Anne ve Babanın Boşanması Çocuklar İçin Kötü Müdür?

Anne ve Babanın Boşanması Çocuklar İçin Kötü Müdür?

Kısa birkaç istatistik ile başlayacağız. 2015 yılı TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) verilerine göre; boşanmaların  %39,3’ü evliliğin ilk 5 yılı, %21,5’i ise evliliğin 6-10 yılı içinde gerçekleşti. Yalnızca 2015 yılında ülkemizde 131830 boşanma vakası gerçekleşti. Bütün boşanma vakaları çocuklu ailelerde gerçekleşmiş olmasa da, çocuklu ailelerdeki boşanma vakaları da oldukça üst seviyelerde. Hatta TÜİK verilerine göre; 2015 yılında boşanma oranları bir önceki yıla oranla %7 artmış durumda.

Boşanmış ebeveynler genellikle bu problematik süreçte çocuklarının refahına dair oldukça hassaslar. Hatta bazı ebeveynler çocuklarını boşanma travmasından korumak için mutsuz evliliklerini sürdürmeye devam ediyorlar.

Yine de ayrılan ebeveynlerin umutlu olmaları için bazı sebepler var. Araştırmacılar, boşanma sürecine tanık olan çocukların yalnızca küçük bir yüzdesinin ciddi problemler yaşadığı bulgusuna eriştiler. Bu makalede, elde edilen bu verileri ve çocukları boşanmanın muhtemel olumsuz etkilerinden koruyabilecek faktörleri ele alacağız.

Hızlı Toparlanma

Boşanma vakaları birçok çocuğu kısa vadede etkiler, fakat araştırmalara göre çocuklar, ilk darbenin ardından hızlı bir şekilde toparlanıyorlar. 2002 yılındaki bir çalışmada University of Virginia’dan psikolog E. Mavis Hetherington; birçok çocuğun boşanmanın olumsuz etkilerini –özellikle de anksiyete, öfke, şok ve güvensizlik gibi– kısa vadede deneyimledikleri bulgusuna ulaştı. Araştırmaya göre; bu tepkiler, ikinci yılın sonunda tipik bir biçimde azalıyor ya da tamamen yok oluyor. Yalnızca bazı çocuklar (azınlık) uzun süreli acı çekiyorlar.

Ebeveyni boşanmış çocukların büyük çoğunluğu uzun vadede daha iyi oluyorlar. 2001 yılındaki nicel bir literatür taramasında, Pennsylvania State University ‘den sosyolog Paul R. Amato; boşanmanın ardından birkaç yıl sonra çocuktaki muhtemel sonuçları inceledi. Çalışmalar; farklı yaşlardaki evli aile çocuklarını boşanmış aile çocuklarıyla karşılaştırdı. Araştırmacılar bu çocukları; çocukluk, egrenlik ya da gençlik yıllarında; akademik başarı, duygusal ve davranışsal problemler,kurallara uymama, benlik algısı ve sosyal ilişkiler açısından değerlendirdi. Çalışmanın bulgularına göre;  boşanmış ebeveynlerin çocuklar ile aile bağları bozulmamış çocuklar arasında bütün bu ölçeklerin hepsinde çok küçük farklılıklar söz konusu ve bu da bize çocukların büyük çoğunluğunun boşanma vakasına karşı iyi bir dayanıklılık ve katlanma sergilediklerini gösteriyor.

Öte yandan araştırmacılar; boşanma sürecinde ve sonrasında ebeveynler arasındaki yüksek dozlardaki çatışmaların çocuktaki adaptasyonu güçlendirdiği bulgusuna eriştiler. Öte yandan ayrılma öncesinde meydana çıkan çatışmanın etkileri, bazı vakalarda tersine durumları da ortaya çıkarabiliyor. 1985 yılında yapılan bir çalışmaya göre; boşanma öncesi yüksek seviyelerde geçimsizliğe maruz kalan çocuklar, düşük seviyelerde geçimsizliğe maruz kalan çocuklara kıyasla daha iyi adaptasyon sağlıyorlar. Görünüşe göre; evliliğe dair gürültü kesildiğinde, çocuklar; gelen boşanma haberine hazırlıksız yakalanıyorlar. Ve bu haberle şaşkına dönüyorlar ve hatta belki de korkuyorlar. Öte yandan, yüksek geçimsizliğin olduğu ailelerin çocukları ise boşanma haberini anne ve babanın kavgalarının artık bir son bulması olarak görüp, hoş karşılıyor olabilirler.

