İntravajinal ejakülasyon gecikmesi

İnsan cinselliğinin, özellikle de intravajinal boşalma gecikmesi (IELT) bağlamında incelenmesi, normatif kalıpları ve bunların sonuçlarını anlamak için bilimsel titizlikle ele alınmıştır. IELT kavramı, vajinal penetrasyondan boşalmaya kadar geçen süreyi ifade eder. Kendi kendine bildirilen veriler genellikle sosyal arzu edilebilirlik önyargısı ve cinsel ilişki sırasında zamanı algılamadaki doğal zorluklar nedeniyle yanlışlıklardan muzdarip olduğundan, bu yönü araştırmak metodolojik zorlukların üstesinden gelmeyi içerir.

“İntravajinal ejakülasyon gecikmesi” terimi Latince köklerden türetilmiştir; “intra” “içinde” anlamına gelir, “vajina” kadın genital kanalına atıfta bulunur, “ejaculare” “dışarı atmak” anlamına gelir ve “latency” bir gecikme süresini belirtir. Tarihsel olarak cinsel performans, farklı dönemler ve toplumlar arasında süre ve memnuniyete yapılan farklı vurgularla hem tıbbi hem de kültürel bir ilgi konusu olmuştur.

Araştırmalardan Elde Edilen Temel Bulgular

Metodoloji

IELT’yi ele alan önemli bir çalışma, çeşitli küresel bölgelerden 500 çiftten oluşan sağlam bir örneklem büyüklüğü ile gerçekleştirilmiştir. Bu çiftlerden, doğruluğu sağlamak için kronometre kullanarak dört haftalık bir süre boyunca IELT’lerini ölçmeleri istenmiştir. Bu yaklaşım, potansiyel olarak müdahaleci olsa da, bugüne kadar konuyla ilgili en güvenilir verileri sağlamıştır.

Sonuçlar

Bu çalışmanın bulguları, çiftler arasında IELT’de 33 saniye ile 44 dakika arasında değişen önemli bir değişkenlik olduğunu ortaya koymuştur. Ortanca IELT 5,4 dakika olarak bulunmuştur. Bu medyan değer, farklı popülasyonlar arasında IELT’nin merkezi eğilimini anlamak için çok önemlidir.

  • Değişkenlik: Çalışma, kaydedilen en kısa ve en uzun IELT arasındaki 80 katlık farkın da gösterdiği gibi, cinsel ilişki için tek bir “normal” süre olmadığını vurgulamıştır.
  • Prezervatif Kullanımı: Prezervatif kullanımı IELT’yi önemli ölçüde değiştirmemiştir, bu da prezervatif kullanımı gibi dış faktörlerin boşalma zamanlaması üzerinde minimum etkiye sahip olduğunu düşündürmektedir.
  • Sünnet: Benzer şekilde, erkek katılımcıların sünnetli olup olmamaları IELT’yi önemli ölçüde etkilememiş, duyarlılık ve cinsel performans hakkındaki yaygın varsayımlara meydan okumuştur.
  • Coğrafi Farklılıklar: Menşe ülke genel olarak IELT’yi etkilemezken, veriler Türkiye’den katılımcıların Hollanda, İspanya, İngiltere ve ABD’den katılımcılara kıyasla daha kısa bir IELT’ye (3,7 dakika) sahip olduğunu göstermiştir.
  • Yaş Faktörü: Yaşlı çiftler, cinsel performansı etkileyen yaşlanmayla ilişkili potansiyel fizyolojik değişikliklere işaret ederek daha kısa bir IELT’ye sahip olma eğilimindeydi.

Evrimsel Değerlendirmeler

IELT’ye ilişkin evrimsel bakış açısı, uzun süreli çiftleşmenin adaptif avantajlara sahip olabileceğini düşündürmektedir. Penis morfolojisinin, özellikle de glans çevresindeki çıkıntının, cinsel ilişki sırasında rakip spermleri vajinal kanaldan dışarı atarak sperm rekabetinde işlev gördüğü varsayılmıştır. Bu mekanizma, mevcut erkeğin spermi tarafından başarılı döllenme olasılığını artıracaktır. Ek olarak, erkeklerin boşalma sonrası yaşadığı rahatsızlık, kendi spermlerini dışarı atmaya karşı evrimsel bir caydırıcı olarak hizmet edebilir ve böylece üreme başarısını koruyabilir.

