerrahi Uygulamalar: Etakridin laktat, özellikle jinekolojide cerrahi prosedürler sırasında dezenfektan olarak kullanılabilir.
  • Tarihsel Kullanım: Etakridin laktat antiseptik olarak uzun bir kullanım geçmişine sahiptir. İlk olarak 20. yüzyılın ortalarında tanıtılmış ve antimikrobiyal özellikleri nedeniyle klinik uygulamada yaygın olarak kullanılmıştır.
  • Formülasyonlar: Etakridin laktat tipik olarak topikal uygulama için bir çözelti veya jel olarak mevcuttur. Spesifik endikasyona ve enfeksiyonun ciddiyetine bağlı olarak çeşitli konsantrasyonlarda kullanılabilir.
  • Güvenlik Profili: Etakridin laktat belirtildiği şekilde kullanıldığında genellikle iyi tolere edilir. Ancak her antiseptik gibi bazı kişilerde lokal tahrişe veya alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Kullanım talimatlarına uymak ve herhangi bir advers reaksiyon meydana gelirse bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir.
  • Düzenleyici Statü: Etakridin laktatın ruhsatlandırma durumu ülkeye bağlı olarak değişebilir. Etakridin laktat kullanmadan önce bölgenizdeki spesifik düzenlemeleri ve onayları kontrol etmeniz önemlidir.
  • Gelecekteki Gelişmeler: Araştırma ve geliştirme çalışmaları, etakridin laktatın potansiyel uygulamalarını ve formülasyonlarını, daha fazla etkinlik için diğer antimikrobiyal ajanlarla kombinasyonu da dahil olmak üzere keşfetmeye devam etmektedir.

Kontrendikasyonlar ve Yan Etkiler:

Etakridin laktat topikal olarak antiseptik olarak kullanıldığında genellikle güvenli kabul edilir. Ancak, özellikle büyük yaralara uygulandığında veya yüksek konsantrasyonlarda kullanıldığında bazı kişilerde tahrişe, kızarıklığa veya döküntüye neden olabilir. Nadir durumlarda alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Etakridin laktat veya bileşenlerinden herhangi birine karşı aşırı duyarlılığı olduğu bilinen kişilerde kontrendikedir.

Abortifasiyan olarak kullanıldığında, etakridin laktat uterus perforasyonu, enfeksiyon, hemoraji veya tamamlanmamış abortus gibi komplikasyon riski taşır. Bu riskler ve daha güvenli alternatiflerin bulunması nedeniyle, bu bağlamda kullanımı önemli ölçüde azalmıştır.

Özet olarak, etakridin laktat antiseptik ve antimikrobiyal özelliklere sahip bir akridin türevidir. Geçmişte yaraların, yanıkların ve deri enfeksiyonlarının tedavisinde ve abortifasiyan ajan olarak kullanılmıştır. Bununla birlikte, obstetrikte kullanımı büyük ölçüde daha etkili ve daha güvenli alternatiflerle değiştirilmiştir.

Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.

Biberiye

Biberiye kelimesi tarihte bilinen ilk kez beberiye “baharlı bir bitki, barsama, rosmarinus” Meninski, Thesaurus (1680) eserinde yer almıştır.

Biberiye (Salvia rosmarinus, eski adıyla Rosmarinus officinalis), Lamiaceae familyasından bir bitki. Akdeniz bölgesine özgü yaprak dökmeyen bir çalı olan biberiye, çeşitli fitokimyasal bileşimi ve potansiyel sağlık yararları nedeniyle mutfak, tıbbi ve aromaterapi uygulamaları dahil olmak üzere çeşitli alanlarda kullanılmaktadır.

Fitokimyasal İçerik ve Tıbbi Özellikler

Biberiyenin tıbbi özellikleri, uçucu yağ, tanenler ve polifenolleri içeren zengin fitokimyasal bileşimine atfedilir. Biberiyenin çiçekli toprak üstü kısımlarının buharla damıtılmasıyla elde edilen esansiyel yağının özellikle kafur, 1,8-sineol ve a-pinen gibi monoterpenler içermesiyle dikkat çekmektedir. Ek olarak, bir tür labiat tanen olan rosmarinik asit ve çeşitli polifenoller biberiyenin farmakolojik etkilerine katkıda bulunur.

