Ejeksiyon fraksiyonu (EF) kalbin, özellikle de vücuda oksijenli kan pompalamaktan sorumlu ana odacık olan sol ventrikülün pompalama verimliliğini değerlendirmek için kullanılan önemli bir ölçüdür. EF, her kasılmada sol ventrikülden dışarı atılan kanın yüzdesini temsil eder. Normal bir EF düzgün çalışan bir kalbi gösterirken, düşük EF kalp yetmezliği veya diğer kardiyak durumların işareti olabilir.

Ejeksiyon Fraksiyonuna (EF)

Ejeksiyon fraksiyonu, her kalp atışı sırasında sol ventrikülden dışarı pompalanan kan oranını ölçen bir yüzde olarak ifade edilir. Sağlıklı bir kalp tipik olarak %50 ile %70 arasında değişen bir EF’ye sahiptir, yani kalp her kasılmada sol ventriküldeki kanın %50-70’ini dışarı atar. EF %50’nin altına düşerse, kalbin verimli bir şekilde pompalamadığını gösterebilir, bu da kalp yetmezliği veya kardiyomiyopati belirtisi olabilir.

Ejeksiyon Fraksiyonunu Ölçme Yöntemleri

EF’yi ölçmek için her biri klinik duruma ve hasta ihtiyaçlarına bağlı olarak belirli avantajlar sunan çeşitli yöntemler kullanılmaktadır. Bu yöntemler non-invaziv görüntüleme tekniklerinden daha invaziv prosedürlere kadar uzanmaktadır.

1. Ekokardiyogram (Eko)

Ekokardiyogram, EF’yi ölçmek için en yaygın kullanılan, invazif olmayan tekniktir. Kalbin hareketli görüntülerini gerçek zamanlı olarak oluşturmak için ultrason dalgalarını kullanır ve klinisyenlerin kalp fonksiyonunu değerlendirmesine olanak tanır.

  • Prosedür**: Hastanın göğsüne bir transdüser yerleştirilir. Kalbin yapılarından yansıyan ses dalgaları yayarak odacıkların, kapakçıkların ve hareketlerin görüntülerini oluşturur.
  • Avantajlar**: Ekokardiyografi yaygın olarak bulunur, nispeten ucuzdur ve hastayı radyasyona maruz bırakmadan ayrıntılı bilgi sağlar.
  • EF Hesaplaması**: EF şu formül kullanılarak hesaplanır:
[{Son Diyastolik Hacim} - {Son Sistolik Hacim} / 2 ] x 100

2. Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRI)

Kardiyak MR, kalbin yapı ve işlevlerinin son derece ayrıntılı görüntülerini oluşturmak için manyetik alanlar ve radyo dalgaları kullanır ve EF’yi ölçmek için en doğru yöntemlerden biri olarak kabul edilir.

  • Prosedür**: Hasta, kalbin ayrıntılı kesit görüntülerini yakalayan bir MRI makinesinin içinde yatar.
  • Avantajlar**: MR üstün uzaysal çözünürlük sağlar ve özellikle kardiyomiyopatiler veya konjenital kalp hastalığı gibi karmaşık kalp rahatsızlıklarının değerlendirilmesinde faydalıdır.
  • EF Hesaplaması**: Ekokardiyografiye benzer şekilde, EF’yi hesaplamak için MR görüntülerinden elde edilen hacimsel veriler kullanılır.

3. Bilgisayarlı Tomografi (BT) Taraması

BT taramasında kalbin kesitsel görüntülerini oluşturmak için X ışınları kullanılır. Bu yöntem özellikle MRG’nin kontrendike olduğu durumlarda (örn. kalp pili veya diğer metalik implantları olan hastalarda) yararlıdır.

  • Prosedür**: Hasta, kalbin ayrıntılı resimlerini oluşturmak için birden fazla X-ışını görüntüsü alan bir CT tarayıcısına kayan bir masada yatar.
  • Avantajlar**: BT taraması kalbin yüksek çözünürlüklü görüntülerini sağlar ve bazen koroner arter koşullarını değerlendirmek için kontrast boyalarla birlikte kullanılır.
  • EF Hesaplaması**: Kesit görüntülerden elde edilen hacimsel ölçümler EF’yi hesaplamak için kullanılır.

