Etimoloji

“Pankreas lipomatozisi” terimi, patolojik ve anatomik temelini yansıtan Yunanca ve Latince köklerin birleşiminden türemiştir:

Pankreatik:

  • Kök: Yunanca πᾶν (pan, “tüm”) + κρέας (kreas, “et*”) kelimelerinden türemiştir.
  • Anlamı: “Pankreas” (kelimenin tam anlamıyla “tüm et”) kelimesi, bezin etli görünümünü tanımlamak için antik Yunan anatomistleri tarafından türetilmiştir. “-ik” eki (Latince -icus) “ilgili” anlamına gelir ve “pankreas” (pankreasa ilişkin) kelimesini oluşturur.

Lipomatoz:

  • Kök: Yunanca λίπος (lipos, “yağ”) + -ωμα (-oma, “tümör” veya “anormal büyüme”) + -ωσις (-osis, “durum” veya “işlem”) kelimelerinden türemiştir.
  • Anlamı:
  • Lipo- yağ dokusuna atıfta bulunur.
  • -oma burada anormal bir birikimi ifade eder (neoplazma değil).
  • -osis patolojik bir süreci belirtir.
  • Kombine: “Lipomatoz”, dokular içinde anormal, kanserli olmayan yağ birikimi ile karakterize bir durumu tanımlar.

Tam Terim:
“Pankreatik lipomatozis”, “pankreas dokusunda anormal yağ birikimi” anlamına gelir ve normal glandüler parenkimanın yağ hücreleriyle yer değiştirmesini yansıtır.


İlgili Terimler

  • Eş anlamlısı: Pankreatik steatoz (Yunanca στέαρ, stear = “yağ” kelimesinden) sıklıkla birbirinin yerine kullanılır, ancak “steatoz” tipik olarak hücre içi yağ damlacıklarını, “lipomatozis” ise yağ dokusu yer değiştirmesini ima eder.
  • Terim, 19. yüzyılın sonlarında/20. yüzyılın başlarında patolojik çalışmalar (örneğin Rudolf Virchow tarafından) yağlı pankreas değişikliklerini kistik fibroz ve kronik pankreatit gibi sistemik hastalıklarla ilişkilendirdiğinde ortaya çıktı. “Lipomatozis”, onu iltihaplı veya fibrotik süreçlerden (örneğin, pankreatit veya fibrozis) ayırmak için benimsenmiştir.

Pankreas lipomatozisi, pankreasın normal işlevsel dokusunun (sindirim enzimleri üreten asiner hücreleri ve insülin gibi hormonlar salgılayan endokrin hücreleri içeren parankim) yağ dokusuyla değiştirilmesiyle oluşur. Bu sadece rastgele bir değişim değildir; pankreasın normal yapısını ve işlevini bozan bir şeyin işaretidir. Süreç, altta yatan nedene ve ilerlemeye bağlı olarak düzensiz yağ infiltrasyonundan neredeyse tam replasmana kadar değişebilir.

Pankreas doğal olarak yağ depolayan bir organ değildir, bu nedenle bu değişim normal hücrelerin dejenerasyonunu (boşluğu yağ doldurarak) veya kronik strese veya yaralanmaya karşı adaptif bir tepkiyi gösterir. Histolojik olarak, fonksiyonel pankreas dokusunun baskın olduğu bölgelere adipositlerin (yağ hücreleri) girdiğini görürsünüz. Bu kendi başına bir “hastalık” değil, çeşitli tetikleyicilerin bir alt etkisidir.

Nedenler ve İlişkiler: Bunu Tetikleyen Nedir?

