Bilişsel Yük Teorisi

Herakut – She’s his Masterpiece Kaynak: https://d2jv9003bew7ag.cloudfront.net/uploads/Herakut.jpg

Bilişsel Yük Teorisi, öğrenme görevlerinin oluşturduğu bilişsel yükün öğrencilerin yeni bilgi işleme ve uzun süreli bellek yaratma becerisini nasıl engelleyebileceğini anlamaya çalışır. Öğrenci gereksiz istemlere maruz bırakıldığında bilgi işleme görevi, olduğundan daha karmaşık hale gelerek bilişsel yükün artmasına neden olur. Bu istemler arasında bir sınıftaki gereksiz dikkat dağıtıcılar ve öğretmenlerin bir konuyu anlatmak için kullandıkları yetersiz metotlar sayılabilir. Bilişsel yük iyi bir şekilde yönetildiğinde öğrenciler aşırı bilişsel yükün yeni bellek oluşumuna engel olduğu durumlara kıyasla yeni becerileri daha kolay öğrenebilirler.

Öğretmenler, bilişsel yük teorisinin ardındaki ilkeleri anlayarak, yeni fikirleri sunmak için kullandıkları yolu optimize edip öğrencilerin bu fikirleri anlamasını daha kolay hale getirebilirler.

Bilişsel yük teorisi ilk kez 1988’de New South Wales Üniversitesi’nde eğitim psikoloğu olan John Sweller tarafından ana hatlarıyla belirlendi. Sweller, çalışma belleği modeli üzerine ekleme yaparak bu modeli geliştirdi. Bu model uzun süreli hafızanın, işitsel ve görsel bilgi günlük gözlemlerden daha fazla miktarda işlendiğinde (veya tekrarlandığında) geliştiğini öne sürer (Baddeley ve Hitch, 1974). Sweller, öğrenmeyi gereksiz şekilde karmaşık hale getiren veya biz bilgiye odaklanmaya çalışırken dikkatimizi dağıtan faktörlerin bilişsel yükü arttırdığına inanır. Bilişsel yükün artmasının bir sonucu olarak, bir uyarıcıya odaklanmak, onu tekrar etmek ve hatırlamak daha da zorlaşır, bu da öğrenmeyi daha az etkin hale dönüştürür (Sweller, 1988).

John Sweller ve diğer araştırmacılar bilişsel yükün azaltılmasıyla ilgili çeşitli yollar belirlediler. Buna göre bilişsel yük öğrenme ortamında daha etkili öğretme metotları kullanarak azaltılabilir. Bu durum da yeni bellek oluşumunu destekler.

 

Bilişsel Yük Çeşitleri

Bilişsel yük; asıl (içsel), konu dışı (dışsal) veya etkili (ilişik) yük olmak üzere üç şekilden birini alır.

  • Asıl Bilişsel Yük

Bu tür bilişsel yük, öğrenilen bilginin içsel niteliği tarafından kişide oluşturulan yüke karşılık gelir. Bu yük, görev seti veya sunulan kavramın karmaşıklığı ile kişinin yeni bilgiyi öğrenme yeterliliğine bağlıdır.

Bu tür bilişsel yükün iç doğası onu elemeyi zorlaştırır. Yeni, zor bir aktivite (karmaşık bir denklem çözmek gibi) her zaman basit bir işlemden (iki küçük sayıyı toplamak gibi) daha uğraştırıcı gelir.

Bununla birlikte, karmaşık bir görevden kaynaklanan bilişsel yük, bu görevin daha küçük ve basit adımlara bölünmesiyle kişi için tamamlanması daha kolay hale getirilebilir.

Mesela demonte mobilyaları birleştirme işine muhtemelen aşinasınızdır. Her parçanın birbirine nasıl takıldığını gösteren büyük bir şema yerine, üreticiler süreci adım adım ilerleyen görevlere bölerek basitleştirir. Böyle yaparak müşterinin bir masayı kurmak için bütün süreci zihninde canlandırmasındansa sadece bu kolay adımları (bir vidayı vidalamak gibi) anlamasını sağlar. Ayrıca müşteriler bir kutu dolusu tahta parçası, çivi ve diğer aksesuarlar yerine her adımda kullanmaları gereken 2-3 parçaya odaklanabilirler.

