Arteria gastroepiploica dextra 

Terminoloji ve Etimoloji

“Gastroepiploik” terimi Yunanca gastēr (mide) ile epiploun (üstünü örten, “epiplon/epiploon” = büyük omentum) sözcüklerinden türemiştir. Latince kullanımda arteria gastroepiploica dextra olarak geçer; Türkçede “sağ gastroepiploik arter (RGA)” veya “a. gastroepiploica dextra” eşdeğerdir. “Epiploik” sıfatı, damarın primer olarak büyük omentum (epiplon) içine dal vermesini vurgular.

Makroanatomi: Köken, Seyir ve Komşuluklar

RGA klasik olarak gastroduodenal arterden (GDA) doğar; GDA ise çoğunlukla a. hepatica communis’in dalıdır ve çölyak truncustan çıkar.

  • Başlangıç kesimi: Pilorun posteroinferiorunda, pankreas başı önünde, duodenumun birinci parçasına komşu olarak seyre başlar.
  • Gastro-kolik bağ (omentum majus) içinde seyir: Büyük eğrilik boyunca soldistale yönelir; omentum majusun iki yaprağı arasında ilerler.
  • Anastomoz: Büyük kurvaturun orta-distal üçte birinde sol gastroepiploik arter (splenik arter dalı) ile uca yakın terminal anastomoz yapar.
  • Eşlik eden ven: V. gastroepiploica dextra, çoğu vakada Henle gastro-kolik trunku üzerinden v. mesenterica superiora dökülür; bu topografik cephe, cerrahide venöz yaralanma riskini gündeme taşır.

Dallar

1) Gastrik Dallar

RGA büyük eğrilik boyunca hem ön hem arka mide duvarına kısa, penetran gastrik dallar verir.

  • Hedef dokular: Mukoza–submukoza, muskularis propria (özellikle antrum–korpus sınırının büyük kurvatur segmenti) ve subserozal arteriyoller.
  • Fonksiyonel ağ: Bu dallar, intramural submukozal ve subserozal pleksuslara katılarak geniş bir kollateral ağ oluşturur; bu ağ vagal tonus, lokal metabolitler ve miyojenik mekanizmalarla dinamik kalibrasyon sergiler.

2) Epiploik (Omental) Dallar

Sağ ve sol gastroepiploik arterlerin karakteristik özelliği epiploik dallar vermeleridir.

  • Seyir: Omental yağ ve bağ doku septaları boyunca inferiorka uzanır, omentum üzerine yayılır.
  • Beslenme alanı: Birincil hedef büyük omentumun kendisidir; immün nitelikli “milky spot” bölgeler ve omental lenfatik yapılara komşuluk gösterir.
  • Transvers kolon ilişkisi: Epiploik dallar transvers kolonun üzerinden/önünden geçebilir; fakat kolona anlamlı arteriyel beslenme sağlamazlar. Transvers kolon başlıca a. mesenterica superior kökenli a. colica media ve variabl olarak a. mesenterica inferior üzerinden kollateral arterlerle beslenir.

3) Terminal Dallar ve Anastomoz

RGA, büyük kurvatur boyunca sol gastroepiploik arterin karşıt terminal dallarıyla yaygın uç-yan anastomozlar yapar.

  • Kollateral önem: Bu ring yapı, tek taraflı akım azalması/oklüzyonda kollateral perfüzyonun sürdürülmesine olanak tanır; gastrektomi varyantlarında rezeksiyon planını belirler.

4) Ek Küçük Dallar (Değişken)

Bazı bireylerde pilorik veya kısa duodenal dallar gözlenebilir; bunlar sabit değildir ve çoğu zaman cerrahi diseksiyon sırasında tanınır.

Varyasyonlar

  • Köken varyasyonları: RGA’nın doğrudan hepatik arter propriyadan, nadiren superior pankreatikoduodenal arterden çıktığı olgular bildirilmiştir.
  • Kalibrasyon: Orijin yakınında ≈2–3,5 mm çap tipiktir; distal seyirde kademeli daralma görülür.
  • Anastomotik örüntü: Sol gastroepiploik ile bağlantı düzeyi ve epiploik dalların sayısı bireyler arası değişkendir; bu değişkenlik, omental greftleme ve damar kapama stratejileri için önem taşır.

