Öfke Patlamalarına Karşı En İyi Panzehir: Sosyal Yaşam

Kaynak: https://s-media-cache-ak0.pinimg.com/originals/1a/ce/22/1ace222cd1f868220795a830a4951d55.jpg

Stanford Üniversitesi’nden bir grup bilim insanı, fareleri aynada kendi görüntüleriyle karşılaştıklarında bile saldırganlaşmalarına neden olacak kadar öfkelendirdiler. Küçük bir nöron grubunun, fareleri şiddet dolu varlıklara dönüştürebildiğini gördüler.

Stanford Üniversitesinden araştırmacılar öfke ataklarının ve kontrolsüz şiddet patlamalarının kökenini anlayabilmek için, beyinde bu davranışlardan sorumlu küçük bir nöron grubunu harekete geçirdiler. Nöron grubu harekete geçirildikten sonra erkek farelerin kendi alanlarını korumak için saldırganlaştıklarını gördüler. Bilim insanlarının yol açtığı öfke beklenmedik şekilde oldukça yüksek seviyelere ulaştı. Araştırmacılar, farelerin daha önce hiç öfkeli davranışlar göstermedikleri dişi farelere, aynadaki yansımalarına ve laboratuvar eldivenine saldırdıklarını gördüler.

Deneyin yürütücüsü Nirao Shah, olanlardan beslenme, korku ve cinsel aktivite gibi pek çok aktiviteden sorumlu olan hipotalamustaki 5.000 kadar az sayıda bir nöron grubunun sorumlu olduğunu söylüyor. Shah aynı zamanda fare beyninde bulunan 80 milyon nöronla kıyasladığında bu nöron grubunu “samanlıktaki bir iğne” olarak tanımlıyor. Bu merkezi uyarmak, erkeklerde saldırgan davranış gözlenmesi için yeterliyken dişilerde aynı durum söz konusu değil. Shah, ayrıca beyindeki bu merkezin erkeklerde bölgesel saldırganlık için gerekli olduğunu söylüyor.

Araştırmacılar, farelerin içlerindeki yoğun öfkeyi ortaya çıkaran bu mekanizmanın anlaşılması için biraz daha ileri giderek başka deneyler yaptılar. Öfke merkezi üzerinde yapılan deneyler, ilk olarak kafeslerinde yalnız yaşayan erkek fareler üzerinde gerçekleştirildi. Ancak aynı deneyi diğer farelerle birlikte büyüyen fareler üzerinde gerçekleştirmek istediklerinde her şey değişti.

Öfke Öğreniliyor mu?

Sosyal birliktelik yaşayan erkek fareler, kendi alanlarına yabancı bir erkek fare geldiğinde öfkelerini bastırdılar ve saldırganlık göstermediler. Ayrıca birlikte yaşamaya alışmış fareler daha uysal davranışlar gösterirken kendi türlerinden salgılanan feromonları (aynı türün üyeleri arasındaki sosyal ilişkileri düzenleyen kimyasal madde) algılama kapasiteleri bloke edildiğinde tekrar şiddetli davranışlar göstermeye başladılar. Bu çalışmanın ana bulgusu, sosyal bağlam ve deneyimin öfke patlamasını etkisiz hale getirebilecek olması. Diğer bir deyişle, erkeklerdeki öfkenin doğuştan mı olduğu yoksa sonradan mı öğrenildiği sorusunun cevabı, Shah ve ekibinin çalışmasına göre sonradan öğrenildiği yönünde. Bu bakış açısı, öfkeyi frenlemek için nöron devresinin doğasını yönlendirebileceğimizi söylüyor.

Araştırma ekibi, bu küçük buluşun insanlar için de geçerli olabileceğine inanıyor. Shah, “Aralıklı taşkınlık rahatsızlığı, hastanın başka insanların aynı durumda göstermediği şiddet ve öfke davranışlarını gösterdiği psikiyatrik bir rahatsızlıktır ve insanların %5’ini etkilemektedir.” diyor. Ayrıca, “Bu çalışmanın olası sonuçlarından biri de beynimizde öfkeye ayrılmış olan bir bölümün anormal aktivasyonunun bu hastalığın başlamasına neden olabilme ihtimali.” diye ekliyor.  Sosyal bağlamın öfkeyi nasıl bastırdığı ise bilim insanları için hala bir merak konusu.