  • Konu Dışı Bilişsel Yük

Konu dışı bilişsel yük, öğretmenlerin veya takip edilmesi gereken talimatların öğrenciler üzerinde oluşturduğu beklentilerden meydana gelir. Bu tür bilişsel yük öğrenilecek konunun dışında kalır ve istemeden öğrencileri dikkat dağıtıcı bilgilere yönlendiren veya görevi gereğinden fazla karmaşık hale getiren etkisiz öğrenme metotları nedeniyle artar.

Öğrencileri bir dersi tekrar etmek ve hatırlamak konusunda serbest bırakmaktansa etkili sunum metotları kullanmak, onlara yüklenen konu dışı yükün azalmasına yardım edebilir.

Mesela bazı bilgiler yazılı olarak sunulduğunda değil de bir şekille resmedildiğinde daha iyi anlaşılır. Örneğin, Ay’ın Dünya etrafındaki yörüngesi, şekil kullanılmadan yazılı bir biçimde değil, görsel olarak sunulduğunda daha kolay anlaşılır. Bunun için Güneş sistemi modeli veya video kullanılabilir. Güneş sistemi gibi kavramların görsel sunumu, kişinin bir paragraftaki son cümleyi anlaması için paragrafın başında açıklanan düşünceleri aklında tutmak zorunda olmadığı anlamına gelir. Böylece akılda tutmak yerine bir şekle bakarak çabucak bu düşünceler hatırlanabilir.

  • Etkili Bilişsel Yük

Bu üçüncü tür bilişsel yük, şemaların oluşumuyla ortaya çıkar. Yeni beceri ve başka bilgilerin öğrenilmesine yardımcı olduğundan, istenen türden bir yüktür.

Bellek şeması belirli bir düşüncenin veya nesnenin kavramsallaştırılmasıdır. Bu kavramsallaştırma gelecekte bu düşünce veya nesneyle karşılaştığımızda durumdan ne beklememiz gerektiğini söyler.

İnsanlar, evde kullandığımız nesneler için şemalar oluşturduğumuz gibi günlük iş veya olaylar için de ‘senaryo şemaları’ oluştururuz. Çevremizdeki belirli ‘roller’ için oluşturduğumuz şemalar da bize bu rolleri üstlenen kişilerden ne tür davranışlar beklediğimizi söyler.

Bir şeyi ilk kez deneyimliyor olmak (örneğin, ilk kez bir düğüne katılmak), bizi neyin beklediğini söyleyen bir şema olmadığından, ürkütücü olabilir. İşte bu noktada deneyimi gözlemleyip öğrendikçe, gelecekte önceden tahmin edip ona göre davranmamız ve anlamamızda yardımcı olacak etkili yük oluşturulur.

 

Uygulamalar

Bilişsel yük teorisi herhangi bir eğitici bağlam için uygulanabilir. Bunu yapmanın yollarından biri öğrencilere dayatılan konu dışı bilişsel yükü en aza indirmek, ikincisi ise öğrencileri bir düşüncenin karmaşıklığıyla boğan araç-amaç analizinden kaçınmaktır. Bu yollarla öğretmenler bilgi iletiminin öğrenmeyi engellemediğinden emin olur.

Dahası, etkili bilişsel yükü teşvik eden etkinlikleri geliştirerek uzun süreli bilgi ve beceri edinimini kolaylaştırabilirsiniz.

Bilişsel yük teorisinin olası uygulamaları, sınıf veya konferans salonu gibi geleneksel öğrenme ortamlarının ötesine uzanır. Öğretmenler öğrencileri için bilişsel yük teorisini kullanırken, siz de konuşma veya sunum yaparken bu teoriye başvurabilirsiniz. İletmek istediğiniz düşünceleri basitleştirerek, her durum için bireysel, anlaşılması kolay açıklamalar sunarak ve gereksiz detayları çıkararak konu dışı bilişsel yükü azaltabilirsiniz. Bu, dinleyiciler için sunumunuzu daha hatırlanabilir hale getirir.

Gelin, bilişsel yük teorisine başvurabileceğiniz belli durumlara bir bakalım.

