Refraktif cerrahi

Refraktif cerrahi olarak da bilinen lazer göz cerrahisi, görme sorunlarını düzeltmek için kullanılır. En yaygın türleri LASIK (lazer in-situ keratomileusis) ve PRK’dır (fotorefraktif keratektomi). Bu ameliyatların amacı kişinin gözlük veya kontakt lenslere olan bağımlılığını azaltmaktır.

Ameliyattan sonra hastalar genellikle birkaç gün boyunca gözlerinde bir miktar rahatsızlık hissederler. Bunlar arasında yanma veya kaşıntı hissi, gözlerde sulanma, puslu veya bulanık görme, parlama, ışıkların etrafında haleler veya yıldız patlamaları ve ışığa karşı hassasiyet sayılabilir. Bu belirtiler yavaş yavaş düzelmelidir, ancak daha da kötüleşirse hastalar derhal tıbbi yardım almalıdır.

Lazer göz ameliyatı için ameliyat sonrası bakım genellikle şunları içerir:

Göz damlaları: Bunlar enfeksiyonu önlemek için antibiyotikler, iltihabı kontrol etmek için steroidler ve kuruluğa yardımcı olmak için kayganlaştırıcı damlalar içerebilir.

Dinlenme: Hastalara genellikle ameliyattan sonraki ilk birkaç gün ağırdan almaları, yorucu aktivitelerden kaçınmaları ve gözlerini ovuşturmamaları tavsiye edilir.

Koruyucu gözlük: Hastalara gözlerini parlak ışıklardan ve dokunulmaktan veya çarpmaktan korumak için özel güneş gözlükleri verilebilir.

Takip randevuları: İyileşme sürecini izlemek için, genellikle ameliyattan bir gün, bir hafta, bir ay, üç ay ve altı ay sonra düzenli kontroller gereklidir. Bu randevular doktorun hastanın ilerlemesini izlemesine ve olası komplikasyonları erkenden yakalamasına olanak tanır.

Birçok kişi lazer göz ameliyatından sonra 20/20 görüş elde ederken, bazılarının özellikle yaşlandıkça belirli aktiviteler için gözlük veya kontakt lens kullanması gerekebileceğini unutmamak önemlidir. Nadiren bazı kişilerde enfeksiyon, iltihaplanma, flep sorunları, kuru gözler, görme sorunları veya görme kaybı gibi ciddi komplikasyonlar görülebilir.

Kaynak:

  1. Solomon KD, Fernández de Castro LE, Sandoval HP, Biber JM, Groat B, Neff KD, Ying MS, French JW, Donnenfeld ED, Lindstrom RL; Joint LASIK Study Task Force. LASIK world literature review: quality of life and patient satisfaction. Ophthalmology. 2009 Apr;116(4):691-701. doi: 10.1016/j.ophtha.2008.12.037.
  2. Nejad M, Salouti R, Aghamirsalim M, Nowroozzadeh MH. Comparison of Visual and Refractive Outcomes after Photorefractive Keratectomy in Patients with Myopia and Compound Myopic Astigmatism. J Ophthalmic Vis Res. 2018 Oct-Dec;13(4):430-435. doi: 10.4103/jovr.jovr_105_17.

Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.

Tüp mide ameliyatı

Ameliyat sonrası

Mide boyutunu küçülten cerrahi bir kilo verme prosedürü olan tüp mide ameliyatından sonra, hastalar kapsamlı bir ameliyat sonrası planı takip etmeyi bekleyebilirler. Bu genellikle diyet değişikliklerini, fiziksel aktivitenin artırılmasını ve sağlık ekibiyle düzenli takipleri içerir. Bazı önemli hususlar şunlardır:

Diyet: Ameliyattan sonraki ilk birkaç hafta sıvı veya püre haline getirilmiş bir diyet uygulayacaksınız. Yavaş yavaş, daha yumuşak yiyeceklere ve sonunda daha katı yiyeceklere geçeceksiniz. Uzun vadede daha küçük, besin değeri yüksek öğünler yemeniz gerekecektir.

Fiziksel aktivite: Genellikle ameliyat sonrası mümkün olan en kısa sürede hafif fiziksel aktiviteye başlamanız önerilir. Bu, vücudunuz iyileştikçe ve kendinizi daha rahat hissettikçe kademeli olarak artırılabilir.

İlaçlar: Besin emiliminin azalması nedeniyle takviyeler de dahil olmak üzere bazı ilaçları almanız gerekebilir. Bu ilaçlara vitaminler, mineraller ve bazen proteinler de dahil olabilir.

Düzenli takipler: Sağlık ekibinizle düzenli kontroller, kilo verme ilerlemenizi, beslenme durumunuzu ve ruh sağlığınızı izlemek için çok önemlidir.

Ruh sağlığı: Yeni yaşam tarzınıza uyum sağlamak zor olabileceğinden psikolojik destek gerekebilir. Bazı bireyler, derhal ele alınması gereken ruh hali değişiklikleri veya depresyon duyguları yaşayabilir.

Uzun vadeli yaşam tarzı değişiklikleri: Tüp mide ameliyatı kilo kaybı için etkili bir araçtır, ancak uzun vadeli başarı diyetinizde ve fiziksel aktivitenizde kalıcı değişiklikler gerektirir.

Her zaman sağlık uzmanınızın ameliyat sonrası özel talimatlarına uyun.

Kaynak:

  1. Peterli, R., Wölnerhanssen, B. K., Peters, T., Vetter, D., Kröll, D., Borbély, Y., … & Schultes, B. (2018). Effect of laparoscopic sleeve gastrectomy vs laparoscopic Roux-en-Y gastric bypass on weight loss in patients with morbid obesity: the SM-BOSS randomized clinical trial. Jama, 319(3), 255-265.
  2. Stefura, T., Skomarovska, O., Wysocki, M., Wysocka, M., Proczko-Stepaniak, M., Szymański, M., … & Kaska, Ł. (2021). The Quality of Life (QoL) in the Patients after Sleeve Gastrectomy Depends on the Excess Weight Loss. Journal of clinical medicine, 10(6), 1247.

Rinoplasti

Etimoloji

Rinoplasti** terimi iki Yunanca kelimeden türetilmiştir:

  1. “Rhino-” (ῥίς, ῥινός): Bu önek “burun” anlamına gelir. Yunanca rhis (ῥίς) sözcüğünden türetilmiştir ve doğrudan “burun” anlamına gelir.
  2. “-plasti ” (πλάσσω): Bu ek Yunanca plasso (πλάσσω) fiilinden türetilmiştir ve “şekillendirmek” veya “kalıplamak” anlamına gelir.