Sonuç

IELT çalışması, insan cinsel deneyimlerinin çeşitliliği hakkında değerli bilgiler sağlamakta ve geleneksel “normallik” kavramlarına meydan okumaktadır. Bulgular, cinsel davranışı etkileyen fizyolojik, psikolojik ve evrimsel faktörlerin karmaşık etkileşiminin altını çizmektedir.


İleri Okuma:

  • Gallup, G. G., Burch, R. L., & Berens, R. A. (2003). The semen displacement hypothesis: Semen viscosity, penis shape, and the depth of thrusting. Evolution and Human Behavior, 24(5), 277-289.
  • Waldinger, M. D., Quinn, P., Dilleen, M., Mundayat, R., Schweitzer, D. H., & Boolell, M. (2005). A multinational population survey of intravaginal ejaculation latency time. Journal of Sexual Medicine, 2(4), 492-497.
  • Patrick, D. L., Althof, S. E., Pryor, J. L., Rosen, R., Rowland, D. L., Ho, K. F., … & Kaufman, J. (2005). Premature ejaculation: An observational study of men and their partners. Journal of Sexual Medicine, 2(3), 358-367.
  •  Zietsch, B. Health Check: how long does sex normally last?. https://theconversation.com/health-check-how-long-does-sex-normally-last-56432 (accessed 20 August, 2016)
  • Corty, E. W., & Guardiani, J. M. (2008). Canadian and American sex therapists’ perceptions of normal and abnormal ejaculatory latencies: How long should intercourse last? Journal of Sexual Medicine, 5(5), 1251-1256.

“G Noktası” Gerçekten Var Mı?

This content is available to members only. Please login or register to view this area.

G noktası anatomik çeşitlilik, farklı kişisel deneyimler ve kadın cinsel sağlığı araştırmalarındaki tarihsel boşluklar nedeniyle tartışma konusu olmaya devam ediyor.

Anatomik Bakış Açısı:

    • G noktası ayrı bir organ değil, vajinanın ön duvarında, klitoriourethrovaginal (CUV) kompleksinin yakınında bulunan 2-3 inçlik erotojen bir bölgedir.
    • Muhtemelen birbirine bağlı yapıları içerir:
      • İç klitoris kökleri: Vajinal duvarın uyarılması, kapsamlı klitoris ağını dolaylı olarak aktive edebilir.
      • Üretra süngeri/Skene bezleri: Bu bezler (erkek prostatına benzer) seyreltilmiş süte benzeyen sıvı üretir ve potansiyel olarak “kadın boşalmasına” katkıda bulunur.

    This content is available to members only. Please login or register to view this area.

    Fizyolojik Tepkiler:

      • Orgazm tipleri:
        • Klitoral: Genellikle vajinal ucun dışarı çıkmasına neden olan, dış klitoral uyarımla ilişkilidir.
        • G noktası: Bazen servikal geri çekilme ve sıvı salınımıyla birlikte görülen, iç uyarımla bağlantılıdır.
      • Sıvı salınımı:
        • Fışkırtma: Genellikle orgazm sırasında basınç altında dışarı atılan seyreltilmiş idrar.
        • Kadın boşalması: İdrardan farklı olan, Skene bezlerinden gelen daha koyu sıvı.

      Değişkenlik ve Tartışma:

        • Evrensel değil: Kadınların %30-40’ı G noktası hassasiyeti bildirirken, diğerleri belirgin bir zevk hissetmiyor.
        • Psikolojik faktörler: Uyarılma ve zihniyet, uyarım algısını önemli ölçüde etkiler.
        • Araştırma zorlukları: Kadın anatomisinin tarihsel olarak az incelenmesi ve öznel raporlama, fikir birliğini zorlaştırıyor.

        G noktası, onu deneyimleyenler için gerçektir, ancak benzersiz bir organ olmaktan ziyade mevcut anatomik yapıların bir araya gelmesini yansıtır. Duyarlılık ve etkilerdeki değişkenliği, kadın cinsel tepkisinin çeşitliliğini vurgular ve onu hem biyolojik hem de fenomenolojik bir fenomen haline getirir. Devam eden tartışmalar, kadın cinselliği konusunda kapsayıcı, ayrıntılı araştırmalara olan ihtiyacı vurgulamaktadır.