Terapötik Uygulamalar ve Etkiler

Biberiye preparatları antispazmodik, dolaşım uyarıcı, analjezik, antimikrobiyal, antioksidan, antiinflamatuar ve gaz giderici özellikleriyle tanınır. Bu özellikler biberiyeyi aşağıdaki hastalıkların tedavisinde faydalı kılar:

  • Solunum hastalıkları (örneğin soğuk algınlığı, grip ve öksürük, soğuk algınlığı ve boğaz ağrısı gibi COVID-19 semptomları)
  • Kas ve eklem ağrıları, romatizma
  • Dolaşım şikayetleri

Ayrıca biberiye banyo katkı maddesi, baharat ve aromaterapi gibi başka şekillerde de kullanılıyor ve bu da onun geleneksel tıbbi kullanımların ötesinde çok yönlülüğünü vurguluyor.

Ticari Ürünler ve Yönetim

Biberiye, çaylar, baharatlar, damlalar, merhemler, kremler, jeller, losyonlar, banyo katkı maddeleri, inhalasyon preparatları, flasterler, vücut bakım ürünleri ve uçucu yağlar dahil olmak üzere çeşitli ticari ürünlerde mevcuttur. Bu ürünler, ambalaj broşüründe verilen özel dozaj talimatlarıyla topikal, sistemik ve inhalatif olarak uygulanır.

Güvenlik Profili ve Kontrendikasyonlar

Faydalı özelliklerine rağmen biberiye, özellikle bileşenlerine aşırı duyarlılığı olan kişilerde olumsuz etkilere sahip olabilir. Bebeklerde ve küçük çocuklarda kontrendikedir. Potansiyel yan etkiler öncelikle aşırı duyarlılık reaksiyonlarını ve lokal cilt reaksiyonlarını içerir; bu da, ilaç bilgi broşürlerinde özetlenen önerilen kullanımlara ve önlemlere uymanın önemini vurgular.

Tarih

Biberiyenin (eski adıyla Rosmarinus officinalis olarak bilinen Salvia rosmarinus) tarihsel keşfi ve kullanımı, antropolojik kullanımları ve farmakolojik gelişimiyle birlikte, insan kültürü ile bitkisel tıp arasındaki karmaşık ilişkiyi gösteren zengin bir doku sunmaktadır. Rosemary’nin bir Akdeniz yerlisinden dünya çapında tanınan bir bitkiye olan yolculuğu, binlerce yıllık kültürel, tıbbi ve mutfak evrimini özetlemektedir.

Eski Uygarlıklar: Biberiyenin kullanımı en az M.Ö. 500 yıllarına kadar uzanır. Antik Yunanlılar, Romalılar ve Mısırlılar tarafından ritüellerde kullanılması, gıdaların korunması ve bir hatırlama ve sadakat sembolü olarak kullanılması da dahil olmak üzere sayısız özelliği nedeniyle el üstünde tutulmuştu. Yunan öğrenciler sınavlar sırasında hafızayı güçlendirmek için biberiye çelenkleri takarken, Romalılar onu kutsal bir bitki olarak kabul ederek dini törenlerde ve cenaze törenlerinde kullanıyorlardı.

Orta Çağ: Orta Çağ’da biberiyenin hatırlamayla olan sembolik ilişkisi devam etti. Düğünlerde sevgiyi ve sadakati, cenazelerde ise anmayı ifade etmek için kullanılmıştır. Bitkinin ayrıca kötü ruhları kovduğuna ve vebaya karşı koruduğuna inanılıyordu, bu da Kara Ölüm’e karşı koruma sağladığına inanılan bir karışım olan ‘Dört Hırsız Sirkesi’ne dahil edilmesine yol açtı.

Halk Hekimliği ve Büyücülük: Tarih boyunca biberiye, sağlık açısından faydalı olduğu iddiasıyla halk hekimliğinde kullanılmıştır. Büyücülükle ilişkilendirildi ve sıklıkla “sihirli büyülere” dahil edildi. Ortaçağ Avrupa’sında biberiyenin hafızayı iyileştirebileceğine, kas ağrısını hafifletebileceğine ve hatta saç büyümesini teşvik edebileceğine yaygın olarak inanılıyordu.

Farmakolojik Gelişim

Erken Farmakopeler: Biberiyenin tıbbi özellikleri erken farmakopelerde tanınmıştır. Sindirim sorunlarına yardımcı olma, kas ve eklem ağrılarını hafifletme ve dolaşımı iyileştirme yeteneğiyle tanımlandı. Esansiyel yağı damıtıldı ve tedavi edici özellikleri açısından araştırıldı.

Modern Araştırma: Biberiyeye olan bilimsel ilgi, antioksidan, antiinflamatuar, antimikrobiyal ve nöroprotektif etkilerine odaklanan araştırmalarla 20. ve 21. yüzyıllarda önemli ölçüde arttı. Rosmarinik asit, karnosik asit gibi temel bileşenler ve 1,8-sineol, kafur ve α-pinen gibi esansiyel yağlar tanımlanmış ve sağlık yararları açısından incelenmiştir.