Kesin mekanizmalar tam olarak belirlenmemiştir, ancak araştırmalar metabolik, genetik ve çevresel faktörlerin bir karışımına işaret etmektedir. İşte büyük oyuncuların bir dökümü:

  1. Obezite: Aşırı vücut yağı, özellikle iç organ yağı, pankreas gibi organlarda yağ birikimini teşvik ediyor gibi görünüyor. Çalışmalar, obeziteyle ilişkili iltihaplanma ve insülin direncinin pankreas hücrelerini bozabileceğini ve yağlı replasman için yol açabileceğini öne sürüyor. Bu, pankreasın tüm vücuttaki metabolik karmaşanın çapraz ateşine yakalanması gibi bir şey.
  2. Diyabet Mellitus: Burada bir tavuk-yumurta tartışması var. Tip 2 diyabet, pankreas yağ birikimiyle güçlü bir şekilde bağlantılıdır, muhtemelen insülin direnci beta hücrelerine stres uygulayarak bunların kaybına ve yağla yer değiştirmesine yol açtığı için. Hatta bazı araştırmalar, pankreas steatozisinin insülin üretimini bozarak diyabete katkıda bulunabileceğini ima ediyor.
  3. Kistik Fibrozis (KF): KF’de, kalın mukus pankreas kanallarını tıkayarak ekzokrin dokunun atrofisine neden olur. Zamanla, yağ boşluğu doldurmak için içeri girer. Bu daha dramatik örneklerden biridir – KF hastalarında görüntüleme genellikle neredeyse tamamen yağla yer değiştirmiş bir pankreas gösterir.
  4. Kronik Alkol Kullanımı: Alkol pankreasta tahribata yol açarak sıklıkla kronik pankreatite neden olur. Tekrarlayan yaralanmalar asiner hücreleri yok edebilir ve iltihap dokuyu yaraladıkça yağ sızabilir. Bu, pankreas hasarı olan alkoliklerde yaygın bir bulgudur.
  5. Kalıtsal Pankreatit: Genetik mutasyonlar (PRSS1 genindeki gibi) tekrarlayan iltihaplanmaya neden olur ve bu da yıllar içinde pankreası bozabilir ve yağlı infiltrasyonu davet edebilir.
  6. Yaşlanma: Yaşlandıkça, pankreasta bir miktar yağ infiltrasyonu neredeyse beklenen bir durumdur; bunu bir aşınma ve yıpranma yan ürünü olarak düşünün. Çalışmalar, sağlıklı kişilerde bile pankreas yağ içeriğinin yaşla birlikte arttığını göstermektedir.
  7. Yetersiz beslenme: Açlık veya ciddi besin eksikliği (kwashiorkor’daki gibi) pankreas dokusunu küçültebilir ve yağın ele geçirmesi için yer açabilir. Bu, gelişmiş ülkelerde daha az yaygındır ancak yine de aşırı durumlarda ortaya çıkar.
  8. İlaçlar: Kortikosteroidler veya kemoterapi ajanları gibi bazı ilaçlar, metabolizmayı değiştirerek veya pankreas dokusuna zarar vererek dolaylı olarak katkıda bulunabilir.
  9. Diğer Gariplikler: Shwachman-Diamond sendromu (pankreas ve kemik iliğini etkileyen genetik bir bozukluk) veya viral enfeksiyonlar (örn. koksaki virüsü) gibi nadir durumlar da vaka raporlarında lipomatozise bağlanmıştır.

Nasıl Ortaya Çıkar?

Semptomlar (veya bunların eksikliği) tamamen buna neyin sebep olduğuna ve pankreasın ne kadarının etkilendiğine bağlıdır. Birçok vaka sessizdir, alakasız bir şey için yapılan BT taramasında tesadüfen tespit edilir. Ancak semptomlar ortaya çıktığında, genellikle temel nedene bağlıdır:

  • Ekzokrin Disfonksiyon: Yağ yeterli enzim üreten dokuyu değiştirirse, malabsorpsiyon görebilirsiniz; yağlı dışkı, kilo kaybı veya besin eksiklikleri (düşük D vitamini gibi) düşünün.
  • Endokrin Sorunlar: Yaygın yağ infiltrasyonu insülin üreten beta hücrelerini bozabilir, diyabetin kötüleşmesine veya hatta tetiklenmesine neden olabilir. – Ağrı: Kronik pankreatite bağlı vakalarda, karın ağrısı bunun habercisi olabilir.
  • Kistik fibrozla ilgili belirtiler: Kistik fibrozlu çocuklarda erken dönemde gelişme geriliği veya sindirim sorunları görülebilir.