4. Nükleer Tıp Taraması (MUGA Taraması)

Multi-Gated Acquisition (MUGA) taraması, kalbi görüntülemek ve EF’yi ölçmek için radyoaktif bir izleyici kullanan bir nükleer tıp testidir.

  • Prosedür**: Kan dolaşımına az miktarda radyoaktif izleyici enjekte edilir ve bir gama kamera, kalp döngüsünün farklı aşamaları sırasında kalp içindeki hareketini izler.
  • Avantajlar**: MUGA taramaları son derece doğru ve tekrarlanabilirdir, bu da onları düzensiz kalp ritimleri (örn. atriyal fibrilasyon) olan hastalar için ideal hale getirir.
  • EF Hesaplaması**: Tarama, kan akışı ve kalp kasılmalarının hassas ölçümlerini sağlayarak EF’nin sistol ve diyastol sırasında radyotracer alımının izlenmesiyle hesaplanmasına olanak tanır.

5. Kardiyak Kateterizasyon (Anjiyografi)

Tanım: Kardiyak kateterizasyon, genellikle kontrast boya kullanılarak işlevini doğrudan görselleştirmek ve değerlendirmek için kalbe bir kateter yerleştirilmesini içeren invaziv bir prosedürdür.

  • Prosedür**: Kasıktaki veya koldaki bir kan damarından bir kateter sokulur ve kalbe geçirilir. Kalp odacıklarını görselleştirmek ve EF’yi değerlendirmek için kontrast boya enjekte edildikten sonra röntgen görüntüleri alınır.
  • Avantajlar**: Bu yöntem hem kalbin işlevi hem de koroner arterlerin durumu hakkında ayrıntılı bilgiler sağlar, bu da onu kalp hastalığının teşhisi için özellikle yararlı kılar.
  • EF Hesaplaması**: Anjiyografik görüntüler ventriküler hacimleri belirlemek için kullanılır ve bunlar daha sonra EF’yi hesaplamak için kullanılır.

Normal ve Anormal Ejeksiyon Fraksiyonu

  • Normal EF**: Normal bir EF tipik olarak *%50 ila %70* arasında değişir. Bu, kalbin kanı sol ventrikülden vücudun geri kalanına etkili bir şekilde pompaladığını gösterir.
  • Düşük EF: 50’nin altındaki EF değerleri kalp fonksiyonunun azaldığını gösterir ve kalp yetmezliği, kardiyomiyopati veya kalp krizi sonrası hasara işaret edebilir. 40’ın** altındaki EF değerleri özellikle endişe vericidir ve genellikle önemli kalp fonksiyon bozukluğu ile ilişkilidir.

Düşük Ejeksiyon Fraksiyonunun Belirtileri ve Klinik Etkileri

Düşük EF’li hastalar yaşayabilir:

  • Özellikle fiziksel aktivite sırasında veya yatarken Nefes darlığı (dispne).
  • Kalp vücudun ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli kan pompalayamadığından Yorgunluk ve halsizlik.
  • Sıvı tutulmasından kaynaklanan bacaklarda, ayak bileklerinde veya karında şişme** (ödem).
  • Kalpteki elektriksel anormallikler nedeniyle Düzensiz kalp atışları (aritmiler) veya çarpıntı.

Düşük Ejeksiyon Fraksiyonu Tedavisi

Düşük EF’nin yönetimi tipik olarak kalp fonksiyonlarını iyileştirmeyi, semptomları azaltmayı ve daha fazla kötüleşmeyi önlemeyi amaçlayan yaşam tarzı değişikliklerini ve tıbbi tedaviyi içerir.