 

Çalışılmış (Çözülmüş) Örnekler

John Sweller (2006), öğrencilere yeni görevleri nasıl yerine getirebileceklerini göstermek için çalışılmış örneklerin (worked examples) kullanımını vurgulamıştır. Çalışılmış bir örnek öncelikle sürecin tekil eylemlere indirgendiği adım adım ilerleyen bir gösterimdir. Burada, görevin karmaşıklığından kaynaklanan asıl bilişsel yük azaltılmış olur.

Örneğin, matematik öğretmenleri kalanlı bölme işlemlerini göstermek için çalışılmış örnekleri kullanır. Kalanlı bölme işlemi dışardan zor görünürken basit adımlara bölündüğünde çoğu insan tarafından anlaşılabilir hale gelir. Bir görevin küçük adımlara bölünüp bir uzman tarafından örneklerle açıklandığı çevrimiçi Kendin Yap projeleri çalışılmış örnekler için gösterilebilecek başka bir alternatiftir.

 

Bütünleştirme

Çalışma belleği modeline göre işitsel veriler görsel olanlardan ayrı işlenir. ‘Fonolojik döngü’ konuşma ve diğer sesleri ele alırken ayrı bir ‘görsel mekânsal yazboz tahtası’ metni ve diğer görsel uyarıcıları işler (Baddeley ve Hitch, 1974). Öğrenciye aynı tip iki uyarıcı örneği eş zamanlı olarak verildiğinde, bu iki uyarıcı da dikkati kendi üstüne çekmek için yarışır ve konu dışı bilişsel yük artar.

Örneğin, iki kişinin aynı anda size bir şey açıklamasıyla artan konu dışı bilişsel yük sizi her ikisine birden odaklanmaktan alıkoyar, her birinin söylediği şeylerden yalnızca bir kısmını anlayabilirsiniz.

Benzer bir örnek olarak, bir şekildeki sınıflandırmayı farklı numaralarla tanımladığımızı (1, 2, 3… ve i, ii, iii… gibi) düşünelim. Numaralar da diğer sayfadaki bir paragrafta açıklanmış olsun. Her bir numara için iki farklı görsel uyarı arasındaki göndermelere bakmak bilişsel yükü arttırır ve bilgiyi anlamak için harcanan çabayı ketler (aksatır).

 

Bölünmüş Dikkat Etkisi

Bilişsel yük teorisi bölünmüş dikkat etkisinden kaçınmak için eğitimcilere yarışan uyarıcıları ortadan kaldırmayı ve öğrencilerin belli bir zamanda tek bir görsel bilgi kaynağına odaklanmasını önerir. Benzer şekilde, ders dinlerken veya eğitsel bir video izlerken öğrencilerin dikkati bir düşüncenin yarışan açıklamalarıyla dağıtılmamalıdır.

Paul Chandler ve John Sweller, yarışan uyarıcılar tek bir bilgi kaynağı haline gelecek şekilde bütünleştirildiğinde öğrenmenin arttığını gösteren bir çalışma sunmuşlardır.

Araştırmacıların bulgularına göre, bir şekle ait yazılı açıklama görselle birlikte verildiğinde, görsel ve açıklamanın ayrı ayrı verildiği duruma kıyasla, öğrenciler sunulan bilgiyi daha iyi anlayabilmişlerdir (Chandler ve Sweller, 1992).

Benzer şekilde,öğrencilerine dünya haritası üzerindeki farklı ülkelerin yerlerini göstermek için kullanacağı sunumda öğretmen, bu araştırmanın bulgularından faydalanarak, ülkeleri numaralandırıp ayrı bir anahtar listeye referans vermektense ülke isimlerini harita üzerine yazabilir.

Bununla birlikte, Baddeley ve Hitch’in teorisi görsel ve işitsel uyarıcıların ayrı ayrı işlendiğini göstermesine rağmen, bu uyarıcılar gelişmiş bir öğrenme deneyimi sağlamak amacıyla birleştirilebilir.

Bu nedenle, video ile sunulan bir görevin görsellerle açıklanması, izleyicileri yarışan uyarıcılar ile yüklemeden her bir adımın işitsel anlatımı ile geliştirilebilir.

 

Dikkat dağıtıcılar

Öğrenme ortamında dikkat dağıtıcılar bulunduğunda bölünmüş dikkat ilkesi dinleyicileri etkileyebilir.