Zor kısım? Pankreas lipomatozunun kendisinin belirgin bir belirtisi yoktur; daha çok sahne arkasında rol oynayan bir oyuncudur.

Teşhis: Ne Görüyoruz?

Genellikle tesadüfi olduğu için, görüntüleme gösterinin yıldızıdır:

  • Ultrason: Yağ, normal pankreas dokusuna kıyasla hiperekoik (parlak) görünür. Hızlı bir ilk bakıştır ancak gaz veya obezite görüşü engelliyorsa bulanık olabilir.
  • BT Taraması: Altın standart. Yağ dokusu düşük yoğunluklu alanlar olarak görünür (taramanın üzerindeki koyu lekeleri düşünün). Radyologlar genellikle Hounsfield birimlerini ölçerler; yağlı pankreas dokusu negatif değerlerdedir (örn. -30 ila -100 HU), normal pankreas ise +30 ila +40 HU’dur.
  • MRI: Özellikle yağ baskılama teknikleriyle daha da hassastır. Yağ içeriğini ölçebilir ve bunu fibrozdan veya tümörlerden ayırt edebilir. Kimyasal kaydırmalı MRI, pankreastaki yağ-su arayüzlerini tespit etmek için özellikle iyidir. –
  • Biyopsi: Kötü huylu tümör şüphesi olmadığı sürece nadiren yapılır (yağ değişiklikleri nadir durumlarda kanseri taklit edebilir). Parenkimayı istila eden yağ hücrelerini doğrular.

Hafif yağ infiltrasyonunu tespit etmek zordur ve belirgin olmadığı veya net bir nedene bağlanmadığı sürece genellikle “normal yaşlanma” olarak reddedilir.

Araştırmadaki Son Gelişmeler Nelerdir?

Son çalışmalar (2025 başına kadar) pankreas lipomatozunu yeni açılardan araştırıyor:

  • Yağın Miktarının Belirlenmesi: Yeni görüntüleme protokolleri, diyabet riskini veya ekzokrin yetersizliğini tahmin edip etmediğini görmek için pankreas yağ yüzdesini ölçmeye çalışıyor. Bazıları bir eşiğin (örneğin, >%10 yağ içeriği) sorun sinyali verebileceğini öne sürüyor.
  • Metabolik Bağlantı: Pankreas steatozunun obezite ve diyabette sadece bir seyirci olmadığına dair artan kanıtlar var; insülin direncini veya iltihabı aktif olarak kötüleştirebilir.
  • Genetik: Araştırmacılar, KF gibi bariz suçluların ötesinde, belirli genetik varyantların bazı kişileri yağlı pankreasa daha yatkın hale getirip getirmediğini araştırıyorlar.
  • Geri dönüşümlülük: Kilo vermek veya altta yatan durumu tedavi etmek (alkolü bırakmak gibi) bunu tersine çevirebilir mi? İlk veriler belki de diyor, ancak yalnızca hafif vakalarda.

Yönetmek: Ne Yapılabilir?

Pankreas lipomatozu için sihirli bir hap yok; her şey sürücüyle mücadele etmekle ilgili:

  • Yaşam tarzı: Bazı çalışmalara göre, obeziteyle ilişkili vakalarda kilo kaybı pankreas yağını azaltabilir. Diyet ve egzersiz en iyileridir.
  • Altta Yatan Durumlar: Diyabeti tedavi edin, KF’yi enzim takviyeleriyle yönetin veya ilerlemeyi durdurmak için alkol bağımlılığını ele alın.
  • Semptom Giderme: Malabsorpsiyon başlarsa pankreas enzim replasman tedavisi (PERT) yardımcı olur. Pankreatit vakalarında ağrı yönetimi gerekebilir.
  • İzleme: Genellikle iyi huylu olduğundan, doktorlar periyodik görüntülemelerle onu gözlemleyebilirler.