Makale:

  • Taehong Yang, Cindy F. Yang, M. Delara Chizari, Niru Maheswaranathan, Kenneth J. Burke, Maxim Borius, Sayaka Inoue, Michael C. Chiang, Kevin J. Bender, Surya Ganguli, Nirao M. Shah. Social Control of Hypothalamus-Mediated Male AggressionNeuron, 2017; DOI: 10.1016/j.neuron.2017.06.046

Orjinal yazı: nBeyin

Beyin Taramaları İnsanların ‘’Öldürmeyi’’ Nasıl Haklı Kıldıklarını Gösterdi!

Yapılan yeni bir çalışma, insanların bazı durumlarda nasıl birer katile dönüştüklerine, öldürme eyleminin haklı ya da haksız görülmesinin beyinde farklı aktivitelere yol açtığını göstererek ışık tutuyor.
Deneye katılan kişilerden video oyununda sivilleri vurmaları (haksız görülen öldürme) ve ardından düşman askerlerini vurmaları (haklı görülen öldürme) istendi. Bu sırada katılımcıların beyin aktiviteleri fMRI (beyindeki bölgesel aktiviteleri oksijen tüketimine dayalı olarak görüntüleyen bir makina) ile kayıt altına alındı.
fMRI sonuçları, insanlar masum insanlara ateş ederlerken beyinlerindeki OFC bölgesindeki (ahlaka dayalı kararların alındığı bölge) aktivitenin düşman askerlerine ateş ederlerkenki aktiviteden çok daha fazla olduğunu gösterdi. Dahası sivilleri vurmaktan dolayı hissedilen suçluluk duygusu arttıkça bu bölgedeki aktivitede artış gözlenirken düşman askerlerini vururken hiçbir değişim gözlemlenmedi.
Sonuç gösteriyor ki şiddet davranışları bir grup tarafından haklı görüldüğünde normalde şiddetin beyinde uyardığı noktaları aktif hale getirmiyor. Bu, insanların savaş gibi bazı durumlarda nasıl uç noktalarda şiddet uygulayabildiklerini gösteriyor.
Araştırmacılardan Dr. Molenberg’in sözleriyle ‘’Bulgular gösteriyor ki bir insan haklı ya da haksız bulduğu şiddetten kendini sorumlu hisseder ve bu şiddete karşı farklı derecelerde suçluluk duygusu besler, buna bağlı olarak ilk kez görebiliyoruz ki bu suçluluk duygusu beynin belirli bir bölgesinin aktivitesiyle alakalıdır.’’
Araştırmacılar araştırmalarını ilerleterek insanların şiddete nasıl duyarsızlaştığını; kişiliğin, grup üyeliğinin, suçlu ve kurban olmanın beyindeki şiddete yönelik etkilerini gözlemlemeyi umuyorlar.

Makale:

  • Pascal Molenberghs, Claudette Ogilvie, Winnifred R. Louis, Jean Decety, Jessica Bagnall and Paul G. Bain The neural correlates of justified and unjustified killing: an fMRI study Social Cognitive and Affective Neuroscience Received November 10, 2014. Revision received February 17, 2015. Accepted March 4, 2015. doi: 10.1093/scan/nsv027

Fiziksel Cezalandırma Sonrası Gösterilen Sevgi, Çocuklarda Endişe ve Agresifliği Azaltmıyor

Fiziksel Cezalandırma Sonrası Gösterilen Sevgi, Çocuklarda Endişe ve Agresifliği Azaltmıyor

Sarılmanın, kucaklamanın ve sevgi gösterisinin çözemediği şeyler var. Journal of Clinical Child & Adolescent Psychology ‘de yayınlanan bir araştırmaya göre; şefkat dolu bir anne; fiziksel bir cezanın ortaya çıkardığı endişe ve agresiflik ile başedemez ve ayrıca sonrasında gösterdiği samimi davranışlar durumu daha kötü yapabilir.

Jennifer E. Lansford

Jennifer E. Lansford

Duke Universitesi Sosyal Bilim Araştırmaları Enstitüsü’nden Jennifer E. Lansford’a göre; eğer çocuklarınızı tutup sarsarsanız ya da yanaklarına tokat atarsanız ve sonrasında da barışmak için onlara yumuşak davranışlar sergiler ve sevgi gösterisinde bulunursanız, hata ediyorsunuz demektir. Bu şekilde davrandığınız zaman nadiren bazı şeyleri iyileştirebiliyorsunuz ve bu durum çocuğu daha az değil daha fazla endişeli yapabiliyor.