Tıpkı sinemadayken birinin telefonundan yayılan ışığın dikkatimizi dağıtması gibi, öğrenme ortamında da dikkat dağıtıcılar bulunduğunda dikkatimizi kaybedebiliriz..

Eğitimciler, dinleyenlerin dikkatini dağıtabilecek bir uyarıcıyı belirleyip ortadan kaldırarak, maruz kalınan ekstra konu dışı bilişsel yükü azaltabilir. Sunum yaparken öğretmen, öğrencilerin dikkatini dağıtıcı işaret veya posterlerinyanında durmadığından emin olmalıdır. Arka plandaki dikkat dağıtıcı seslerin yeni bellek oluşumunu engellediği tespit edildiğinden, işbirlikçi ve sessiz bir dinleyici kitlesi de konuyla ilgisiz konuşma etkisinden kaçınmaya yardımcı olarak bilişsel yükü azaltabilir (Jones ve Macken, 1993).

Çeviren: Özge Can

Düzenleyenler: Deniz Büyükgök ve Şule Ölez

Kaynak: Bu yazı psychologistworld adresinden birebir çevrilmiştir.

Orjinal yazı: EvrimAğacı

Makaleler:

  1. Baddeley, A.D. and Hitch, G. (1974). Working MemoryPsychology of Learning and Motivation8. 47-89.
  2. Sweller, J. (1988). Cognitive load during problem solving: Effects on learningCognitive Science12(2). 257-285.
  3. Sweller, J. (2006). The worked example effect and human cognitionLearning and Instruction16(2006). 165-169.
  4. Chandler, P. and Sweller, J. The Split-Attention Effect as a Factor in the Design of InstructionEducational Psychology62(2). 233-246.
  5. Jones, D.M. and Macken, W.J. (1993). Journal of Experimental Psychology: Learning Memory, and Cognition19(2). 369-381.

Dopamin Nedir ve Bağımlılıklarımızın Sorumlusu Dopamin mi?

Birçok araştırmacı insan beynini, diğer hayvanlardan ayıran en önemli farkların beynimizin nöral dokusunun dış katmanı olan serebral korteksimizin büyüklüğü ve karmaşası olduğu noktasında hem fikir. Dolayısıyla da, evrimin bu şaheserinin mental yaşamımızı eşsizleştirdiğini düşünerek dikkatimizi bu alana odaklama eğilimindeyiz.

Fakat ne var ki; insanlar ve diğer hayvanlar arasındaki neredeyse tamamen aynı olan; örneğin; diğer beyin hücreleriyle iletişim kurmak için dopamin kimyasalını kullanan küçük bir grup beyin hücresi gibi, bazı parçaları gözardı ediyoruz.

Ödüllendirici Bir Deneyim

Dopamin, genellikle beynin “haz kimyasalı” olarak tanımlanır, fakat esasında oldukça fazla sayıda fiziksel ve mental işlemlerde görev alır. Orta beyindeki bir nöron kümesi tarafından diğer nöronlara mesaj taşımada da dopamin kullanılır. Dopamin nöronları sayıca çok azdırlar (beyindeki nöronların yaklaşık %0.0006’sı kadar) ve bütün memelilerde, hatta kaplumbağalar gibi bazı “basit” hayvanlarda da görülür.

1950lerde araştırmacılar, sıçanlar üzerinde yürüttükleri bir çalışmada dopamin nöronlarını ön beyindeki hedeflerine bağlayan bir sinir demetinin uyarımıyla sıçanların zevk aldıklarını gözlemlediler. Bu tarz bir uyarım için sıçanlar, kendi başlarına bırakıldıklarında bir kolu hareket ettirmeyi öğrenebildiler ve bunu günde binlerce kez yapabildiler.

Etik açıdan tamamen sorunlu benzer bir deney ise 1970 yılında insan üzerinde yapıldı. Tıpkı sıçanlardaki gibi, hasta dopamin sinir demetini uyarmak için bir butona basmayı öğrendi ve 3 saatlik bir seans boyunca butona yaklaşık 1500 defa bastı, uyarılma sırasında hastanın aldığı haz  araştırmacılar tarafından rapor edildi.

