“Histamin” terimi, histaminin oluştuğu amino asit olan “histidin” kelimesinden türetilmiştir. Histidin isminin kendisi, vücut dokularındaki varlığını yansıtan “doku” veya “ağ” anlamına gelen Yunanca “histos” kelimesinden gelmektedir.

Histos” (Yunanca: ἱστός), vücuttaki bağ dokusuna atıfta bulunarak “doku” veya “ağ” anlamına gelir.
“-amin” organik kimyada bir veya daha fazla hidrojen atomunun organik gruplarla yer değiştirmesiyle amonyaktan (NH3) türetilen bileşikleri belirtmek için kullanılan bir son ektir. Histamin bir amindir çünkü bir amino grubu (-NH2) içerir.

Bu nedenle “histamin” adı, histidin kökenini ve bir amin olarak kimyasal doğasını yansıtmak için icat edilmiştir. Bileşiğin tanımlanması ve adlandırılması, biyolojik açıdan önemli birçok molekülün karakterize edildiği ve adlandırıldığı bir dönem olan 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında organik kimyanın daha geniş çaplı gelişiminin bir parçasıydı.

Biyojenik bir amin olan histamin ilk olarak 1913 yılında “histidinin ayrışmasıyla üretilen bir amin” olarak tanımlanmıştır. Histamin hem bitkilerde hem de hayvanlarda bulunur ve burada çeşitli temel işlevlere hizmet eder. Bitkilerde histamin, avcılara ve mikroplara karşı bir savunma mekanizması olarak görev yapar. Hayvanlarda ise bağışıklık tepkileri, nörotransmisyon ve çeşitli vücut fonksiyonlarının düzenlenmesi gibi fizyolojik süreçlerde önemli roller oynar.

This content is available to members only. Please login or register to view this area.

Üretim ve Depolama

Histamin, L-histidin dekarboksilaz enzimi tarafından katalize edilen bir dekarboksilasyon reaksiyonu yoluyla L-histidin amino asidinden sentezlenir. Bu süreç histamin (C5H10N3, Mr = 111,15 g/mol) oluşumu ile sonuçlanır ve daha sonra mast hücreleri, bazofiller, trombositler ve bazı nöronlar içindeki veziküllerde depolanır. Alerjik reaksiyon veya bağışıklık tepkisi gibi uyarılma durumlarında histamin çevre dokulara veya dolaşıma salınır.

This content is available to members only. Please login or register to view this area.

Fizyolojik Roller

Histamin birkaç kritik fizyolojik fonksiyonda rol oynar:

Kan Damarları: Histamin, öncelikle H1 reseptörlerinin aracılık ettiği vazodilatasyonu teşvik eder ve vasküler geçirgenliği artırır. Bu da arteriyel kan basıncının düşmesi, adrenalin salgılanması, migren ve diğer baş ağrıları gibi durumlarda önemli olan deri ve mukozal ödemin gelişmesi gibi etkilere yol açar.

Bronşlar: Solunum sisteminde histamin, H1 reseptörleri aracılığıyla bronkokonstriksiyona neden olur ve alerjik bronşiyal astımın patofizyolojisinde önemli bir rol oynar.

Mide Mukozası: Histamin, sindirim süreci için hayati önem taşıyan mide mukozasındaki H2 reseptörlerine bağlanarak mide asidinin salgılanmasını uyarır.

Merkezi Sinir Sistemi (MSS): Bir nörotransmitter olarak histamin, presinaptik H3 reseptörleri aracılığıyla diğer nörotransmitterlerin salınımını modüle eder. Noradrenerjik, serotonerjik, kolinerjik, dopaminerjik ve glutaminerjik sistemler dahil olmak üzere çeşitli nöronal devreleri etkiler. Histamin ayrıca uyku-uyanıklık döngüsünün ve kusma refleksinin düzenlenmesinde de rol oynar.

This content is available to members only. Please login or register to view this area.

Patolojik Yönler

Anormal histamin seviyeleri çeşitli patolojik durumlara yol açabilir:

Aşırı Histamin Salınımı: Bu durum enflamatuar, alerjik veya toksik süreçler ve kafein, bazı ilaçlar, alkol ve çevresel stres faktörleri gibi maddelere maruz kalma nedeniyle ortaya çıkabilir. Çinko eksikliği, heparin bağlama bozuklukları, serbest radikal hasarı ve histamin parçalanmasını azaltan enzim eksiklikleri gibi faktörler de anormal histamin tepkilerine katkıda bulunabilir.

