Tanım ve Temel Özellikler
Kalp fobisi (kardiyofobi), bireyin tehdit edici kalp hastalığına yakalanma veya yakın gelecekte (genellikle dakikalar içinde) kalp krizi geçirme korkusuyla karakterize edilen bir anksiyete bozukluğudur. Kalp fobisi olan kişiler çoğunlukla kardiyolojik muayenelerden (istirahat EKG’si, eforlu EKG, kalp kateteri vb.) geçmelerine rağmen, bu tetkikler organik bir hastalık saptayamaz. Yalnızca muayene sırasında oluşan hafif hipertansiyon veya taşikardi gibi bulgular görülebilir; bu durum ise genellikle tetkik korkusuna bağlıdır ve kısa süre içinde normale döner.

Bilişsel ve Duygusal Özellikler
Kardiyofobik bireylerde, organik bir neden olmadığı halde kalple ilgili düşünceler takıntılı şekilde tekrarlar. Fiziksel olarak iyi hissedildiği zamanlarda dahi, kişinin zihni sürekli kendi kalp aktivitesi etrafında döner. Yakın çevrede birinin kalp krizi geçirmesi veya medyadaki benzer haberler, kişide ciddi semptomların tetiklenmesine yol açabilir. Kişi, doktorun tetkiklerde hastalığı gözden kaçırdığına inanır veya muayene sonrasında hastalığın kötüleştiği düşüncesine kapılır.

Odaklanma ve Algı Bozuklukları
Kalp fobisi olan bireyler, kalpteki her küçük his veya ritim değişikliğini ciddi bir hastalığın belirtisi olarak algılar. Bu durum, “felaketleştirme” olarak adlandırılan otomatik düşüncelerle (“Kalp krizi geçiriyorum!”) birleşerek yoğun kaygıya yol açar. Hızla “korkunun korkusu” döngüsüne girilir ve tipik panik ve anksiyete semptomları gelişir.

Endişeli ve Yardım Arama Davranışı
Kardiyofobik bireyler, sürekli nabızlarını ve tansiyonlarını kontrol eder, hatta bu amaçla evde tansiyon aleti bulundururlar. Kalp sağlığını koruma çabasıyla fiziksel efordan kaçınma eğilimi oluşur. Kişi, kendi fiziksel durumunu sürekli sorgular ve günlük aktiviteleri “kalp için güvenli mi?” diye değerlendirir. Araba rotalarını hastanelere yakın belirler ve acil bir durumda hızlı müdahale edilebilecek güzergahlar seçer. Yanında cep telefonu olmadan dışarı çıkmaz, acil numaraları ve önemli doktorların iletişim bilgilerini sürekli yanında taşır. Evde hastane ortamına benzer bir atmosfer oluşabilir.

Kaçınma Davranışı
Geçmişte kalp krizi benzeri semptomların yaşandığı veya kaygı duyulan yerlerden (örneğin sinema, süpermarket, izole alanlar) kaçınılır. Sadece bu ortamlarda bulunma fikri bile fiziksel semptomları tetikleyebilir. Fiziksel aktivite, özellikle geçmişte semptomların tetiklendiği koşullarda, sistematik olarak azaltılır. Zamanla kişi, sosyal izolasyon ve işlevsellik kaybı yaşayabilir.

Korkunun Korkusu (Anticipatory Anxiety)
Kardiyofobide, kişi korkunun kendisinden korkmaya başlar. Kişi farkında olmasa da vücut sürekli bir alarm halinde olur ve basit uyaranlar (yüksek ses, küçük bir ağrı, gerginlik, soğuk algınlığı gibi) yoğun korku döngüsünü tetikleyebilir. Bu durum, tipik panik ataklara veya panik atak semptomlarının kardiyak temalı şekilde deneyimlenmesine neden olur. Korku ve panik belirtileri birbirini körükleyerek semptomların şiddetlenmesine yol açar.

Semptomlar

  • Yaygın ve aşırı terleme
  • Çarpıntı, taşikardi, kardiyak aritmi hissi
  • Felaket sonuçlardan korkma (ölüm, ani kalp krizi, acil yardım gereksinimi)
  • Geçici hipertansiyon, ellerde titreme
  • Bulantı, baş dönmesi, bacaklarda zayıflık hissi, nefes darlığı, hiperventilasyon
  • Göğüs ağrısı, genellikle sol kola yayılan ağrı
  • Göğüste baskı, sıkışma, “çelik kelepçe” hissi, boyuna, alt çeneye ve mideye yayılım
  • Kalp nevrotiklerinde fobinin nesnesi kendi vücutları olduğundan, kaçınma davranışları tam anlamıyla mümkün değildir

Klinik İzlem ve Sonuç
Kalp fobisi olan bireyler genellikle doktor ve hastane ziyaretlerini tekrarlar, ancak klinik bulgu saptanamaz. Kişi, doktorun yanında rahatladığını hisseder, fakat güven kısa sürede kaybolur ve semptomlar yeniden başlar. Kaçınma ve yardım arama davranışları kronikleşirse ciddi sosyal, mesleki ve kişisel işlevsellik kayıpları ortaya çıkabilir.