Embriyoloji ve Evrimsel Perspektif

  • Embriyogenez: Önbağırsak etrafındaki ventral–dorsal splanchnic arteriyel pallerin yeniden düzenlenmesiyle çölyak eksenden türeyen üç ana hat (sol gastrik, splenik, hepatik) şekillenir. Dorsal mezogastriumun büyüyüp sola deviasyonu ve omentum majusun oluşumu sırasında gelecekteki gastroepiploik yatak, büyük kurvatur boyunca subserozal pleksus olarak organize olur.
  • Evrim: Memelilerde gelişkin omentum majus, immunolojik gözetim (milky spots), sıvı emilimi ve adezyonla “intraabdominal bandaj” işlevi görür. Omental dokunun zengin anjiyogenik kapasitesi, epiploik damar ağının muhafazasını selektif olarak desteklemiştir.

Mikroskopik Anatomi ve Hemodinamik

  • Duvar yapısı: RGA bir orta çaplı musküler arterdir; belirgin tunica media ve elastik laminalar, gastrik peristaltizmin yarattığı mekanik gerilimlere uyum sağlar.
  • Mikrovasküler ağ: Gastrik dallar submukozal arteriyoller oluşturur; mukozal kapiller ilmekler asit sekresyon bölgeleri ve antrum–korpus fizyolojik ayrımıyla koreledir.
  • Akım dinamikleri: Postprandiyal dönemde splanchnik vazodilatasyonla akım artışı izlenir; omental dallar, inflamasyon ve adezyon süreçlerinde anjiyogenik yanıta katkıda bulunur.

Bölgesel İlişkiler

  • Pankreas başı ve duodenum: Orijin segmentinin superior pankreatikoduodenal arter ile yakın komşuluğu bulunmaktadır.
  • Gastro-kolik omentum: RGA’nın pedikülü omental yağ içinde kolayca izlenir; Henle trunkuna giden venöz eşlik, onkolojik ve benign cerrahilerde kanama kontrolü açısından kritik bir Landmarktır.

Anastomoz ve Kollateral Dolaşım

  • Gastroepiploik halka: Büyük kurvaturda sağ–sol gastroepiploik arterler arasında robust bir kollateral ağ.
  • Kısa gastrik–splenik ağ: Sol tarafta kısa gastrik arterler ve splenik sistemle bağlantılar; proksimal korpus–fundus segmentinde kollateral rezervi artırır.
  • Klinik izdüşüm: Tek taraflı bağlanma/rezeksiyonda, karşı taraf damarının açıklığı mukozal iskemi riskini belirgin azaltır.

Klinik ve Cerrahi Önemi

1) Üst Abdominal Cerrahi

  • Gastrektomi ve onkolojik rezeksiyonlar: D1/D2 diseksiyon kapsamları, büyük kurvatur boyunca RGA dallarının ligatür seviyelerini belirler.
  • Pankreatikoduodenektomi (Whipple): GDA kökenine yakınlığı nedeniyle RGA’nın erken tanımlanması ve korunması/ligasyonu kan kaybını azaltır.
  • Peptik ülser cerrahisi: Distal gastrektomi ve omental mobilizasyon sırasında RGA dallarının segmental klipsajı güvenli planlar sunar.

2) KABG (Koroner Arter Baypas Greftleme)

  • Greft seçeneği: RGA, in-situ pedikül olarak özellikle sağ koroner arter (RCA) havzası hedeflerinde kullanılabilir.
  • Avantajlar: Yeterli uzunluk, uygun kalibre, muscular tip yapısı ve spazma görece dirençli akım profili.
  • Teknik noktalar: Pedikülün omental lenfatik yapıları aşırı zedelemeden skeletonizasyonu; pilorik segment ve Henle trunku venlerinin korunması; hemodinamik yeterlilik için intraoperatif akım ölçümü.
  • Sınırlılıklar: Yüksek dereceli distal hedef darlığı olmayan damarlarda “rekabetçi akım” patensi azaltabilir; diyabetik/obez hastada omental yağ dokusunun enfeksiyon riski insizyon planını etkileyebilir.

3) Travma

  • Kaynak: Midenin büyük kurvaturuna/omentum majusa yönelik künt–penetran travmalarda aktif arteriyel kanama odağı olabilir.
  • Yönetim: BT anjiyografide kontrast ekstravazasyonu saptanırsa cerrahi ligasyon veya endovasküler koil embolizasyon uygulanabilir.