Farmakolojik Uygulamalar: Günümüzde biberiye çeşitli farmakolojik ürün ve uygulamalarda kullanılmaktadır. Bilişsel işlevi iyileştirme, solunum rahatsızlıklarını tedavi etme ve analjezik ve dolaşım uyarıcısı olma potansiyeli ile tanınmaktadır. Biberiye yağı aromaterapide stresi azaltmak ve konsantrasyonu artırmak için yaygın olarak kullanılmaktadır.

İleri Okuma

  1. Petersen, M., & Simmonds, M. S. J. (2003). Rosmarinic acid. Phytochemistry, 62(2), 121-125.
  2. Moss, M., Cook, J., Wesnes, K., & Duckett, P. (2003). Aromas of rosemary and lavender essential oils differentially affect cognition and mood in healthy adults. International Journal of Neuroscience, 113(1), 15-38.
  3. Pengelly, A., Snow, J., Mills, S. Y., Scholey, A., Wesnes, K., & Butler, L. R. (2012). Short-term study on the effects of rosemary on cognitive function in an elderly population. Journal of Medicinal Food, 15(1), 10-17.
  4. Bozin, B., Mimica-Dukic, N., Samojlik, I., & Jovin, E. (2007). Antimicrobial and antioxidant properties of rosemary and sage (Rosmarinus officinalis L. and Salvia officinalis L., Lamiaceae) essential oils. Journal of Agricultural and Food Chemistry, 55(19), 7879-7885.
  5. Pengelly, A., Snow, J., Mills, S. Y., Scholey, A., Wesnes, K., & Butler, L. R. (2012). Short-term study on the effects of rosemary on cognitive function in an elderly population. Journal of Medicinal Food, 15(1), 10-17.
  6. Satoh, T., & Sugawara, Y. (2003). Effects of inhalation of essential oils on EEG activity and sensory evaluation. Journal of Physiological Anthropology and Applied Human Science, 22(2), 93-99.

Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.

Concordia’ya Doktor Atanmak – Türkiye’nin Uzaya Bakışı

Beyaz Mars ve Dünyanın Sonu; dünya üzerindeki en kuru, en soğuk ve en izole (yaşam alanlarından yalıtılmış) yer için, bilinen adı olan Antarktika dışında kullanılan diğer isimlere iki örnek…

Fransa Kutup Enstitüsü (IPEV) ve İtalya Antarktika Araştırma Programı (PNRA) işbirliğiyle yapılan ve 2005 yılında faaliyete geçen Concordia,  yerkürenin coğrafi güney noktasına 1600 kilometre uzaklıkta ve deniz seviyesinden 3200 metre yükseklikteki C Kubbesi platosunda konuşlanmıştır. Bu iki kuruluşun yanında ESA (Avrupa Uzay Ajansı) da ay ve Mars’a planlanan insanlı uzay yolculukları için bilimsel araştırmalar yürütmek üzere bu üssü kullanmaktadır. Üsse en yakın yerleşim birimi/yaşam alanı yaklaşık 600 kilometre ötedeki bir diğer araştırma üssü olan Rus Vostok İstasyonudur. ISS’in (Uluslararası Uzay İstasyonu) yörüngesinin dünyaya 400 kilometre uzaklıkta olduğunu belirterek Concordia’nın yalıtılmışlığını sayısallaştırmış olalım.

Yılın 9 ayını saf karanlık veya saf aydınlık altında ve mutlak yalnızlık, sessizlik, kokusuzluk, renksizlik içinde, olağanın üçte biri kadar oksijenle geçiren Concordia, bu özellikleriyle uzun uzay yolculuklarıyla tamamen örtüşen bir fiziksel ortam oluşturuyor. İnsanları büyük bir şehrin merkezinde veya her türlü olanağın dibinde de yalıtarak, bu durum karşısındaki duruşlarını incelemeniz tabii ki olası. Ancak Concordia’daki yalıtılmışlık en kötü ve en tehlikeli durumlarda bile ortada kaldırılacak veya müdahale edilecek bir “mizansen” değil, birçok açıdan yaşamsal tehdit oluşturabilecek “gerçek” bir olgu ve böyle olduğu konukları tarafından biliniyor. İnsan için başlı başına bir stres kaynağı olan bu şartların, düşünme, mizaç, duygulanım ve uyku kalitesi üzerine etkileri ve olası olumsuz etkilerinin etkisizleştirilmesi için yapılması gerekenleri araştırmak için atmosferi terk etmeden gidebileceğiniz tek yer şimdilik burası görünüyor.