Histamin İntoleransı: Histamine karşı aşırı tepki ile karakterize, kızarma, kurdeşen, burun akıntısı ve sindirim sorunları gibi semptomlara yol açan bir durumdur.

Histamin ve Kan-Beyin Bariyeri

Histamin kan-beyin bariyerini geçerek beyin fonksiyonlarını etkileyebilir ve potansiyel olarak ruh hali ve uykunun düzenlenmesinde rol oynayabilir. Histaminin yaşlanmaya ve nörodejeneratif hastalıklara katkısı konusunda yeni tedavi yaklaşımlarına yol açabilecek araştırmalar devam etmektedir.

Diyet Etkisi ve Histamin Dalgalanmaları

Histamin seviyeleri gün boyunca dalgalanır, sabahın erken saatlerinde zirve yapar ve bu da sabah alerjisi semptomlarına katkıda bulunabilir. Histamin, çoğu gıdada bol miktarda bulunan histidin amino asidinden üretilir. Yıllanmış peynirler, fermente gıdalar ve alkollü içecekler gibi bazı gıdalar histamin salınımını tetikleyerek histaminle ilişkili durumları potansiyel olarak daha da kötüleştirebilir.

Teşhis ve Tedavi

Ortalama serum histamin konsantrasyonu 20 – 100 µg/l arasında değişmektedir. Bununla birlikte, metilhistamine hızlı metabolizması nedeniyle, histamin maruziyetinin daha doğru bir değerlendirmesini sağlamak için genellikle idrar metilhistamin seviyeleri kullanılır. Testten önce, histamin açısından zengin gıdalara yönelik diyet kısıtlamaları önerilir.

Histaminle ilişkili durumların tedavisi genellikle histamin alımını azaltmak için diyet değişikliklerini, histamin reseptörlerini bloke etmek için antihistaminiklerin kullanımını ve besin eksiklikleri veya enzim anormallikleri gibi altta yatan nedenlerin ele alınmasını içerir.

İlk Tanımlama (1907-1910):

Histamin ilk olarak 1907 yılında İngiliz kimyagerler George Barger ve Henry H. Dale tarafından sentezlenmiş ve tanımlanmıştır. Histamini, histidin amino asidinin dekarboksilasyonu yoluyla üretilen kimyasal bir bileşik olarak izole ettiler. Histidin, birçok proteinde yaygın olarak bulunan bir amino asittir ve histamine dönüşümü, histidin dekarboksilaz enzimi tarafından katalize edilen bir reaksiyon olan bir karboksil grubunun çıkarılmasını içerir.

Fizyolojik Çalışmalar (1910-1911):

Histaminin fizyolojik özellikleri ilk olarak 1910 yılında Henry H. Dale tarafından incelenmiş ve düz kas üzerindeki güçlü etkileri ve kan basıncında önemli düşüşlere neden olabildiği gözlemlenmiştir. Bu etkiler alerjik reaksiyonlar ve anafilaksi sırasında gözlenenlere benzerdi ve Dale’i histaminin bu süreçlerdeki rolünü daha fazla araştırmaya yöneltti.

Alerjik Reaksiyonlarla Bağlantı (1920’ler):

1920’lerde histaminin alerjik reaksiyonlar ve anafilaksi ile ilişkisi daha net bir şekilde ortaya kondu. Araştırmacılar, histaminin alerjik reaksiyonlar sırasında mast hücrelerinden ve bazofillerden salındığını ve bu durumlarla ilişkili semptomlara neden olduğunu keşfetti. Bu keşif, histaminin etkilerini bloke edebilecek ve alerjik semptomlardan kurtulmayı sağlayabilecek antihistaminik ilaçların geliştirilmesinin temelini attı.