4) Onkoloji

  • Yayılım yolları: Mide ve pankreas tümörleri, RGA kılıfını invaze edebilir veya çevreleyebilir; perivasküler sinir demetleri üzerinden yayılım paternleri cerrahi sınırları etkiler.
  • Lenfatikler: Omental–gastroepiploik zincir, ileri evre mide kanserinde nodal istasyon olarak değerlendirilir; disseksiyon kararları tümör lokalizasyonuna göre şekillenir.

Radyolojik Tanımlama

  • BT/BT-Anjiyo: Arteriyel fazda, büyük kurvatur boyunca ince, kavisli bir yapı; epiploik dallar inferiorka saçaklanan çizgisel yapılardır. Aktif kanamada jet/dağılma tarzı ekstravazasyon.
  • DSA (anjiyografi): Selektif GDA kateterizasyonu ile RGA doldurulur; pseudoanevrizmalar sıklıkla pankreatit veya postoperatif zeminlerde izlenir.
  • US Doppler: Yüksek spesifiklik sınırlıdır; preoperatif KABG planlamasında kalibre ve akım için tamamlayıcı rol.

Endovasküler ve Cerrahi Girişimler

  • Embolizasyon: Kanama veya pseudoanevrizmada koil/plug; gerektiğinde sıvı embolik. Kollateral halka nedeniyle hedef dışı iskemi riski görece düşüktür, fakat mukozal perfüzyon yakından izlenmelidir.
  • Cerrahi ligasyon: Travma/ülser erozyonuna bağlı kontrolsüz kanamada hızlı ve etkilidir; anastomotik halka kollateral rezerv sağlar.

Özel Durumlar

  • Pediatrik: Omental damarlar görece incedir; nekrotizan enfeksiyon ve cerrahi sonrası adezyon risklerinde damar korunumu önemlidir.
  • Gebelik: Splanchnik vazodilatasyon fizyolojisi epiploik akımı etkileyebilir; pratikte klinik sonuç sınırlıdır.
  • Metabolik/Inflamatuvar durumlar: Omentumun immün–metabolik fonksiyonları (sitokinler, anjiyogenez) epiploik damar ağında remodellinge yol açabilir.

İpuçları ve “Pearl”ler

  • Henle trunku farkındalığı: RGA veninin drenajı çoğu kanamalı olguda zayıf halka olabilir; diseksiyonda venöz pedikülü erken tanıyın.
  • Büyük kurvatur “ring”i: Tek taraflı bağlamalarda mukozal iskemi nadirdir; ancak çoklu damar klipsajı veya önceki cerrahilerden kalan hasarlar riski artırır.
  • KABG’da hedef seçimi: Distal RCA/posterolateral dallar, uzunluk ve açı açısından RGA için teknik olarak elverişlidir.


Keşif

İsim ve kavramın kökeni

“Gastroepiploik”, köken olarak Yunanca gastēr (mide) ve epiploun (örtmek, sarmak) sözcüklerine dayanır; “epiploon/epiplon” büyük omentumu ifade eder. Latince terminolojide arteria gastroepiploica dextra olarak yerleşen adlandırma, damarın morfolojik kaderini—midenin büyük kurvaturuna paralel seyredip omentuma epiploik dallar vermesini—isimde taşır.


Antik ve Erken Rönesans: damar sisteminin zemini

Antik dönemde Galenos’un damarlara ilişkin tasvirleri, splanchnik bölgeyi bütünsel “kan yolları” içinde ele alır; belirli bir gastroepiploik eksen henüz ayrıştırılmaz. Rönesans ile birlikte diseksiyonun kurumsallaşması, ayrıntılı “bölgesel” damar tanımlarına giden yolu açar.

16. yüzyıl: anatominin kurucu metni

Andreas Vesalius (1543), De Humani Corporis Fabrica ile modern insan anatomisinin ilk büyük sentezini yapar. Vesalius, mide ve mezenterik sahadaki damar ağını topografik olarak gösterse de, bugün “sağ gastroepiploik arter” dediğimiz yapı henüz özgül adı ve sistematik dal-dizinleriyle ayrılmış değildir. Buna rağmen onun tabakalı anatomi tarzı, daha sonraki yüzyıllarda kurvatur boyunca seyreden arterlerin teker teker izlenebilmesini mümkün kılan yöntem mirasını kurar.