Kış aylarındaki -85°C’lik rekor “soğuklukların” ötesinde ortalama -60°C ve yaz döneminde ortalama -30°C seviyesindeki termometre ölçümleri ile Antarktika, dünya içme suyunun %60’ını donmuş olarak saklayan gezegensel boyutta bir dondurucu aslında. Hiçbir hayvanın doğal olarak hayatta kalamayacağı bu ısılarda, son birkaç yıldır bazı mikroorganizmaların (ekstremofil: ısı, nem, basınç vs. gibi etmenler açısından uç koşullardaki ortamlarda yaşamını sürdürebilen) yaşadığı gösterilmeye başlandı. “O kadar da zorlu bir yer değilmiş işte” diye düşündüyseniz, “İmkânsız olduğunu düşündüğümüz yerlerde bile yaşam filizlenebiliyor” derim size…

Concordia’ya ulaşma olasılığınızın olduğu, yani gitmeyi deneyebileceğiniz dönem Kasım-Şubat ayları arasındaki 3 ayı kapsayan yaz sezonu. Bulunduğunuz yerden bir şekilde Yeni Zelanda veya Tazmanya’ya ulaştığınızda yolculuğun başlayabileceği iki yerden birine gelmiş oluyorsunuz. Bundan sonrası gemi veya uçak yolculuğuyla yedinci kıtaya geçmek, her şey yolunda giderse birkaç yere uğradıktan sonra Concordia’ya ulaşıyorsunuz. Bu yolculuk 12 güne kadar uzayabiliyor—yolculuğun başlangıç yerlerinden birine ulaşmanız bu süreye dâhil değil. Yılın herhangi bir zamanında, ISS’ye 6 saatle 2 gün arasında değişen sürelerde ulaşmanın olası olduğunu belirttiğimiz zaman, Concordia’nın “uzaydan daha uzak” bir yerleşke olduğu söylenebilir sanırım.

Concordia’ya ulaşım. Üs, kıyıdan 1200 km içeride bulunuyor. Telif:ESA
Concordia’ya ulaşım. Üs, kıyıdan 1200 km içeride bulunuyor. Telif:ESA

Concordia’nın 2 kulesi, kar içinde batmaması ve fırtınalarda sürüklenmemesi için çelik hidrolik sütunlar üzerine oturtulmuştur. Üssü besleyen 3 jeneratörün 2’si dönüşümlü olarak sürekli çalışmakta ve üretilen 200kW’lık elektriğin çoğu bina içi sıcaklığını 21-23°C’de tutmak için kullanılmaktadır. Her ne kadar karlar içinde bir kış evi düşündüğünüzde aklınıza gelen ilk yer burası olmasa da, üssün, “hiçbir” yerin ortasında disko, spor salonu, oyun ve sinema odası gibi konforlara sahip olduğunu da belirtelim. Concordia’da, kıtada bir çevre kirliliğine yol açmadan sadece bilimsel araştırma yapılmasını imza altına alan Antarktika Anlaşmasının ve Madrid Protokolünün de bir gereği olarak atık sudan içme suyu üreten ve ISS’de de hâlihazırda çalışan bir sistem kullanılıyor.

Concordia’nın çelik kuleleri, hidrolik düzeneklerle oturdukları platformlar ve ahşap döşeli katlar – inşaat dönemi. (Ahşaba zarar verecek mantarlar bu ısılarda yaşamadığından kullanımında sorun yok) Telif: IPEV/ESA/Serge Drapeau
Concordia’nın çelik kuleleri, hidrolik düzeneklerle oturdukları platformlar ve ahşap döşeli katlar – inşaat dönemi. (Ahşaba zarar verecek mantarlar bu ısılarda yaşamadığından kullanımında sorun yok) Telif: IPEV/ESA/Serge Drapeau

