Etimoloji ve terimlerin kökeni

  • Nabız: Türkçeye Arapçadan geçen “نبض / nabḍ” kökünden gelir; “damarın atması, vuru” anlam alanına sahiptir.
  • Pulsus: Latince “pulsare” (vurmak, çarpmak) fiilinden türemiştir; modern tıpta nabzın temel Latince adlandırmasıdır.
  • Filiform / filiformis: Latince “filum” (iplik) + “forma” (biçim) bileşiminden; “iplik biçimli” anlamına gelir. Klinik dilde “thready pulse” karşılığında kullanılır.
  • Bigemini / trigemini: Latince “bi-” (iki) / “tri-” (üç) ve “geminus” (ikiz, çift) kökleriyle ilişkilidir; atımların çiftli/üçlü kümelenme paternlerini anlatır.
  • Kompansatuvar duraklama: Prematür atımı izleyen, sinoatriyal düğüm zamanlaması ve refrakter periyotlar nedeniyle oluşan göreli “uzun” aralık.

Filiform nabız (Pulsus filiformis): tanım, klinik anlam ve fizyopatoloji

Filiform nabız, palpasyonda “iplik gibi ince”, çok küçük nabız genliğiyle (klasik ifadeyle zayıf/düşük “dolgunluk”) ve çoğu kez taşikardiyle birlikte hissedilen; periferde zorlukla alınabilen nabız tipidir. Klinik pratikte filiform nabız, çoğunlukla akut dolaşım yetmezliğinin bir işareti olarak değerlendirilir: hipovolemi, ağır kanama, dehidratasyon, kardiyojenik şok, obstrüktif şok (tamponad, masif pulmoner emboli), ileri sepsis/dağıtıcı şokun geç evreleri, ağır anafilaksi, peri-arrest durumlar.

Filiform nabız “bir hastalık” değil, hemodinamik bir fenotiptir: periferik arterde ele gelen basınç dalgasının küçülmesi ve bazen de dalganın hızlı fakat sönük hissedilmesiyle tanımlanır. Bu fenotip, çoğu zaman üç bileşenin bileşkesidir:

  1. Düşük atım hacmi (stroke volume)
    Sol ventrikülün bir atımda ileriye sürdüğü kan miktarı azalır. Bu, kanama/hipovolemi, miyokard pompa yetmezliği, ciddi sağ kalp yüklenmesi, tamponad, ağır valvül darlıkları gibi çok farklı nedenlerle oluşabilir.
  2. Daralmış nabız basıncı (pulse pressure)
    Nabız basıncı kabaca sistolik–diyastolik basınç farkıdır; atım hacmi azaldığında ve/veya periferik direnç yükseldiğinde sistolik tepe düşer, diyastol görece korunur veya artar; sonuçta periferde hissedilen dalga “ince”leşir.
  3. Yoğun sempatik tonus ve periferik vazokonstriksiyon
    Şokta organizma, beyin ve kalp gibi “hayati” organların perfüzyonunu korumak için deri, kas ve splanknik yatakta kan akımını kısar. Bu, radial/dorsalis pedis gibi periferik nabızların kaybolmasına veya “ip gibi” kalmasına yol açar.

Klinik bağlam: “kollaps” ve “şok” ile ilişki

  • Kollaps terimi klinikte, genellikle ani başlayan serebral hipoperfüzyon (bayılma/presenkop) ve eşlik eden hipotansiyon tablosunu ifade edecek şekilde kullanılagelmiştir. Bu tabloda filiform nabız, çoğu kez venöz dönüşün düşmesi (ortostaz, vazovagal refleks, akut kan kaybı) ve buna eşlik eden barorefleks aracılı taşikardi/vazokonstriksiyon ile ortaya çıkar.
  • Şok ise doku düzeyinde oksijen sunumunun yetersizliğiyle giden, metabolik asidoz, oligüri, bilinç değişikliği ve soğuk/soluk ekstremiteler gibi bulgularla derinleşebilen sistemik dolaşım yetmezliği durumudur. Filiform nabız, özellikle kompanse veya dekompanse şok evrelerinde periferde tipiktir.

Şokun erken evrelerinde her zaman filiform nabız beklenmez: örneğin erken septik şok veya bazı anafilaksi olgularında periferik vazodilatasyon baskınsa nabız bir süre dolgun ve “sıçrayıcı” olabilir; süreç ilerleyip atım hacmi düşüp sempatik tonus arttıkça filiform karakter belirginleşebilir. Bu dinamik değişim, filiform nabzın “tek başına” değil, zaman içindeki seyir ve diğer bulgularla birlikte okunması gerektiğini hatırlatır.