Araştırma kapsamında, sekiz farklı ülkeden 1000’in üzerinde çocuğa ve annelerine, fiziksel cezalandırmanın seviyeleri hakkında ve çocuklar tarafından sergilenen endişeli ve saldırgan davranışlar hakkında bir değerlendirme formu sunuldu.

Araştırma sonuçlarına göre, 8-10 yaş aralığındaki çocuklarda “düşük seviyedeki fiziksel cezalandırmanın” etkileri; annenin sevgi dolu davranışları ile azaltılabilirken, çocuktaki endişe ve agresifliğin o kadar da azalmadığı, hala korunur bir halde olduğu görüldü. Düşük seviyedeki bir fiziksel cezalandırma için bu çıkarımın elde edilmesi gösteriyor ki; yüksek seviyedeki bir fiziksel cezalandırmada da bu kaygı ve agresifliğin azalması beklenemez. Öte yandan aile baskısının, otoriter ebeveynliğin, toplumsal olarak daha yaygın olduğu ülkeler olan Kenya ve Kolombiya gibi ülkelerde çocuklar üzerindeki etki diğer ülkelerdekinden daha az.

[su_quote]Çocukluk dönemindeki endişe; ebeveynlerin çocuklara yönelik fiziksel cezalandırma kullandığı ve bunun yanı sıra sevgi gösterisinde bulunduğunda, giderek daha kötü bir hal alır.
-Jennifer E. Lansford[/su_quote]

Neden böyle olduğu noktasında araştırmacılar kesin bir cevap getiremese de, Lansford bir tahminde bulunuyor ve “aynı ev içerisinde sert bir tokat ile yumuşak bir sevginin bir arada olması, çocuk için oldukça kafa karıştırıcı ve sinir bozucu bir durumdur” diyor.

Daha ciddi cezalandırmalar daha ciddi endişeleri ve daha ciddi agresiflik durumlarını tetikliyor.

Los Angeles ‘dan bir aile eğitimcisi olan Janet Lansbury ise; fiziksel olmayan bir disiplin uygulamanın daha az riskli ve çok daha etkili olduğunu söylüyor. (Burada disiplin; cezalandırma değil öğretmek, eğitmek anlamında kullanılıyor) 

Disiplin oldukça karışık bir anlam içerir. Ancak uzmanların söylediğine göre; istenilen davranışların gerçekleştirilmesi için fiziksel olmayan ve daha etkili olan yollar mevcut. Çocuğun yaşına ve söz konusu sorunun türüne göre çeşitlilik gösteren teknikler var. Örneğin; 13-19 yaş aralığındaki çocukları bazı şeylerden uzak tutmak, bu çocukların başkalarından faydalandığı ve gençlik deneyimlerini genişlettiği aktiviteler içerisinde bulunmaları kadar etkili olmayabiliyor.

Dünyada 43 ülkede çocuklara yönelik fiziksel ceza uygulama yasalarca cezai yaptırıma sahip.


Araştırma Referansı: Jennifer E. Lansford, Chinmayi Sharma, Patrick S. Malone, Darren Woodlief, Kenneth A. Dodge, Paul Oburu, Concetta Pastorelli, Ann T. Skinner, Emma Sorbring, Sombat Tapanya, Liliana Maria Uribe Tirado, Arnaldo Zelli, Suha M. Al-Hassan, Liane Peña Alampay, Dario Bacchini, Anna Silvia Bombi, Marc H. Bornstein, Lei Chang, Kirby Deater-Deckard, Laura Di Giunta. Corporal Punishment, Maternal Warmth, and Child Adjustment: A Longitudinal Study in Eight Countries. Journal of Clinical Child & Adolescent Psychology, 2014; 43 (4): 670 DOI: 10.1080/15374416.2014.893518

Kaynak:
  • Bilimfili,
  • Duke University, Some Things Hugs Can’t Fix, http://today.duke.edu/2015/03/hugs

Pornografinin zararları üzerine araştırmalar

Pornografiye karşı önlem alınması için sık sık çağrılar yapılıyor ama porno film izleyicilerinin nasıl zarar gördüğüne ilişkin kantılar neler?

Albert Bandura adlı psikolog 1961 yılında çığır açan bir deney yaptı. Bir grup çocuğa bir yetişkinin bir şişme bebeği dövüşünü izlettirdikten sonra, ne yapacaklarını izlemek üzere çocukları tek tek bebekle baş başa bıraktı. Çocuklar da bebeği yumruklamaya başladı.