Sonuç olarak, bulgulara göre; yalnızca küçük bir yüzdedeki çocuklar, ebeveynlerinin boşanmasına bağlı problemler deneyimliyorlar. Bu zorlukların sebepleri ise belirsiz. Bazı problemler, boşanmaya dair anne ve baba arasındaki anlaşmazlıklardan kaynaklanıyor olabilir. Öte yandan, durumun stresi de ebeveyn kaynaklı acının kalitesini etkileyebilir. Boşanma, her iki ebeveynde de çoğunlukla depresyona, anksiyeteye ya da madde bağımlılığına yol açar ve iş ve çocuk ilgisi arasındaki dengede dengesizlikleri beraberinde getirir. Bu problemler de, ebeveynlerde, çocukların çoğunlukla ihtiyaç duyduğu şey olan sevgi ve güven duygularını giderme konusunda yetersizliğe sebep olabilir.

Büyüyen Kaygılar

Boşanma deneyimleri aynı zamanda gençlik ya da yetişkinlik sürecine kadar görülmeyen bazı problemleri  de ortaya çıkarabilir. University of California, Berkeley’den Judith Wallerstein, 2000 yılında çıkardığı The Unexpected Legacy of Divorce: A 25 Year Landmark Study başlıklı kitabında boşanmış ebeveynlerin çocuklarının birçoğunun yetişkinlikte depresyon ve ilişki sorunları gibi ciddi problemler deneyimlediklerini gösteren vaka çalışmalarını ele alıyor.

Fakat, bilimsel araştırmalar; yetikinlikte yaygın olarak problemler görüldüğü düşüncesini henüz desteklemiyor ve dahası boşanmış ebeveynlerin çocuklarının yetişkinlikte oldukça adapte olmuş bireyler haline geldiklerini ortaya koyuyor. Örneğin; psikolog E. Mavis Hetherington ve gazeteci John Kelly’nin 2002 yılında yazdığı For Better or For Worse: Divorce Reconsideredbaşlıklı kitabında Hetherington’ın boşanmış ebeveyn çocuklarını ve ailesi beraber olan çocukları takip ettiği 25 yıllık bir araştırmadan bahsediliyor. Söz konusu çalışmada, ebeveynleri boşanmış aileden gelen çocukların %25’i yetişkinliklerinde ciddi sosyal, duygusal ya da psikolojik sorunlar deneyimlerken, boşanmamış ailelerden gelen çocukların ise %10’u bu tarz sorunları deneyimledikleri görüldü. Bu bulgular da şunu gösteriyor esasında, ebeveynleri boşanmış çocukların yetişkinlikte, ebevenyleri boşanmamış olanlara kıyasla yalnızca %15’lik bir fark gösteriyorlar. Ve dahası ortaya çıkan bu farkın; boşanmadan ya da yetersiz ebeveynlik gibi diğer değişkenlerden kaynaklanıp kaynaklanmadığını kimse bilmiyor.

2003 yılındaki bir review makalede University of Virginia’dan araştırmacılar; çocukluğunda ebeveyni boşanmış yetişkinlerin evliliklerinin boşanmamış ailelerin çocuklarının evliliklerine kıyasla bir şekilde daha problemli olma eğiliminde olduğu bulgusuna ulaştılar. Örneğin, çocukluğunda ebeveynleri ayrılmış ve genç bireyken ilişiler kurmada ve bu ilişkileri samimi bir biçimde sürdürmekte zorluk çeken insanlar, ebeveyni boşanmamış bireylere kıyasla evliliklerinde daha fazla huzursuz oluyorlar ve zayıf ilişkiler sonucu yüksek boşanma oranları gösteriyorlar. Diğer bütün ölçeklerde ise bu iki grup arasındaki farklar oldukça küçük.

İyileştirme

Her ne kadar boşanma deneyimi yaşamış çocuklar genellikle durumu toparlasalar da bir dizi etken deneyimledikleri sorunları azaltabiliyor. Ebeveynler boşanma sürecine bağlı gerginliği sınırladığında ya da çocuğun maruz kaldığı çatışmaları en aza indirebildiklerinde, çocuklar boşanmanın üstesinden daha iyi geliyorlar. Dahası, çocuklar, yetersiz ebevenylik yapana kıyasla sorumluluklarını iyi bir biçimde yerine getiren anne ya da babanın gözetiminde olduklarında boşanma sürecini daha sorunsuz atlatıyorlar. Yetersiz ebeveynlik durumunu deneyimleyen anne ya da baba ise, çocuğuyla geçirdiği zamanı belirleme noktasında profesyonel destek almalıdır. Bununla birlikte, ebeveynler, bu zor zamanlar boyunca çocuklarıyla; boşanma ve boşanmanın sonuçları hakkında açık bir biçimde konuşarak ve bütün soruları cevaplayarak onlara destek olabilirler.