Bu tarihten itibaren de, yapılan çalışmalar, dopamin sisteminin çok çeşitli haz verici deneyimlerle (örneğin; yemek yemek, seks yapmak, intikam almak, video oyunlarında kazanmak, müzik dinlemek, para kazanmak ve karikatür dergileri okumak gibi) aktive edilebileceğini ortaya koydu. Öte yandan dopamin sistemi aynı zamanda da uyku ilaçları, alkol ve kokain gibi uyuşturucu bağımlıklarına da güçlü bir biçimde cevap veriyor. Bu uyuşturucular, doğal ödüllerin yarattığı etkiden çok daha fazlasını yaratabiliyorlar ve doğal ödüllerden farklı olarak doyumsuzluğa sebep olabiliyor.

Bu gerçeklerin doğrudan izahını şu şekilde yapabiliriz: Dopamin sistemi beyindeki haz yoludur. Bu da; insanlar ve diğer hayvanların neden butona ya da kola basarak dopamin nöronlarını aktive etme istekliliği gösterdiklerini potansiyel olarak açıklayabilir.  Öte yandan bazı uyuşturucuların neden bu kadar bağımlılık oluşturduklarına dair de bir izah geliştirebilir. Uyuşturucuların sebep olduğu güçlü ve uzun süreli aktivasyon bu maddelerin bir “süper ödül” gibi davranmalarına ve daha fazla arzu edilir olmalarına sebep olabilir.

Ancak, motivasyon değişimleri, uyarılma, dikkat, duygu ve öğrenmeyi de içeren birçok mental olay da ödüle yakın bir zamanda meydana gelir. Örneğin, tatlı bir gıda (şeker, dondurma vb.) veren bir otomatın yanından geçişinizi hayal edin. Eğer açsanız, dikkatiniz makineye yönelecektir ve makineye yaklaştıkça daha da uyarılmış bir hale geleceksiniz. Tatlıyı bir kez yediğinizde, haz duyarsınız, açlık hissiniz azalır ve burada beyniniz otomatı bir ödülle ilişkilendirmeyi öğrenir. İşte dopamin sistemi yalnızca tek bir hazdan ziyade birçok sürecin yer aldığı bir sistemdir. Otomata yaklaşmanız, tatlıyı yemeniz, açlık hissinizin azalması ve öğrenmenin gerçekleşmesi hepsi birer dopamin sistemi sürecidir.

İradeye Karşı Dopamin

En önemli dopamin fonksiyonlarından biri de öğrenmedir. Araştırmacılar; ödüle ilişkin beklentilerin gerçeklikle uyuşmadığı anlarda dopamin nöronları aktivasyon değişimi gösteriyor ve öğrenmeye sebep olan bir “ödül tahmin hatası” sinyali veriyor. Örneğin; öngörülmeyen ödüllerle dopamin nöronları aktive oluyor ancak beklenen ödüller gelmediğinde baskılanıyorlar.

Beyindeki dopamin yolu / Credit: Pöppel et al./BioMed Central

Beyindeki dopamin yolu / Credit: Pöppel et al./BioMed Central

Dopamin aktivasyonunun artışını getiren olaylar; ödülle, dopamin azalmasına sebep olan olaylar ise; hayal kırıklığı ile ilişkilendirilir. Eğer çevre değişmiyorsa, yapmanız gereken beyninizin dopamin nöronlarını aktive eden ödül ilişkili eylemlerle uğraşmak ve dopamini baskılayan eylemlerden kaçınmaktır.

Kimyasal Bir Öğretici mi?

Dopamin aktivasyonunun neden olduğu öğrenmeye dair fazlasıyla farkındalık sahibi olmamız pek muhtemel değildir, örneğin; farkında olmadan dopamin aktivasyonu ile ilişkilendirdiğimiz şeylere bağlı hale gelmek gibi. Bu farkındalık eksikliği insanların neden sıklıkla gerçekçi olmayan ya da uyumsuz seçimler yaptığına dair bir açıklama getirebilir.

Peki beyin araştırmaları, bağımlılıkta dopamin etkilerinin üstesinden gelmede kullanılabilir mi? Sinirbilimciler bağımlılıkta dopamin nedenli öğrenmeyi engelleyecek ilaçların bulunabilmesi için iz sürmeye devam ediyorlar. Ancak sınırlı bir başarı elde etmiş durumdalar, çünkü dopaminin, motive ve mutlu hissetme gibi diğer fonksiyonlarını engellemeden yalnızca öğrenme fonksiyonunu engelleyecek bir ilacı üretebilmek oldukça zor bir iş.