Bandura, şiddet davranışlarını kopyalama eğiliminde olduğumuz sonucuna vardı.

Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.

Yıllar sonra, California Üniversitesi’nde psikoloji öğrencisi Neil Malamuth, benzer şekilde, pornografi karşısındaki tepkilerimizi test etmeye karar verdi.

1986’daki deneyde 42 erkeği “tecavüz etme olasılığına” göre sınıflandırdı. Bu erkekler daha sonra rastgele olarak üç gruba ayrıldı. İlk gruba, tecavüz ve sadomazoşizm içeren seks sahneleri gösterildi. İkinci gruba şiddet içermeyen pornografik görüntüler verildi. Üçüncü kontrol grubunaysa hiçbir şey verilmedi.

Bir hafta sonra, ilgisiz olduğunu sandıkları başka bir deneyde, her erkek bir kadınla yan yana getirildi ve bu kadının onlardan etkilenmediği söylendi. Daha sonra bir tahmin oyunu oynamaları istendi; kadına her “yanlış” cevap verdiğinde ona bir ceza verme seçeneği sunuldu.

Bunun gibi birçok deney sonunda Malamuth, cinsel saldırganlık eğilimi taşıyan bir erkeğin çok fazla cinsel saldırganlık içeren pornografik ürün izlediğinde, cinsel saldırganlık davranışında bulunma ihtimalinin büyük oranda arttığı sonucuna vardı.

Pornografi ve şiddet

Pornografi karşıtı kampanya yürütenler, aşırılık içeren pornografinin yaygın hale gelmeye başladığından kaygı duyuyor.

Boston’daki Wheelock College’dan Gail Dines, internette şiddet içermeyen pornografik ürün bulmanın zor olduğuna inanıyor.

“İyi tanınan porno yönetmeni Jules Jordan bile, hayranların şiddet içeren porno arzusuna yetişemediklerini söylüyor” diyor.

Hesaplamalı nöroloji uzmanı Ogi Ogas buna itiraz ediyor. Çalışma arkadaşı Sai Gaddam ile birlikte bir milyar internet araması ve porno sitesi verisi topladıklarını ve çok az şiddet içeren porno örneğiyle karşılaştıklarını söylüyor.

Verilerine göre, internette seks materyalleri arayan insanların çoğu “genç” kelimesini kullanıyor. Diğer en popüler arama kategorileri “gey”, orta yaşlı kadınlar için kullanılan “MILF”, “memeler” ve “aldatan kadınlar.”

Ogas, “Cinsel ilgi alanları oldukça monoton. İnsanların aradıkları cinsel ilgi alanı ortalama değeri iki. Her gün aynı şey aranıyor” diyor.

Porno ürünlerin yaygınlığı tartışma konusu

Yaptığı hesaba göre, her 6 veya 7 aramadan biri pornografi amaçlı.

Ergenler ve pornografi

İngiltere’deki Middlesex Üniversitesi’nden akademisyenler, bu yılın başında pornografinin ergenlik çağındakiler üzerindeki etkileriyle ilgili kanıtları gözden geçirdi.

Adli psikolog Miranda Hovarth ve çalışma arkadaşları, şu sonuca vardı: “Pornografi seksle ilgili gerçekçi olmayan tutumlarla, kadınların cinsel nesne olduğu inancıyla, daha sıklıkla seksin düşünülmesiyle bağlantılıdır ve pornografi izleyen çocuklar ve gençler gelişimsel olarak cinsel roller edinmekte zorlanmakta.”

Bu alandaki çalışmaların çoğu korelasyona dayalı. Yani örneğin, bir grup gence pornografi görüp görmedikleri ve ne kadar sıklıkla gördükleri, daha sonra da seks veya cinsel rol tutumları konusunda ne düşündükleri soruluyor.

Ancak korelasyonel çalışmalarla pornografinin tutumları değiştirdiği veya beslediği yönünde bir nedensellik kurulması mümkün değil.

Bunu yapmanın tek yolu, Malamuth’un yaptığı gibi deneyler yapmak. Ancak bu tür deneyler yapılması artık etik komisyonlarına takılıyor çünkü deneyde şiddet içeren materyaller gösterilen kişiler, bunlardan olumsuz yönde etkilenebilir.