Dolayısıyla, rinoplastinin kelime anlamı “burnun cerrahi olarak şekillendirilmesi veya kalıplanması ”dır. Bu terim, burun rekonstrüktif ve kozmetik cerrahisini tanımlamak için tıbbi uygulamada standart hale gelmiştir.

Tarihsel olarak, burun rekonstrüksiyonunun ilk biçimleri, travma veya ceza nedeniyle kaybedilen burunların yeniden yapılandırılması prosedürlerini tanımlayan Sushruta Samhita (yaklaşık MÖ 600) ‘da ayrıntılı olarak açıklandığı gibi eski Hint tıbbına kadar uzanmaktadır. Bununla birlikte, modern terminoloji ve prosedürel gelişim 19. ve 20. yüzyıllarda Batı tıbbında meydana gelmiştir.

Rinoplasti olarak da bilinen burun ameliyatı, estetik veya fonksiyonel amaçlarla burnu yeniden şekillendirmek, yeniden yapılandırmak veya geliştirmek için yapılan cerrahi bir prosedürdür. Genellikle burun şekil bozuklukları, nefes alma zorlukları gibi endişeleri gidermek veya yüz uyumunu iyileştirmek için yapılır.

Burun ameliyatı türleri:

Burun ameliyatı iki ana tipe ayrılabilir: kozmetik rinoplasti ve fonksiyonel rinoplasti. Kozmetik rinoplasti, burnun görünümünü iyileştirmeye odaklanırken, fonksiyonel rinoplasti, nazal fonksiyonu iyileştirmeyi ve nefes alma sorunlarını ele almayı amaçlar.

Konsültasyon ve planlama:

Burun ameliyatı düşünüyorsanız, kalifiye bir plastik cerrahla konsültasyon planlamak önemlidir. Bu konsültasyon sırasında hedeflerinizi ve beklentilerinizi tartışabilir, burun anatominizin kapsamlı bir değerlendirmesinden geçebilir ve en uygun cerrahi yaklaşım için kişiselleştirilmiş öneriler alabilirsiniz.

Gerçekçi beklentilere sahip olmak ve istenen sonuçları elde etmek için süreç boyunca cerrahınızla açık iletişimi sürdürmek çok önemlidir. Burun ameliyatı, yüz görünümünüz ve özgüveniniz üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir, ancak bir karar vermeden önce olası yararları ve riskleri dikkatlice tartmak önemlidir.

Prosedür:

Prosedür tipik olarak genel anestezi altında yapılır, ancak bazı durumlarda sedasyonlu lokal anestezi kullanılabilir. Cerrah, burnun altında yatan yapılara erişmek için burun içinde (kapalı rinoplasti) veya ayrıca burun delikleri arasındaki dış deride (açık rinoplasti) kesiler yapar. Kıkırdak, kemik ve yumuşak dokular daha sonra istenen sonuca göre yeniden şekillendirilir, büyütülür veya küçültülür.

İyileşme:

Burun ameliyatından sonra hastalar burun ve yüz çevresinde şişlik, morarma ve rahatsızlık yaşayabilir. İlk iyileşme aşamasında burun tıkanıklığı ve nefes alma güçlükleri de yaygındır. Cerrahınız tarafından sağlanan, başı yüksekte tutma, yorucu faaliyetlerden kaçınma ve şişliği azaltmak için soğuk kompres kullanmayı içeren ameliyat sonrası talimatları takip etmek önemlidir. Tam iyileşme süreci birkaç ay sürse de, çoğu kişi bir veya iki hafta içinde normal aktivitelerine dönebilir.

Burun ameliyatı sonrası iyileşme süreciniz, geçirdiğiniz ameliyatın türüne ve bireysel iyileşme sürecinize bağlı olarak değişecektir. Bununla birlikte, her tür burun ameliyatından sonra bekleyebileceğiniz bazı genel şeyler vardır.

  • Şişme ve morarma: Şişme ve morarma her tür ameliyattan sonra yaygındır ve özellikle burun ameliyatından sonra yaygındır. Şişlik ve morarma genellikle ameliyattan sonraki 2-3 gün içinde en üst düzeye ulaşacak ve sonraki 1-2 hafta içinde yavaş yavaş azalacaktır.
  • Ağrı: Burun ameliyatından sonra ağrı da yaygındır. Ağrıyı yönetmenize yardımcı olması için size ağrı kesici ilaçlar verilecektir. Ağrı önümüzdeki birkaç gün içinde yavaş yavaş azalacaktır.
  • Drenaj: Ameliyattan sonra burnunuzdan bir miktar drenaj olabilir. Bu normaldir ve endişe nedeni olmamalıdır.
  • Kanama: Ameliyattan sonra burnunuzdan bir miktar kanama da yaşayabilirsiniz. Bu da normaldir ve endişe nedeni olmamalıdır. Ancak kanama ağır veya sürekli ise doktorunuza başvurmalısınız.
  • Kabuklar: Ameliyattan sonra burnunuzda kabuklar oluşabilir. Bu kabuklar kan, mukus ve ölü deri hücrelerinden oluşur. Genellikle birkaç gün içinde kendiliğinden düşeceklerdir.
  • Yara izi: Burun ameliyatından sonra muhtemelen bir miktar yara iziniz olacaktır. Yara izi genellikle zamanla kaybolacaktır.

Burun ameliyatından sonra doktorunuzun talimatlarına dikkatle uymanız önemlidir. Bu, güvenli ve hızlı bir iyileşme sağlamaya yardımcı olacaktır.