Histaminin Alerji ve Enflamasyondaki Rolünün Araştırılması

1920’lerde histamin ve alerjik reaksiyonlar arasındaki önemli bağlantı keşfedildi. Araştırmacılar, saman nezlesi (alerjik rinit) ve anafilaksi gibi alerjik reaksiyonlar yaşayan bireylerin kan ve dokularında histamin seviyelerinin önemli ölçüde yükseldiğini gözlemledi. Bu bulgular, alerjik tepkilerin altında yatan mekanizmaların anlaşılmasında çok önemli bir rol oynamış ve histaminin etkilerine karşı koymak ve alerjik semptomları hafifletmek için tasarlanmış antihistaminik ilaçların geliştirilmesine yol açmıştır.

Antihistaminikler histamin reseptörlerini, özellikle de kaşıntı, şişme ve kızarıklık gibi alerjik reaksiyonlarla ilişkili semptomların çoğundan sorumlu olan H1 reseptörlerini bloke ederek çalışır. 1940’larda geliştirilen ilk nesil antihistaminikler, genellikle yatıştırıcı etkilerle ilişkilendirilmelerine rağmen, alerji tedavisinde önemli bir ilerlemeye işaret ediyordu. Sonraki nesil antihistaminikler, histaminin etkisini engellemedeki etkinliklerini korurken bu yan etkileri azaltmak için rafine edilmiştir.

Daha ileri araştırmalar, histaminin sadece alerjik reaksiyonlarda değil, aynı zamanda enflamatuar süreçlerde de önemli bir oyuncu olduğunu ortaya koymuştur. Histamin, etkilenen bölgelere kan akışını artıran vazodilatasyonu (kan damarlarının genişlemesi) teşvik ederek iltihaplanmaya katkıda bulunur. Bu süreç, nötrofiller ve makrofajlar gibi bağışıklık hücrelerinin enfeksiyon veya yaralanma bölgelerine toplanması için çok önemlidir. Histamin ayrıca vasküler geçirgenliği artırarak bağışıklık hücrelerinin ve proteinlerin kan dolaşımından ihtiyaç duyulan dokulara daha kolay hareket etmesini sağlar.

Dahası, histamin sinir uçlarının hassaslaşmasında rol oynayarak iltihaplanmanın yaygın semptomları olan ağrı ve kaşıntı hissine yol açar. Histaminin enflamasyondaki rolünün bu şekilde anlaşılması, enflamasyonu azaltmayı ve ağrıyı hafifletmeyi amaçlayan histamin sinyal yollarını hedef alan anti-enflamatuar ilaçların geliştirilmesine katkıda bulunmuştur.

Son araştırmalar, histaminin insan biyolojisindeki çeşitli rollerini aydınlatmaya devam ediyor. Alerji ve enflamasyondaki iyi bilinen işlevlerinin ötesinde, histamin artık nörotransmisyon, bağışıklık düzenlemesi ve iştah kontrolünde önemli bir oyuncu olarak kabul edilmektedir.

  • Nörotransmisyon: Histamin beyinde bir nörotransmitter olarak hareket ederek uyanıklığı, dikkati ve bilişsel işlevleri etkiler. Her biri beynin farklı bölgelerinde farklı rollere sahip olan H1, H2, H3 ve H4 reseptörleri dahil olmak üzere çeşitli reseptör alt tipleri ile etkileşime girer. Örneğin H3 reseptörü, dopamin, serotonin ve norepinefrin gibi diğer nörotransmitterlerin salınımını modüle eder ve bilişsel bozukluklar, uyku düzenlemesi ve hatta nörodejeneratif hastalıklar için ilaçların geliştirilmesinde ilgi çeken bir hedeftir.
  • Bağışıklık Fonksiyonu: Histamin, bağışıklık sistemi modülasyonunda çok önemli bir rol oynar. T hücreleri, B hücreleri ve dendritik hücreler dahil olmak üzere çeşitli bağışıklık hücrelerinin aktivitesini etkiler. Histaminin bağışıklık hücreleri üzerindeki H4 reseptörleri ile etkileşimi, otoimmün hastalıkların, alerjilerin ve kronik enflamatuar durumların tedavisi için potansiyel etkileri olan aktif bir araştırma alanıdır.
  • İştah Düzenlemesi: Histamin, gıda alımının ve enerji dengesinin düzenlenmesinde rol oynar. Açlık ve tokluğu düzenleyen bir beyin bölgesi olan hipotalamus üzerindeki etkisi yoluyla iştah kontrolünü etkiler. Histamin sinyalini modüle eden ilaçlar, obezite ve metabolik bozukluklar için potansiyel tedaviler olarak araştırılmaktadır.