Nabzın “iplik gibi” hissedilmesi: hemodinamik dalga fiziği

Periferik nabız, kalbin oluşturduğu basınç dalgasının arter duvarına yayılmasıyla palpabl hale gelir. Filiform nabızda ele gelen dalganın küçülmesi, kabaca şu mekanizmaların toplamıdır:

  • Düşük sistolik tepe: Atım hacmi azalınca sistolik basınç ve dalga genliği azalır.
  • Yükselmiş periferik direnç ve “dalga sönümü”: Arteriollerin daralması, periferde kan akımını azaltır; arter duvarı daha “gergin” olsa bile, distal dokularda kan akımının azalması dalgayı zor hissedilir hale getirir.
  • Taşikardinin doldurma süresini kısaltması: Hız arttıkça diyastolik doluş azalır; zaten düşük olan atım hacmi daha da düşebilir (özellikle ventrikül disfonksiyonu veya hipovolemide).
  • Periferik soğukluk ve vazospazm: Özellikle radial/dorsalis pedis gibi küçük çaplı arterlerde palpasyon daha da güçleşir.

Klinik olarak bu, nabzın yalnız “zayıf” değil, aynı zamanda ince ve kısa hissedilmesine; bazen de “var-yok arası” alınmasına yol açar.


“İki düzenli atımı daha uzun bir duraklamanın takip ettiği nabız”: ritim paternleri ve terminoloji

“İki düzenli atımı daha uzun bir duraklamanın takip ettiği” patern, nabız değerlendirmesinde düzenli-düzensiz (regularly irregular) bir ritim izlenimi verir. Bu tarif, tek bir entiteyi değil, birkaç olası mekanizmayı düşündürür; klinik pratikte en sık iki küme önemlidir:

1) Ekstrasistol kaynaklı paternler (bigemini/trigemini ve kompansatuvar duraklama)

  • Ventriküler veya supraventriküler ekstrasistoller, normal uyarının arasına “erken” bir atım sokar. Erken atımı çoğu kez kompansatuvar duraklama izler. Palpasyonda bu bazen “iki atım – duraklama” gibi algılanır:
    • İlk atım normal, ikinci atım ekstrasistol olabilir; ekstrasistolün atım hacmi düşük olduğundan ikinci dalga küçük hissedilebilir veya periferde hiç alınmayabilir; ardından daha uzun bir duraklama gelir.
    • Bu durum, klinik dilde sıklıkla pulsus bigeminus (ikili nabız dizileri) olarak anılır.

Kritik nokta: Ekstrasistollerde nabızla kalp sesleri/ECG arasında nabız defisiti olabilir; yani kalpte elektriksel/auskültatuvar atım varken periferde nabız dalgası oluşmayabilir. Bu, “iki atım” hissinin bazen gerçekte daha karmaşık bir elektriksel paterni maskeliyor olabileceğini gösterir.

2) İletim blokları veya “düşen atımlar” (özellikle SA/AV iletim bozuklukları)

  • Sinoatriyal (SA) blok veya yüksek dereceli AV blok gibi iletim bozukluklarında, bazı uyarılar ventriküllere iletilmez; periferde “atım düşmesi” olur. Eğer patern düzenliyse (örneğin her üçüncü uyarı düşüyorsa), palpasyonda iki atım – daha uzun duraklama biçiminde tekrar eden bir ritim izlenimi oluşabilir.
  • Bu tür tablolar, hemodinamik olarak tolere edilemiyorsa filiform nabızla birlikte daha dramatik bir klinik yaratabilir (baş dönmesi, senkop, hipotansiyon).

Bu iki küme klinik açıdan farklıdır: ekstrasistoller çoğu zaman benign olabilirken, iletim blokları (özellikle semptomatik bradiaritmiler) acil müdahale gerektirebilir. Kesin ayrımın anahtarı EKG’dir.