        Keşif

        Adını Alman jinekolog Ernst Gräfenberg’den alan G noktası, ilk olarak 1940’larda ve 1950’lerde kadın cinsel anatomisi, özellikle de üretranın orgazmdaki rolü üzerine yaptığı araştırmalarda tanımlanmıştır. Gräfenberg, ön vajinal duvarda, yaklaşık 2-3 inç içeride, uyarıldığında yoğun zevk veya orgazmı tetikleyebilen hassas bir alan olduğunu fark etti. Çalışmaları 1980’lere kadar büyük ölçüde göz ardı edildi.

        1981’de seksologlar Beverly Whipple ve John Perry, G Noktası ve İnsan Cinselliği Hakkındaki Diğer Son Keşifler adlı kitaplarında “G noktası” terimini yeniden keşfettiler ve popüler hale getirdiler. Hemşire ve araştırmacı olan Whipple, klinik çalışmaları sırasında kadınların çeşitli cinsel tepkilerini gözlemledikten sonra bu alanı keşfetmeye başladı. Kadınlarla anketler ve uygulamalı araştırmalar içeren çalışmaları, birçoğunun bu noktanın uyarılmasından dolayı artan bir uyarılma bildirdiğini doğruladı. Daha önceki bulgularını onurlandırmak için bu noktaya Gräfenberg’in adını verdiler.

        Kadınların keşfine katkıları araştırmacıların ötesine uzanıyor. Whipple ve Perry’nin çalışmaları, kadınların deneyimlerini anlatan kendi ifadelerine büyük ölçüde dayanıyordu ve bu da G noktasının yerini ve etkilerini haritalamaya yardımcı oldu. 1970’lerde ve 1980’lerde Shere Hite gibi feminist akademisyenler ve aktivistler de kadın hazzı hakkındaki tartışmaları genişleterek bu tür keşiflerin ivme kazanması için alan yarattı.

        G noktasının kesin doğası hakkında tartışmalar devam ediyor; ayrı bir yapı mı yoksa klitoris ağının bir parçası mı olduğu. Amichai Kilchevsky’nin 2011 tarihli incelemesi gibi çalışmalar, bunun klitorisin bir uzantısı olabileceğini öne sürerken, Whipple’ın devam eden araştırması da dahil olmak üzere diğerleri bunun benzersiz bir erotojen bölge olduğunu savunuyor. Kesin bir anatomik kanıt yok, ancak kadınların anekdot niteliğindeki kanıtları anlayışı şekillendirmeye devam ediyor.

        G noktasını “keşfeden” belirli bir kadın yoktur; bu nokta, tek bir “evreka” anından ziyade kolektif araştırmalar ve yaşanmış deneyimler sonucunda ortaya çıkmıştır.


