Sodyum Klorür

“Sodyum”, baş ağrısı ilacı anlamına gelen Latince “sodanum” kelimesinden türetilmiştir. “Klorür”, klorun gaz halindeki rengi olan yeşilimsi sarı anlamına gelen Yunanca “kloros” kelimesinden gelir.

Yaygın olarak sofra tuzu olarak bilinen sodyum klorür, eski çağlardan beri kullanılmaktadır. Tarihsel olarak o kadar değerliydi ki takas aracı olarak kullanılmış, hatta savaşlara bile sebep olmuştur. Romalılar askerlerine genellikle “maaş” kelimesinin geldiği tuzla ödeme yaparlardı.

Kimyasal Yapı ve Özellikleri:

Sodyum klorür (NaCl), sodyum (Na) ve klorun (Cl) nötralizasyon reaksiyonuyla oluşan iyonik bir bileşiktir. Katı halde dev bir iyonik kafes yapısında kristalleşir. Beyazdır, kristaldir ve suda oldukça çözünür. Yüksek çözünürlüğü, pozitif (Na^+) ve negatif (Cl^-) iyonlar arasındaki güçlü elektrostatik çekimlerden kaynaklanmaktadır.

Kullanım Alanları:

Diyet Tüketimi: Diyetimizde sinir ve kas fonksiyonu için gerekli olan sodyumun birincil kaynağıdır. Ayrıca klorür iyonları asit-baz dengesinin korunmasında rol oynar.
Gıdaların Korunması: Tarihsel olarak bakteri, maya ve küf oluşumunu engellediği için koruyucu olarak kullanılmıştır.
Endüstriyel Kullanımlar: Diğer kimyasalların üretimi, yolların buzunun çözülmesi ve bazı su yumuşatıcı türlerinin de dahil olduğu çeşitli endüstriyel işlemlerde kullanılır.
Tıbbi Kullanım Alanları: Sıvı ve elektrolit replasmanına ihtiyaç duyan hastalara intravenöz olarak verilen salin solüsyonlarında kullanılır.

Dozaj:
Dünya Sağlık Örgütü yetişkinlerin günlük 5 gramdan az tuz alımını öneriyor. Ancak birçoğu bundan çok daha fazlasını tüketiyor ve bu da sağlık sorunlarına yol açıyor.

Sağlık Etkileri:

Olumlu Etkileri: Vücudun sıvı dengesi, sinir iletimi ve kas fonksiyonu için hayati öneme sahiptir.
Olumsuz Etkileri: Aşırı tüketimi hipertansiyona (yüksek tansiyon) neden olabilir, bu da kalp-damar hastalıkları riskini artırır. Diğer potansiyel olumsuz etkiler arasında böbrek taşları, osteoporoz ve hatta mide kanseri yer alır.

Sodyum klorür yaşam için gerekli olmasına ve hem diyette hem de endüstriyel olarak çeşitli kullanımlara sahip olmasına rağmen, potansiyel sağlık sorunlarını önlemek için alımının izlenmesi ve düzenlenmesi çok önemlidir.

Tarih

Sofra tuzu olarak da bilinen sodyum klorürün tarihi tarih öncesi çağlara kadar uzanır. Tuz yüzyıllardır gıdaların korunmasında, baharatlanmasında ve dini törenlerde kullanılmıştır.

Tuz işlemeye ilişkin en eski kanıtlardan bazıları, günümüz Romanya bölgesinde yaşayan insanların tuz çıkarmak için kaynak suyunu kaynattığı MÖ 6000 civarına kadar uzanır; Çin’deki bir tuz fabrikasının tarihi de yaklaşık olarak aynı döneme aittir. Tuz aynı zamanda eski İbraniler, Yunanlılar, Romalılar, Bizanslılar, Hititler, Mısırlılar ve Hintliler tarafından da değerliydi. Tuz önemli bir ticaret maddesi haline geldi ve teknelerle Akdeniz’de, özel olarak inşa edilmiş tuz yollarında ve Sahra’da deve kervanlarıyla taşınıyordu. Tuzun kıtlığı ve evrensel ihtiyaç, ulusların tuz konusunda savaşa girmesine ve onu vergi gelirlerini artırmak için kullanmasına yol açtı.

