Öz Farkındalık Yalnızca İnsana Özgü Değil!

Yeni yapılan bir çalışma, kendinin farkında olma kabiliyetine sahip tek hayvanın insan olmamasının çok muhtemel olduğunu gösteriyor!
Warwick Üniversitesi araştırmacıları tarafından yürütülen çalışmaya göre zihinsel olarak çevreyi algılayabilme kabiliyetine sahip olan insan ve diğer hayvanların en azından ilkel bir benlik bilincine sahip olmaları gerekiyor. Bulgu, çevreyi algıyabilen her hayvanın bir çeşit öz farkındalığının olması gerektiğini ileri sürüyor.
Çalışma; sıklıkla insanların ayırt edici özellikleri arasında görülen öz farkındalığın, insanlığa özgü olmayıp, aksine hayvanlarda da yaygın olabileceğini iddia ediyor.  Warwick Üniversitesi Psikoloji ve Felsefe Bölümleri araştırmacıları, hayvanların zihnen çevrelerini algılayabilmeleri için ne gibi kabiliyetlere sahip olmaları gerektiğini keşfetmek amacıyla düşünce deneyleri yaptılar. Çalışmanın ortak yazarlarından, Warwick Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden Profesör Thomas Hills çalışmayı şöyle yorumladı:
“Çalışmada kavranan asıl şey; gelecekteki eylemlerini harekete geçirebilen hayvanların, tasarımladıkları ve aslında gerçekleşen eylemlerin farkını görebiliyor olmaları gerektiğidir. “
Araştırmacılar, sıçanların labirentte yön bulmaları hakkında 1950’lerde yapılan bir çalışmadan ilham aldılar. Sıçanların labirentte bir sonraki adımlarına karar vermeleri gereken noktalarda sıklıkla durup, ilerideki eylemlerini planladıkları gözlendi.
Son zamanlarda yapılan sinirbilim çalışmalarının da gösterdiğine göre, sıçanlar ve diğer omurgalılar bu “seçim noktaları” nda hipokampuslerinin (beynin temporal lobundaki hafıza ve yön merkezi) belirli bölgelerini harekete geçiriyor. Bu bölgelerin, yapılan seçimleri ve bu seçimlerin olası sonuçlarını tetiklediği biliniyor. Profesör Hills ve Profesör Stephen Butterfill, sıçanın “seçim noktaları”ndaki düşünce sürecini açıklamak için farklı betimsel modeller oluşturdu.
Birinci model, Saf Modeli; simülasyon sırasında hayvanların eylemleri engelleniyor. Ancak bu modele göre yorumlamak; hayvanın, tasarımladığı ve gerçekte olan eylemlerin ayrımını yapamaması anlamına geliyor.
İkinci model olan Kendini Gerçekleştirme Modeli, bu sorunu tasarlanan sonuca karşı gerçekleşen tecrübeyi “etiketleyerek” çözdü. Hills ve Butterfill bu etiketlemeye “asal benlik” adını verdi. Profesör Hills, bulguları şöyle yorumladı:
“Bu çalışma çok eski bir soruya cevap veriyor: Hayvanların benlik bilinci var mı? İlk amacımız, hayvanların kendi geleceklerini öngörebildiklerini gösteren son nöral kanıtları anlayabilmekti. Sonuç olarak bunun mümkün olması için ilkel benlik bilincine sahip olmaları gerektiğini anlamış olduk. Aslında insanlar öz farkındalık yeteneğine sahip tek hayvan olmamalı. Ulaştığımız cevap ise şu oldu: Henüz yapmadığı şeyleri yaptığını kurgulayabilen her şey, robotlar bile bileni bilinenden ayırmak zorunda.”
Kaynak:
  • Phys.org
  • Thomas Hills, Stephen Butterfill From foraging to autonoetic consciousness: The primal self as a consequence of embodied prospective foraging Current Zoology 61(2):368-381 · April 2015 DOI: 10.1093/czoolo/61.2.368

Pasif Çerçeve Teorisi: Bilinçli Beyninizle Hareket Ettiğinizi Mi Düşünüyorsunuz?

İstekli, farkındalığa sahip, bilinçli beyninizin hareketlerinizden sorumlu olduğunu düşünüyorsanız, tekrar düşünmenizin vaktidir. Behavioral and Brain Sciences dergisinde yayınlanan kışkırtıcı makalesinde San Francisco Eyalet Üniversitesi’nden Dr. Ezequiel Morsella ürpertici bir sonuca ulaştı: bilincimiz, tek ve çok basit bir algoritmayla çalışan pasif bir makinadan ibaret! Tek görevi ise, zaten karar verilmiş olan şeyler için krediyi sahiplenmek!