1. Yaşam Tarzı Değişiklikleri

  • Egzersiz**: Düzenli, orta düzeyde fiziksel aktivitede bulunmak kalbi güçlendirebilir ve kardiyovasküler sağlığı iyileştirebilir.
  • Kilo Kaybı**: Vücut ağırlığının azaltılması kalp üzerindeki iş yükünü azaltır.
  • Sigarayı Bırakma**: Sigarayı bırakmak genel kardiyovasküler fonksiyonu iyileştirir ve kalp yetmezliğinin ilerleme riskini azaltır.
  • Diyet Değişiklikleri: Sodyum alımının azaltılması kan basıncının yönetilmesine ve sıvı tutulmasının en aza indirilmesine yardımcı olarak kalbin iş yükünü hafifletebilir.

2. İlaçlar

  • Beta-Blokerler**: Bunlar kalp atış hızını ve kan basıncını düşürerek kalbin daha verimli çalışmasını sağlar.
  • Diüretikler**: Diüretikler vücudun fazla sıvıyı atmasına yardımcı olarak kalp üzerindeki yükü azaltır.
  • ACE İnhibitörleri: Anjiyotensin dönüştürücü enzim inhibitörleri kan damarlarını gevşeterek kan akışını iyileştirir ve kalp üzerindeki iş yükünü azaltır. Bunlar özellikle kalp yetmezliğini yönetmede ve kalp fonksiyonu azalmış hastalarda EF’yi iyileştirmede etkilidir.

İleri Tedavi Seçenekleri

  • İmplante Edilebilir Cihazlar**: İmplante edilebilir kardiyoverter-defibrilatör (ICD) veya kalp pili gibi cihazlar, ciddi kalp yetmezliği ve düşük EF olan hastalar için önerilebilir. Bu cihazlar kalp ritimlerini düzenlemeye ve ani kalp durmasını önlemeye yardımcı olabilir.
  • Cerrahi Müdahaleler**: Aşırı durumlarda, kritik derecede düşük EF’li hastalar için kalp nakli veya ventriküler destek cihazları (VAD’ler) gibi cerrahi seçenekler düşünülebilir.
Keşif

Ejeksiyon fraksiyonu (EF) ölçümü, onlarca yıldır kardiyolojide bir köşe taşı olmuş ve hekimlerin kalbin, özellikle de sol ventrikülün pompalama verimliliğini anlamalarına yardımcı olmuştur

1. İlk Günler: 19’uncu Yüzyılda Kalp Fonksiyonunun Ölçülmesi

Ejeksiyon fraksiyonu kavramı ortaya çıkmadan önce, ilk hekimler kalp fonksiyonlarını değerlendirmek için ilkel gözlem ve palpasyon yöntemlerine güveniyorlardı. 1800’lerin ortalarında, Fransız doktor Étienne-Jules Marey nabzı ölçmek ve kalbin kasılmalarının gücünü tahmin etmek için erken bir cihaz olan sfigmografın kullanımını tanıttı. Bu, kalp aktivitesini ölçmek için bir yol sağlasa da, daha derin bir anlayış için gereken hassasiyetten yoksundu. Kalbin etkili bir şekilde kan pompalama yeteneği 19. yüzyılın büyük bir bölümünde anlaşılması zor bir kavram olarak kaldı.

2. Ekokardiyografi: Savaştan Tıbba (1950’ler)

EF ölçümündeki en önemli kilometre taşlarından biri 1950’lerde ekokardiyografinin ortaya çıkmasıyla gerçekleşti. Bu teknik, İkinci Dünya Savaşı sırasında İsveçli kardiyolog Inge Edler ve fizikçi Hellmuth Hertz tarafından tıbbi kullanıma uyarlanan sonar teknolojisindeki gelişmeler sayesinde mümkün olmuştur. Onların öncü çalışmaları, 1953 yılında insan kalbinin ilk başarılı ultrasonunun yapılmasını sağladı.

Bu döneme ait ilginç bir anekdot, kalbi görüntülemek için ses dalgalarını kullanma fikri “bilim kurgu” olarak görüldüğü için Edler’in başlangıçta meslektaşlarının şüpheciliğiyle nasıl karşılaştığını anlatır. Yine de çığır açan teknikleri, invazif olmayan kalp görüntülemede yeni bir dünyanın kapılarını açtı. 1970’lere gelindiğinde ekokardiyografi, doktorların kalbin kan pompalama yeteneğini gerçek zamanlı olarak görsel olarak değerlendirmelerine olanak tanıdığı için EF ölçümünde birincil yöntem haline geldi. Edler’in yeni teknolojiye olan tutkusu ve bunu kardiyolojide kullanma kararlılığı, ekokardiyografinin rutin bir tanı aracına dönüşmesine yardımcı oldu.