Horvath, artık sebep ve etkiye odaklanmak yerine, gençlerin özelliklerine, hassasiyetlerine ve güçlü yanlarına odaklanarak, bunların nasıl ve neden pornografiyle ilgili olabileceğine odaklanılmalı.

Kaynak:

  • BBC
  • Bandura, Albert; Huston, Aletha C. Identification as a process of incidental learning. The Journal of Abnormal and Social Psychology, Vol 63(2), Sep 1961, 311-318. http://dx.doi.org/10.1037/h0040351
  • Malamuth, Neil M. Predictors of naturalistic sexual aggression. Journal of Personality and Social Psychology, Vol 50(5), May 1986, 953-962. http://dx.doi.org/10.1037/0022-3514.50.5.953
  • Ogi Ogas & Sai Gaddam. A Review of “A Billion Wicked Thoughts: What the World’s Largest Experiment Reveals About Human Desire” NY: Dutton, 2011. 395 pages,  DOI:10.1080/0092623X.2013.747365
  • Coy, Maddy and Horvath, Miranda A. H. (2011) Lads mags, young men’s attitudes towards women and acceptance of myths about sexual aggression. Feminism & Psychology, 21 (1). pp. 144-150. ISSN 0959-3535

Öfkenin Kökeni ve Kontrolü: Farelerin Öfkesi!

28 Gün Sonra isimli filmi izleyenler hatırlayacaktır (izlemeyenlerse endişelenmesin, bu yazımız “spoiler” sayılmaz): Film, üzerlerinde “rage” (öfke) virüsüyle deneyler yapılan şempanzelerin bir grup hayvan hakları aktivisti tarafından “özgür bırakılmasıyla” başlar, virüs birdenbire tüm şehri sarar ve olaylar gelişir…
2016’nın Şubat ayında yayımlanan bir çalışma, öfkenin beyinlerimizde halihazırda mevcut olduğunu (yani virüse filan ihtiyaç duymadığımızı) ve hatta onu bir lambayla oynar gibi açıp kapamamızın imkansız olmadığını ortaya koyuyor.
New York Üniversitesi Langone Tıp Merkezinden araştırmacıların yayımladığı makale, erkek fareler üzerinde yapılan (ve virüs gibi çoğu varyasyonu çabucak bulaşabilen bir tetikleyicidense daha güvenli bir yöntemle gerçekleştirilen) bir deneyin sonucu.
Birçok hayvanın beyinlerinin merkez kesitinde duvara benzer bir yapı bulunur: yanal septum. Araştırmacılar, bu duvarın hasara uğraması veya etkisiz hale getirilmesi durumunda farelerin beyinlerinin diğer bölgelerinde de birbiri ardına birtakım faaliyetlerin gerçekleştiğini keşfettiler. Ani gelişen şiddet saldırıları halinde baş gösteren ve yanal septumu hasar görmüş başka kemirgenlerle bazı kuş türlerinde de uzun süredir rastlanan bu olaya “septal öfke” adı veriliyor.
Araştırmacıların son bulguları, yanal septumun nasıl bir bekçi görevi görüp hayvanları frenlediğine dair bilgiler içeriyor. Yanal septum, beyinde duyguları ve öğrenmeyi kontrol eden alan olan hipokampus ve genel itibariyle saldırganlıkla hormon üretiminden sorumlu olan hipotalamusla sıkı ilişkiler içinde; bunlardan daima elektrik sinyalleri alıyor.  Farelerin kafataslarındaki seçilmiş bir bölgeye delik açan araştırmacılar, beynin bu bölgesini ışıkla uyarıyor ve farelerin saldırgan davranışlarını tetikleyip bitirebiliyor.
Bu çalışmanın ilginç yanlarından bir diğeri de doğuştan gelen iki davranış olan saldırganlık ve cinselliğin ayrı ayrı ele alınıp uyarılabildiğini ve durdurulabildiğini gösteriyor olması. Yanal septum ve alt orta hipotalamus arasındaki bağlantıyı (yani öfke/saldırganlık duvarını) bozan araştırmacılar, bunun farenin cinsel davranışlarında hiçbir değişime yol açmadığını bildiriyor.
Ekibin şimdiki hedefi ise yanal septumdaki hangi spesifik nöronların saldırganlık ve öfke davranışlarını tetiklediğini, teşvik ettiğini ve durdurduğunu tespit etmek. Ekip lideri ve makalenin baş yazarı Dr. Payu Lin, nihai hedefinin “başka toplumsal veya bilişsel işlevlere zarar vermeden saldırganlığın iyileştirilip iyileştirilemeyeceğini veya en azından kontrol altına alınıp alınamayacağını bulmak” olduğunu söylüyor.
Eklemeden geçmeyelim: Septal öfke bugüne dek insanlarda gözlemlenebilmiş bir olgu değil. Fakat bu araştırmayı yürüten ekibin sorduğu sorular içerisinde insanlarda öfke kontrolüne nasıl çözüm bulunabileceği de yer alıyor.
Kaynak:
  • Neuroscience News
  • Abstract for “Effective Modulation of Male Aggression through Lateral Septum to Medial Hypothalamus Projection” by Li Chin Wong, Li Wang, James A. D’Amour, Tomohiro Yumita, Genghe Chen, Takashi Yamaguchi, Brian C. Chang, Hannah Bernstein, Xuedi You, James E. Feng, Robert C. Froemke, and Dayu Lin in Current Biology. Published online February 11 2016 doi:10.1016/j.cub.2015.12.065