Tehlike anında yardım gelme olasılığının çok düşük oluşu, kısıtlı dış iletişim-sıkı kişisel ilişkiler, uç sınırlarda çevresel faktörüler, çok kültürlü ekiple birlikte olma ve izolasyon ve hapsolma duyguları ve tüm bu saydıklarımızın “kontrolsüz ve yönetilemez” faktörler oluşu nedeniyle Concordia’da yaşamak suretiyle, uzun Mars yolculuklarında insanların ne tür sorun ve streslerle karşılaşabileceklerini bire bir öngörmek olasıdır. Tüm bu şartların varlığında üs, uykusuzluk, düşük basınç ve düşük oksijen yoğunluğu, depresyon ve can sıkıntısı gibi her biri ayrı stres kaynağı unsurların insan duygudurumu üzerine etkilerinin değerlendirilmesi için oldukça uygun bir deney ortamı sağlar. Özet olarak, bu tuhaf yerde, görevleri gereği buzulbilimi, gökbilim, atmosferik bilimler ve yerküre ile ilgili diğer bilimlerle ilgili araştırmalarını sürdüren bilim insanları üzerinde—ki bunlara hivernot deniyor, C kubbesinde bir kış geçirenler anlamında,  tıbbi ve biyolojik araştırmalar yapmaktır ESA’nın amacı ve bunu da her dönem bir tıp doktorunu, bir yıl süreyle Concordia üssünde görevlendirerek gerçekleştirmektedir. Ekip üyeleri arasında sosyal çekim ve işbirliği, yiyecek/duygudurum ilişkisi, düşük oksijen basınçlı ortamda uyku apnesi (uyku sırasında soluk durması), üsteki yaşamın vücut duruş pozisyonuna (postür) etkisi ve bunun kardiyolojik etkileri, uzay aracı üretiminde kullanılmak üzere antimikrobiyal malzeme geliştirme testleri, video günlükler tutan ekip elemanlarının psikolojik gidişat değerlendirmesi, uzay yolcuları için ideal vitamin D destek dozunu belirleme çalışmaları, yalıtım ve hapsolma duyguları etkisindeki insan vücudunun kan basıncını düzenleme yöntemleri, yalıtımın beyindeki sinir ağları üzerine etkileri, dört ay mutlak karanlıkta gece görüş ve ekstremofil mikroorganizma arayışı gibi birçok araştırma ve inceleme, ESA’nın doktorları tarafından yürütülüyor ve insanlı uzay yolculuğunu olası kılan ve “ x, y ve z” şeklinde açıklanabilecek her türlü fiziksel-astrofiziksel, gökbilimsel ve uzay mühendisliği başta diğer tüm mühendislik dallarının alanına giren “genel-geçer doğrular”ın ötesinde, yolculuğun belirleyici ögesi olan insana yönelik en kapsamlı ve sistematik araştırma olarak karşımızda duruyor.

Concordia’nın “ikiz kuleler”i üzerinde güney ışığı (Aurora Australis) Telif: ESA/IPEV/ENEAA/A. Kumar ve E. Bondoux
Concordia’nın “ikiz kuleler”i üzerinde güney ışığı (Aurora Australis) Telif: ESA/IPEV/ENEAA/A. Kumar ve E. Bondoux

ESA’nın bünyesinde her yıl “geçici görev” çıkararak Antarktika’da “mecburi hizmet” yaptıracağı bir kadrolu hekim bulunmadığından adaylarını sosyal medya aracılığıyla bulmayı hedefliyor. Concordia’ya ve ESA’nın insanlı uzay yolculuğu için yaptığı araştırmalara olan kişisel ilgilim bu yılın Mart ayında gördüğüm ve “Concordia’da çalışacak doktor aranıyor” mealinde bir Twitter iletisi oldu. İleti sahibi olan İngiliz tıp doktoru ile iletişime geçerek konuyla ilgili detayları öğrenmek istedim. Son derece hızlı, açıklayıcı ve cana yakın yanıtlar göndermesi, ötesinde bunları Antarktika’dan gönderiyor oluşu bende, sanki kendisinden sonra gelecek olan hekimi bulamazsa orada sonsuza dek kalacakmış gibi bir izlenim uyandırdı. Sonuçta çalışma usulüyle ilgili hiçbir yerde yazılı olmayan konuları hekim hekime konuşma olanağımız oldu. Tahmin edilebileceği gibi, yürütülen hiçbir çalışma, deney veya araştırma hekimin kararına bırakılmış değil; en ince detayına kadar planlanmış metotların titizlikle uygulanmasını ve zamanında, doğru verilerin Avrupa’ya ulaşmasını istiyor ESA. Sıkı sıkıya belirlenmiş protokoller arasında sıkıntıya düşülen anda Skype bağlantısı ile eski kıtaya ulaşılıyor. Yaz aylarında üssün nüfusu 80’lere ulaşabiliyor. Ama yılın 9 ayını birlikte geçirmek zorunda olduğunuz ve çalışmalara sizinle birlikte deneklik yapacak kişi sayısı 13-14. ESA doktoru olarak diğer bir göreviniz de acil durumlarda üsteki doktora yardımcı olmak. Ameliyathanesi de olan üste gerekirse cerrahi girişimler yapmak mümkün; Skype aracılı teletıp hizmeti sağlanabilse de bir cerrahın yerini tutmayacağını söylüyor meslektaşım gülerek. Kış aylarında, el ayak çekilince, büyük teleskoplarla gökbilim araştırmaları yapan ekiple beraber gözlem yapabilme şansı bu işin ek getirisi olarak pakete dâhil! Üste kimsenin kişisel bilgisayarı ve internet bağlantısı yok. Bağlantısı yavaş “kommünal” bilgisayarları kullanarak Facebook ve Twitter hesaplarına ulaşabildiğini söylüyor şu günlerde dönmek için gün sayan ESA hekimi. Bunun dışında Skype için ayrılmış tek bir bilgisayar mevcut ve bağlantısı değişken olmakla birlikte ortak kullanılanlardan daha iyi; acil durumlar ve aileyle hasret gidermede etkili olduğu kanıtlanmış. Kıta Avrupa’sına orta kaliteli-sınırsız-ücretsiz telefon görüşmeleri, kış aylarındaki en garantili iletişim şekli. Gönüllü de olsa hiçbir iş karşılıksız yapılmıyor tabii; bir yıllık hizmet bedeli olarak elli bin avro kazanıyorsunuz. Tahmin edebileceğiniz gibi üste para geçmiyor.