Bağımlılığın ardındaki bütün hikaye dopamin nedenli öğrenme değildir, fakat bu durum; bağımlılığın, insanın kendi muhakemesiyle üstesinden gelebileceği bir şey olup olmadığını göz önünde bulundurmamız gerektiğini ortaya koyuyor. Aynı şey, iradenin başarısız kaldığı –örneğin; aşırı yemek yemek gibi– diğer gündelik eylemler için de uygulanabilir.

Evrimin yarattığı serebral korteksimizin eşsizliği bu eylemlerde kontrolü ele alabilir, fakat birincil dopamin sistemimiz buna öğretmenlik yapabilir.


Kaynaklar:

  • Bilimfili,
  • Flemin, S. “What Does Dopamine Actually Do?” Psychology Today. https://www.psychologytoday.com/blog/the-hidden-mind/201212/what-does-dopamine-actually-do (Accessed on 2016, July 21)
  • Fehlhaber, K. “The Reward Pathway Reinforces Behavior.” Knowing Neurons. http://knowingneurons.com/2012/10/31/the-reward-pathway-reinforces-behavior/ (Accessed on 2016, July 21)
  • Bowman, E. (University of St Andrews) “Explainer: what is dopamine – and is it to blame for our addictions?” TheConversation. https://theconversation.com/explainer-what-is-dopamine-and-is-it-to-blame-for-our-addictions-51268 (Accessed on 2016, July 21)
  • Wolfram Schultz, Peter Dayan, P. Read Montague A Neural Substrate of Prediction and Reward SCIENCE z VOL. 275 z 14 MARCH 1997

Dikkat ve Kısa Süreli Hafıza

Bir arkadaşınız karşınıza geçse ve size sesli olarak uzunca bir sayı söylese; örneğin 1593657292759381380473, bitirdiğinde bu rakamlardan kaç tanesini anında hatırlayabilirsiniz?

“Sihirli” Sayı 

Bazı bilim insanları bu rakamlardan yaklaşık yedi tanesini hatırlayabileceğinizi söylüyor. Daha da açık ifadeyle; 1950’lerde yapılan ve “Artı-eksi iki ile sihirli sayı yedi” isimli bir araştırma makalesinde, bazı bilim insanları beynimizin işler belleğinin (kısa süreli hafıza) genellikle 5 ila 9 adet “şeyi” akılda tutabilme kapasitesinde olduğunu, hatta bazı bilim insanları da bu kapasitenin aslında 4 civarında olduğunu ileri sürüyor.

Burada “şey” ile kastedilen ise; bilginin birimleri ya da parçaları. Söz konusu sayıda ise, örneğin, bir, beş, dokuz, üç şeklinde hatırlayabilirsiniz. Yani sayıdaki her bir rakam bir birim ya da bir parça olarak tanımlanır. Ancak, eğer ki sayıyı farklı şekilde parçalarsanız –örneğin; on beş, doksan üç, altmış beş, yetmiş iki– daha fazla rakamı hatırlayabilirsiniz. Ama her iki durumda da, hatırlanan şey 4 parçadır.

Bu yüzden, bilim insanları işler belleğinizde şeylerin tam sayısını tutabileceğinizi söylediklerinde, bu tekil şeyler;büyüklük, karmaşıklık ve önem şeklinde değişiklik gösterebilir. Her iki şekilde de, işler bellek küçük ancak oldukça önemlidir.

İşler Bellek (Kısa Süreli Hafıza)

İşler bellek nedir? İşler bellek beyninizin bir nevi gösterge panosudur, ön tablosudur. Beyniniz bilginin kalıcı olup olmaması gerektiğine karar verirken, yani uzun süreli hafızaya atma kararını verirken bu bilgiyi geçici olarak beklettiğiniz yerdir.

Öte yandan, farklı duyuların farklı gösterge panosu kapasitesi vardır. Yani; bir şeyi ne kadar hatırlayabileceğiniz, örneğin birisinin size onu söylemesine ya da göstermesine dayalı olarak değişir. Bu nedenle de; işler belleği ayrı ayrı ele almak önemlidir.

