Antik Yunancada ἀν (an-olumsuzluk ön eki) + ὄρεξις (órexisiştah) → ἀνορεξία (anorexía); Özellikle hastalık sonucu iştahsızlık.

Yaygın olarak anoreksiya olarak bilinen Anoreksiya nervoza, yeme bozukluğu olarak sınıflandırılan ciddi bir zihinsel sağlık durumudur. Bu bozukluğa sahip kişiler kilolarını mümkün olduğunca düşük tutmak için aşırı davranışlara girişirler. Bu tür davranışlar arasında, bunlarla sınırlı olmamak üzere, katı diyet veya oruç tutma yoluyla gıda alımının önemli ölçüde kısıtlanması, aşırı egzersiz ve bazı durumlarda aşırı yeme ve ardından kendi kendine kusmaya başvurma yer alır. İkincisi, tüketilen gıdanın vücuttan atılmasını amaçlayan müshillerin, lavmanların veya diğer ürünlerin kullanımını içerebilir. Bu uygulamalar, vücut ağırlığı ve yiyeceklerle aşırı meşguliyetten kaynaklanır ve sıklıkla derinden çarpık bir beden imajıyla birleşerek bireylerin, zayıf olsalar bile kendilerini aşırı kilolu olarak algılamalarına yol açar.

Anoreksiya farklıdır ancak bazen ters anoreksi olarak bilinen, aynı zamanda bigoreksiya veya kas dismorfisi olarak da adlandırılan başka bir durumla karıştırılır. Geleneksel anoreksi, kilo verme arzusuyla karakterize edilirken, ters anoreksiya, kas kütlesinin ve vücut boyutunun artmasıyla ilgili bir takıntı ile karakterize edilir. Ters anoreksi olan kişiler vücutlarını olduklarından daha küçük veya daha az kaslı olarak algılarlar, bu da kompülsif egzersiz ve vücut geliştirmeye, sıkı diyetlere ve bazen kas kütlesi kazanmak amacıyla madde bağımlılığına yol açar.

Her iki durum da ciddidir ve önemli sağlık riskleri taşır. Anoreksiya, vücuttaki hemen hemen her organ sistemini etkileyen ciddi yetersiz beslenmeye yol açabilirken, ters anoreksi, aşırı efordan kaynaklanan fiziksel yaralanmaların yanı sıra, uygunsuz beslenme ve madde bağımlılığından kaynaklanan uzun vadeli sağlık sorunlarına da yol açabilir. Her iki bozukluğun belirtilerini sergileyen bireylerin profesyonel yardım alması çok önemlidir. Tedaviler mevcuttur ve genellikle gıda ve vücut imajına karşı sağlıklı tutumların yeniden kazandırılmasını amaçlayan psikolojik terapi ve beslenme danışmanlığının bir kombinasyonunu içerir. Erken müdahale, iyileşme için en iyi şansı sunar ve bu karmaşık bozuklukların farkındalığının ve anlaşılmasının önemini vurgular.

Epidemiyoloji

Yeme bozuklukları, özellikle de anoreksiya nervoza, özellikle gençler arasında ciddi bir halk sağlığı sorunu oluşturmaktadır. İstatistikler, ergenlerin yaklaşık %13’ünün 20 yaşına kadar yeme bozukluğu geliştireceğini, kızların %3,8’inin ve erkeklerin %1,5’inin bu durumlarla mücadele ettiğini ortaya koyuyor. Özellikle bu bozuklukların prevalansının yaşla birlikte artması, ergenlerin yetişkinliğe yaklaştıkça artan bir riske işaret etmektedir.

Klinik

Anoreksiya nervoza, şiddetli kilo kaybına ve sağlıklı kiloyu korumanın reddedilmesine yol açan amansız bir zayıflık arayışıyla karakterizedir. Bu bozukluğa sahip bireyler sıklıkla çarpık bir beden imajı, yoğun kilo alma korkusu ve düşük vücut ağırlığının ciddiyetini inkar etme sergilerler. Anoreksinin belirtileri arasında aşırı kilo kaybı, anormal kan sayımı, kabızlık, dehidrasyon, kadınlarda adet dönemlerinin kesilmesi, uykusuzluk, yorgunluk, mavimsi parmaklar, bayılma, baş dönmesi ve saçların incelmesi veya dökülmesi yer alır. Daha da önemlisi, anoreksiya hastalarında benlik saygısı genellikle vücut imajı algısıyla karmaşık bir şekilde bağlantılıdır ve bu da bozukluğun psikolojik yönlerini fiziksel olanlar kadar kritik hale getirir.