İşin iç yüzünü yaşayarak bilen bir kişiden sağladığım bu bilgiler sonrasında benden beklenen şeyi yaptım ve ESA’nın Concordia birimine, bir yıllık bu göreve talip olmak için ulaştım. Ancak pozisyonun sadece ESA üyesi ve ELIPS4 (Avrupa Uzayda Yaşam ve Fiziksel Bilimler Programı) ortağı ülkelerin vatandaşlarına açık olduğunu öğrendim.

1975’te kurulan ve geçen ay Macaristan’ın da katılmasıyla 22 ülke üyeliğine ulaşan ESA, NASA’nın Avrupa’daki eşleniği aslında. Rosetta gibi yakın tarihli popüler başarıları yanında geçmiş kazanımları ve gelecek planlarıyla NASA’dan pek de geri kalır yanı olmayan bu ajansla 2004 yılında imzaladığımız işbirliği niyet anlaşması sonrasında tam işbirliği ve ardından uzay teknolojilerinde gelişme planı anlaşmaları aşamalarına gelememiş olmamız nedeniyle, uzay teknolojisinin geliştirilmesi ve bu yolda sağlanan avantajların kullanılması alanında konunun tamamen dışındayız. İnsanlığın uzay macerasına, Türkiye adına katkıda bulunma olasılığımın bile bulunmayışı, imzalanmamış bu anlaşmalarda gizli sanırım.

Bir işe temelden girmeyi pek tercih etmiyoruz. Temel bilimlerin, gökbilimin önemini yeterince anlamıyoruz; yıldızlara fal ve burç için, göktaşlarına dilek tutmak için bakıyoruz. Uzay istasyonuna içme suyu sağlamak için geliştirilen teknolojinin bir gün dünya üzerinde sağ kalmamıza katkısı olacağını, ISS’de yeşeren marulun beslenme ile ilgili sorunlarımıza çözüm oluşturabileceğini, uzak kuyruklu yıldızlara kondurduğumuz aletlerden günlük hayatımızı kolaylaştırabilecek iletişim teknolojileri geliştirebileceğimizi, o çok korktuğumuz kanseri belki de yerçekimsiz bir deplasmanda yenebileceğimizi düşünmek istemiyoruz. Uzay çalışmaları sonunda elde edilen teknolojilerin, onu bulanlar için daha ucuz ve kolay erişilebilir olacağını hesaplamadan, bulunduktan sonra ilk alacaklardan biri olmak için sıraya yazılıyoruz. Bu bakış açımız bilimin temeli için de geçerli aslında ve bu açıdan düşünüldüğünde şaşırtıcı değil istikrarlı; sosyal bilimleri bir kenara bırakarak değerlendirdiğimizde, adı herkesçe malum üniversitelerimizin başta tıp ve mühendislik olmak üzere çeşitli alanlardaki akademik araştırmaları — “kâğıt üzerindeki” ve “literatürle daima uyumlu” olan araştırmaları kastediyorum— ve elde edilen uluslararası tıbbi başarılar, “ücreti karşılığında” ortaya çıkarılan mühendislik eserleri, bilimin olay ufkunda dolaştığımıza işaret ediyor olsa da, kabul etmeliyiz ki, uygulamalı bilim dallarının iyi bir uygulayıcısı olmakla, temel bilimlerin gelişmesine katkıda bulunmak arasındaki farkı anlamakla başlayacak her şey. Bilimin kara deliğine düşmeden, bilim üretmenin felsefesi üzerine konuşmak biraz romantik belki ama hiç gerçekçi değil.