        İleri Okuma
        1. Gräfenberg, E. (1950). The role of urethra in female orgasm. International Journal of Sexology, 3(3), 145–148.
        2. Perry, J. D., & Whipple, B. (1981). Pelvic muscle strength of female ejaculators: Evidence in support of a new theory of orgasm. Journal of Sex Research, 17(1), 22–39.
        3. Ladas, A. K., Whipple, B., & Perry, J. D. (1982). The G Spot and Other Recent Discoveries About Human Sexuality. New York: Holt, Rinehart and Winston. (Buch, jedoch zentral für die Popularisierung des Begriffs „G-Spot“).
        4. Zaviacic, M., & Hrdina, M. (1985). Anatomic and histologic study of the Skene’s paraurethral glands in adult women. American Journal of Obstetrics and Gynecology, 151(3), 267–271.
        5. Zaviacic, M. (1992). The female prostate: Non-pathological and pathological findings. Journal of Clinical Pathology, 45(7), 579–583.
        6. Grafenberg, E. (1993). The role of urethra in female orgasm. International Journal of Sexology, 3(3), 145–148. (Neuauflage der Originalarbeit von 1950 in moderner Rezeption.)
        7. O’Connell, H. E., Sanjeevan, K. V., & Hutson, J. M. (2005). Anatomy of the clitoris. Journal of Urology, 174(4 Pt 1), 1189–1195.
        8. Marcel D. Waldinger MD, PhD, FECSM, Govert J. de Lint PT, Ad P.G. van Gils MD, PhD, Farhad Masir MD, Egbert Lakke MD, PhD, Ruben S. van Coevorden MD and Dave H. Schweitzer MD, PhD Foot Orgasm Syndrome: A Case Report in a Woman The Journal of Sexual Medicine Volume 10, Issue 8, pages 1926–1934, August 2013 Version of Record online: 19 JUN 2013 DOI: 10.1111/jsm.12217
        9. Zlatko Pastor Female Ejaculation Orgasm vs. Coital Incontinence: A Systematic Review Journal of Sexual Medicine 10(7) · May 2013 DOI: 10.1111/jsm.12166 · Source: PubMed
        10. Jannini, E. A., Buisson, O., Rubio-Casillas, A., & King, R. (2014). Beyond the G-spot: clitourethrovaginal complex (CUV) and female orgasm. Nature Reviews Urology, 11(9), 531–538.
        11. Beverly Whipple Female Ejaculation, G Spot, A Spot, and Should We Be Looking for Spots? Current Sexual Health Reports June 2015, Volume 7, Issue 2, pp 59-62 DOI10.1007/s11930-015-0041-2
        12. Chalmers, J. “Health Check: does the ‘G-spot’ exist?” TheConversation. https://theconversation.com/health-check-does-the-g-spot-exist-56491 (Retrieved on 2016, May 5)
        13. Salama, N., & Boitrelle, F. (2020). Is there a G-spot? A systematic review of the literature. International Urogynecology Journal, 31(10), 1997–2006.
        14. Jannini, E. A., Buisson, O., & Montorsi, F. (2021). The controversial G-spot: From Grafenberg to the clitourethrovaginal complex. Nature Reviews Urology, 18(2), 95–102.

        Uyku Sırasında Cinsel Uyarılma

        Uyku sırasında cinsel olarak uyarılma konusu 1960’lardan beri bilim insanlarının inceledikleri bir konu. Özellikle erkeklerde, uykunun Hızlı Göz Hareketleri (REM) evresinde ereksiyon halinin oluştuğu yaygın olarak bilinen ve incelenen bir gerçek. Peki ya dişilerde böyle bir uyarılma oluyor mu?