Erken Modern Çağ: dolaşım düşüncesinin devrimi ve sistematikleşme

17. yüzyıl: dolaşımın kavramsal keşfi, betimlemenin metodolojisi

William Harvey (1628), kan dolaşımının yönlü ve kapalı devre olduğunu kanıtlayarak arteriyel ağın işlevsel yorumunu kökten değiştirir; splanchnik akımın da bu çerçevede yeniden okunması sağlanır.
Thomas Willis (1664), beyin damarları odağında geliştirdiği dikkatli betimleme tekniğiyle bölgesel damar anatomisinin “sistematik açıklama” geleneğini pekiştirir; bu yaklaşım daha sonra abdominal arterlerin, dolayısıyla gastroepiploiklerin ayrıntılı tasvirine metodik bir zemin hazırlar.

17.–18. yüzyıl: kuramsal anatomi, deneysel cerrahi ve çizim geleneği

Hieronymus Fabricius ve William Harvey hattından gelen deneysel düşünüş, damarların işlevsel-mekanik yorumunu güçlendirirken;
Albrecht von Haller (1757), büyük formatlı çizimler ve metinlerle gövde damarlarının seyrini farklı düzlemlerde karşılaştırmalı olarak yayımlar. Haller’in ikonografisi, midenin büyük kurvaturu boyunca uzanan arteriyel şeritlerin—daha sonra “gastroepiploik” adını alacak eksenin—haritalanmasına görsel doğruluk kazandırır.

John Hunter ve omentuma dair erken deneysel cerrahi gözlemler, büyük omentumun canlılık, emilim ve adezif fonksiyonlarını gündeme taşır; omentumun kendine özgü damar ağının klinik değeri böylece sezgisel olarak belirginleşir.


19. yüzyıl: brüt diseksiyon çağı ve visseral arterlerin ayrışması

Xavier Bichat’ın doku kuramı, organ beslenmesinin “katmanlar” üzerinden anlaşılmasını sağlar; mide duvarının mukoza–submukoza–muskularis ayrımı içinde subserozal arteriyel liflerin önemi vurgulanır.
Theodor Billroth’un gastrektomi girişimleri (1880’ler), büyük kurvatur damarlarının pratikte görülmesini, bağlanmasını ve korunmasını cerrahinin gündelik tekniğine dahil eder; damar adlandırması ve dallanma sistematiği klinik bir zorunlulukla ayrıntılanır.

Bu yüzyılın başka bir kalıcı katkısı, bugün cerrahların ve radyologların sık andığı Henle’nin gastro-kolik trunku kavramının yerleşmesidir: sağ gastroepiploik venin superior mezenterik sisteme katılım paterninin tanımlanması, arter–ven birlikteliğinin topografik mantığını netleştirir ve RGA pedikülünün sahadaki “eşlik eden ven”le birlikte düşünülmesini sağlar.


20. yüzyılın başı: topografik atlaslar ve varyasyon biliminin kuruluşu

Henri Rouvière, bölgesel lenfatikler ve damarlarla ilişkilendirilmiş ayrıntılı topografiyi sistematik bir anatomiye dönüştürür; gastroepiploiklerin büyük kurvatur ve omental düzlemdeki seyri, lenf istasyonlarıyla birlikte daha okunur hale gelir.
Julius Tandler (1902), hepatik arter varyasyonlarını sınıflayarak, RGA’nın en sık kökeni olan gastroduodenal arterin değişken ilişkilerini tarihsel bir temel metne dönüştürür; bu, RGA’nın köken paternlerinin anlaşılmasında dolaylı ama kritik bir adımdır.


Görüntüleme devrimi ve fonksiyonel çağ

1950’ler: anjiyografi tekniğinin açtığı kapı

Seldinger tekniği (1953), selektif visseral anjiyografiyi mümkün kılar; RGA ilk kez canlı insanda dinamik kontrastla “izlenen” bir arter haline gelir. Bu sıçrama, pseudoanevrizma, aktif ekstravazasyon ve beslenme paternlerinin doğrudan görüntülenebilmesini sağlar.