2015-2016 sezonunda ESA adına çalışma ve araştırmalara devam edecek olan Hollandalı hekim 23 Kasım’da üsse ulaştı.

 


  1. Bilimfili,
  2. http://blogs.esa.int/concordia/
  3. http://www.esa.int/Our_Activities/Human_Spaceflight/Concordia
  4. http://esamultimedia.esa.int/multimedia/publications/Concordia_Living_on_white_Mars/

Klorheksidin

Ticari adlar; Chlorhexamed

Klorheksidin bileşiği, özellikle ağız boşluğunu ve cildi etkileyen çeşitli bulaşıcı hastalıkların profilaksisi ve tedavisinde etkili olan, yaygın olarak kullanılan bir antiseptik maddedir. Faydalı kapsamı, merhemler, kremler, sulu çözeltiler, oral spreyler, jeller ve gargaralar dahil olmak üzere çok sayıda formülasyonu kapsar ve geniş bir harici ve mukozal uygulama yelpazesine hitap eder.

Adını kimyasal yapısından alan klorheksidin, güçlü antimikrobiyal özelliklerinin göstergesi olan klor elementlerini ve biguanid kısmını içerir. Klorheksidin’in klinik uygulamaya başlaması, başlangıçta etkili bir antiseptik ajan olarak tanımlandığı 1950’lere kadar uzanmaktadır. Keşfi, antiseptiklerin geliştirilmesinde çok önemli bir andı; yalnızca çok çeşitli patojenlere karşı etkili olmakla kalmayıp aynı zamanda insan dokularına karşı düşük toksisite sergileyen bir madde sunuyordu. Bu, özellikle cerrahi ve dişçilik ortamlarında enfeksiyon kontrolünde önemli bir ilerlemeye işaret ediyordu.

Kimyasal Yapı ve Özellikleri

Klorheksidinin kimyasal formülü C22H30Cl2N10, molekül ağırlığı 505,4 g/mol olup, etki mekanizmasının temelini oluşturan karmaşık yapısının altını çizer. Klorheksidin, baz formuna veya klorheksidin diasetat ve klorheksidin dihidroklorür gibi diğer tuzlara kıyasla suda üstün çözünürlüğü nedeniyle yaygın olarak diglukonat formunda mevcuttur. Bu çözünürlük özelliği, yeterli dağılım ve mikrobiyal hücrelerle temas sağladığı için etkinliği açısından çok önemlidir. Molekülün etkisi öncelikle mikroplardaki hücre zarlarının bütünlüğünü bozarak onların büyümelerini ve hayatta kalmalarını engelleme yeteneğine atfedilir.

This content is available to members only. Please login or register to view this area.

Eylem Mekanizması ve Faaliyet Spektrumu

Klorheksidin, gram-pozitif bakterilere ve daha az ölçüde gram-negatif bakterilere karşı belirgin bir etkiye sahip olan geniş spektrumlu bir antimikrobiyal aktivite sergiler. Etkinliği, mantarlara, virüslere ve parazitlere karşı azaltılmış aktiviteye rağmen çeşitli patojenlere kadar uzanır. Antiseptik, mikropların hücre zarlarını geçirgen hale getirerek hücre içeriğinin sızmasına ve ardından hücre ölümüne yol açarak çalışır. Bu mekanizma özellikle yaralar ve mukozal yüzeyler gibi mikrobiyal çoğalmaya olanak sağlayan ortamlarda etkilidir.

Uygulamalar ve Kullanım

Klorheksidin uygulamaları çeşitlidir ve çeşitli klinik ve klinik olmayan ortamlarda bulaşıcı hastalıkların önlenmesini ve tedavisini kapsar. Kullanımı, diğerlerinin yanı sıra küçük yaraların, yanıkların ve diş eti iltihabı gibi ağız rahatsızlıklarının tedavisinde savunulmaktadır. Ek olarak klorheksidin, ağız hijyeni uygulamalarında ve el dezenfeksiyonu protokollerinde temel taşı görevi görerek enfeksiyon kontrolü ve halk sağlığındaki rolünü vurgulamaktadır.

Özellikle gargara, jel ve topikal solüsyonlar gibi çeşitli formülasyonlarında klorheksidinin dozajı, etkinliği ve güvenliği açısından kritik öneme sahiptir. Optimum doz ve izin verilen maksimum günlük doz, önemli ölçüde ürünün formülasyonuna ve kullanım amacına bağlıdır. Klorheksidin’in ağız hijyeni ürünlerinden yara bakımı ve dezenfeksiyon protokollerine kadar çeşitli uygulamaları göz önüne alındığında, dozaj önerileri spesifik uygulamaya ve ürünün konsantrasyonuna göre uyarlanır.