Filiform nabız ile “iki atım–duraklama” paterninin birlikte görülmesi

Akut dolaşım yetmezliğinde filiform nabız sıkken, buna bir de ritim düzensizliği eklendiğinde tablo iki yönden ağırlaşır:

  • Periferde nabız alınabilirliği daha da bozulur: Düşük atım hacmine bir de prematür atımların düşük etkin doluşu eklenirse, bazı atımlar periferde kaybolabilir.
  • Perfüzyon dalgalanır: Özellikle ekstrasistol sonrası gelen post-ekstrasistolik atım daha güçlü olabilir; bu, nabzın “bir güçlü bir zayıf” ya da “iki hızlı bir boşluk” şeklinde algılanmasına neden olur.

Bu nedenle nabız muayenesinde şu ayrım pratikte çok değerlidir:

  • “Nabız zayıf ama düzenli mi?” → daha çok saf hemodinamik düşük çıkış/hipovolemi düşünülür.
  • “Nabız zayıf ve düzenli-düzensiz mi?” → hemodinamik soruna ek ritim/iletim bozukluğu olasılığı artar.

Yatak başı değerlendirme: sistematik yaklaşım

1) Nabzın temel parametreleri (klasik beşli)

  • Frekans: Filiform nabız çoğu kez taşikardiktir; ancak iletim bloklarında bradikardi de eşlik edebilir.
  • Ritim: Düzenli mi, düzensiz mi, düzenli-düzensiz mi?
  • Genlik/dolgunluk: “Küçük” ve zor hissedilen dalga.
  • Gerilim (tension): Arter duvarının basınca direnci; şokta vazokonstriksiyonla “gergin” hissedilebilir ama dalga genliği küçük kalabilir.
  • Eşitlik: Sağ-sol simetrisi; asimetri varsa lokal arter patolojisi (diseksiyon, emboli, stenoz) düşünülür.

2) Periferden merkeze palpasyon stratejisi

Filiform nabızda radial nabız kaybolabilir; o yüzden sırayla:

  • Radial → brakiyal → karotis/femoral
    Merkezi nabızların alınabiliyor olması, en azından kalbin mekanik olarak atım ürettiğini gösterir; ancak bu, doku perfüzyonunun yeterli olduğu anlamına gelmez.

3) Eşlik eden şok göstergeleri

  • Cilt: soğuk, soluk, terli (soğuk şok paternleri) veya sıcak/eritemli (erken dağıtıcı şok)
  • Kapiller dolum zamanı uzaması
  • Mental durum değişikliği
  • Oligüri
  • Laktat yükselmesi, metabolik asidoz (laboratuvarla)

4) Nabzı yanıltan durumlar

  • Şiddetli periferik vazokonstriksiyon (hipotermi, vazopressörler)
  • Damar sertliği/ateroskleroz (yaşlılarda palpasyon hissi değişebilir)
  • Atriyal fibrilasyon gibi düzensiz ritimler (nabız genliği atımdan atıma değişir)

Evrimsel ve adaptif perspektif: “iplik gibi nabız” neden ortaya çıkar?

Akut kan kaybı veya dolaşım çöküşü, biyolojik açıdan “ani kaynak kıtlığı” problemidir: dolaşım sistemi, sınırlı kan hacmi ve basınçla kritik organlara oksijen taşımayı sürdürmek zorundadır. Filiform nabızın ardındaki refleksler bu adaptif önceliği yansıtır:

  • Baroreseptör refleksi: Karotis sinüsü ve aort kavsindeki baroreseptörler basınç düşüşünü algılar; sempatik aktivite artar, parasempatik tonus azalır.
  • Vazokonstriksiyon ve kanın yeniden dağıtımı: Deri ve iskelet kası gibi yataklardan kan çekilerek santral dolaşıma yönlendirilir.
  • Taşikardi: Kalp debisini (CO = HR × SV) korumak için hız artar; ancak atım hacmi çok düşmüşse hız artışı bir noktadan sonra fayda yerine zarar getirebilir (diyastol kısalır, koroner perfüzyon azalabilir).

Bu “hayatta kalma modu” periferde nabzın incelmesine yol açarken, merkeze kan akımını korumayı hedefler. Klinikte bu, filiform nabzın çoğu kez geç kalınmaması gereken bir alarm olmasının temel biyolojik nedenidir.


Ayırıcı tanı: filiform nabız hangi durumlarda özellikle düşünülür?