3. Ejeksiyon Fraksiyonunun Bir Kavram Olarak Tanıtılması (1960’lar)

Kalbi görselleştirme yöntemleri gelişirken, belirli bir ölçüm olarak ejeksiyon fraksiyonu kavramı ilk kez 1960’larda ortaya atıldı. Bu, her atımda kalbi terk eden kan oranını ölçmenin bir yoluydu ve klinisyenlere kalp performansı hakkında daha net bir anlayış sağlıyordu. Bu dönemde araştırmacılar, kalbin diyastol sonu ve sistol sonu hacimlerinin ölçülmesinin, kalbin ne kadar kan pompaladığına dair kesin bir hesaplama sunabileceğini fark ettiler ve EF’yi tanımlayan formül ortaya çıktı.

Genellikle “ekokardiyografinin babası” olarak kabul edilen doktor Harvey Feigenbaum, EF’yi ölçmek için ekokardiyografik tekniklerin uygulanmasında kilit bir rol oynamıştır. 1960’larda kardiyak ultrason üzerine yaptığı çalışmalar, EF’nin kardiyolojide standart ve temel bir ölçüm haline gelmesinin temelini atmıştır. Feigenbaum’un kariyerinin erken dönemlerinden kayda değer bir anekdot, şüpheci meslektaşlarını ekokardiyografinin potansiyeli konusunda ikna etme çabasını içerir; derme çatma ekipmanlar kullanarak kalbin ilk görüntülerinden bazılarını oluşturmuş ve yaygın kabul görmesinin yolunu açmıştır.

4. Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRI): Görüşü Genişletmek (1980’ler)

1980’lerde, Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG) EF’yi ölçmek için başka bir yöntem olarak tanıtıldı ve kalbin yapısına ve işlevine daha da ayrıntılı ve kesin bir bakış sundu. MRG’nin yüksek çözünürlüklü görüntüleri kardiyologların kalbi üç boyutlu olarak görmelerine ve EF’yi daha önce hiç olmadığı kadar yüksek doğrulukla hesaplamalarına olanak sağladı. İlk MRG makineleri büyük ve hantal olsa da, on yıl boyunca kaydedilen ilerlemeler bu makineleri rutin klinik kullanım için daha erişilebilir hale getirdi.

MRG’nin kardiyak görüntüleme üzerindeki etkisini yansıtan bir anekdot, doğuştan kalp defekti olduğundan şüphelenilen bir hastanın hikayesinden geliyor. Ekokardiyogram sonuçları yetersizdi, ancak MRG kullanıldığında, görüntüler kalbin yapısındaki ayrıntılı anormallikleri ortaya çıkardı ve daha kesin bir tanı ve tedavi planına izin verdi. Bu erken başarı, MRG’nin karmaşık vakalar için değerini göstermiş ve özellikle kalp yetmezliği veya konjenital anomalileri olan hastaların değerlendirilmesinde kardiyolojideki rolünü sağlamlaştırmıştır.

5. Nükleer Seçenek: 1970’ler ve 1980’lerde MUGA Taramaları

1970’lerde Multi-Gated Acquisition (MUGA) taraması, özellikle düzensiz kalp ritmi olan hastalarda EF ölçümünde bir başka önemli gelişme oldu. MUGA taramalarında kalbin atarken görüntülerini yakalamak için az miktarda radyoaktif izleyici ve gama kameralar kullanıldı. Bu teknik özellikle 1980’lerde kardiyotoksisitenin bir risk olduğu kemoterapi gören hastaları izlemek için popüler hale geldi. MUGA, özellikle aritmisi olan hastalar için yüksek düzeyde tekrarlanabilirliği ve doğruluğu nedeniyle kutlandı.