Ağız Hijyeni Ürünleri (örn. Gargara, Jeller)

Gargara: Klorheksidin gargarasının tipik konsantrasyonu %0,12 veya %0,2’dir. Ağız hijyeni için genellikle günde iki kez 10-15 mL %0,12’lik solüsyonla 30 saniye boyunca durulama önerilir. Dişlerde lekelenme ve tat değişikliği gibi yan etki risklerini en aza indirmek için çoğu durumda maksimum kullanım süresinin 2 haftadan bir aya kadar geçmemesi önerilir.

Jeller: Ağız çalkalama suyuna benzer şekilde, ağızdan uygulamalar için kullanılan klorheksidin jeli (örn. %0,2 konsantrasyon), tedavi edilen spesifik duruma bağlı olarak genellikle günde bir veya iki kez diş hekimlerinin belirttiği şekilde uygulanmalıdır.

Cilt ve Yara Bakım Ürünleri

Topikal Çözüm: Cilt antisepsisi için yaygın olarak %70 izopropil alkol içindeki %2 klorheksidin glukonat çözeltisi kullanılır. Uygulama kılavuzları genellikle dezenfekte edilecek alanı kaplayacak ve tamamen kurumasını sağlayacak yeterli miktarın uygulanmasını önerir. Kesin dozaj prosedüre bağlı olarak değişebilir.
Yara Bakımı: Merhemler ve kremler değişen konsantrasyonlara sahip olabilir ve ürün talimatlarına veya sağlık uzmanının tavsiyelerine göre uygulanmalıdır.

El Dezenfeksiyonu

El Ovma: El dezenfeksiyonu için alkol içerisinde %0,5 veya %2 klorheksidin glukonat çözeltisi gibi bir ürün formülasyonu kullanılır. Kullanılan hacim ve uygulama sıklığı, sağlık tesisleri gibi spesifik ortamlara bağlıdır ve kurumsal protokollere göre değişiklik gösterebilir.

Maksimum Günlük Doz

Klorheksidin için maksimum günlük doz evrensel olarak tanımlanmamıştır ve büyük ölçüde ürünün formülasyonuna ve tedavi alanının büyüklüğüne bağlıdır. Topikal ve oral ürünler için sınırlama genellikle minimum emilim nedeniyle sistemik toksisiteden ziyade lokal yan etki riskinden kaynaklanır. Bununla birlikte, herhangi bir uygulama için, mukozal tahriş, cilt hassasiyeti veya tat algısında değişiklik gibi olumsuz etkilerden kaçınmak için spesifik ürün kılavuzlarına ve sağlık hizmeti sağlayıcılarının tavsiyelerine uymak çok önemlidir.

Kontrendikasyonlar ve Olumsuz Etkiler

Geniş kullanımına rağmen klorheksidin, bileşiğe karşı aşırı duyarlılığı olduğu bilinen kişilerde kontrendikedir ve 2 yaşın üzerindeki çocuklarda yalnızca tıbbi gözetim altında kullanılması tavsiye edilir. Kullanımdaki formülasyonun özellikle hedef almadığı gözler, kulak kanalı ve mukozalar gibi belirli alanlarda uygulanması sınırlıdır. Olumsuz etkiler nadir de olsa alerjik reaksiyonları, cilt tahrişini ve ağızdan kullanım bağlamında tat bozukluklarını, mukozal tahrişi ve diş renginin değişmesi gibi önemli yan etkileri içerebilir.

İleri Okuma

  1. McDonnell, G., & Russell, A. D. (1999). Antiseptics and disinfectants: activity, action, and resistance. Clinical Microbiology Reviews, 12(1), 147-179.
  2. Block, S. S. (Ed.). (2000). Disinfection, sterilization, and preservation (5th ed.). Philadelphia: Lippincott Williams & Wilkins.
  3. Gilbert, P., & Moore, L. E. (2005). Cationic antiseptics: diversity of action under a common epithet. Journal of Applied Microbiology, 99(4), 703-715.
  4. Jones, C. G. (1997). Chlorhexidine: is it still the gold standard? Periodontology 2000, 15(1), 55-62.
  5. Gilbert, P., & Moore, L. E. (2005). Cationic antiseptics: diversity of action under a common epithet. Journal of Applied Microbiology, 99(4), 703-715.
  6. Kampf, G., & Kramer, A. (2004). Epidemiologic background of hand hygiene and evaluation of the most important agents for scrubs and rubs. Clinical Microbiology Reviews, 17(4), 863-893.

Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.