Anoreksi, düzensiz kalp atışları, düşük kan şekeri, kemik kütlesi kaybı, böbrek ve karaciğer hasarı, osteoporoz, anemi ve kısırlık gibi ciddi riskleri ve komplikasyonları beraberinde getirir. Bu komplikasyonlar erken teşhis ve tedavinin önemini vurgulamaktadır. Anoreksinin vücut büyüklüğüne göre ayrımcılık yapmadığını da belirtmek önemlidir; Daha büyük vücut boyutlarına sahip bireyler de anoreksiden muzdarip olabilir, ancak toplumsal önyargılar ve hastalık hakkındaki yanlış anlamalar nedeniyle teşhis edilme olasılıkları daha düşük olabilir.

Tedavi

Tedavi söz konusu olduğunda Yeme Bozuklukları Akademisi, ideal vücut ağırlığının %75’i veya altında olan bireyler için yatarak tedavi önermektedir; ancak bu, katı bir eşik yerine genel bir kılavuzdur. Tedavi tipik olarak tıbbi bakım, beslenme danışmanlığı ve bozukluğun psikolojik bileşenlerini ele alan terapiyi içeren çok disiplinli bir yaklaşımı içerir.

Davranışsal olarak, anoreksiyalı bireyler kalori saymaya aşırı zaman harcayabilir, şişmanlattığına inandıkları yiyeceklerden kaçınabilir, öğün atlayabilir ve bazı durumlarda yiyecekleri saklayabilir veya atabilir. Anoreksinin başlangıcı genellikle kasıtlı ve önemli kilo kaybı, yeterli miktarda veya çeşitte yiyecek yemeyi reddetme ve açlığın ısrarla reddedilmesi ile işaretlenir ve bunların tümü anormal derecede düşük bir vücut ağırlığının korunmasına katkıda bulunur.

Beyin ile yeme bozuklukları, özellikle de anoreksiya nervoza arasındaki karmaşık ilişki, nörolojik, psikolojik ve fiziksel faktörlerin karmaşık bir etkileşimini ortaya koymaktadır. Araştırmacılar, aşırı yemek yeme gibi yeme bozukluklarına özgü davranışların, beynin ödül tepki sürecini ve yiyecek alımını kontrol eden devreleri değiştirebileceğini belirlediler. Bu değişiklikler, normal yeme düzenini bozan davranışları güçlendirebilir ve yeme bozukluğunun sürdürülmesinde kısır bir döngü yaratabilir.

Anoreksiya hastalarında yaygın bir davranış olan kendini aç bırakmanın beyin üzerinde derin etkileri vardır. Duygusal ve bilişsel olarak bireylerde depresyon, anksiyete, sinirlilik, ruh halinde değişimler ve yoğun olumsuz tepkiler yaşanabilmektedir. Coşku, motivasyon, konsantrasyon, problem çözme becerileri ve anlayışta belirgin bir azalma var. Takıntılı düşünme, artan katılık ve azalan uyanıklık da daha belirgin hale gelir. Bu değişiklikler günlük işleyişi ve yaşam kalitesini önemli ölçüde bozar.

Fiziksel olarak yemek yememek veya aşırı az yemek, bir dizi ciddi komplikasyona neden olabilir. Bireyler, vücudun gerekli besin maddelerinin eksikliğinden dolayı geveleyerek konuşma, kafa karışıklığı, bayılma ve hatta nöbetler yaşayabilir. Uzun vadeli beslenme yetersizlikleri, diğer sağlık sorunlarının yanı sıra ciddi kilo kaybına, yorgunluğa, depresyona ve mide sorunlarına yol açabilir.