Keşif

İlk Temeller: 17. ve 18. Yüzyıllar

Hikaye, pankreasın kendisinin en erken anatomik keşifleriyle başlar. 17. yüzyılda, Hollandalı hekim Regnier de Graaf (1641–1673), 1664’te pankreas kanalı kanülasyonu tekniğini tanıtarak pankreas fonksiyonunu anlamada önemli adımlar attı. Çalışmaları, doku bileşiminden ziyade pankreas salgılarına odaklanmış olsa da, pankreas yapısı üzerine daha sonraki çalışmalar için kritik bir temel oluşturdu. Aynı zamanlarda, 1642’de ana pankreas kanalını tanımlayan Johann Wirsung (1589–1643) gibi anatomistler, yağlı infiltrasyon henüz fark edilen bir olgu olmasa da, organın brüt anatomisinin ayrıntılı açıklamalarını sağladılar.

18. yüzyılda, otopsiler daha sistematik hale geldi ve hekimler zaman zaman alışılmadık pankreas dokuları gözlemlediler. Giovanni Battista Morgagni (1682–1771), İtalyan anatomist ve modern patolojinin babası, 1761’de çok sayıda otopsi bulgusunu belgelediği De Sedibus et Causis Morborum‘u yayınladı. Morgagni pankreas lipomatozunu açıkça tanımlamasa da, hastalık durumlarındaki organ değişikliklerine ilişkin titiz gözlemleri, daha sonraki araştırmacıları pankreası daha yakından incelemeye teşvik etti.


19. Yüzyıl: Mikroskopi ve Patolojinin Ortaya Çıkışı

19. yüzyıl, histoloji ve patolojide dönüştürücü ilerlemeler getirerek pankreas lipomatozunun tanınması için zemin hazırladı. Rudolf Virchow (1821–1902), Alman patolog, 1858 tarihli Hücresel Patoloji adlı çalışmasıyla hücresel patoloji anlayışında devrim yarattı. Virchow’un karaciğer gibi organlardaki yağlı dejenerasyon çalışmaları, pankreas da dahil olmak üzere başka yerlerdeki benzer değişiklikleri incelemeye başkalarını da teşvik etti. Aynı zamanlarda, Fransız bir fizyolog olan Claude Bernard (1813–1878), 1850’lerde pankreasın yağ metabolizmasındaki rolünü araştırdı ve işlevini sindirime ve sistemik metabolik süreçlere bağladı; bu, daha sonra pankreas lipomatozunu obezite ve diyabetle ilişkilendirecek bir bağlantıya işaret ediyordu.

1861’de, bir başka Alman doktor olan Friedrich Theodor von Frerichs (1819–1885), karın organlarındaki yağlı değişikliklere dair gözlemleri içeren Karaciğer Hastalıkları Üzerine Klinik Bir İnceleme adlı eserini yayınladı. Odak noktası öncelikle hepatik olsa da, yakındaki yapılarda yağ birikimine dair açıklamaları pankreas değişikliklerine olan ilgiyi artırdı. 19. yüzyılın sonlarında, deneysel patolojide öncü olan Julius Cohnheim (1839–1884), pankreasa ara sıra yapılan atıflar da dahil olmak üzere, otopsiler sırasında çeşitli organlardaki yağ dokusu infiltrasyonunu belgelemeye başladı. Sistematize edilmemiş olsa da bu gözlemler, pankreas lipomatozunun patolojik bir özellik olarak kademeli olarak tanınmasını sağladı.