Deniz suyundan sodyum klorürün çıkarılmasına yönelik bilinen ilk işlem, M.Ö. 7. yüzyılda Çinliler tarafından geliştirildi. Bu işlem, tuz kristalleri oluşana kadar deniz suyunun sığ tavalarda buharlaştırılmasını içeriyordu. Daha sonra tuz toplandı ve kurutuldu.

  1. yüzyılda Hollandalılar deniz suyundan sodyum klorürün çıkarılması için daha etkili bir yöntem geliştirdiler. Bu yöntem, deniz suyunu yoğunlaştırmak için bir dizi buharlaştırma tavasının kullanılmasını içeriyordu. Daha sonra tuz toplandı ve kurutuldu.
  2. yüzyılda ilk ticari tuz madenleri açıldı. Bu madenler büyük miktarda tuz kayası birikintisinin bulunduğu bölgelerde bulunuyordu. Tuz kayası çıkarıldı ve daha sonra sodyum klorürün çıkarılması için ezildi.

Günümüzde sodyum klorür, güneş enerjisiyle buharlaştırma, vakumlu buharlaştırma ve madencilik dahil olmak üzere çeşitli yöntemlerle üretilmektedir. Güneş enerjisiyle buharlaştırma en eski yöntemdir ve dünyanın bazı yerlerinde hala kullanılmaktadır. Vakumlu buharlaştırma daha verimli bir yöntemdir ve sanayileşmiş ülkelerin çoğunda kullanılır. Madencilik, tuz kayasından sodyum klorür çıkarmak için kullanılır.

Sodyum Klorür Tabletleri

Sodyum klorür tabletleri için “İsveç tabletleri” adını klor gazının rengini tanımlayan, yeşilimsi sarı anlamına gelen Yunanca “kloros” kelimesinden Latince “sodyum” kelimesinden almaktadır.

Kimyasal ve Terapötik Profil:

Bileşimi: Sodyum klorür tabletleri öncelikle sofra tuzunun kimyasal adı olan sodyum klorür içerir.

Kullanım Alanları:

  • Elektrolit Dengesi: Bu tabletler, hiponatremi (kandaki düşük sodyum seviyeleri) olan bireylerde kaybedilen sodyumun yerine konması için kullanılabilir.
  • Kas Kramplarının Önlenmesi: Sıcak iklimlerde yaşayan sporcular veya bireyler tarafından aşırı terleme ve tuz kaybından kaynaklanan kas kramplarını önlemek amacıyla sıklıkla kullanılmaktadır.
  • Kistik Fibrozis: Kistik fibrozlu bazı hastalar, terlerindeki artan tuz kaybını telafi etmek için tuz tabletleri alırlar.

Uygulama ve Dozaj: Sodyum klorür tabletlerinin önerilen dozu, bireyin ihtiyaçlarına göre değişir. Ancak tipik doz, her 2-4 saatte bir, suda eritilmiş 1-2 tablettir.

Yan Etkileri: Aşırı tüketim, susuzluk, şişme, yüksek tansiyon gibi semptomlara neden olabilen hipernatremiye (yüksek kan sodyum seviyeleri) yol açabilir ve ciddi vakalarda yaşamı tehdit edebilir.

Kontrendikasyonlar: Hipertansiyon, böbrek bozuklukları veya kalp yetmezliği gibi rahatsızlıkları olan kişiler dikkatli olmalı ve sodyum klorür takviyelerini kullanmadan önce bir sağlık uzmanına danışmalıdır.

Sodyum klorür tabletleri veya “İsveç tabletleri”, sodyum seviyelerini yenilemeye veya korumaya ihtiyaç duyan kişiler için hayati önem taşıyan takviyeler olarak hizmet eder. Tüm ilaçlar ve takviyeler gibi, güvenlik ve etkililiğin sağlanması için bunların da bir sağlık uzmanının rehberliğinde alınması gerekir.