Anoreksinin kalıcı etkileriyle ilgili olarak araştırmalar, ciddi vakaların beyinde yapısal değişikliklere ve hem beyni hem de vücudun diğer kısımlarını etkileyen sinir hasarına yol açabileceğini göstermektedir. Bu değişikliklerin bazıları sağlıklı bir kiloya döndüğünüzde tersine dönebilirken, diğerleri kalıcı olabilir; bu da erken müdahalenin ve sürekli tedavinin kritik doğasını vurgular.

Anoreksiyadan iyileşme, sağlıklı kiloya dönüş ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarının benimsenmesini içeren çok yönlü bir süreçtir. Tipik olarak birinci basamak doktorlarını, ruh sağlığı uzmanlarını ve beslenme uzmanlarını içeren bir ekip yaklaşımı gerektirir. İyileşmenin süresi bireyler arasında büyük farklılıklar gösterir; bazıları tedaviye hızlı yanıt verir, diğerleri ise tam iyileşmeye daha uzun bir yol kat eder. Süreç son derece kişiseldir ve bozukluğun süresi ve şiddetinden, bireyin destek sisteminden ve etkili tedaviye erişiminden etkilenebilir.

Özetle, yeme bozuklukları, özellikle de anoreksiya nervoza, hem zihinsel hem de fiziksel sağlık açısından önemli bir sorunu temsil etmektedir. Beynin bu bozukluklardaki rolünü anlamak, etkili tedaviler geliştirmek ve etkilenenlere destek sağlamak için çok önemlidir. İyileşme mümkündür ancak hastalığın nörolojik, psikolojik ve fiziksel yönlerini ele alan kapsamlı ve sürekli bir yaklaşım gerektirir.

Tarih

“Anoreksiya nervoza” terimi, Yunanca “anoreksiya” (iştahsızlık) ve “nervosa” (sinirlerle ilgili) sözcüklerinden kaynaklanmaktadır. Terim ilk kez 1873’te Sir William Gull tarafından icat edildi ve başlangıçta bir tür histeri olduğu düşünülüyordu. Ancak 1900’lü yılların başlarında aşırı kilo kaybı, çarpık vücut imajı ve yoğun kilo alma korkusuyla tanımlanan ayrı bir yeme bozukluğu olarak kabul edildi.

Erken Tanıma ve Kavram Yanılgıları

Anoreksiya nervozanın kökleri dini oruç uygulamalarına kadar uzanan uzun ve karmaşık bir geçmişi vardır. Antik Yunan ve Roma’da oruç genellikle saflık ve ruhsal aydınlanmayla ilişkilendirilirdi. Bu uygulamalar genellikle kısa ömürlü olmasına ve sağlıksız sayılmamasına rağmen daha sonraki yeme bozukluklarının temelini atmış olabilir.

Orta Çağ’da oruç, kendini kırbaçlama ve kefaret aracı olarak daha yaygın hale geldi. Kendini inkar ve fedakarlığa yapılan bu vurgu, anoreksiya nervozaya dönüşebilecek daha aşırı oruç biçimlerinin gelişmesine katkıda bulunmuş olabilir.

18. yüzyıla gelindiğinde tıp camiası aşırı orucun tehlikelerini fark etmeye başladı ve uygulamasına sınırlamalar getirdi. Ancak anoreksiya nervozayı tetikleyen altta yatan psikolojik faktörler hala tam olarak anlaşılamamıştır.

19. Yüzyıl ve Anoreksiya Nervozanın Tanınması

“Anoreksiya nervoza” terimi ilk kez 1873’te İngiliz doktor Sir William Gull tarafından tanıtıldı. Bu durumu “kadınların idiyopatik bir sevgisi, ilerleyici zayıflama, yiyeceklere karşı isteksizlik ve yemenin sonuçlarına ilişkin kaygı ile karakterize edilen” olarak tanımladı.

Gull’un anoreksiya nervoza tanımı, nadir ve egzotik bir durum olarak görüldüğü için ilk başta şüpheyle karşılandı. Ancak bozukluğun anlaşılması arttıkça, bunun önceden düşünülenden daha yaygın olduğu ortaya çıktı.