Güncel Araştırma ve Terapötik Potansiyel

Araştırmacılar, çeşitli koşullarda histamin ve reseptörlerini hedeflemenin terapötik potansiyelini aktif olarak araştırmaktadır. Çoklu histamin reseptör alt tiplerinin keşfi, ilaç geliştirme için yeni yollar açmıştır ve her reseptör farklı bir terapötik hedef sunmaktadır.

  • Alerjiler ve Enflamasyon: Devam eden araştırmalar, daha az yan etkiye sahip daha seçici antihistaminikler ve anti-enflamatuar ilaçlar geliştirmeyi amaçlamaktadır. Odak noktası, çeşitli dokulardaki farklı histamin reseptörlerinin spesifik rollerini anlamak ve bu yolları tam olarak hedefleyebilecek ilaçlar geliştirmektir.
  • Nörodejeneratif Hastalıklar: Histaminin beyin fonksiyonlarındaki rolü, Alzheimer ve Parkinson hastalığı gibi nörodejeneratif hastalıklara potansiyel katılımının araştırılmasına yol açmıştır. Histaminin diğer nörotransmitterlerle etkileşimlerinin anlaşılması, bu koşullar için yeni terapötik stratejilere yol açabilir.
  • Kanser: Ortaya çıkan araştırmalar, histaminin kanser biyolojisinde, özellikle de tümör mikroçevresinde bir rol oynayabileceğini göstermektedir. Histaminin bağışıklık hücreleri ve kan damarları üzerindeki etkileri tümör büyümesini ve metastazını etkileyerek onu kanser tedavileri için potansiyel bir hedef haline getirebilir.
  • Otoimmün ve Kronik İnflamatuar Hastalıklar: Histaminin özellikle H4 reseptörü aracılığıyla immünomodülatör etkileri, romatoid artrit ve lupus gibi otoimmün hastalıkların yanı sıra enflamatuar bağırsak hastalığı (IBD) gibi kronik enflamatuar durumların tedavisindeki potansiyelleri açısından araştırılmaktadır.

Histaminin karmaşık sinyal yollarını ve diğer moleküllerle etkileşimlerini anlamak kritik bir araştırma alanı olmaya devam etmektedir. Bu bilgi, daha etkili ve hedefe yönelik tedaviler geliştirme, alerjiler, iltihaplanma ve insan sağlığını etkileyen bir dizi başka durum için tedavileri iyileştirme vaadinde bulunuyor.

İleri Okuma

  1. Dale, H. H., & Laidlaw, P. P. (1910). “The physiological action of β-iminazolylethylamine.” Journal of Physiology, 41(5), 318-344.
  2. Dale, H. H., & Laidlaw, P. P. (1922). “Histamine and its role in anaphylaxis.” Journal of Physiology, 56(1), 1-23.
  3. Best, C. H., & Dale, H. H. (1929). “Histamine: Physiology and Pharmacology.” Pharmacological Reviews, 1(1), 1-43.
  4. Simons, F. E. R. (2004). “Advances in H1-antihistamines.” New England Journal of Medicine, 351(21), 2203-2217.
  5. Parsons, M. E., & Ganellin, C. R. (2006). “Histamine and its receptors.British Journal of Pharmacology, 147(S1), S127-S135.
  6. Thurmond, R. L., Gelfand, E. W., & Dunford, P. J. (2008). “The role of histamine H1 and H4 receptors in allergic inflammation: The search for new antihistamines.” Nature Reviews Drug Discovery, 7(1), 41-53.
  7. Ohtsu, H. (2010). “Histamine synthesis and regulation in the brain.” Handbook of Experimental Pharmacology, 2010(197), 37-50.
  8. O’Mahony, L., Akdis, M., & Akdis, C. A. (2011). “Regulation of the immune response and inflammation by histamine and histamine receptors.” Journal of Allergy and Clinical Immunology, 128(6), 1153-1162.
  9. Academic References
  10. Panula, P., Chazot, P. L., Cowart, M., et al. (2015). “International Union of Basic and Clinical Pharmacology. XCVIII. Histamine Receptors.” Pharmacological Reviews, 67(3), 601-655.

Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.

Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.