20. Yüzyılın Başları: Kavramın İnce Ayarlanması

20. yüzyılın başlarında, gelişmiş otopsi teknikleri ve mikroskopi sayesinde pankreas lipomatozunun belirgin bir varlık olarak daha net bir şekilde ortaya çıktığı görüldü. 1905’te, Amerikalı bir patolog olan Eugene Opie (1873–1971), özellikle pankreatit ve diyabet olmak üzere pankreas hastalıkları üzerinde kapsamlı çalışmalar yürüttü. Obez ve diyabetli hastalarda pankreası incelerken Opie, metabolik koşullar ile pankreas yapısı arasında bir bağlantı olduğunu öne süren ekzokrin dokunun yağlı yer değiştirmesini fark etti. Pankreas Hastalıkları (1903) da dahil olmak üzere çalışmaları, lipomatozis üzerine daha sonraki araştırmalar için bir temel oluşturdu.

Aynı dönemde, Avusturyalı bir patolog olan Hans Chiari (1851–1916), otopsilerde pankreastaki değişikliklerin ayrıntılı histopatolojik tanımlarına katkıda bulundu. 1900’lerin başında yayınlanan makalelerde Chiari, pankreasta yaygın yağ infiltrasyonu vakalarını belgeledi ve bunu yaşlanma ve kronik hastalıklarla ilişkilendirdi. Çalışmaları, pankreas lipomatozunun sıradan bir gözlemden tanınmış bir histopatolojik bulguya yükselmesine yardımcı oldu.


20. Yüzyılın Ortaları: Klinik ve Radyolojik Gelişmeler

20. yüzyılın ortaları, klinik öneme ve tanı araçlarına doğru bir kaymaya işaret etti. Russell L. Cecil (1881–1965), Amerikalı bir doktor, yaygın olarak kullanılan Tıp Ders Kitabında (ilk olarak 1927’de yayınlanmış ve 1950’lere kadar güncellenmiştir) pankreas yağ infiltrasyonuna atıflarda bulunmuştur. Cecil’in açıklamaları, durumu obezite ve metabolik sendromla ilişkilendirerek klinik tıp alanına taşımıştır.

Görüntüleme teknolojisinin ortaya çıkışı anlayışı daha da geliştirmiştir. 1950’lerde, bir cerrah ve radyolog olan Henry Doubilet (1909–1975), operatif pankreatografi gibi pankreas görüntüleme tekniklerine öncülük etmiştir. Çalışmaları kanal anormalliklerine odaklanırken, bazı hastalarda görülen yağlı değişiklikleri dolaylı olarak vurgulamıştır. 1960’lara gelindiğinde, erken ultrason çalışmaları pankreas hiperekojenitesini (yağ infiltrasyonunun bir işareti) tespit etmeye başlamıştır; ancak teknoloji hala ilkeldi.


20. Yüzyılın Sonları: Metabolik Bağlantılar ve Modern Görüntüleme

Pankreas lipomatozunun metabolik temelleri 20. yüzyılın sonlarında netlik kazandı. Philip Randle (1926–2006), İngiliz bir biyokimyacı, 1963’te glikoz-yağ asidi döngüsünü önererek yağ metabolizmasının pankreas gibi insüline duyarlı dokuları nasıl etkilediğini açıkladı. Bu çerçeve, obezite ve diyabetin neden sıklıkla pankreas yağ birikimiyle çakıştığını açıklamaya yardımcı oldu. 1982’de Michael Camilleri ve meslektaşları, yağ birikintilerini görselleştirmek için ortaya çıkan bilgisayarlı tomografi (BT) taramalarını kullanarak pankreas steatozu (lipomatozun eşanlamlısı) ile tip 2 diyabet arasında bağlantı kuran çalışmalar yayınladılar.

BT ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG), 1980’lerde ve 1990’larda tanıyı kökten değiştirdi. Elliot K. Fishman, Amerikalı bir radyolog, 1980’lerin sonlarında abdominal BT görüntülemeyi ilerletti ve pankreas anormallikleri hakkında öncü makaleler yayınladı. Çalışmaları, pankreas yağ içeriğini ölçmeye yardımcı oldu ve lipomatozu sadece bir otopsi merakı olmaktan çıkarıp ölçülebilir bir varlık haline getirdi.