İsveç tabletleri, İsveç’te üretilen bir sodyum klorür tablet markasıdır. Sporcular ve sıcak ortamlarda çalışan kişiler tarafından sıklıkla kullanılırlar. Sofra tuzu tabletleri, herhangi bir marka sodyum klorür tableti için genel bir terimdir. Sodyum klorür tabletleri sıvı formda da mevcuttur.

Sodyum klorür tabletleri çoğu insanın alması güvenlidir. Ancak yüksek tansiyonu veya kalp rahatsızlığı olan kişiler tarafından dikkatli kullanılmalıdır. Özellikle başka ilaçlar alıyorsanız, sodyum klorür tabletlerini almadan önce doktorunuzla konuşmanız önemlidir.

Sodyum klorür tabletleri çoğu eczaneden reçetesiz olarak satın alınabilir. Ayrıca çevrimiçi olarak da mevcutturlar.

İsveç tabletlerinin geçmişi

İsveç tabletlerinin geçmişi 20. yüzyılın başlarına kadar uzanmaktadır. 1911’de Einar Hammarsten adlı İsveçli bir doktor, sodyum klorür tabletleri üretmek için bir yöntem geliştirdi. Ürününe İsveççe “İsveç Tuz Tabletleri” anlamına gelen “Svenska Salttabletter” adını verdi.

Hammarsten’in tabletleri, safsızlık içermeyen saf bir sodyum klorür formundan yapılmıştır. Bu onları o dönemde mevcut olan diğer tuz tabletlerinden daha etkili kılıyordu. İsveç tabletleri İsveç’te hızla popüler hale geldi ve kısa sürede diğer ülkelere ihraç edildi.

1950’lerde İsveç tabletleri Amerika Birleşik Devletleri’ne tanıtıldı. Başlangıçta hareket hastalığına çare olarak pazarlanıyorlardı. Ancak kısa sürede egzersiz ve terleme sırasında kaybedilen elektrolitleri yerine koyma yetenekleri nedeniyle popüler hale geldiler.

İsveç tabletleri bugün hala mevcuttur ve sporcular, askeri personel ve dehidrasyon riski taşıyan diğer kişiler tarafından kullanılmaktadır. Ayrıca ishal veya kusması olan kişiler tarafından da kullanılırlar.

İsveç tabletlerinin tarihindeki önemli dönüm noktalarından bazıları şunlardır:

1911: Einar Hammarsten İsveç tabletlerini geliştirdi.
1950’ler: İsveç tabletleri Amerika Birleşik Devletleri’ne tanıtıldı.
1960’lar: İsveç tabletleri sporcular arasında popüler hale geldi.
1970’ler: İsveç tabletleri askeri personel arasında popüler hale geldi.
Günümüz: İsveç tabletleri hala mevcuttur ve sporcular, askeri personel ve dehidrasyon riski taşıyan diğer kişiler tarafından kullanılmaktadır.

Kaynak:

  1. Sterns, R. H. (2015). Pathophysiology and etiology of the syndrome of inappropriate antidiuretic hormone secretion (SIADH). UpToDate.
  2. Farrell, P. M., White, T. B., Ren, C. L., Hempstead, S. E., Accurso, F., Derichs, N., … & Sermet-Gaudelus, I. (2017). Diagnosis of cystic fibrosis: consensus guidelines from the Cystic Fibrosis Foundation. The Journal of pediatrics, 181, S4-S15.
https://www.youtube.com/shorts/X7-gNRI-DwA

Bazı bakterilerin inatçılığının sebebi kolektif stratejileri mi?

bakteri kolektifi site için

Görsel açıklaması: Vermont’ta üç üniversitede yapılan ve yayımlanan yeni bir araştırmada, biliminsanları, bakteriyal bir topluluk içindeki hücrelerin kendi aralarında antibiyotik direncini ortak bir şekilde belirleyip, yani adeta ortak bir topluluk gibi davranarak, antibiyotiklere aynı direnç yanıtını verdiklerini gösterdi.