  • Hipovolemik şok: kanama, sıvı kaybı, ağır dehidratasyon, üçüncü boşluk kayıpları
  • Kardiyojenik şok: akut MI, ağır sol ventrikül yetmezliği, malign aritmiler
  • Obstrüktif şok: kardiyak tamponad, masif pulmoner emboli, tansiyon pnömotoraks
  • Dağıtıcı şokun geç evreleri: sepsis ilerledikçe miyokard depresyonu ve relatif hipovolemi
  • Ağır valvüler darlıklar: özellikle kritik aort darlığında düşük atım hacmi (klasik olarak “parvus et tardus” daha tipiktir; filiform karakterle karışabilir)
  • Peri-arrest: preterminal dolaşım

“İki atım–duraklama” paterni için ayırıcı tanı:

  • Ekstrasistoliler (ventriküler/supraventriküler), bigemini paternleri
  • SA blok/AV blok ve düzenli atım düşmeleri
  • Dijital toksisitesi, elektrolit bozuklukları (özellikle hipokalemi/hiperkalemi), miyokard iskemisi gibi ritim tetikleyicileri

Tanısal doğrulama ve eşlik eden testler (klinik pratikte)

  • EKG: ritim paterninin kesin tanısı (ekstrasistol mü, blok mu?)
  • Kan basıncı ve nabız basıncı: mümkünse invaziv arter hattı ile dalga formu analizi
  • Ekokardiyografi (POCUS): hipovolemi (IVC kollapsı), tamponad, sağ kalp yüklenmesi, LV fonksiyon
  • Laboratuvar: laktat, kan gazı, hemoglobin, elektrolitler, böbrek fonksiyonu, troponin (kliniğe göre)
  • Kanama odağı araştırması: travma, GIS kanama, postpartum vb.

Tedavi ilkeleri (nabız tipine değil, altta yatan nedene yönelik)

Filiform nabız bir “bulgu” olduğu için yaklaşım, her zaman altta yatan hemodinamik bozukluğun hızla düzeltilmesine dayanır:

  • Hipovolemi/kanama: hızlı sıvı resüsitasyonu, kan ürünleri, kanama kontrolü
  • Kardiyojenik şok: oksijenasyon, inotrop/vasopressör, revaskülarizasyon, mekanik destek seçenekleri (endikasyona göre)
  • Tamponad: perikardiyosentez
  • Masif PE: reperfüzyon stratejileri (tromboliz/embolektomi, uygun hastada)
  • Aritmiler: hemodinamik instabilitede acil kardiyoversiyon/pacing; stabil olguda altta yatan tetikleyicilerin düzeltilmesi (elektrolit, iskemi, ilaç)

“İki atım–duraklama” paterni varsa, özellikle hipotansiyon/senkop eşlik ediyorsa, EKG ile blok veya malign aritmi dışlanmadan “benign” varsayımı yapmak risklidir.


Keşif

Pulsus filiformis”in bir “keşfi” varsa, bu tek bir kişinin laboratuvarda bulduğu yeni bir nesneye değil; hekimliğin en eski disiplinlerinden biri olan nabız bilgisinin yüzyıllar boyunca incelip keskinleşen betimleyici diline aittir. Filiform nabız, adeta klinik muayenenin şiirsel ekonomisiyle doğmuş bir terimdir: elin parmak uçlarında yakalanan, zorlukla hissedilen, sanki arterin içinde bir iplik gerilmiş gibi ince ve sönük bir dalga.


1) Antik başlangıç: Nabzın “dil”e dönüşmesi

Nabız, hekimliğin en eski “okunabilir” işaretlerinden biriydi. Antik tıp, bedenin içini görmeden, içeride olup biteni ritim, hız, dolgunluk ve düzensizlik üzerinden anlamaya çalıştı. Bu dönemde filiform nabzın kendisi “adıyla” ortada olmayabilir; ama filiform nabzı doğuran klinik durumlar—kan kaybı, çöküş, ağır ateşli hastalık, ağır güçsüzlük—hekimlerin gözünün tam ortasındaydı.

Bu çağın asıl mirası şudur: nabzı “var/yok” düzeyinden çıkarıp niteliklendirmeye başlamaları. Nabzın kuvveti azalınca bunun bir anlamı olduğu fark edildi; yani “zayıf nabız” bir cümle, hatta bir kaderdi. Antik metinler nabzı bazen bir müzik gibi dinler: hızlanan tempo, düzensizleşen vuru, azalan dolgunluk… Filiform nabız, ileride tam da bu “azalan dolgunluk + güçsüz dalga” hattının uç noktası olarak tanımlanacaktır.