Öte yandan, iyi ebeveynlik de çocukların boşanma-kaynaklı zorlukların üstesinden gelmede önemli bir role sahip. Ebeveynler, çocuklarına karşı samimi olmalı ve duygusal destek sağlamalılar. Ayrıca çocukların davranışlarını yakından gözlemlemeliler. Ancak bu noktada, anne ve baba dengeli (ne çok katı ne de aşırı sınırsız olmayacak biçimde) bir disiplini de oturtmalılar. Çocuğun toparlanmasını sağlayan diğer faktörler ise; boşanma sonrası ekonomik destek ve akranlardan ya da öğretmenler gibi diğer yetişkinlerden sosyal destek almak olabilir.

Öte yandan, çocuğun belirli karakteristik özellikleri de iyileşme sürecini etkileyebilir. Uysal çocuklar bu noktada daha kolay iyileşme eğilimi gösterirler. Bunun yanı sıra mücadele biçimleri de bir fark yaratabilir. Örneğin, problem çözme yetileri gelişmiş veya sosyal destek arayışına giren çocuklar, çekingen ve dikkat dağınıklığı yaşayan çocuklara kıyasla daha kolay toparlanıyorlar.

İyi haber ise, boşanma; çocuklar için genellikle zor ve aşırı acı verici olsa da, kalıcı bir uzun vadede zarara sebep olmuyor. Birçok çocuk, bu zorlu süreçten toparlanarak çıkıyor.


Kaynaklar ve İleri Okuma: Bilimfili
– Türkiye İstatistik Kurumu, “Evlenme ve Boşanma İstatistikleri, 2015” http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=21515 (Reached on 2016, June 30)
– For Better or For Worse: Divorce Reconsidered. E. Mavis Hetherington and John Kelly. W. W. Norton, 2002.
– Reconciling Divergent Perspectives: Judith Wallerstein, Quantitative Family Research, and Children of Divorce. Paul R. Amato in Family Relations, Vol. 52, No. 4, pages 332–339; October 2003.
– Arkowitz, H., Lilienfeld, S, O. “How to Help Children Cope with Divorce.” ScientificAmerican MIND. http://www.scientificamerican.com/article/how-to-help-children-cope-with-divorce/ (Reached on 2016, July 1)

Capgras Sendromu: ”Sen Benim Eşim Değilsin!”