        60’lardan sonra yapılan araştırmalarda, dişilerde de aynı uyarılmanın olduğuna dair bulgulara rastlandı. Tabii ki uyarılmanın sonucu erkeklerdeki kadar bariz olarak tespit edilemediğinden, bu araştırmalar genellikle daha zor gerçekleştirilebiliyor. Bu tür uyarılmanın anlaşılabilmesi için, erkeklerde penisin büyümesi kontrol edilirken, dişilerde klitoriste meydana gelen fiziksel değişimler ve cinsel organ sıcaklığındaki değişimler takip ediliyor. Buna rağmen, 60’lar ile 70’ler arasında uyku sırasında dişi uyarılması konusunda yapılan çalışmalar çok nadir ve genellikle sonuçsuz araştırmalar olarak kaldı.
        Günümüzde yapılan çalışmalar daha çok dişilerin cinsel organlarına kan akışının takip edilmesi yoluyla yapılmakta. Bu çalışmalar oldukça net bir şekilde, dişilerin de, tıpkı erkeklerde olduğu gibi, REM uykusu sırasında cinsel olarak uyarıldıklarını ortaya koydu. Bu uyarılma erkeklerde penisin büyümesine (ereksiyona) neden olurken, dişilerde cinsel organın ıslanmasına ve kabarmasına neden oluyor.
        Araştırmalar sonucunda bu uyarılmanın şiddetinin çok farklı olabileceği de anlaşıldı: kimi zaman bu uyarılma çok hafif ve hissedilmez şekilde olurken, kimi zaman dişinin masturbasyon yaptığı bir zaman veya erotik bir film izlerken olduğu kadar uyarıldığı tespit edildi. Dolayısıyla tıpkı erkeklerdeki gibi bu uyarılma halinin şiddeti uykudan uykuya ve zamandan zamana değişim gösterebiliyor.
        Peki ya neden uyandığımızda uyarılmış hissediyoruz? Bunun sebebi şu anda tam olarak bilinmiyor. Ancak bilinen bir şey, bu durumun genellikle sadece REM uykusundan uyanan insanlarda olduğu. Hem de “sabah ereksiyonu” olarak bilinen bu durum sadece erkeklerde değil, dişilerde de aynı şekilde görülüyor. Yapılan araştırmalarda birçok dişinin sabah uyandıklarında cinsel olarak uyarıldıklarını hissettikleri, meme uçlarının kabarık olduğu ve hatta kimi zaman orgazm düzeyinde uyarılmış olarak uyandıkları raporlandı. Dolayısıyla bu açıdan da erkeklerle dişilerin uyku sırasında uyarılmalarıyla ilgili pek fark yok.
        Bu durumun nedenlerine yönelik araştırmalar halen sürüyor. Bilim insanlarının aklına gelen ilk ve en net cevap, gördüğümüz rüyaların bizi uyarıyor olabileceği yönünde… REM uykusu sırasında, neredeyse her sefer, uyarılmamıza neden olacak kadar erotik rüyalar görüyor olabilir miyiz? Bu rüyalar, doğacak yeni günde bireyleri olası cinsel birleşmelere karşı vahşi hayatta hazırlıklı tutuyor olabilir mi? Bu soruların cevabı tam olarak bilinmiyor. Belki de orgazm düzeyine varabilen bu uyarılmaların tek sebebi rüyalar değildir ve beynin vücut fonksiyonlarını uyku sırasında düzenlemesinin bir yan etkisi olarak oluşmaktadır.
        İnsanlar olarak halen vücutlarımızı tam olarak tanımıyoruz ve her şeyin nasıl çalıştığını henüz çözebilmiş değiliz. Ancak vücudu inceledikçe, daha ilginç mekanizmalar keşfediyoruz ve bunların atalarımızda ne gibi işlever görebileceğini ve neden evrimleşmiş olabileceğini anlıyoruz. Varlığımızı borçlu olduğumuz hayatta kalma ve üreme becerilerimizle ilgili keşifler her zaman ilgi çekmeyi sürdüreceğe benziyor.
         
        Kaynaklar ve İleri Okuma:

        Vajina Hakkında Bilgiler

        This content is available to members only. Please login or register to view this area.

        İnsan vajinası, üreme organları arasında onu benzersiz kılan çok sayıda işlevi ve özelliği olan büyüleyici ve karmaşık bir organdır. Fibromüsküler yapısından feromon salgılayan tüylerine kadar vajina, insan üremesinde ve cinsel sağlığında çok önemli bir rol oynar. Bu yazıda, insan vajinası hakkında 11 ilginç gerçeği keşfedeceğiz.

        “Vajina” kelimesi Latince “kılıf” veya “kın” anlamına gelen “vāgīna” kelimesinden gelmektedir. Vajina, lifli ve kaslı bir yapıya sahip olan dişilerin üreme organının bilimsel adıdır. Canlı organizmalarda cinsel ilişki ve doğum işlevlerine sahiptir. İnsanlarda uterus (rahim) adı verilen boşluğa bağlıdır, ancak vajinal tüp servikste sonlanır.

        Erkeklerden farklı olarak dişilerde iki açıklık vardır: üretra ve vajina. Vajinal açıklık üretradan çok daha geniştir ve her iki yapı da koruyucu bir örtü görevi gören etli yanaklar (labia) tarafından korunur.

        Vajinal kılların varlığı, kadınların “güzel görünmek” adı altında sürekli kesmeleri gereken bir yapı oluşturmakla ilgili değildir. Bu kılların üç önemli işlevi vardır: vajinayı mikropartiküllerden korumak, erkeklere “cinsel ilişkiye hazır” olduklarının ya da “üreme çağına geldiklerinin” sinyalini vermek ve erkekleri daha uzun süre etkisi altında tutmak için yavaş yavaş feromon salgılamak.

        Vajinanın klitoris olarak adlandırılan bölgesinde toplam 8000 sinir ucu bulunmaktadır ki bu sayının peniste 4000 civarında olduğu bilinmektedir.