Bu dönemde “nabız” artık yalnız bir işaret değil, hekim ile beden arasındaki ortak dil haline gelmişti. Parmakların eğitimi, dilin eğitimiyle birlikte yürüdü: neyin “ince”, neyin “zayıf”, neyin “hızlı” olduğuna dair ortak bir sözlük oluşmaya başladı.


2) Galenik sistem ve nabzın sınıflandırma tutkusu

Antik tıbbın büyük sentez dönemlerinde nabız, sınıflandırmanın gözdesi oldu. Nabzı sistematik biçimde ele alıp onu parametrelere ayıran yaklaşım, “filiform” gibi daha ince betimlemelerin doğmasını kolaylaştırdı. Çünkü bir fenomeni adlandırmak için önce onu bileşenlerine ayırmak gerekir: genlik, gerginlik, ritim, hız… Filiform nabız dediğimiz şey de aslında tek bir özellik değil, küçük genlik + güçsüz dolum + kolay silinebilme gibi bir demetin klinik imzasıdır.

Bu çağda nabız, bir bakıma “taksonomi”ye kavuştu: farklı hastalık hallerinin farklı nabız şekilleri olabileceği düşüncesi kökleşti. Filiform nabzın doğuşu için bu zihinsel altyapı şarttı: çünkü “iplik gibi” diyebilmek, nabzın “kalın/ince” ekseninde düşünülmesini gerektirir.


3) İslamî tıp geleneği: Nabzın ayrıntı bilim haline gelişi

Ortaçağ İslamî tıp geleneğinde nabız, yalnız bir muayene bulgusu değil, başlı başına ince bir klinik sanata dönüştü. Bu dönemin büyük klinisyenleri nabız tiplerini daha ayrıntılı tarifler, nabzın değişimlerini hastalığın gidişiyle ilişkilendirir, nabzın “ince”leşmesini güçsüzlük, sıvı kaybı, kan kaybı ve yaşam gücünün azalmasıyla birlikte okurlar. Filiform nabız fikri—adı Latince olmasa da—burada “çok ince, kolay kaybolan” nabız düşüncesiyle aynı aileye girer.

Bu kültürel hat çok önemlidir: filiform nabız, sonraki yüzyıllarda Avrupa klinik terminolojisine yerleşirken, arkasında yalnız Batı Latin tıbbı değil, geniş bir transkültürel nabız literatürü vardır. “İnce ve silinebilir nabız” kavramı, farklı dillerde farklı metaforlarla yaşadı; Latincenin “filum”u ise bu metaforların en yoğun, en kısa halini verdi.


4) Erken modern klinik: Çöküşün nabzı

Rönesans sonrası klinik dünyada anatomi ve dolaşım fiziolojisi gelişirken nabız artık yalnız “huy”ların dili değil, hemodinamiğin bir işareti gibi görülmeye başladı. Dolaşımın mekanik düşünülmesi—kanın bir hacim, kalbin bir pompa, damarların bir direnç sistemi olarak kavranması—filiform nabzın anlamını keskinleştirdi: ince nabız, artık “hayat gücü azaldı” gibi genel bir yargıdan çok, atım hacmi düştü / nabız basıncı daraldı / periferik vazokonstriksiyon arttı gibi daha yapısal bir çerçeveye yerleşti.

Bu dönemde hekimlerin dili de değişti. “Kollaps/çöküş” gibi tablolar, klinikte dramatik sahneler olarak tanındı: soğuk ter, solukluk, baş dönmesi, bayılma, hızlanmış ama ele gelmeyen nabız. Filiform nabız, işte bu sahnenin nabzı oldu: organizmanın periferden kanı çekip merkeze yığdığı, kalbin hızlandığı ama dolduramadığı, damarların büzülüp dalgayı sakladığı an.