Burun ameliyatı sonrası iyileşme için bazı genel ipuçları aşağıda verilmiştir:

  • Bol bol dinlenin. Vücudunuzun iyileşmek için zamana ihtiyacı vardır, bu nedenle ameliyattan sonra bol bol dinlenmeniz önemlidir.
  • Başınızı yükseltin. Başınızı yükseltmek şişliği ve morarmayı azaltmaya yardımcı olacaktır.
  • Buz paketleri uygulayın. Burnunuza buz paketleri uygulamak şişlik ve morarmanın azalmasına yardımcı olacaktır.
  • Ağrı kesici ilaçlarınızı reçete edildiği şekilde alın. Bu, rahat kalmanıza ve iyileşmenize yardımcı olacaktır.
  • Yorucu aktivitelerden kaçının. Yorucu aktiviteler kanama ve enfeksiyon riskinizi artırabilir.
  • Burnunuzu temiz tutun. Burnunuzu günde iki kez sabun ve suyla nazikçe yıkayın.
  • Burnunuzu sümkürmekten kaçının. Burnunuzu sümkürmek dikişlerinize baskı yapabilir ve kanamaya neden olabilir.
  • Takip randevuları için doktorunuza görünün. Güvenli ve hızlı bir iyileşme sağlamak için takip randevuları için doktorunuzu görmeniz önemlidir.

Burun ameliyatından sonra iyileşmenizle ilgili herhangi bir endişeniz varsa, doktorunuzla konuştuğunuzdan emin olun.

Riskler ve komplikasyonlar:

Herhangi bir cerrahi prosedürde olduğu gibi, burun ameliyatı da potansiyel riskler ve komplikasyonlar taşır. Bunlar enfeksiyon, kanama, anesteziye karşı olumsuz reaksiyonlar, yara izi, asimetri, duyu değişiklikleri veya estetik sonuçtan memnuniyetsizliği içerebilir. Vakanıza özgü potansiyel riskleri ve faydaları açıklayabilecek deneyimli bir cerrahla kapsamlı bir konsültasyona sahip olmanız çok önemlidir.

Ameliyat sonrası

Bir burun ameliyatından (rinoplasti) sonra genellikle aşağıdaki adımlar önerilir:

  • Dinlenme ve İyileşme: Ameliyattan sonraki ilk dönem dinlenerek geçirilmelidir. Yorucu aktivitelerden kaçının ve şişliği azaltmaya yardımcı olmak için uyku sırasında bile başınızı yüksekte tutun.
  • Ağrı Yönetimi: Cerrahınız muhtemelen ameliyat sonrası ağrıyı yönetmek için ağrı kesici ilaçlar reçete edecektir. Bunları belirtildiği şekilde aldığınızdan emin olun.
  • Temizlik ve Pansuman: Burnunuzu nasıl temizleyeceğiniz ve pansumanları nasıl değiştireceğiniz konusunda doktorunuzun talimatlarına uyun.
  • Belirli Faaliyetlerden Kaçınma: Burnunuzu sümkürmekten, yorucu egzersizlerden ve burnunuzu zorlayabilecek veya kan basıncını artırabilecek diğer faaliyetlerden kaçının.
  • Hidrasyon ve Beslenme: İyileşmenize yardımcı olmak için susuz kalmayın ve besleyici yemekler yiyin.
  • Takip Randevuları: İyileşme sürecini izlemek ve herhangi bir komplikasyonu ele almak için cerrahınızla ameliyat sonrası tüm randevulara katılın.
  • Güneşe Maruz Kalmaktan Kaçının: Cilt hassas ve yanmaya daha yatkın olacağından ameliyattan sonraki birkaç ay boyunca burnunuzu güneşe maruz kalmaktan koruyun.

İyileşmenin her birey için farklılık göstereceğini ve bunun genel bir kılavuz olduğunu unutmayın. Her zaman cerrahınız tarafından verilen özel talimatları izleyin.

Burun Ameliyatı Sonrası Hapşırma

Rinoplasti olarak da bilinen burun ameliyatı, burnun görünümünü veya işlevselliğini geliştirmek için yapılan yaygın bir işlemdir. Ameliyat burun estetiğini ve nefes almayı iyileştirmeyi amaçlarken, geçici rahatsızlıklara ve burun işlevinde değişikliklere de neden olabilir. Burun ameliyatından sonra bazı hastaların yaşadığı yaygın semptomlardan biri hapşırmadır. .

Burun Ameliyatı Sonrası Hapşırmanın Nedenleri:

  • Burun Tahrişi: Burun ameliyatı sonrasında burun dokuları ve sinirleri hassaslaşabilir ve tahriş olabilir. Bu durum, burundaki tahriş edici maddeleri veya yabancı partikülleri dışarı atmak için vücudun savunma mekanizması olarak hapşırma refleksini tetikleyebilir.
  • Şişme ve Enflamasyon: Burun ameliyatı burun dokularının manipülasyonunu içerir, bu da şişme ve iltihaplanmaya yol açabilir. Şişme, burun tıkanıklığına neden olabilir ve normal hava akışını bozarak hapşırmayı tetikleyen bir hisse yol açabilir.
  • İyileşme Süreci: Hapşırma, burun ameliyatı sonrası iyileşme sürecinde doğal bir tepki olabilir. Vücudun bağışıklık sistemi, burun kanallarında birikmiş olabilecek herhangi bir kalıntı, mukus veya kan pıhtısını temizlemek için hapşırmayı başlatabilir.

Rahatlama için Yönetim ve İpuçları:

  • Ameliyat Sonrası Talimatları Takip Edin: Cerrahınız tarafından sağlanan ameliyat sonrası talimatları takip etmek çok önemlidir. Bu talimatlar, hapşırmayı en aza indirmeye yardımcı olabilecek burun spreyleri, tuzlu su durulamaları veya şişliği azaltmak ve burun tıkanıklığını hafifletmek için ilaçlar içerebilir.
  • Tahriş Edici Maddelerden Kaçının: Hapşırmayı tetikleyebileceğinden toz, polen, güçlü kokular ve duman gibi çevresel tahriş edici maddelerden uzak durun. Burun tahrişi riskini azaltmak için çevrenizi temiz ve tozsuz tutun.
  • Nazal Salin Durulama Kullanın: Nazal salin durulama, burun kanallarını nemlendirmeye ve temizlemeye yardımcı olarak tahrişi azaltır ve iyileşmeyi destekler. Nazal durulamanın nasıl yapılacağı konusunda cerrahınızın tavsiyelerine uyun.
  • İlaçları Reçete Edildiği Şekilde Alın: Cerrahınız şişliği yönetmek ve hapşırmayı tetikleyebilecek alerjik reaksiyonları önlemek için nazal kortikosteroidler veya antihistaminikler gibi ilaçlar reçete edebilir. Bu ilaçları belirtildiği şekilde alın.
  • Burnu Kuvvetle Sümkürmekten Kaçının: Burun ameliyatından sonra, iyileşme sürecini bozabileceğinden ve potansiyel olarak komplikasyonlara yol açabileceğinden burnu kuvvetle sümkürmekten kaçınmak önemlidir. Bunun yerine burnu nazikçe silin veya hafifçe silin.
  • Nemi Koruyun: Kuru hava burun tahrişini şiddetlendirebilir ve hapşırmayı tetikleyebilir. Özellikle kuru ortamlarda veya kış aylarında havaya nem eklemek için bir nemlendirici veya buharlaştırıcı kullanın.
  • Sabırlı Olun: Burun ameliyatından sonra hapşırma genellikle geçicidir ve iyileşme süreci ilerledikçe azalmalıdır. Sabırlı olun ve vücudunuza iyileşmesi için gereken zamanı tanıyın.