        Ortalama bir vajina 7,5-10 santimetre uzunluğundadır. Cinsel ilişki sırasında bu uzunluk herhangi bir sorun olmadan %200 oranında artabilir. Bu esnekliğin nedeni doğum sırasında bebeğin çıkışına izin vermektir.

        Vajina vücut boşluğuna değil, karmaşık bir yapısı olmayan kapalı bir boru gibi düşünülebilecek rahim içine açılır. Bu nedenle vajinaya giren herhangi bir cisim orada kaybolmaz. Prezervatif ve benzeri nesneler vajinaya düşerse kolayca geri alınabilir.

        Vajinanın yapısında aşırı bir çeşitlilik vardır ve bu da vahşi doğada yaşayan insanlar için cinsel seçilimin ne kadar önemli olduğunu gösterir. “Vajinal yanaklar” olarak bilinen etli doku, her kadında farklı uzunluk, kalınlık ve şişkinlikte olabilir.

        Kadınların sadece %30’u cinsel ilişki sırasında orgazm olabilmektedir. Bunun cinsel ilişkiye bir adaptasyon olduğu düşünülmektedir. İnsanlar vahşi doğadayken bu oranın çok daha düşük olduğu düşünülmektedir.

        Çok az kadın, erkeklerdeki boşalmaya benzer bir sıvı atılımı yaşar. Bu, üretradaki paraüretral bezler tarafından salgılanan bir sıvıdır. Bazen idrarla karışabilir. Cinsel ilişki sırasında aşırı uyarılma bu bezleri harekete geçirir.

        G noktası klitoristen ayrı bir organ değildir. Klitorisin en derin ve en çok sinir içeren kısmıdır. G noktası her kadında orgazma neden olmaz, bu yaygın bir yanılgıdır. Sadece bazı raporlarda bu bölgenin aşırı uyarılmasının orgazma neden olduğu bilinmektedir. 1940 yılından beri bu yapının varlığından hala emin değiliz. Farklı raporlarda farklı sonuçlar var. Bazı çalışmalar da G noktasının kadın prostat bezinin bir kalıntısı olabileceğini gösteriyor.

        Seksin kadınlar üzerinde çok sayıda faydası keşfedilmiştir. Bunlar arasında daha düşük kalp krizi oranları, daha az felç, daha az meme kanseri, daha iyi savunma sistemi, daha iyi uyku sağlığı, daha iyi cilt gerginliği (genç görünüm), daha iyi genel vücut sağlığı (artan zindelik), daha az adet ağrısı, daha az kronik ağrı, daha az depresyon riski, daha az stres ve daha fazla benlik

        Kaynaklar ve İleri Okuma:
        1. Clinical pediatric urology: A. Barry Belman, Lowell R. King, Stephen Alan Kramer (2002)
        2. “Health and Wellness for Life”. Google Books.
        3. Psychology Today

        Click here to display content from YouTube.
        Learn more in YouTube’s privacy policy.

        Dişilerde Hassas Bölgeler ve Uyarılma Biçimlerine Yönelik İlk Örnek Çalışma

        Araştırmacılar kadınların nasıl uyarıldıklarını (ilgilerinin uyandırıldığını) tespit ettiler. Yeni bir araştırma, hafif dokunma, baskı uygulama ve titreşimlerin kadın vücudunu nasıl etkilediği ve tam olarak hangi bölgelerin bu farklı etkileşimlere yönelik olarak en hassas olduğunu ortaya koydu. Araştırmacılar, hafif dokunuşa en hassas bölgenin boyun, basınca en hassas bölgenin klitoris ve meme uçları, titreşime en hassas bölgeninse yine klitoris olduğunu belirtiyor.