5) Terimin Latince biçimi: “Pulsus filiformis”in sözlükleşmesi

Bir fenomenin tıbbi dünyada kalıcı olması için yalnız gözlemlenmesi yetmez; adı sabitlenmelidir. “Pulsus filiformis” ifadesi bu sabitlemenin ürünüdür:

  • Pulsus: “vuru, çarpma” kökünden gelen klasik tıp Latince’si
  • Filiformis: “filum” (iplik) + “forma” (biçim) bileşiminden “iplik biçimli”

Bu ifade, klinik eğitimde çok işe yarayan bir “tek bakışta anlaşılır” metafor üretir: nabzın sanki bir ipin titreşimi gibi zayıf ve ince hissedilmesi. 19. yüzyıl klinik öğretisinde ve tanı kitaplarında, özellikle “şok, masif kan kaybı, ağır kardiyak yetersizlik, ağır stenozlar” gibi düşük akım tablolarında “thready/filiform” nabız artık yerleşik bir tanım olarak görünür. Bu yüzyıl, filiform nabzı “doktorlar arası ortak dil”e çeviren dönemdir: terim, ders notlarına, klinik el kitaplarına, sözlüklere girer; böylece “kişisel sezgi” olmaktan çıkıp kurumsal bilgiye dönüşür.

Bu noktada “keşif” artık tamamlanmıştır: filiform nabız, klinisyenlerin zihninde hem bir duyusal imge (iplik gibi) hem de bir alarm işareti (dolaşım yetmezliği) olarak sabitlenmiştir.


6) 20. yüzyıl: Şok fizyolojisi ve filiform nabzın yeniden yorumu

  1. yüzyıl, filiform nabzın kaderini iki yönden değiştirdi.

a) Şokun fizyopatolojisinin çözülmesi

Şok artık tek bir kelime değil, alt türleri olan bir sendrom ailesidir: hipovolemik, kardiyojenik, obstrüktif, dağıtıcı… Filiform nabız, özellikle hipovolemik ve kardiyojenik uçlarda çok tipiktir; ama dağıtıcı şokun erken evrelerinde bazen tam tersi (dolgun, sıçrayıcı) görülebileceği anlaşıldı. Böylece filiform nabız, “şok = filiform” gibi tek çizgili bir eşleştirmeden ayrıldı; zaman, evre ve mekanizma kavramlarına bağlandı.

b) Muayenenin standardizasyonu

Acil tıp ve yoğun bakım, “nabız”ı sadece bir his olarak bırakmadı: nabızla birlikte kan basıncı, kapiller dolum, mental durum, idrar çıkışı, laktat, kan gazı gibi ölçülerle şoku bir bütün olarak değerlendiren protokoller gelişti. Filiform nabız, bu protokollerin içinde hâlâ önemlidir; fakat artık tek başına hüküm vermez: “ince nabız” = “hemen resüsitasyon düşün” uyarısı gibi çalışır.

Bu yüzyılda filiform nabız, tıp tarihinin romantik bir betimi olmaktan çıkıp, klinik kararın bir parçası haline gelir.


7) 21. yüzyıl ve güncel araştırmalar: Parmaktan sensöre uzanan çizgi

Bugün filiform nabız hâlâ parmak uçlarında başlar; ama araştırma dünyası onu üç yeni eksende büyütür:

1) Periferik nabzın “varlığı”nı prognostik işaret olarak kullanmak

Güncel klinik literatürde periferik nabızların (özellikle femoralın şok değerlendirmesinde) rolü, muayenenin “hızlı triyaj” değerini vurgular. Buradaki soru artık şu: “Nabız filiform mu?” kadar “Hangi nabız nerede kayboluyor, bu hemodinamik olarak ne anlatıyor?” sorusudur. Periferik nabızların kaybı, düşük akımın veya yoğun vazokonstriksiyonun bir işareti olarak değerlendirilir; bu, resüsitasyonun yönlendirilmesinde önem kazanır.

2) Palpasyonun güvenilirliği ve standartlaştırma girişimleri

“Filiform” gibi nitel tanımların en zayıf yanı, gözlemciye bağımlı olmalarıdır. Bu yüzden son yıllarda hem insan tıbbında hem veteriner acil kliniklerinde “distal nabız palpasyonu ne kadar güvenilir?” sorusu daha çok çalışılmaya başlanmıştır. Bazı çalışmalar palpasyonu Doppler veya diğer objektif ölçülerle karşılaştırarak, hangi koşullarda palpasyonun yanıldığını gösterir. Bu hat, filiform nabzın geleceğini belirler: terim kaybolmaz, ama “hissedilen” ile “ölçülen” arasındaki ilişki daha net çizilir.