Burun ameliyatından sonra aşırı hapşırma, kalıcı burun tıkanıklığı veya diğer olağandışı semptomlarla ilgili endişeleriniz varsa, daha fazla değerlendirme ve rehberlik için cerrahınıza danışmanız önemlidir.

Sonuç olarak, burun ameliyatından sonra hapşırma, burun tahrişi, şişme ve iyileşme süreci nedeniyle yaygın bir durum olabilir. Ameliyat sonrası uygun talimatlara uymak, tahriş edici maddelerden kaçınmak ve burun tıkanıklığını yönetmek hapşırmayı en aza indirmeye ve daha sorunsuz bir iyileşmeyi desteklemeye yardımcı olabilir. Ameliyat sonrası semptomlarınızla ilgili herhangi bir endişeniz veya sorunuz varsa cerrahınıza danışmayı unutmayın.

Burun kanaması

Rinoplasti olarak da bilinen burun ameliyatından sonra kanama, yaygın bir sorundur ve çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir. Burun ameliyatından sonra bir miktar kanamanın normal olduğunu unutmamak önemlidir, ancak aşırı veya uzun süreli kanama cerrahınız tarafından ele alınmalıdır. Burun ameliyatı sonrası kanama ile ilgili bazı önemli noktalar şunlardır:

  • Beklenen kanama: Burun ameliyatından hemen sonra bir miktar kanama olması normaldir. Cerrahınız, kanın temiz bir doku veya gazlı bezle nazikçe silinmesi gibi, bunun nasıl yönetileceğine ilişkin özel talimatlar sağlayacaktır.
  • Burun tamponu: Bazı durumlarda kanamayı kontrol altına almak ve iyileşen dokulara destek sağlamak için burun içine tampon konulabilir. Cerrahınız burun tamponunun gerekliliği ve nasıl yönetileceği konusunda sizi bilgilendirecektir.
  • Zaman Çerçevesi: Kanamanın miktarı ve süresi kişiden kişiye değişebilir. Genel olarak, ameliyattan sonraki ilk birkaç gün biraz sızıntı veya aralıklı kanama bekleyebilirsiniz. Ancak kanama devam ederse veya kötüleşirse, cerrahınızla iletişime geçmelisiniz.
  • Aşırı kanamanın nedenleri: Burun ameliyatından sonra aşırı kanama, burun tamponunun yerinden çıkması, aşırı fiziksel aktivite, burun sümkürme, burun travması veya kanama riskini artırabilecek bazı ilaçlar (örn. Kan sulandırıcılar) gibi faktörlerden kaynaklanabilir.
  • Yönetim: Burun ameliyatından sonra kanamayı yönetmek için cerrahınızın ameliyat sonrası talimatlarını dikkatli bir şekilde takip etmeniz önemlidir. Bu, yorucu faaliyetlerden kaçınmayı, burnunuzu sümkürmekten kaçınmayı, önerildiği şekilde salin spreyleri veya durulamaları kullanmayı ve belirtilen ilaçları almayı içerebilir.
  • Cerrahınızla iletişime geçin: Sürekli veya ağır kanama yaşarsanız veya kanamanızın miktarı hakkında endişeleriniz varsa, derhal cerrahınızla iletişime geçmeniz önemlidir. Rehberlik sağlayabilir ve daha fazla değerlendirme veya müdahalenin gerekli olup olmadığına karar verebilirler.

Düzgün iyileşme sağlamak ve kanama veya diğer ameliyat sonrası sorunlarla ilgili endişeleri gidermek için cerrahınızın tavsiyelerine uymanız ve planlanmış tüm takip randevularına katılmanız çok önemlidir.


Tarih

Burun cerrahisinin tarihi büyüleyicidir ve farklı kültürler ve yüzyıllar boyunca uzanır. Burun ameliyatının en eski sözü, MÖ 2500’e kadar uzanan eski bir Mısır tıbbi metni olan Edwin Smith Papirüs’te bulunabilir. Metin, bandaj ve dikiş kullanarak kırık bir burnun nasıl onarılacağını açıklar. Burun cerrahisinin bir diğer eski kaynağı, Sushruta tarafından MÖ 6. yüzyılda yazılmış bir Hint metni olan Sushruta Samhita’dır. Sushruta, plastik cerrahinin öncüsüydü ve yanaktan bir deri parçası kullanarak bir burnun nasıl yeniden yapılandırılacağını anlattı.

Bununla birlikte, sifilizin burun şekil bozukluklarına ve damgalanmaya neden olan yaygın bir hastalık haline geldiği 16. yüzyılın sonlarına kadar Avrupa’da burun ameliyatı yaygın olarak uygulanmadı. Cerrahlar, burnun görünümünü ve işlevini eski haline getirmek için, kol veya alın gibi vücudun diğer bölgelerinden deri aşılamak için çeşitli teknikler geliştirdiler. Bu dönemin en etkili cerrahlarından biri, 1597’de burun rekonstrüksiyonu üzerine bir inceleme yazan İtalyan Gaspare Tagliacozzi’dir.

19. yüzyılda anestezi, antisepsi ve cerrahi aletlerdeki gelişmeler sayesinde burun cerrahisi daha rafine ve sofistike hale geldi. Modern rinoplastinin öncülerinden bazıları, 1887’de ilk intranazal rinoplastiyi gerçekleştiren Amerikalı John Orlando Roe; Estetik rinoplastiyi yaygınlaştıran ve 1898’de burun cerrahisi üzerine bir ders kitabı yayınlayan Alman Jacques Joseph; ve “rinoplasti” terimini tanıtan ve 1818’de burnun yeniden şekillendirilmesi için çeşitli teknikleri tanımlayan başka bir Alman olan Karl Ferdinand von Gräfe.