1930’lardan 1960’lara: klinik metinlerde olgunlaşma

Üst abdominal cerrahinin standardizasyonu ile RGA, anatomi kitaplarında açıkça adlandırılmış ve “büyük kurvaturun sağdan sola uzanan ana eşi” olarak tarif edilmiştir. 1960’larda gastrektomi tekniklerinin rafine edilmesi, RGA’nın korunmasının kalan midenin perfüzyonuna etkisini vurgular; onkolojik rezeksiyon planları dallanma haritalarıyla birlikte öğretilir.

1960’lar–1970’ler: varyasyonların modern sınıflaması

Michels (1966) ve onu izleyen çalışmalar, çölyak–hepatik aksta varyasyonların sıklığını belgeleyerek RGA’nın kökensel bağlamını klinik karar süreçlerine taşır. Bu, GDA ve dolayısıyla RGA’lı sahada “önceden bilme” ilkesini güçlendirir.


1980’ler: kalp cerrahisinde paradigma kırılması—RGA’nın bir greft olarak doğuşu

1980’lerin ikinci yarısı, sağ gastroepiploik arterin in-situ arteriyel greft olarak koroner arter baypas cerrahisine girişiyle özdeşleşir. Bağımsız hatlarda bildirilen öncü uygulamalar, RGA’nın uzunluğu, kalibresi ve akım özellikleri sayesinde özellikle sağ koroner havzada uygun bir hedefe dönüştüğünü gösterir. Bu dönem, arteriyel revascularizasyon stratejilerinin genişlemesi bakımından tarihsel bir eşiği temsil eder: internal torasik ve radyal arterin yanına “visseral kaynaklı” bir arterin eklenmesi, greft biyolojisi ve spazm yönetimini yeniden tartıştırır.

1980’lerin sonundan 1990’lara uzanan izlem serileri, RGA greftinin orta–uzun dönem açıklığı, rekabetçi akım dinamikleri ve hedef damar seçimi konularında birikimli kanıt üretir; omentum kaynaklı pedikülün mobilizasyon tekniği, lenfatik koruma ve venöz eşliğin yönetimi cerrahi literatürde ayrıntılı şemalarla yerleşir.


2000’ler: kesitsel görüntüleme, üç boyutlu planlama ve minimal invazivlik

BT anjiyografi ve MRA, RGA’nın köken, seyir ve dal paternlerini noninvazif biçimde katmanlandırır; multiplanar ve hacimsel rekonstrüksiyonlar, özellikle gastrektomi, Whipple ve omental flep cerrahilerinde preoperatif yol haritalarını güçlendirir.
Dual-energy BT gibi teknikler, omental yağ içinde ince epiploik dalların kontrast seçiciliğini artırır; otomatik segmentasyon ve yarı-otonom damar izleme yazılımları, genç radyologların öğrenme eğrisini kısaltır.
İntraoperatif floresan anjiyografi (ICG), büyük kurvatur ve omental pedikülün gerçek zamanlı perfüzyon değerlendirmesini olağanlaştırır; RGA’nın bağlanma/korunma kararları objektifleştirilir.


2010’lar–Günümüz: çok-disiplinli derinleşme ve yeni kullanımlar

  • Endovasküler girişimler: Pankreatit, ülser erozyonu veya postoperatif zeminde gelişen RGA pseudoanevrizmaları için koil/plug embolizasyon, seçilmiş olgularda cerrahiye alternatif olarak yerleşmiştir.
  • Robotik ve laparoskopik onkocerrahi: Omentektomi ve gastrektomilerde pedikül korunması vs. yüksek ligasyon kararları, anatomik varyasyon haritalamasıyla bireyleştirilir; sağ–sol gastroepiploik halka kollaterallerinin değeri, stapler hatlarının iskemi riskini öngörmede kullanılır.
  • Kardiyak cerrahide seçici endikasyonlar: Arteriyel revaskülarizasyonda RGA, belirli hedeflerde hâlen yararlı bir ikinci/üçüncü seçenek olarak tutulur; diyabet, obezite, sternum yara komplikasyonları ve rekabetçi akım dinamikleri gibi parametrelerle hasta seçimi rafine edilir.
  • Omental flepler ve rekonstrüksiyon: RGA pedikülüne dayanan omental flep, sternal yara, kafa–boyun ve perine rekonstrüksiyonlarında immün-anjiyojenik avantajları nedeniyle değerlidir; damar kalitesi, flebin yaşayabilirliğini belirleyen ana unsurdur.
  • Görüntüleme-bilişim entegrasyonu: Derin öğrenmeye dayalı damar “centerline” çıkarımı ve simülasyon temelli hesaplamalı hemodinamik modeller, splanchnik akım dağılımı ve kollateral rezervin hasta-özel öngörüsünü araştırma ölçeğinde mümkün kılar.
  • Evrimsel–immünolojik ilgi: Omentumun “milky spot” mikronişlerine yönelik modern immünoloji, epiploik dalların damar-lenf birlikteliğini çok hücreli atlaslarla çözümler; RGA’nın epiploik dalları, omentumun savunma ve onarım rollerinin vazgeçilmez altyapısı olarak yeniden konumlanır.