3) Dijital hemodinamik: PPG (fotopletismografi), dalga formu analizi ve yapay zekâ

Akıllı saatlerin, parmak sensörlerinin ve yatak başı monitorlerin yaygınlaşmasıyla “nabız” sadece frekans değil, dalga formu olarak kayda geçiyor. Filiform nabız, burada genellikle düşük genlikli PPG sinyali, düşük nabız basıncıyla ilişkili dalga biçimleri, periferik perfüzyon azalmasına bağlı sinyal zayıflaması gibi ölçülebilir fenomenlere karşılık gelir. Araştırmalar, periferik perfüzyonun bozulduğu durumlarda PPG sinyalinin kaybolması veya dalga genliğinin düşmesi gibi örüntüler üzerinden, şokun daha erken tanınmasına katkı arar.

Bu çizgi, tıp tarihinin ilginç bir dönüşünü gösterir: bir zamanlar “iplik gibi” diye metaforla yakalanan şey, bugün dalga formunun matematiğine taşınıyor. Ama dikkat çekici biçimde metafor hâlâ işe yarar: düşük genlikli, silik dalga… Parmakla hissedilen ile sensörle ölçülen, aynı hikâyenin iki dili gibi yan yana duruyor.


8) Hikâyenin dramatik düğümü: Filiform nabız neden hâlâ “sürükleyici” bir bulgudur?

Çünkü filiform nabız, klinikte çoğu zaman zamanın daraldığı anlarda ortaya çıkar. Nabız bir anda “incelir”: hekim parmağının altında, bedenin periferden vazgeçip merkeze tutunma çabasını hisseder. Bu, evrimsel olarak da anlaşılır bir stratejidir: deriyi soğutup kanı hayati organlara çekmek; kalp hızını artırmak; basıncı bir şekilde ayakta tutmak… Filiform nabız, bu stratejinin parmakla okunabilen imzasıdır.

Bu yüzden filiform nabzın tarihini okumak, aynı zamanda tıbbın en temel dramını okumaktır: hayatın perfüzyonla pazarlığı. Antik hekimlerin “zayıf nabız” dediği şey, modern yoğun bakımın “düşük akım + vazokonstriksiyon” dediği şeyle akrabadır; sadece dil değişmiştir.



İleri Okuma
  1. Anonymous (1894). Clinical Diagnosis. Survivor Library (digitized historical medical text).
  2. Farrar, J. T. (1961). The significance of the pulse in clinical medicine. The New England Journal of Medicine, 265, 1119–1125.
  3. Mukoyama, M., et al. (2005). Neurohumoral mechanisms in circulatory failure. Circulation Journal, 69, 1–7.
  4. Vincent, J.-L., De Backer, D. (2013). Circulatory shock. The New England Journal of Medicine, 369, 1726–1734. doi:10.1056/NEJMra1208943.
  5. Link, M. S., et al. (2015). Part 7: Adult Advanced Cardiovascular Life Support. Circulation, 132(Suppl 2), S444–S464. doi:10.1161/CIR.0000000000000261.
  6. Syvolap, V. V. (2017). The main methods of examination of patients. (PDF teaching material).
  7. CUNI / Charles University (2017). Nursing Procedures and Interventions. (PDF teaching material).
  8. Marriott, H. J. L., Myerburg, R. J. (2019). Marriott’s Practical Electrocardiography. Wolters Kluwer, 13th ed., ISBN 978-1-4511-9524-4.
  9. Guyton, A. C., Hall, J. E. (2021). Textbook of Medical Physiology. Elsevier, 14th ed., ISBN 978-0-323-59712-8.
  10. Klabunde, R. E. (2022). Cardiovascular Physiology Concepts. Lippincott Williams & Wilkins, 3rd ed., ISBN 978-1-9751-5819-0.
  11. Zimmerman, B., et al. (2023). Peripheral Pulse. StatPearls [Internet]. National Center for Biotechnology Information (NCBI) Bookshelf.
  12. Dos Santos, D. B. C., et al. (2023). Peripheral Artery Disease Diagnosed by Pulse Palpation…. Journal of Clinical Medicine, 12(18), 5882.
  13. Wigginton, J. G., et al. (2025). Part 9: Adult Advanced Life Support: 2025 Guidelines Update. Circulation. doi:10.1161/CIR.0000000000001376.
  14. Nurseslabs (2025). Vital Signs: Pulse. (Educational clinical resource).
  15. ResearchGate record (2025). Evaluation of the relationship between peripheral pulse palpation and Doppler systolic blood pressure… (veterinary emergency setting).
  16. IS MUNI / Masaryk University (n.d.). Basics of Nursing Practices and Interventions. (PDF teaching material).

Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.