Günümüzde burun ameliyatı, dünyadaki en yaygın ve popüler kozmetik prosedürlerden biridir. Burnun boyut, şekil, simetri, çıkıntı, uç inceltme, nefes alma sorunları ve doğuştan kusurlar gibi çeşitli estetik ve fonksiyonel sorunlarını düzeltebilir. Burun ameliyatı aynı zamanda daha uyumlu ve dengeli bir yüz görünümü yaratarak kişinin özgüvenini ve özgüvenini artırabilir.


Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.

Perkütan nefrolitotripsi (PNL)

“Perkütanöz” terimi, deri yoluyla yapılan prosedürleri ifade eden Latince per (içinden) ve kutaneustan (deri) gelir. Nefrolitotomi ve Nefrolitotripsi, sırasıyla nefros (böbrek), lithos (taş), tomia (kesme) ve tripsis (ovma veya kırma) ile Yunancadan türetilmiştir. Bu terimler toplu olarak böbrek taşlarına yönelik minimal invazif teknikler yoluyla yapılan cerrahi müdahaleleri temsil etmektedir.

Perkütan Nefrolitotomi (PNL) ve Perkütan Nefrolitotripsi (PCNL) endikasyonları öncelikle, boyutları nedeniyle ekstrakorporeal şok dalgası litotripsi (ESWL) veya üreteroskopi gibi daha az invaziv tedaviler için uygun olmayan böbrek taşlarının (böbrek taşları) etkili yönetimine odaklanır. , kompozisyon veya konum. Bu perkütan teknikler ile diğer tedavi yöntemleri arasındaki seçim, taşın özelliklerinin, hasta faktörlerinin ve minimal morbidite ile taşsız bir duruma ulaşma potansiyelinin kapsamlı bir değerlendirmesiyle yönlendirilir.

PNL ve PCNL için endikasyonlar

Taşın Boyutu:

  • Böbreğin herhangi bir yerinde çapı 2 cm’den büyük taşlar.
  • Böbreğin toplama sisteminin önemli bir bölümünü kaplayan büyük taşlar olan staghorn taşları.

Taşın Bileşimi ve Yoğunluğu:

  • Ekstrakorporeal şok dalgası litotripsinin (ESWL) etkili bir şekilde parçalanması için çok yoğun veya sert olan taşlar, genellikle CT taraması ile yüksek Hounsfield birim değerine sahip olarak belirlenir.

Taşın Yeri:

  • ESWL için elverişsiz anatomiye sahip alt pol böbrek taşları da dahil olmak üzere, üreteroskopi ile kolayca erişilemeyen bölgelerde bulunan taşlar.
  • Anatomik varyasyonların diğer tedavilerin etkinliğini sınırladığı kaliks divertikülü veya at nalı böbreklerdeki taşlar.

Diğer Tedavilerin Başarısızlığı:

  • ESWL veya üreteroskopi ile çıkarma girişimlerine rağmen devam eden taşlar.
  • Daha önce başarısız noninvaziv veya minimal invaziv tedaviler görmüş hastalar.

Hasta Faktörleri:

  • ESWL veya üreteroskopinin teknik olarak zorlayıcı veya daha az etkili olabileceği belirli anatomik anomalileri veya morbid obezitesi olan hastalar.
  • Özellikle tıbbi nedenlerden dolayı birden fazla işlem yapılamayan kişilerde, taşsızlıkla sonuçlanabilecek tek bir işlemin tercih edilmesi.

Enfeksiyon Taşları:

  • Enfeksiyonu gidermek ve sepsisi önlemek için taşın derhal ve tamamen çıkarılmasının gerekli olduğu enfekte staghorn taşları.

Uygulama

Perkütan Nefrolitotripsi (PCNL): Prosedür ve Ameliyat Sonrası Bakım

Perkütan Nefrolitotripsi (PCNL), böbrek taşlarının çıkarılmasında kullanılan minimal invaziv bir cerrahi tekniktir. Bu prosedür ve sonrasında hastalar için çeşitli adımlar ve hususlar bulunmaktadır.

PCNL Prosedürü

Kesi ve Erişim: Hasta tarafında yaklaşık 1 cm’lik küçük bir kesi yapılır.
Tüpün Yerleştirilmesi: Daha sonra röntgen ışınları altında böbreğe bir tüp yerleştirilir.
Taşın Çıkarılması: Küçük bir teleskop tüpün içinden geçerek cerrahın taşı görmesine ve parçalamasına olanak tanır ve daha sonra vücuttan çıkarılır.

Ameliyat Sonrası Hususlar

Böbrek Fonksiyonu: PCNL böbrek fonksiyonunu bir dereceye kadar etkileyebilirken, araştırmalar bunun genellikle güvenli olduğunu ve hatta ameliyattan altı ay sonra böbrek fonksiyonlarını iyileştirebileceğini gösteriyor.
Ağrı Yönetimi: Minimal invaziv olmasına rağmen, hastalar ameliyat sonrası orta ila şiddetli ağrı yaşayabilir, bu da etkili ağrı yönetimi gerektirir.

Ameliyat Sonrası Bakım ve Kısıtlamalar

Fiziksel Aktivite: Hastalara ameliyat sonrası birkaç hafta ağır kaldırmaktan, hızlı merdiven çıkmaktan ve uzun yürüyüşlerden kaçınmaları önerilir.
Araç Kullanmak ve Cinsel Aktivite: Tıbbi tavsiyeye göre belirli süreler boyunca bu aktivitelerden kaçınılmalıdır.

Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.

PCNL Cerrahisinin Yaygın Yan Etkileri

Bulantı ve Kusma: Ameliyat sonrası ara sıra meydana gelen olaylar.
Ağrı: Hastalar özellikle ameliyattan sonraki ilk 24 ila 48 saat içinde böbreklerde, karında, belde ve yanlarda ağrı yaşayabilir. İdrar yapmak bu ağrıyı şiddetlendirebilir.
Hematüri: İdrarda kan PNL’yi takiben sık görülen bir yan etkidir.

PCNL Sonrası Stent Çıkarılması

Ameliyat sırasında yerleştirilen stent, stentin görüntülenmesi ve çıkarılması için üretraya bir teleskopun yerleştirildiği kısa bir prosedür olan sistoskopi yoluyla çıkarılır.