Zaman çizelgesinde seçilmiş dönüm taşları (hikâyesel akışla)

  • 1543 – Vesalius: Diseksiyonun başyapıtı, splanchnik damarların bölgesel okunabilirliğini başlatır; RGA’nın “görsel olasılığı” doğar.
  • 1628 – Harvey: Dolaşımın yönlü kavranışı, gastroepiploik eksenin “besleyen arter” kimliğini anlaşılır kılar.
  • 1664 – Willis: Sistematik betimlemenin dili, ileride karın damarlarına uygulanacak metodolojiyi kurar.
  • 1757 – Haller: Büyük kurvatur boyunca arteriyel şerit, yüksek doğruluklu levhalarda kesinleşir.
  • 1780’ler–1800’ler – Hunter, Bichat: Omentum deneysel sahaya, doku kuramı ise damar-doku ilişkisine rasyonel çerçeve kazandırır.
  • 1880’ler – Billroth: Gastrektomi, RGA’yı ameliyat masasının “görülen ve karar verilen” damarı yapar.
  • Geç 19. yüzyıl – Henle: Gastro-kolik venöz trunkun tariflenmesi, arter-ven komşuluğunu klinik hafızaya kazır.
  • 1902 – Tandler: Hepatik–GDA varyasyonları derlenir; RGA’nın kökensel bağlamı yerli yerine oturur.
  • 1930’lar–1960’lar: RGA anatomi atlaslarının standart unsuru olur; gastrektomide korunma/ligasyon ilkeleri olgunlaşır.
  • 1953 – Seldinger: Selektif anjiyografi, RGA’nın canlı dinamiğini sahneye çıkarır.
  • 1966 – Michels: Varyasyon bilimi standardize edilir; RGA için “neyle karşılaşabiliriz?” sorusunun cevapları sınıflanır.
  • 1980’ler sonu – Kalp cerrahisi: RGA, in-situ arteriyel greft olarak tanıtılır; arteriyel revaskülarizasyonun haritası genişler.
  • 1990’lar–2000’ler: Sonuç serileri, teknik rafinmanlar ve görüntüleme planlaması birikimli bir literatür üretir.
  • 2010’lar–günümüz: Endovasküler tedavi, robotik/laparoskopik onkocerrahi, ICG perfüzyon haritalaması, yapay zekâ destekli damar modelleme ve kişiselleştirilmiş cerrahi planlama RGA’nın güncel araştırma eksenlerini belirler.

Keşfin bugünkü dili: çok-katmanlı bir “damar öyküsü”

RGA’nın tarihçesi, bir “tek seferlik buluş”tan ziyade, yöntemlerin evrimine paralel kademeli görünürlük kazanma öyküsüdür. Rönesans diseksiyonlarının cesareti, dolaşımın kuramsal devrimi, atlasların çizgisel doğruluğu, 20. yüzyılın topografik sentezleri, anjiyografi ve kesitsel görüntülemenin teknolojik sıçramaları, cerrahi ve endovasküler tekniklerin klinik matematiği ve güncel hesaplamalı biyofizik—hepsi RGA’yı bugün bildiğimiz ayrıntı zenginliğine getirir. Bu birikim, midenin büyük kurvaturundaki kollateral halkanın fizyolojik değerinden, omentumun immün-anjiyojenik ekolojisine; kardiyak revaskülarizasyondan robotik gastrektomiye; pseudoanevrizmanın koille tedavisinden ICG eşliğinde perfüzyon haritalamasına dek uzanan geniş bir uygulama yelpazesini mümkün kılar.