Bilincimiz, benliğimizin “makinisti” değil; tam tersine, bizi “farkında” kılan, beynimizdeki ufak bir bölgede olanların bir ürünü. Geriye kalan işin tamamı “kapağın altında” süregeliyor: bilinçsiz beynimizde…
Pasif Çerçeve Teorisi adını verdiği teorisi dahilinde Morsella, kokulara karşı insanların verdiği algısal ve motor tepkilere ait onlarca yılda toplanan deneysel verilerden yola çıkıyor. Teori, algıyla ilgili değil; tepkiyle ilgili. Yani “Bir kokarca kokusu alıyorum.” ile ilgili değil, “kokarcadan kaçmalıyım” tepkisiyle ilgili. Morsella’nın makalesinde anlattığı üzere, bilincin beynimizde nasıl çalıştığı gizemini çözmenin yolu, hareketlerden (aksiyonlardan) yola çıkarak süreci geriye doğru takip etmektir.
Eğer ki “bilincin” böyle bir şey olduğunu düşünmüyorsanız, yalnız değilsiniz. Geleneksel olarak teorisyenler bu gizemli canavarı insan bilincinin daha üst bilişsel fonksiyonlarına bakarak alt etmeye çalıştılar. Örneğin kendinizin var olduğunuzu bildiğiniz gerçeğine, yani öz bilinç konusuna odaklandılar. Ya da kendinizin ve diğer insanların farklı inançları, emelleri, arzuları ve bakış açıları olduğunu söyleyen Zihin Teorisi’ne odaklandılar. Tüm bunları felsefi bir boyutta baş döndürücü olsalar da, bu yaklaşımların hepsi bilincimizin neden ve nasıl var olduğuna dair temel soruya cevap vermek konusunda fazlasıyla karmaşıktır.
Bunun yerine Morsella, bir rengin, bir dürtünün, sert bir acının farkına varma gibi temel bilinç ögelerine odaklanmanın çağ açıcı sonuçlar doğuracağını düşünüyor. Şöyle söylüyor:
“Eğer ki bir canlının herhangi bir deneyimi varsa (örneğin bir canlı olmanın nasıl bir şey olduğunu deneyimleyebiliyorsa), o canlının bir çeşit bilinci de var demektir. İlla üst seviye bir bilinç olmak zorunda değildir. Ancak vardır. Bilincin insanlara özgü bir özellik olması fazlasıyla olasılık dışıdır.”
 