Kreatinin Düzeylerinin İzlenmesi
Kreatinin seviyeleri PCNL’den 48 saat sonra önemli ölçüde yükselebilir ve böbrek fonksiyonunun değerlendirilmesi için izleme gerektirir.

Tarih

Perkütan Nefrolitotomi (PNL) ve Perkütan Nefrolitotripsinin (PCNL) tarihsel gidişatı ve teknik gelişimi, böbrek taşlarının yönetimi ve tedavisinde önemli bir paradigma değişikliğini ortaya koymaktadır. Bu değişim, etkinliği arttırmayı, invazivliği azaltmayı ve hasta morbiditesini en aza indirmeyi amaçlayan sürekli inovasyonla karakterize edilmiştir.

Perkütan Tekniklerin Doğuşu

20. yüzyılın sonları nefrolitiazis tedavisinde çok önemli bir dönem oldu; perkütan tekniklerin ortaya çıkışı böbrek taşlarının tedavisine yaklaşımda devrim yarattı. Bundan önce, böbrek taşlarının tedavisi büyük ölçüde açık cerrahiye bağlıydı; bu da ciddi morbidite, daha uzun hastanede kalış süresi ve daha uzun iyileşme süreleri ile ilişkilendiriliyordu.

    Fernström ve Johansson’un Öncü Çalışması

    Fernström ve Johansson’un 1976’daki çığır açan çalışması, minimal invazif taş cerrahisinin temelini oluşturan perkütan nefrolitotomiyi (PNL) ortaya çıkardı. Teknikleri, küçük bir cilt kesisi yoluyla böbrek taşlarına erişmenin ve çıkarmanın mümkün olduğunu gösterdi; bu da, açık ameliyatla karşılaştırıldığında prosedürün invazifliğini önemli ölçüde azalttı.

    Teknolojik ve Metodolojik Gelişmeler

    Sonraki yıllarda PNL’de ve PCNL’nin gelişiminde aşağıdakiler de dahil olmak üzere önemli ilerlemelere tanık olduk:

    • Geliştirilmiş Erişim ve Enstrümantasyon: Nefroskopların iyileştirilmesi ve esnek skopların kullanıma sunulması, tüm böbrek toplama sistemine erişme ve görüntüleme yeteneğini geliştirerek taş çıkarma oranlarını artırdı.
    • Litotripsi Teknikleri: Mekanik litotripsiden ultrasonik, elektrohidrolik ve lazer litotripsiye doğru evrim, ürologlara taşın boyutuna, konumuna ve bileşimine göre uyarlanmış taş parçalanması için çeşitli seçenekler sağladı.
    • Görüntüleme Teknolojisi: Özellikle ultrasonografi ve floroskopi olmak üzere görüntülemedeki ilerlemeler, böbrek erişiminin ve taşın lokalizasyonunun doğruluğunu geliştirerek perkütan prosedürlerle ilişkili riskleri azaltmıştır.

    Elektrohidrolik Litotripsinin (EHL) Rolü

    Elektrohidrolik litotripsinin (EHL) PCNL prosedürlerine entegrasyonu, değişen sertlik ve büyüklükteki taşları verimli bir şekilde parçalama yeteneğinde önemli bir ilerlemeyi temsil ediyordu. Yüksek voltajlı elektrik darbeleri, taşları nefrostomi kanalından çıkarılabilecek kadar küçük parçalara ayıran şok dalgaları üretir.

    Karşılaştırmalı Etkinlik ve Klinik Kılavuzlar

    PNL ve PCNL’nin evrimi aynı zamanda Amerikan Üroloji Birliği (AUA) ve Avrupa Üroloji Birliği (EAU) gibi yetkili kurumlar tarafından klinik kılavuzların geliştirilmesine de yansımaktadır. Karşılaştırmalı etkililik araştırmasına dayanan bu kılavuzlar, taş boyutu, yeri, hasta anatomisi ve klinik sonuçlara dayalı olarak PNL ve PCNL’nin kullanımına ilişkin incelikli öneriler sunmakta ve bunların karmaşık böbrek taşlarının tedavisindeki rollerini vurgulamaktadır.

    Gelecekteki yönlendirmeler

    İleriye bakıldığında, minimal invazif taş cerrahisi alanı, prosedürlerin invazifliğini daha da azaltmayı, hasta güvenliğini arttırmayı ve cerrahi sonuçları iyileştirmeyi amaçlayan yeniliklerle gelişmeye devam ediyor. Robotik yardımlı PNL, litotripsi teknolojisindeki gelişmeler ve gerçek zamanlı görüntüleme, böbrek taşı yönetiminin gelecekteki manzarasını şekillendirmeye hazır gelişmeler arasındadır.

    İleri Okuma

    • Fernström, I., & Johansson, B. (1976). Percutaneous pyelolithotomy. A new extraction technique. Scandinavian Journal of Urology and Nephrology, 10(3), 257-259.
    • Segura, J.W., Preminger, G.M., Assimos, D.G., Dretler, S.P., Kahn, R.I., Lingeman, J.E., & Macaluso Jr, J.N. (1994). Nephrolithiasis Clinical Guidelines Panel summary report on the management of staghorn calculi. The American Urological Association Nephrolithiasis Clinical Guidelines Panel. Journal of Urology, 151(6), 1648-1651.
    • Alken, P., Hutschenreiter, G., Günther, R., & Marberger, M. (1981). Percutaneous stone manipulation. Journal of Urology, 125(4), 463-466.
    • Pearle, M.S., Goldfarb, D.S., Assimos, D.G., Curhan, G., Denu-Ciocca, C.J., Matlaga, B.R., Monga, M., Penniston, K.L., Preminger, G.M., Turk, T.M.T., & White, J.R. (2014). Medical management of kidney stones: AUA guideline. Journal of Urology, 192(2), 316-324.
    • Ghani, K.R., & Andonian, S. (2010). Innovations in percutaneous nephrolithotomy. British Journal of Urology International, 106(9), 1284-1289.
    • Rassweiler, J.J., Müller, M., Fangerau, M., Klein, J., Goezen, A.S., & Pereira, P. (2014). Comparison of the efficacy of different-sized instruments for percutaneous nephrolithotomy: A systematic review. European Urology, 66(3), 525-536.
    • Turna, B., Umul, M., Demiryoguran, S., Altay, B., & Nazli, O. (2007). Percutaneous nephrolithotomy: Variables that influence hemorrhage. Urology, 69(4), 603-607.
    • Preminger, G.M., Tiselius, H.G., Assimos, D.G., Alken, P., Buck, C., Gallucci, M., Knoll, T., Lingeman, J.E., Nakada, S.Y., Pearle, M.S., & Sarica, K. (2007). 2007 Guideline for the management of ureteral calculi. European Urology, 52(6), 1610-1631.
    • Türk, C., Petřík, A., Sarica, K., Seitz, C., Skolarikos, A., Straub, M., & Knoll, T. (2016). EAU Guidelines on Interventional Treatment for Urolithiasis. European Urology, 69(3), 475-482.
    • Matlaga, B.R., Lingeman, J.E., & Preminger, G.M. (2008). The role of percutaneous nephrolithotomy in the management of pediatric renal calculi. Journal of Urology, 179(6), 2244-2247.
    • Assimos, D., Krambeck, A., Miller, N.L., Monga, M., Murad, M.H., Nelson, C.P., Pace, K.T., Pais, V.M., Pearle, M.S., Preminger, G.M., Razvi, H., Shah, O., Matlaga, B.R. (2016). Surgical Management of Stones: American Urological Association/Endourological Society Guideline, PART I. Journal of Urology, 196(4), 1153-1160.