Trafik kazası neticesinde haftalardır komada kalan eşinizin en nihayetinde komadan çıktığını görünce elbette ki kendinizi rahatlamış hissedersiniz ve hemen nasıl olduğunu sormak istersiniz. Ya hasta eşiniz uyanır uyanmaz sizin bir “sahtekar” olduğunuzu söyleseydi? Tıpkı onun eşi gibi görünüp konuştuğunuzu, tıpatıp eşine benzediğinizi ama aslında o kişi olmadığınızı söyleseydi, ne yapardınız?
Bu, nörolojideki en tuhaf ve en nadir görülen vakalardan biri olan Capgras Sendromu. Adını Fransız psikiyatrist Jean Marie Joseph Capgras’dan alan bu sendromda, kafasına darbe almış ya da Alzheimer gibi hastalıklardan mustarip olan şahıs, bilinci ile ilgili başka bir sorunu olmamasına rağmen, ebeveynlerinin, eşinin, kardeşinin, köpeğinin, hatta kimi durumlarda, kendisinin bile bir “sahtekar” olduğuna inanır.
Ünlü sinirbilimci Prof. Vilayanur S. Ramachandran, “Phantoms  In The Brain” (Boğaziçi Üniversitesi Yayınları tarafından“Beyindeki Hayaletler” ismiyle Türkçeye çevrilmiştir) adlı kitabında, annesinin ve babasının birer “sahtekar” olduğunu söyleyen Capgras sendromlu bir gencin durumunu anlatır. Gencin, herhangi bir duyguyu deneyimlemesinde ve yüz tanımasında bir sıkıntısı yoktur. Ne var ki, tanıdık yüzler söz konusu olduğunda herhangi bir duygu hissedemiyor ve dolayısıyla anne babasının gerçek anne babası olmadığını, tıpkı onlara benzeyen fakat onların yerine geçmiş birer “sahtekar” olduklarını düşünüyordu. Şimdi sıkı durun: Bu genç, anne ve babasıyla telefonda konuşurken böyle bir problem yaşamıyordu. Peki nasıl oluyordu da anne ve babasıyla yüz yüze konuştuğunda onların “sahtekar” olduklarını düşünüyor, fakat onlarla telefonda konuşurken bu düşüncesinden eser kalmıyordu?
Hemen cevaplayalım: Normalde, tanıdık bir yüz gördüğümüzde, beynimizin temporal lobundaki görsel patikalar harekete geçer. Sonra, bu etkinlikler, duygusal tepkiler vermemizden sorumlu beynin amigdala bölgesini uyarır ve o yüzü tanımamızı sağlar. Ne var ki, beyinlerine aldıkları darbe sonucu bu sendromdan yakınan hastalar, yakınlarının yüzünü gördüklerinde, yüzleri tanıyorlar fakat tanıdık birini görmenin verdiği o sıcaklık/yakınlık hissini yaşayamadıkları için, sanki o kişi gerçek değilmiş de onun yerine geçmiş bir sahtekar olduğu sanrısına kapılıyorlar.
Peki bu hastalığın tedavisi var mı? Şu ana kadar, bazı Capgras vakalarında antipsikotik ilaçlarla tedavi mümkün olabilmişse de, maalesef ki bütün Capgras vakaları için tek bir tedavi yöntemi bulunamamıştır.
Kaynaklar ve İleri Okuma:

Psikolojik Savunma Sistemleri ve Savunmacılık: Psikoterapi Sizi Nasıl Görüyor?

Psikoterapi, özellikle bireysel etkileşimlere dayalı bir grup psikolojik metodu kullanarak bir kişinin problemlerini istenen bir yönde değiştirmeye ve nihayetinde onları yenmeye yarayan bilimsel bir yöntemdir. Psikoterapinin ana amacı her bir bireyin beden ve zihin sağlığını arttırmak, sıkıntılı davranışlarını, inançlarını, saplantılarını, düşüncelerini veya duygularını çözmek veya savuşturmak ve ilişkilerini geliştirerek sosyal işlevlerini arttırmaktır.
Bugüne kadar binlerce farklı psikoterapi tanımlanmıştır. Bunların bir kısmı, daha önceden tanımlanmış olanların ufak varyasyonlarından ibarettir. Ancak bazı diğerleri, psikolojide, etikte ve psikolojik uygulamalarda paradigma değişimleri yaratmış, devasa öneme sahip çalışma sahalarıdır.
Bu görselde, psikoterapinin “Psikolojik Savunma Mekanizmaları” denen geniş bir gruba nasıl yaklaştığını göreceğiz. Psikolojik Savunma Mekanizmaları, çeşitli durumlar karşısında ne tür tepkiler sergilediğimizi ve kendimizi nasıl savunduğumuzu inceleyen bir grup psikolojik durumdur.
Görseli okumak için en içteki halkalardan başlayarak, savunma gerektiren bir duyguyu seçmeniz gerekiyor. Sonrasında, bir dış halkaya geçerek, en içteki duygunın kapsadığı birincil savunmalardan (genelde 4-6 arası) birini seçmeniz gerekiyor. Örneğin, seçtiğiniz duygu “utanç” ise, seçebileceğiniz birincil savunmalar “gerileme”, “bedenselleştirme”, “bastırma”, “baskılama” grubundan biri olacaktır. Burada yapacağınız seçime bağlı olarak, seçebileceğiniz karakter rolleri belirlenmektedir. Örneğin, seçtiğiniz “bastırma” ise, rolünüz “ailenin kurtarıcısı” olacaktır ve bu sizi bir dış halkada “mükemmeliyetçi” ve “planlama” karışımı yapmaktadır ki bu da sizi en dış halkada “katı” kategorisine sokmaktadır. Bunların her birinin ne anlama geldiğini, bir alttaki açıklamalar sınıfından okuyabilirsiniz.
Çevirenler: Yunus Emre Şebin, Şule Ölez, Ayşegül Şenyiğit (Evrim Ağacı)
Görsel Düzenleme: Umut Yıldırım (Evrim Ağacı)