        Araştırma, kadın vücudunun nasıl uyarıldığına dair daha önce yapılmamış bir bakış açısı kazanmamızı sağlıyor. Araştırma ekibi, çalışmalarının göğüs büyütme ameliyatı ve cinsiyet değişimi ameliyatlarına katkı sağlayacağı düşüncesinde. Montreal Üniversitesi’nde görev alan Kanadalı ekip, 18-35 yaş arası 30 kadınla çalıştı. Perineum (klitoris, labia minora, vajinal ve anal bölge), göğüs (lateral, areola, meme ucu) ve kontrol vücut bölgelerinde (boyun, ön kol ve karın) incelemeler yapıldı. Bu araştırma sırasında parmak yalamak gibi davranışlar incelenmedi.
        Araştırmacılar kadınların çıplak bir şekilde bir yatak örtüsü ile örtülü biçimde yatmalarını istediler. Katılımcılar bu sırada gözlükler takarak tamamen kör hale getirildiler. Sonrasında ise araştırılacak olan uyarıları sağlamak için bir makine kullanıldı. Araştırmacılar uyaranı 1.5 saniye boyunca uyguladılar ve sonrasında, dişinin nasıl hissettiğini sormadan önce 5 saniye beklediler. Araştırmacılar, bu araştırmanın alanında bir ilk olduğunu söylüyorlar. Journal of Sexual Medicine dergisinde şöyle yazıyorlar:
        “Bu araştırma genç kadınlara yönelik olarak perineum ve göğüs bölgesinin hafif dokunuş, basınç ve titreşime hassaslığı ile ilgili ilk normatif verilere odaklanan çalışmadır. Daha önce birkaç araştırma perineum ve göğüs bölgesinin çoklu duyu algılaması üzerine çalışmalar yapmıştı; ancak bizim normatif verilerimiz yaşlanma, genital ve göğüs ameliyatları ve genital-cinsiyet fonksiyonları bozan sorunlar gibi klinik koşullara yönelik standartların oluşturulmasını sağlayabilir.”
         
        Araştırma, sonuçların uygulanan basınca göre ciddi miktarda değiştiğini gösteriyor. Araştırmacılar şöyle devam ediyor:
        “Veriler çeşitli duyusal modalitelere ve farklı vücut bölgelerine göre değişmektedir. Basıncın (penetrasyon gibi) ve titreşimin (seks oyuncakları gibi) rolü düşünüldüğünde, genital bölgelerin basınca ve titreşime hafif dokunuşa kıyasla daha hassas olması ilginçtir. Genital bölge içerisinde vajinal bölge hafif dokunuşa en hassas yapıdır.”
         
        Araştırmacılar aynı zamanda göğüs hacmi, vücut kitle endeksi, hormonal doğum kontrolü, adet döngüsü ve cinsel yönelim gibi faktörleri de hesaba kattı. İddialarına göre bunların hiçbiri sonuçlara etki etmiyor. Cinsel sınırlandırma ve piercing gibi takıların sonuca az miktarda etki edebildiği gözlendi. Ayrıca farklı vücut bölgelerinin farklı testlere aynı şekilde tepki vermediği de gözlendi. Cinsel uyarı, hafif dokunuş için bulunan eşiği arttırıyor ve plastik cerrahi operasyonları derinin hassaslığını etkiliyor olabilir.
        Ekip, bu alanın cinsel sorunları olan kadınlara yardımcı olabilmek için daha fazla incelenmesi gerektiğini söylüyorlar. Her ne kadar araştırmalarının açıkları olduğunu ve bazı kısımlarının hatalı olduğunu kabul etseler de, vibratörün sesinin bile problemler yaratabildiğini belirtiyorlar. Araştırmalarını şöyle sonlandırıyorlar:
        “Duyusal algı eşiklerini araştırmak, öznel algılar sebebiyle sınırlıdır çünkü duyusal algı eşikleri, onların arkasında yatan reseptörlerle doğrudan ilişkili değildir. Bu, dolaylı bir ölçümdür ve bireyin ilgisinden, konsantrasyonundan ve yorgunluk seviyesinden etkilenmektedir. Tüm bu bulgular, klinik şikayetler üzerine perineal ve göğüs bölgesi hassaslığının incelenmesinin önemini göstermektedir. Ayrıca bu çalışma, genital bölge ve ikincil cinsel alanların, nötral vücut alanlarına kıyasla duyusal algı eşiklerinin araştırılmasının sürdürülmesine teşvik etmektedir.”
         
         
        Kaynak:
        1. DailyMail
        2. Dany Cordeau MA, PhD(c)1, Marc Bélanger PhD2, Dominic Beaulieu-Prévost PhD1 and Frédérique Courtois PhD1,*  The Assessment of Sensory Detection Thresholds on the Perineum and Breast Compared with Control Body Sites Article first published online: 8 MAY 2014 DOI: 10.1111/jsm.12547