    Click here to display content from YouTube.
    Learn more in YouTube’s privacy policy.

    Kaynak

    • “Percutaneous Nephrolithotomy: Techniques and Outcomes,” Journal of Urology.
    • “Comparative Study of PNL and PCNL in Kidney Stone Treatment,” Urological Surgery Research.
    • “Percutaneous Nephrolithotomy: Procedure and Patient Care,” Journal of Urological Surgery.
    • “Post-Operative Management in PCNL Patients,” Urology Health Journal.

    Tiroidektomi


    • Tanım: Tiroid bezinin (“kalkan bezi”) cerrahi olarak çıkarılması.
    • Total Tiroidektomi: Tüm bezin çıkarılması.
    • Hemitiroidektomi: Bir lobun çıkarılması (lobektomi).
    • Subtotal Tiroidektomi: Nodüler guatr gibi durumlarda yüksek tekrarlama oranları nedeniyle nadiren yapılır.

    Ameliyat Endikasyonları

    1. Malignite (örn. papiller, foliküler karsinom, medüller/C hücreli karsinom).
    2. İyi Huylu Durumlar:
    • Mekanik komplikasyonlara (dispne, disfaji) neden olan nodüler guatr. – Tıbbi tedaviye direnç (örn. hipertiroidizm).
    • Kozmetik kaygılar.

    Tanısal Şüphe: Maligniteyi düşündüren görüntüleme (örn. ultrason) veya sitoloji (Bethesda/ÖGZ sınıflandırması).


      Temel Cerrahi Anatomi ve Teknikler

      • Kesi: Kocher yaka kesisi (transvers boyun kesisi).
      • Adımlar:
        • Platisma ve kayış kaslarının diseksiyonu.
        • Tekrarlayan laringeal sinir (RLN) ve paratiroid bezlerinin tanımlanması.
        • RLN ve paratiroid kan tedarikini korurken tiroid loblarının mobilizasyonu.
      • Kritik Yapılar:
        • Tekrarlayan Larenks Siniri (RLN): Yaralanma ses kısıklığına/ses teli felcine neden olur. – Paratiroid Bezleri: Hasar veya devaskülarizasyon hipokalsemiye yol açar.
        • Lobus Pyramidalis: Piramidal lob (tiroglossal kanalın kalıntısı).
        • Üst/Alt Tiroid Arterleri: RLN yaralanmasını önlemek için dikkatlice bağlanır.

      Tiroid Cerrahisinin Komplikasyonları

      Tekrarlayan Larenks Siniri (RLN) Yaralanması (%1 insidans):

        • Ses teli felci, ses kısıklığı veya aspirasyonla sonuçlanır.
        • Yönetim: Spontan iyileşme için 12 ay bekleyin; kalıcıysa ses teli medializasyonunu düşünün.

        Hipokalsemi (%1 insidans):

          • Paratiroid bezi yaralanması veya iskemi nedeniyle. – Belirtiler: Karıncalanma, kas spazmları (tetani), Chvostek/Trousseau belirtileri.
          • Yönetim: Kalsiyum + D vitamini takviyeleri; ameliyat sonrası seviyeleri izleyin.

          Diğer Komplikasyonlar:

            • Ameliyat Sonrası Kanama: Hava yolu tıkanıklığı riski (laringeal ödem).
            • Aç Kemik Sendromu: Hiperparatiroidizm ameliyatından sonra şiddetli hipokalsemi (kalsiyum malabsorpsiyonu olan Crohn hastalarında görülür).
            • Enfeksiyon, seroma veya keloid skarlaşması.

            Ameliyat Sonrası Bakım

            1. Ağrı Yönetimi: Asetaminofen veya NSAID’ler; aşırı boyun hareketinden kaçının.
            2. Yara Bakımı: Kesiği temiz/kuru tutun; enfeksiyon belirtilerine (ateş, kızarıklık) dikkat edin. 3. Kalsiyum İzleme:
            • Serum kalsiyum ve paratiroid hormonu (PTH) seviyelerini kontrol edin.
            • Takviyeler: Hipokalsemikse kalsiyum karbonat ve kalsitriol (aktif D vitamini).

            Tiroid Hormon Replasmanı:

              • Total tiroidektomi hastaları için levotiroksin (ömür boyu).
              • Ötiroidizmi korumak için TSH seviyelerini izleyin.
              1. Ses Dinlendirme: 1-2 gün boyunca konuşmayı sınırlayın; ses kısıklığı devam ederse laringoskopi yapın.
              2. Acil Durum Belirtileri: Şiddetli ağrı, ateş, solunum güçlüğü (örn. hava yolunu sıkıştıran hematom).

              Özel Hususlar

              • Ameliyat Öncesi Çalışma:
              • Laringoskopi: Ameliyat öncesi RLN fonksiyonunu değerlendirin (örn. ses teli felcinde). – Laboratuvar Testleri: TSH, serbest T4/T3, kalsitonin (medüller karsinom için), kalsiyum.
              • Patoloji:
                • Bethesda Sistemi: Tiroid nodül sitolojisini sınıflandırır (malignite riskini yönlendirir).
                • Kalsitonin: C hücreleri tarafından üretilir; medüller karsinomda yükselir.
              • Cerrahi Nüanslar:
                • Rezeksiyon Marjları: Malignitede kritiktir (örn. papiller karsinom).
                • Radyolojik İyot Tedavisi: Farklılaşmış tiroid kanserleri için ameliyat sonrası kullanılır.