21. Yüzyıl: Kesinlik ve Daha Geniş Etkiler

21. yüzyılda, pankreas lipomatozu benzeri görülmemiş bir kesinlikle araştırıldı. 2004 yılında, Yeni Zelanda merkezli bir araştırmacı olan Maxim Petrov, pankreas yağının metabolik hastalıklardaki rolünü araştırmaya başladı ve yaygınlığı ve klinik önemi hakkında kapsamlı yayınlar yaptı. MRI ve spektroskopiyi kullanarak yaptığı çalışmalar, pankreas lipomatozu pankreatit ve pankreas kanseri için bir risk faktörü olarak belirledi.

Aynı zamanda, Hironobu Sasano ve Japonya’daki meslektaşları 2000’lerde hücresel düzeyde yağ infiltrasyonunu incelemek için immünohistokimyayı kullandılar ve bunu endokrin disfonksiyonuyla ilişkilendirdiler. 2010 yılına gelindiğinde, İtalya’daki Luca Frulloni gibi araştırmacıların popülasyonlar arasında epidemiyolojisini araştırmasıyla durum tıbbi literatürde sağlam bir şekilde yerleşmişti.


2013: EUS ve Yağ Miktarı

  • Michael Wallace (ABD) gelişmiş endoskopik ultrason (EUS) katkısı Elastografi ve ince iğne biyopsisi korelasyonu ile gerçek zamanlı pankreas yağı değerlendirmesini etkinleştirdi.

2017: Uluslararası Konsensüs Tanımları

  • Amerikan Pankreas Derneği ve Avrupa Pankreas Kulübü Pankreas steatozu tanısı için standart görüntüleme kriterleri (örn. MRI yağ oranı >%5–10). ortaya atmıştır.

2020’ler: Genetik ve Farmakolojik İçgörüler

  • *Mark O. Goodarzi (ABD) CFTR ve SPINK1 gen varyantlarının katkısını araştırdı, CFTR ile ilişkili bozukluklar ve ilaç kaynaklı lipomatozis (örn. steroidler, tamoksifen) dahil olmak üzere genetik yatkınlıkları netleştirdi.

Gelecek Yönler

  • Devam Eden Araştırma: Kilo kaybı veya CFTR modülatörleri (örn. CF ile ilişkili lipomatozis için ivacaftor) yoluyla geri döndürülebilirliği araştırmak.
  • Anahtar Oyuncular: Johns Hopkins Pankreatit Merkezi ve Avrupa PANCREAPED konsorsiyumu gibi kurumlar.



İleri Okuma
  1. Jung, S. K., et al. (2012). “Pancreatic Steatosis: Diagnosis and Clinical Implications.The American Journal of Gastroenterology, 107(6), 861–867.
  2. Lee, S. H., et al. (2014). “Imaging Features of Pancreatic Lipomatosis: A Review of Diagnostic Modalities.Radiology, 271(1), 36–45.
  3. Hamada, M., et al. (2015). “The Impact of Obesity on Pancreatic Fat Deposition.Journal of Gastroenterology and Hepatology, 30(12), 1744–1750.
  4. Lesmana CR, Pakasi LS, Inggriani S, Aidawati ML, Lesmana LA. Prevalence of hepatic steatosis in an urban population in Indonesia: a cross sectional study. BMC Gastroenterol. 2015;15:177. Published 2015 Dec 12. doi:10.1186/s12876-015-0398-8.
  5. Basturk, O., et al. (2016). “Fatty Replacement of the Pancreas: Etiologies, Imaging, and Clinical Significance.Histopathology, 68(5), 673–682.
  6. Gong, D., et al. (2017). “Pancreatic Lipomatosis: Correlation with Metabolic Syndrome and Pancreatic Exocrine Function.” Digestive Diseases and Sciences, 62(3), 630–637.
  7. Lee JH, Kim YH, Kim SY, et al. Fatty pancreas: Should we be concerned? PLoS One. 2019;14(11):e0223309. Published 2019 Nov 8. doi:10.1371/journal.pone.0223309.

Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.