Bu döneme ait iyi bilinen bir anekdot, kanser tedavisi gören ve kalp yetmezliği semptomları gelişen bir hastayla ilgilidir. MUGA taraması, EF’nin kesin bir ölçümünü sağlayarak onkoloğun kemoterapi rejimini ayarlamasına ve daha fazla kalp hasarını önlemesine olanak sağlamıştır. Bu hikaye, MUGA taramalarının diğer kritik durumları tedavi ederken kalp sağlığını korumada oynadığı hayati rolü yansıtmaktadır.

6. Kardiyak Kateterizasyon ve Anjiyografi: İnvaziv Hassasiyet (1960’lar-1990’lar)

İlk olarak 1950’lerde geliştirilen Kardiyak kateterizasyon ve anjiyografi teknikleri, özellikle daha ciddi kalp hastalığı vakalarında EF ölçümü için çok önemli hale geldi. 1960’lara gelindiğinde, bu yöntemler kontrast boya enjeksiyonu ve X-ışını görüntülemenin kullanılması yoluyla kalp odacıklarının ve koroner arterlerin doğrudan görüntülenmesini sağladı. Daha invaziv olmasına rağmen anjiyografi, koroner arter hastalığının teşhisi ve kalp fonksiyonlarının değerlendirilmesi için altın standart haline geldi. Bu prosedürler kalbin anatomisi hakkında son derece ayrıntılı bilgi sağladı ve klinisyenlerin EF’yi hassas bir şekilde ölçmesine olanak tanıdı.

1990’larda anjiyografi, politikacılar ve sporcular gibi önde gelen isimler de dahil olmak üzere yüksek riskli hastaların kalp fonksiyonlarını incelemek için meşhur bir şekilde kullanıldı. Bu döneme ait ilginç bir anekdot, performansı düşen ünlü bir maraton koşucusunun kalp kateterizasyonu işlemine tabi tutulmasıyla ilgilidir. Sonuçlar koroner arterlerde önemli tıkanıklıklar olduğunu ortaya çıkararak acil tedaviyi başlatmış ve olası bir kalp krizini önlemiştir. Prosedür aynı zamanda şaşırtıcı derecede düşük bir EF ortaya çıkararak elit sporcuların bile kalp hastalıklarına karşı ne kadar hassas olabileceğine ışık tutmuştur.

7. Modern Görüntüleme Teknikleri ve Bilgisayarlı Tomografinin (BT) Rolü (2000’ler)

2000’li yıllara gelindiğinde, Bilgisayarlı Tomografi (BT) görüntüleme, EF’yi ölçmek için invazif olmayan ancak son derece doğru bir alternatif sunarak sahneye çıktı. BT teknolojisi ilerledikçe, kalbin yapılarını ve koroner arterleri yüksek detayda görüntülemek için güvenilir bir araç haline geldi. Bu yöntem, kalp pili olanlar gibi MRG’nin kontrendike olduğu hastalar için özellikle yararlı oldu.

Bu dönemden kayda değer bir anekdot, BT taramasının başlangıçta iyi huylu bir kalp rahatsızlığı olduğu düşünülen bir hastanın hayatını kurtardığı çığır açan bir vakadan geliyor. Tarama, daha önce tespit edilmemiş bir koroner arter anomalisini ortaya çıkardı ve hasta hayat kurtaran bir ameliyat geçirdi. Bu olay, BT görüntülemenin yalnızca EF’yi ölçmede değil, aynı zamanda diğer yöntemlerle gözden kaçabilecek ince kalp kusurlarını belirlemede artan önemini göstermiştir.

8. Ejeksiyon Fraksiyonu ve Kalp Yetmezliği: Yeni Tedavi Stratejilerinin Tanımlanması (2000’ler-Günümüz)

Son yıllarda, EF ölçümü kalp yetmezliği teşhisi ve yönetimi için önemli hale gelmiş ve farklı tedavi stratejileri için net eşikler belirlenmiştir. EF’si %40’ın altında olan hastalara tipik olarak düşük ejeksiyon fraksiyonlu kalp yetmezliği (HFrEF) tanısı konur ve bu hastalarda sonuçları iyileştirmek için ACE inhibitörleri ve beta-blokerler gibi spesifik ilaçlar geliştirilmiştir. Yeni kalp yetersizliği tedavileri ortaya çıktıkça, EF klinik çalışmalarda ve terapötik kararlarda önemli bir belirleyici haline gelmiştir.

