
Hollanda’da yürütülen birbiriyle ilintili iki çalışma, malûmu bilimsel olarak ilâm etmesi açısından değerli sonuçlara ulaştı.
Hastanın hekime olan tutumunun, ilk muayene ve klinik değerlendirme sonrası doğru tanı üzerine etkilerini incelemek üzere tasarlanan ilk çalışmada, ısrarcı, saldırgan, hekimin yetkinliğini sorgulayan, hekim tavsiyelerini reddeden, düşük beklentiye sahip ve kendisini tamamen çaresiz olarak tanımlayan altı grup hasta “zor” hasta olarak tanımlanarak görece “normal” hastaların oluşturduğu kontrol grubuyla kıyaslandı. Sahip oldukları hastalıkları, tanı konulması nispeten daha kolay olan basit ve ayırıcı tanının dikkatli yapılması gereken karmaşıkolarak sınıflandırdıktan sonra hekimlerin koydukları ilk tanılar açısından değerlendirme yapıldı. Hastalıklarının basit veya karmaşık olmasından bağımsız olarak, zor hasta olarak nitelendirilen gruptaki hastaların, kontrol grubuna göre %42 oranında yanlış tanı aldığı belirlendi. Hekimlerin, hasta değerlendirmeye ayırdıkları süre iki grup arasında farklılık göstermediği halde (yani hekimin karşılaştığı olumsuzluktan kaçmadığı, bu nedenle muayeneyi kısa tutmadığı durumda) tanı hataları belirgin derecede fazlaydı.
Bağıntılı ikinci çalışma ile bu hatanın olası nedeni araştırıldı. Zor hasta grubuna girmeye neden olan altı ölçüte, hekimi tehdit eden ve hekimi ayrımcılıkla suçlayan iki yeni hasta davranış biçimi daha eklendi ve benzer şekilde ilk tanı doğruluğu incelendi. Yine muayene için benzer süreler harcanmasına rağmen, sağlama niteliğinde bir sonuca ulaşıldı ve ilk tanı doğruluk oranları zor hastalarda anlamlı oranda düşük bulundu.
Hekimlere hastalarıyla ilgili sorular sorulduğunda ise zor hastalarla ilgilenenlerin hastanın klinik durumuyla ilgili çok daha az şey hatırladığı, hastayla ilgili anımsadıklarının daha çok hastanın tutumu ve davranışı ile ilgili olduğu belirlendi. Normal hastaları muayene eden hekimlerinse hastalarının klinik durumunu ve muayene bulgularını detaylı olarak hatırlayabildikleri görüldü.
Bu durumu tipik bir “kaynak tüketimi” olarak değerlendirmek olası. Hekim, kendisini doğru tanıya yönlendirecek dikkat ve bilişsel kapasitesini zor hastayı “kolaylaştırmak” için harcıyor olabilir. Başka bir deyişle hastalar, hekimin enerjisini sağlık durumlarıyla ilgili olmayan bir noktada tüketiyorlar.
Burada bahsedilen şeyin “sağlık çalışanlarına şiddet” gibi algılanmaması önemli. Zira hastanın sergilediği olumsuz tutumun, aslında sağlığı üzerinde odaklanması gereken dikkati dağıttığının altını çizmek gerekiyor. Çalışmaların sonucunda hekimin karşılaştığı bir olumsuzluk veya gördüğü bir zarar söz konusu değil (Keskin sirke-küp bağıntısı).
Ekonominin temeli olan “var olan kıt kaynakların akılcı kullanımı” ilkesi bu durumda da geçerli gibi görünüyor. Hekimlerin de birer insan olduğu çağlar devam ettikçe ve insan hislerinin akılcı karar yolaklarını önemli ölçüde etkilemesi kaçınılmazken, bu olumsuzluğu en aza indirmek için bir şeyler yapılması gerekiyor. Tabii ki, buradaki görev yine hekimlere ve bilim insanlarına düşüyor. Zor hastaların tanıya yönelik ilk değerlendirme üzerindeki negatif etkilerini bertaraf etmek için hekimlerce alınması gereken davranışsal önlemler üzerine yeni stratejiler geliştirilmesi ve bunların sahada denenmesi için yeni çalışmalar yapılması öneriliyor.
Kaynak ve İleri okuma:
- Bilimfili,
- H G Schmidt, Tamara van Gog, Stephanie CE Schuit, Kees Van den Berge, Paul LA Van Daele, Herman Bueving, Tim Van der Zee, Walter W Van den Broek, Jan LCM Van Saase, Sílvia Mamede Do patients’ disruptive behaviours influence the accuracy of a doctor’s diagnosis? A randomised experiment BMJ Qual Saf Published Online First 7 March 2016 doi:10.1136/bmjqs-2015-004109
- Sílvia Mamede, Tamara Van Gog, Stephanie C E Schuit, Kees Van den Berge, Paul L A Van Daele, Herman Bueving5, Tim Van der Zee, Walter W Van den Broek, Jan L C M Van Saase, H G Schmidt Why patients’ disruptive behaviours impair diagnostic reasoning: a randomised experiment Published Online First 7 March 2016 BMJ Qual Saf doi:10.1136/bmjqs-2015-005065
- medscape.com/viewarticle/860495