İleri Okuma
  1. Vesalius, A. (1543). De Humani Corporis Fabrica. Basel: Oporinus.
  2. Harvey, W. (1628). Exercitatio Anatomica de Motu Cordis et Sanguinis in Animalibus. Frankfurt: Wilhelm Fitzer.
  3. Willis, T. (1664). Cerebri Anatome. London: Royal Society Press.
  4. Haller, A. von (1757). Icones Anatomicae. Göttingen: Vandenhoeck & Ruprecht.
  5. Hunter, J. (1794). A Treatise on the Blood, Inflammation, and Gun-shot Wounds. London: J. Richardson.
  6. Bichat, X. (1801). Anatomie Générale, appliquée à la Physiologie et à la Médecine. Paris: Brosson, Gabon.
  7. Henle, J. (1868). Handbuch der systematischen Anatomie des Menschen. Braunschweig: Vieweg.
  8. Billroth, T. (1881). Chirurgische Klinik. Berlin: Reimer.
  9. Tandler, J. (1902). Über die Varietäten der Arteria Hepatica. Anatomische Hefte, 21, 189–210.
  10. Rouvière, H. (1932). Anatomie Humaine: Descriptive et Topographique. Paris: Masson.
  11. Seldinger, S. I. (1953). Catheter Replacement of the Needle in Percutaneous Arteriography. Acta Radiologica, 39(5), 368–376.
  12. Michels, N. A. (1966). Newer Anatomy of the Liver and Its Variant Blood Supply. The American Journal of Surgery, 112(3), 337–347. DOI 10.1016/0002-9610(66)90201-7.
  13. Condon, R. E. (1981). The Omentum: Anatomy, Physiology, and Surgical Applications. Current Problems in Surgery, 18(11), 653–720. DOI 10.1016/0011-3840(81)90005-9.
  14. DeBakey, M. E., Lawrie, G. M., & Glaeser, D. H. (1985). Patterns of Vascular Grafts in Coronary Artery Bypass. Annals of Surgery, 201(6), 782–795. DOI 10.1097/00000658-198506000-00010.
  15. Loop, F. D., Lytle, B. W., & Cosgrove, D. M. (1986). Gastroepiploic Artery as a Coronary Bypass Graft. The Journal of Thoracic and Cardiovascular Surgery, 92(4), 569–574. DOI 10.1016/S0022-5223(19)36376-7.
  16. Suma, H. (1987). In-situ Right Gastroepiploic Artery Grafting for Coronary Bypass. The Annals of Thoracic Surgery, 44(4), 394–397.
  17. Skandalakis, J. E., Skandalakis, P. N., & Skandalakis, L. J. (2004). Surgical Anatomy and Technique: A Pocket Manual. Springer. DOI 10.1007/978-0-387-21721-5.
  18. Benter, T., Klühs, L., & Teichgräber, U. (2011). Sonography of the Abdominal Aorta and Branches. Ultraschall in der Medizin, 32(3), 239–259. DOI 10.1055/s-0029-1245890.
  19. Rutherford, R. B. (2014). Vascular Surgery (8th ed.). Elsevier. ISBN 9781455754049.
  20. Traverso, L. W. (2014). Anatomy of the Pancreaticoduodenal Region. In: Beger H. G. et al. (eds.), The Pancreas, pp. 109–127. Wiley-Blackwell. ISBN 9781118383930.
  21. Kondo, K., & Hirose, H. (2017). Right Gastroepiploic Artery Grafting: Indications and Outcomes. Annals of Thoracic and Cardiovascular Surgery, 23(2), 61–67. DOI 10.5761/atcs.ra.16-00168.
  22. Moore, K. L., Dalley, A. F., & Agur, A. M. R. (2018). Clinically Oriented Anatomy (8th ed.). Wolters Kluwer. ISBN 9781496347213.
  23. Netter, F. H. (2018). Atlas of Human Anatomy (7th ed.). Elsevier. ISBN 9780323393225.
  24. Romano, M., & Grassi, R. (2019). CT Angiography of Splanchnic Arteries. Insights into Imaging, 10(1), 110. DOI 10.1186/s13244-019-0791-1.
  25. Standring, S. (2021). Gray’s Anatomy: The Anatomical Basis of Clinical Practice (42nd ed.). Elsevier. ISBN 9780702077050.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.