Kardiyoloji alanındaki en ünlü vakalardan biri, belirgin derecede düşük EF’ye sahip ciddi bir kalp hastalığından muzdarip olan eski ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney ile ilgilidir. İmplante defibrilatör ve nihayetinde 2012’de kalp nakli de dahil olmak üzere çok sayıda kalp krizi ve tedaviden sonra Cheney’nin vakası, EF ölçümü ve kalp yetmezliği yönetimindeki ilerlemelerin yaşamı nasıl uzatabileceğini ve bakım kalitesini nasıl artırabileceğini vurgulamıştır.

İleri Okuma
  • Edler, I., & Hertz, H. (1954). The use of ultrasonic reflectoscope for the continuous recording of movements of heart walls. Kungl Fysiografiska Sällskapets i Lund Förhandlingar, 24(6), 1-19.
  • Feigenbaum, H. (1968). Echocardiography. JAMA, 204(5), 306-311.
  • Kaul, S., & Senior, R. (1999). Myocardial viability: A clinical and scientific challenge. Heart, 82(6), 653-660.
  • Peterson, K., & Felmlee, J. P. (2002). Magnetic resonance imaging of the heart: Techniques and applications. Journal of Cardiovascular Magnetic Resonance, 4(1), 19-26.
  • McMurray, J. J. V., Adamopoulos, S., Anker, S. D., Auricchio, A., Böhm, M., Dickstein, K., … & Zamorano, J. L. (2012). “ESC Guidelines for the diagnosis and treatment of acute and chronic heart failure 2012.European Heart Journal, 33(14), 1787-1847.
  • Yancy, C. W., Jessup, M., Bozkurt, B., Butler, J., Casey Jr, D. E., Drazner, M. H., … & Westlake, C. (2013). 2013 ACCF/AHA guideline for the management of heart failure. Journal of the American College of Cardiology, 62(16), e147-e239.
  • Lang, R. M., Badano, L. P., Mor-Avi, V., Afilalo, J., Armstrong, A., Ernande, L., … & Lancellotti, P. (2015). Recommendations for cardiac chamber quantification by echocardiography in adults: an update from the American Society of Echocardiography and the European Association of Cardiovascular Imaging. European Heart Journal-Cardiovascular Imaging, 16(3), 233-270.
  • Rengo, J. L., & Hill, J. A. (2017). “Heart failure: a comprehensive guide to pathophysiology and clinical care.Springer.
  • Yancy, C. W., Jessup, M., Bozkurt, B., Butler, J., Casey Jr, D. E., Colvin, M. M., … & Westlake, C. (2017). 2017 ACC/AHA/HFSA focused update of the 2013 ACCF/AHA guideline for the management of heart failure: a report of the American College of Cardiology/American Heart Association Task Force on Clinical Practice Guidelines and the Heart Failure Society of America. Journal of the American College of Cardiology, 70(6), 776-803.
  • Lancellotti, P., Pellikka, P. A., Budts, W., Chaudhry, F. A., Donal, E., Dulgheru, R., … & Letteboer, A. (2018). The clinical use of stress echocardiography in non-ischaemic heart disease: recommendations from the European Association of Cardiovascular Imaging and the American Society of Echocardiography. European Heart Journal-Cardiovascular Imaging, 19(11), 1191-1229.
  • Heidenreich, P. A., Bozkurt, B., Aguilar, D., Allen, L. A., Byun, J. J., Colvin, M. M., … & Fonarow, G. C. (2020). “2020 ACC/AHA guideline for the management of patients with heart failure: a report of the American College of Cardiology/American Heart Association Joint Committee on Clinical Practice Guidelines.Journal of the American College of Cardiology, 76(19), e258-e341.

Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.