Pasif Çerçeve Teorisi şöyle söyler: gün boyunca alınması gereken neredeyse tüm kararlar ve üzerinde durulan neredeyse bütün düşünceler, “bilinçsiz” olarak tanımlanan beynimiz tarafından halledilir. Bunların hepsi, bilincimizin dışında gerçekleşir. Ancak alınan bir karar üzerine faaliyete geçilmesi gerektiğinde, birden fazla bilinçdışı bölge, ortak bir “merkez”e bilgileri iletirler. Tıpkı oy verecek insanların tek bir merkezde toplanması gibi… Bu merkez, gönderilen verileri dinler; ancak aktif katılım göstermez. Tek yaptığı, birbirinden farklı görüş ve düşüncelerin birbirleriyle çarpışması, entegre olması ve nihayetinde bir son karara varmaları için bir ortam sağlamaktır. Bilinçdışı bölgeler nasıl bir harekette bulunulacağına dair son kararı aldıktan sonra “merkez” (ki o, bilinçtir), bu kararı uygulamaya koyar. Sonrasındaysa kendisini, zor bir sorunun üstesinden geldiği için tebrik eder.
Bilinçdışı, bir bakıma, bir grup yetenekli “hayalet yazar” gibi düşünülebilir. Bu hayalet yazarlar, ünlü ve saygın bir senarist için arka planda senaryoyu yazarlar. Eğer her şey sorunsuzca giderse, ünlü yazarı es geçerek ürünlerini bir üst seviyeye doğrudan iletebilirler. Ancak ola ki bir çatışma yaşanırsa (örneğin “hayalet yazarlar” hikayenin nasıl sonlanması konusunda anlaşmazlığa düşerse), tartışmaları nihayetinde “ünlü yazar”ın kulağına ulaşır. Ünlü yazar da artık sorundan haberdardır; ancak buna rağmen oturur, arkasına yaslanır ve hayalet yazarların kendi başlarına sorunu çözmesini bekler. Bu başarıldığı anda ünlü yazar, hayalet yazarların elinden ürünlerini alır ve kullanır. Başarının tüm kredisini de kendisi alır.
Tıpkı yazar analojisinde (benzetiminde) olduğu gibi, bilincimiz de beynimizde süregelen çatışmaları tartışmaz ya da çözmeye çalışmaz. Bilincin son kararı uygulamak için “açık” olması yeterlidir. Dolayısıyla bilincin varlığı “temel düzeyde gereklidir”; ancak karar verme mekanizmasının zorlu sürecine aktif olarak katılmaz.
İyi ama bilinç neden bu şekilde evrimleşti? Morsella, cevabın tabii ki evrim olduğunu düşünüyor.
Tüm hayvanlar gibi insanlar da zihinsel enerjilerini korumak için biyolojik süreçlerini otomatiğe almak zorunda kalmışlardır. Çoğu zaman içgüdülerimizle, reflekslerimizle veya anlık kararlarımızla hareket ederiz. Nefes alma işini örnek olarak ele alalım… Tamamen otomatiktir; öyle ki, eğer bilinçli olarak düzgün bir ritm tutturmaya kalkarsanız neredeyse her zaman başarısız olursunuz. Bilincin nefes alma sürecine katılması, işleri bozmaktadır!
Ancak diğer hayvanların aksine insanlar, zekalarını dil ve diğer üst düzey fonksiyonlarda kullanabilecekleri karmaşık sosyal yapılar içerisinde evrimleşmişlerdir. Nasıl davranmak gerektiğine dair karar almanın giderek zorlaştığı bir ortamda, bilinçsiz beynimizi yavaşlatacak bir “orta adam”a ihtiyaç duyduk. Bunu bir örnekle anlatalım:
Diyelim ki ki kendinizi bir anda suyun altında buldunuz. İçgüdüleriniz “Nefes al!” diye çığlık atmaktadır; ancak daha üst düzey zihinsel yargılarınız, bilinçdışı içgüdünüzün “Sakın nefes alma!” yakarışına kulak verir. Çünkü aksi halde boğulacağınızı bilirsiniz. Bilinçdışı zihniniz, bilincinize nefesinizi tutmanızı sağlayacak ve böylece sizi hayatta tutacak kasları kullanması emrini verir. Bilinciniz de, bu adaptif davranışı sergiler.
Elbette bilinçdışı zihninizin yapabilecekleri basit vücutsal faaliyetlerden ibaret değildir. Makalesinde Morsella; üst düzey, karmaşık ve belki de sadece insana özgü olan konuşma yetisini (dili) örnek gösteriyor. Dil de, bilinçsiz zihnimizin ürünlerinden birisidir. Anlatalım:
Konuştuğunuz zaman, belli bir zaman aralığında sadece birkaç sözcükten haberdarsınızdır. Böylece kaslarınızı yönlendirebilir ve o sözcükleri üretebilirsiniz. Ancak söyleyeceğiniz şeyler “kapağın altında” belirlenir. Bilinciniz sadece kendisine okunan metni takip eder. Morsella, tüm bunların sıra dışı ve kabullenin zor olduğu konular olduğunu kabul ediyor. Şöyle söylüyor:
“Bu sonuca varmamızın bu kadar uzun sürmesin en önemli nedeni, insanların bilincin gerçekte ne için var olduğu ile bilinci normal yaşantılarında ne amaçla kullandıklarını karıştırmalarıdır.”
 
Bu teorinin hiçbir kısmı, bilince (hayal gücüne, dile, diğerleri ve kendimiz hakkındaki farkındalığa) sahip insanlar olduğumuz gerçeğini değiştirmemektedir. Tek yaptığı, bilinçdışı zihnimizin beynimiz içerisinde aktif bir oyuncu olduğunu göstermektir. Aslına bakacak olursanız Morsella, bu teorisinin takıntılı düşünme ve davranışlar gibi zihinsel hastalıklara yönelik yeni fikirlerin doğmasına aracılık edeceğini düşünüyor. Sözlerini şöyle bitiriyor:
“Bilincimizin pasifliği, dürtülerimizin ve düşüncelerimizin uyumsuz olduğunu neden fark edebildiğimizi açıklayabilmektedir. Sistemimiz, daha önceden sandığımıza kıyasla çok daha az ‘her şeyi bilen’ yapıdadır ve çok daha az ‘amaç’ odaklıdır.”
 
 
Görsel: Bilinçdışı Beyin, Tim Bower
 
Kaynak: Singularity UniversityHoming in on consciousness in the nervous system: an action-based synthesis” by Ezequiel Morsella, Christine A. Godwin (Georgia Institute of Technology), Tiffany K. Jantz (University of Michigan), Stephen C. Krieger (Mount Sinai Medical Center), Adam Gazzaley (University of California, San Francisco) was published online in Behavioral and Brain Sciences on June 22. Godwin and Jantz are former members of Morsella’s lab at SF State.