Scientific Reports dergisinde 13 Ocak 2016’da yayımlanan çalışmaya göre, bazı bakteriler kültür ortamında “hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için” stratejisini izleyerek, olası bir antibiyotik saldırısına karşı ortak direnç göstermeye kendilerini hazırlayabiliyor. Sonuçlar, kistik fibrozis gibi dirençli enfeksiyonların nasıl tedavi edilebileceği konusunda yardımcı olabilecek gibi duruyor.

Vermont Üniversitesi’nden üç araştırmacının ortak çalışması olarak yayımlanan çalışmada, antibiyotik tehdidi altında olmasa da, onlara az ya da çok direnç oluşturacak rastgele protein kaskadı (reaksiyonlardan birinin ürünlerinin, gelecek reaksiyonlarda yakıldığı kimyasal reaksiyonlar dizisi) oluşturan bakteri topluluğu içinden tek bir hücrenin hızlandırılmış video görüntüleri kullanıldı. Antibiyotik tedavisinden sonra çok az hücresi geriye kalsa bile, bakteriyal koloni kendini yeniden canlandırabiliyordu.

Matematik ve Mühendislik Bilimleri Üniversitesi’nde yardımcı profesör olarak çalışan ve bu araştırmada bulunan Mary Dunlop’a göre, metabolik bakış açısından, bir hücrenin kendi proteinlerini direnç geliştirecek şekilde ortaya koyması, epeyce kıymetli bir bulgudur. Bu stratejiye göre, bakteri kolonilerinin bireysel hücrelerinden bazıları “direnç geliştirme” görevini yapmaktan kaçınsa bile, diğerlerinin oluşturduğu direnç düzeyi sayesinde yeterince dirençli olabileceklerdir.

Daha önceki araştırmalarda, yoğun antibiyotiğe maruz kalan bakteriyel topluluk içindeki tüm hücrelerin MarA adı verilen mekanizma tarafından aktive edilen bir protein kaskad stratejisini kullanarak direnç oluşturdukları bulunmuştu. Ancak bu yeni çalışmada, bakteri kolonisinin, tehdit altında olmaksızın da bu stratejiyi kullanabildiği gösterildi.

Dunlop’a göre, bu geçici direnç sistemi, popülasyondaki bireysel hücreler arasında dağılıp diğer birçok bakteriyal topluluk için de örnek bir model oluşturabilir. Yine belki kistik fibrozis gibi hastalıklarda enfeksiyonun neden dirençli olduğu bununla açıklanabilir. Bu hastalıklarda MarA mekanizmasını ve direnç düzeyini uyarmadan antibiyotik verilmeyeceği klinisyenlerce bilinir. Ancak sona kalan antibiyotik direnci olan ve inatçı az sayıdaki hücre uygun antibiyotiğe rağmen hayatta kalıp enfeksiyonun yaşamasına neden olabilmektedir.

Yeni çalışma, antibiyotik tedavisinin zamanlamasını ve sıklığını değiştirerek, aralarında birlik olup direnç değiştokuşu yapan hücreleri tümüyle yok edebilecektir.

MRSA gibi bazı antibiyotiğe dirençli bakteriler genetik değişiklik gibi mutasyonlarla direnç geliştiriyor olabilir. Dunlop ve arkadaşları bu çalışmadan sonra örneğin bakterilerin genomlarını değil de protein ifadelerini değiştirerek zamanla her bir bakteride oluşan direnç düzeyini etkisizleştirmeyi sağlayabilecektir.

 

Çeviren: Dr. Ebru Oktay (Bilim ve Gelecek)

Kaynak:

  1. Sciencedaily
  2. Imane El Meouche, Yik Siu, Mary J. Dunlop. Stochastic expression of a multiple antibiotic resistance activator confers transient resistance in single cells. Scientific Reports, 2016; 6: 19538 DOI:10.1038/srep19538