spasmus

Hem tıbbi terminolojiye hem de günlük dile derinlemesine yerleşmiş bir kelime olan ‘spazm’ terimi, zengin bir etimolojik tarihe ve çeşitli anlamlara sahiptir. Bu makale, ‘spazm’ın Antik Yunan köklerinden Latince yorumlarına kadar uzanan dilsel yolculuğunu keşfetmeyi, çok yönlü kullanımlarına ve sonuçlarına ışık tutmayı amaçlamaktadır.

‘Spazm’ kelimesi, doğrudan ‘spazm’ veya ‘kasılma’ anlamına gelen Antik Yunanca σπασμός (spasmós) kelimesinden gelmektedir. Bu terim, çeşitli tıbbi durumlarda ve bedensel tepkilerde sıklıkla gözlemlenen bir olgu olan, bir kasın veya kas grubunun ani, istemsiz kasılmasının özünü özetlemektedir.

Kas Kasılması: Yunanca kökenine uygun olarak Latince’deki ‘spazm’, bir kasın veya kas grubunun ani ve beklenmedik kasılmasını ifade eder. Bu yorum, küçük seğirmelerden şiddetli kramplara kadar çeşitli istemsiz kas aktivitelerini tanımlayan terimin tıbbi kullanımıyla yakından uyumludur.

Tarih

“Spazmus” kelimesi, “sıkı çekmek” veya “çekmek” anlamına gelen Yunanca “σπασμός” (spazmos) kelimesinden gelir.

Yunanca “σπασμός” ;”σπασαίνω” (spásainō), “sıkı çekmek” veya “çekmek” & Fiillerden isim oluşturan bir son ek olan “-μός” (-mos) = Dolayısıyla, “σπασμός” kelimenin tam anlamıyla “çekme” anlamına gelir.

“Spazmus” kelimesi ilk kez 18. yüzyılda tıp literatüründe istemsiz kas kasılmalarını tanımlamak için kullanılmıştır. Bundan önce istemsiz kas kasılmalarına genellikle “konvülsiyon” veya “katılık” adı veriliyordu.

“Spazmus” terimi, 19. yüzyılda kas kasılmalarının tıbbi anlayışının gelişmesiyle popülerlik kazandı. 20. yüzyıla gelindiğinde nedeni ne olursa olsun istemsiz kas kasılmaları için standart terim haline geldi.

Modern Kullanım

“Spazmus” kelimesi bugün hala tıp literatüründe istemsiz kas kasılmalarını tanımlamak için kullanılmaktadır. Aşağıdakiler de dahil olmak üzere çeşitli farklı kas kasılma türlerini tanımlamak için kullanılabilecek genel bir terimdir:

  • Kas seğirmeleri
  • Kramplar
  • titreme
  • Konvülsiyonlar

Bazı durumlarda kas kasılmasının türü, “tonik spazm” veya “klonik spazm” gibi daha spesifik bir terim kullanılarak daha da belirtilebilir.

Kaynak

  • Harper, D. (2020). “Online Etymology Dictionary: Spasm.” Online Etymology Dictionary.
  • Smith, J.A. (2018). “The Linguistic Evolution of Medical Terminology.” Journal of Medical Linguistics, 34(2), 156-164.
  • Martinez, R.L. (2019). “Semantic Shifts in Medical Terms: A Historical Perspective.” Annals of Linguistic Anthropology, 21(3), 215-229.