Keşif

Erken Tanımlar ve Tarihsel Kökler
Kalp fobisinin tarihi kökenleri, modern psikiyatri ve kardiyolojinin ortaya çıkışından çok daha eskilere dayanmaktadır. 19. yüzyılda, kalple ilgili açıklanamayan semptomların ilk kez bilimsel olarak tanımlanması ve psikojenik kökenlerinin araştırılması başlamıştır. Bu dönemde “kalp nevrozu” (cardiac neurosis), “da Costa sendromu” (asker kalbi) ve “fons kardiyak nevroz” gibi çeşitli terimler kullanılmıştır.

Da Costa Sendromu (Asker Kalbi)
1860’larda ABD İç Savaşı sırasında Dr. Jacob Mendes Da Costa, savaşta görev yapan askerlerde yaygın olarak görülen çarpıntı, göğüs ağrısı ve nefes darlığı gibi şikâyetleri tanımlamıştır. Organik bir neden bulunamayan bu tabloya daha sonra “da Costa sendromu” veya “asker kalbi” adı verilmiştir. Bu, tıpta kardiyofobik semptomların ilk sistematik klinik tanımlarından biridir.

Psikanalitik Dönem ve Kardiyak Nevroz
Sigmund Freud ve çağdaşları 20. yüzyılın başında kalp odaklı kaygının nevrotik bir bozukluk olabileceğini öne sürmüşlerdir. Freud, “organ nevrozları” başlığı altında kalp nevrozunu da tanımlamış, anksiyetenin bedensel semptomlar yoluyla dışa vurumunu vurgulamıştır. 1920’lerde ve 1930’larda kalp nevrozu, hem psikiyatristler hem de kardiyologlar arasında sıkça tartışılan bir konuydu.

Psikosomatik Yaklaşım ve Sınıflandırma
20. yüzyılın ortalarından itibaren, kalp fobisi daha geniş bir psikosomatik hastalıklar kategorisi içinde ele alınmaya başlanmıştır. Kardiyologlar, açıklanamayan göğüs ağrısı ve çarpıntı şikayetlerinin büyük kısmının organik değil psikojenik kökenli olduğunu göstermişlerdir. Bu hastaların önemli bir bölümünün panik bozukluğu veya anksiyete bozukluğu tanısı aldığı görülmüştür.

Modern Dönem ve Tanı Kriterleri
DSM (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) ve ICD (International Classification of Diseases) sistemlerinin gelişmesiyle birlikte kalp fobisi, panik bozukluk, hipokondri ve somatoform bozukluklar başlığı altında sınıflandırılmıştır. 1980’lerden itibaren kardiyak anksiyete ve kardiyak nevroz gibi terimler akademik literatürde yer almış, bilişsel-davranışçı modeller ve tedavi yaklaşımları geliştirilmiştir.



İleri Okuma
  1. Da Costa, J. M. (1871). On irritable heart: a clinical study of a form of functional cardiac disorder and its consequences. American Journal of the Medical Sciences, 61(121), 17-52.
  2. Freud, S. (1925). A general introduction to psychoanalysis. Liveright Publishing Corporation.
  3. Lewis, T. (1933). Diseases of the Heart. Macmillan & Co. Ltd.
  4. Cobb, S., & Singer, B. (1947). Psychogenic factors in the etiology of cardiovascular disease. Psychosomatic Medicine, 9(2), 69-76.
  5. Engel, G. L. (1964). Psychological development in health and disease. W. B. Saunders Company.
  6. Mayou, R. A. (1976). Cardiac neurosis. British Medical Journal, 1(6009), 1423-1426.
  7. Pollack, M. H., & Carter, A. S. (1990). Panic disorder and hypochondriasis: Clinical differentiation and treatment implications. Comprehensive Psychiatry, 31(5), 366-374.
  8. Hiller, W., & Fichter, M. M. (1995). Cardiac neurosis versus panic disorder: Diagnostic problems and classification. Psychotherapy and Psychosomatics, 63(1-2), 32-41.
  9. Barsky, A. J., & Klerman, G. L. (1986). Overview: Hypochondriasis, bodily complaints, and somatic styles. American Journal of Psychiatry, 143(7), 821-830.
  10. Eifert, G. H., & Lau, A. W. (1996). Cardiac anxiety: Recent developments and future directions. Journal of Anxiety Disorders, 10(5), 369-387.
  11. van den Heuvel, O. A., et al. (2003). Cognitive-behavioral therapy and pharmacotherapy for hypochondriasis and cardiac neurosis. Acta Psychiatrica Scandinavica, 107(2), 134-143.
  12. Henningsen, P., Zipfel, S., & Herzog, W. (2007). Management of functional somatic syndromes. The Lancet, 369(9565), 946-955.
  13. Whitehead, L. (2011). The cardiac invalid: A review of cardiac neurosis and its management. European Journal of Cardiovascular Nursing, 10(4), 241-249.
  14. Henningsen, P. (2018). Somatic symptom disorder: A distressing and disabling diagnosis. Dialogues in Clinical Neuroscience, 20(2), 145-152.