20. Yüzyılın Başları ve Hormonal Teori

20. Yüzyılın başlarında anoreksiya nervozaya ilişkin araştırmaların odağı hormonal sisteme kaydı. Bozukluğun, özellikle metabolizmayı ve iştahı düzenleyen hormonların dengesizliğinden kaynaklandığı varsayıldı. Bu teori, anoreksiya nervoza için genellikle etkisiz olan hormonal tedavilerin geliştirilmesine yol açtı.

20. Yüzyıl Ortası ve Psikodinamik Teori

20. yüzyılın ortalarına gelindiğinde anoreksiya nervozaya ilişkin araştırmaların odağı, bozukluğa katkıda bulunan psikolojik faktörlere kaydı. Psikodinamik teorisyenler, anoreksiya nervozanın bireylerin kaygı, suçluluk veya düşük özgüven gibi altta yatan psikolojik çatışmalarla başa çıkmanın bir yolu olduğunu savundu. Bu teori, anoreksiya nervoza için psikanaliz ve aile terapisi gibi psikoterapötik tedavilerin geliştirilmesine yol açtı.

    Modern Perspektifler ve Çok Boyutlu Yaklaşım

    Bugün anoreksiya nervozanın psikolojik, biyolojik ve sosyokültürel etkiler de dahil olmak üzere çeşitli katkıda bulunan faktörlerden oluşan karmaşık bir hastalık olduğunu anlıyoruz. Anoreksiya nervoza tedavisi tipik olarak psikoterapi, beslenme danışmanlığı ve ilaç tedavisinin bir kombinasyonunu içerir.

    Kaynak

    1. American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5th ed.). Arlington, VA: American Psychiatric Publishing.
    2. Treasure, J., Claudino, A. M., & Zucker, N. (2010). Eating disorders. The Lancet, 375(9714), 583-593.
    3. Fairburn, C. G., & Harrison, P. J. (2003). Eating disorders. The Lancet, 361(9355), 407-416.
    4. Becker, A. E., Burwell, R. A., Herzog, D. B., Hamburg, P., & Gilman, S. E. (2002). Eating behaviours and attitudes following prolonged exposure to television among ethnic Fijian adolescent girls. The British Journal of Psychiatry, 180(6), 509-514.
    5. Murray, S. B., Rieger, E., Hildebrandt, T., Karlov, L., & Russell, J. (2012). Muscle dysmorphia and the DSM-V conundrum: where does it belong? A review paper. International Journal of Eating Disorders, 45(6), 483-491.
    6. Pope, H. G., Jr., Phillips, K. A., & Olivardia, R. (2000). The Adonis Complex: The Secret Crisis of Male Body Obsession. New York: Free Press.
    7. Swanson, S. A., Crow, S. J., Le Grange, D., Swendsen, J., & Merikangas, K. R. (2011). Prevalence and correlates of eating disorders in adolescents. Archives of General Psychiatry, 68(7), 714-723.
    8. American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5th ed.). Arlington, VA: American Psychiatric Publishing.
    9. Lock, J., & Le Grange, D. (2015). Treatment Manual for Anorexia Nervosa: A Family-Based Approach (2nd ed.). New York: Guilford Press.
    10. Golden, N. H., Katzman, D. K., Sawyer, S. M., Ornstein, R. M., Rome, E. S., Garber, A. K., … & Kreipe, R. E. (2016). Update on the medical management of eating disorders in adolescents. Journal of Adolescent Health, 56(4), 370-375.
    11. Treasure, J., & Schmidt, U. (2013). The cognitive-interpersonal maintenance model of anorexia nervosa revisited: A summary of the evidence for cognitive, socio-emotional and interpersonal predisposing and perpetuating factors. Journal of Eating Disorders, 1(1), 13.
    12. Keski-Rahkonen, A., & Mustelin, L. (2016). Epidemiology of eating disorders in Europe: prevalence, incidence, comorbidity, course, consequences, and risk factors. Current Opinion in Psychiatry, 29(6), 340-345.

    Click here to display content from YouTube.
    Learn more in YouTube’s privacy policy.