Dahası, her kişinin işler bellek kapasitesi farklıdır. İşler bellek (kısa süreli hafıza) kapasitesindeki bu bireysel farklılıklar önemlidir, çünkü bu farklılıklar zekâ gibi şeylerin önemli birer göstergesidir. Yani daha işler bir işler bellek kapasitesi genellikle daha fazla zekâya eşittir.

Peki, neden bazı insanlar diğerlerine kıyasla kısa süreli hafızasında daha fazla şey tutabilir?

“Ivır Zıvırı” Dikkate Almama

Bilime teşekkür etmeliyiz, çünkü Simon Fraser University’den bir grup bilim insanının yaptığı bir araştırma, bazı insanların diğerlerine kıyasla işler belleğinde neden daha fazla şey tutabildiğine dair ışık tutuyor.

Psikoloji profesörü John McDonald öncülüğündeki araştırma ekibi, insanların beyin dalgalarını kaydederek ve ne kadar dikkat gösterdiklerini takip ederek görsel hafızadaki farklılıklara dair bilgi sahibi oldular.

Tam bu noktada; “dikkat ne alaka?” diye sorabilirsiniz. Şöyle ki; dikkat ve hafıza birbirinden ayrılmaz şekilde bağlantılıdır. Bütün dikkatinizi bir nesneye odakladığınızda, nesnenin beyninizdeki betimlemesini artırırsınız ve hatırlaması kolay hale gelir.

Fakat dikkat, bir şeyi hatırlamayı kolaylaştırmanın yalnızca bir yönüdür. Çünkü bir şeye dikkat göstermek; aynı zamanda alakasız her şeyi de dikkate almamak demektir. İşte insanların önemli ölçüde farklılaştığı nokta da burasıdır.

Yapılan araştırmada, daha düşük kapasiteli işler belleğe sahip insanlar alakasız bilgiyi ortadan kaldırmada başarısız oldular. Araştırmacılara göre bu durum; alakalı bilginin ne kadarının hatırlandığından ziyade, alakasız bilgiyi dikkate almamakta ne kadar iyi olunduğuyla alakalı.

Bu da; insan beyninin, alakalı bilgiye dikkat kilitleme ve alakasız bilgiyi dikkate almama işlemlerine dair ayrı süreçler yürüttüğünü gösteren geçmişteki araştırmalarla oldukça uyumlu.

Bu yüzden zekâ; beynimize yalnızca bir seferde ne kadar bilgi tıkabildiğimizle değil, aynı zamanda da ne kadarını dışarıda bırakabildiğimizle alakalı.

Dolayısıyla; bir dahaki sefere, kendinizi bir telefon numarasını ya da bir görüntüyü hatırlamakta zorlanırken bulduğunuzda, ıvır zıvırı dikkate alan beyninizi suçlayın.


Kaynak:

  1. Bilimfili,
  2. Ignoring Stuff Is Good for Your Memory. Scientific American MIND. (2016. February 29)
  3. Miller, George A. The magical number seven, plus or minus two: some limits on our capacity for processing information. Psychological Review, Vol 63(2), Mar 1956, 81-97. http://dx.doi.org/10.1037/h0043158
  4. Cowan N The magical number 4 in short-term memory: a reconsideration of mental storage capacity. Behav Brain Sci. 2001 Feb;24(1):87-114; discussion 114-85.
  5. Nash Unswortha, Keisuke Fukudab, Edward Awha, Edward K. Vogel Working memory and fluid intelligence: Capacity, attention control, and secondary memory retrieval Cognitive Psychology Volume 71, June 2014, Pages 1–26
  6. John M. Gaspara, Gregory J. Christiea, David J. Primeb, Pierre Jolicœurc, and John J. McDonald Inability to suppress salient distractors predicts low visual working memory capacity John M. Gaspar, doi: 10.1073/pnas.1523471113
  7. John M. Gaspar and John J. McDonald Suppression of Salient Objects Prevents Distraction in Visual Search The Journal of Neuroscience, 16 April 2014, 34(16): 5658-5666; doi: 10.1523/JNEUROSCI.4161-13.2014