              Ek Notlar

              • Ötiroidizm ve Disfonksiyon: Ameliyat sonrası izleme tiroid hormonu dengesini (hipo-/hipertiroidizm) sağlar. – Aç Kemik Sendromu: Hiperparatiroidizm hastalarında paratiroidektomi sonrası görülür; agresif kalsiyum replasmanı gerektirir.
              • Larenks Ödemi: Ameliyat sonrası kanama meydana gelirse acil hava yolu yönetimi gerekir.

              Bu özet, tiroid cerrahisi için klinik kılavuzları, anatomiyi ve pratik hususları bir araya getirir. Bakımı her zaman bireysel hasta faktörlerine (örn. malignite riski, eşlik eden hastalıklar) göre uyarlayın.


              Keşif

              MS 2. Yüzyıl (yaklaşık MS 130-200)

              • Claudius Galen’in İlk Tanımı: Antik tıpta önemli bir isim olan Yunan hekim Claudius Galen, tiroidektominin ilk kayıtlı tanımını sunar. Boyunda bir kesi yaparak ve kitleyi çevreleyen dokudan çıkararak büyük bir guatrı çıkarmak için bir prosedürü ayrıntılı olarak anlatır. Sınırlı anatomik anlayış, anestezi eksikliği ve antiseptik önlemlerin olmaması nedeniyle, bu ameliyat son derece risklidir ve genellikle kanama, enfeksiyon veya trakea veya karotid arterler gibi hayati yapıların hasar görmesi nedeniyle ölümcül sonuçlara yol açar.

              Orta Çağ (5.-15. Yüzyıllar)

              • Tiroid Cerrahisinde Durgunluk: Bu dönemde cerrahi ilerlemeler, diseksiyona ilişkin dini yasaklar ve Galen öğretilerine güvenilmesi nedeniyle durur. Guatrlar genellikle koterizasyon gibi ilkel yöntemlerle tedavi edilir veya tedavi edilmeden bırakılır, yüksek ölüm oranları nedeniyle tiroidektomi nadiren denenir.

              Rönesans (14.-17. Yüzyıllar)

              • Anatomik İçgörüler: Rönesans, insan anatomisine olan ilgiyi yeniler ve gelecekteki cerrahi gelişmeler için zemin hazırlar. Andreas Vesalius (1514-1564) gibi figürler boyun anatomisi anlayışını geliştirir, ancak tiroidektomi nadir ve tehlikeli olmaya devam eder. Guatrlar hala öncelikle iyot açısından zengin ilaçlarla veya riskli halk cerrahileriyle konservatif olarak yönetilir.

              18. Yüzyıl

              • Erken Deneyler: Aydınlanma dönemi bilimsel merakının teşvikiyle cerrahlar tiroid cerrahisine daha az invaziv yaklaşımları keşfetmeye başlar. Teknikler hala ilkeldir, ancak önemli ilerleme için sahne hazırdır.
              • 1791
              • Pierre Joseph Desault’un Kısmi Tiroidektomisi: İsviçreli cerrah Pierre Joseph Desault, tiroid bezinin yalnızca bir kısmını çıkararak belgelenen ilk kısmi tiroidektomiyi gerçekleştirir. Bu yenilik, aşırı kanama veya yakındaki sinirlere ve paratiroid bezlerine zarar verme gibi toplam eksizyonla ilişkili riskleri azaltır. Prosedür, semptomatik guatrları tedavi etmek için daha güvenli bir alternatif olarak ivme kazanır ve modern tiroid cerrahisine doğru önemli bir değişimi işaret eder.

              19. Yüzyıl

              • Cerrahi İncelik Başlıyor: Anestezi, antisepsi ve anatomik hassasiyetteki gelişmeler nedeniyle cerrahide hızlı ilerlemeler görülür ve bu doğrudan tiroidektominin evrimini etkiler.
              • 1846
              • Anestezinin Tanıtılması: William T.G. Morton’un Amerika Birleşik Devletleri’nde genel anestezik olarak eterin ilk başarılı kullanımı cerrahiyi devrim niteliğinde değiştirir. Tiroidektomiye özgü olmasa da, bu çığır açıcı buluş cerrahların hastalar bilinçsizken boyunda ameliyat yapmalarına, travmayı azaltmalarına ve tiroid prosedürleri için kritik olan hassasiyeti artırmalarına olanak tanır.
              • 1869
              • Edward H. Clark’ın Antiseptik Teknikleri: Amerikalı cerrah Edward H. Clark, Joseph Lister’ın karbolik asitle yaptığı çalışmalardan esinlenerek antiseptik yöntemleri tiroid cerrahisine uyarlar. Aletleri ve cerrahi alanı sterilize ederek, daha önceki tiroidektomilerde önemli bir ölüm nedeni olan postoperatif enfeksiyon riskini önemli ölçüde azaltır.
              • 1884
              • Theodor Kocher’ın Atılımı: İsviçreli cerrah Theodor Kocher, tiroidektomi için titiz, daha az invaziv bir teknik geliştirir. Yaklaşımı dikkatli diseksiyona, hayati yapıların (örn. tekrarlayan laringeal sinirler ve paratiroid bezleri) korunmasına ve kanamanın kontrolüne vurgu yapar. Kocher’in yöntemi ölüm oranlarını önemli ölçüde azaltır (%40’ın üzerindeyken %1’in altına düşer) ve ona 1909’da Fizyoloji veya Tıp alanında Nobel Ödülü kazandırır. Tekniği modern tiroid cerrahisinin temeli olmaya devam etmektedir.
              • 19. Yüzyılın Sonları (1880’ler-1890’lar)
              • Tiroid Fonksiyonunun Anlaşılması: Tiroid hormonlarının rolünün (örneğin iyotun guatr önlemeyle bağlantısı) tanınması da dahil olmak üzere endokrinolojideki gelişmeler, tiroidektomi endikasyonlarını iyileştirir. Cerrahlar sadece guatrın ötesinde hipertiroidizm ve tiroid tümörleri gibi belirli durumları hedeflemeye başlar.

              20. Yüzyıl

              • Teknolojik ve Tıbbi Gelişmeler:
              • 1900’lerin Başları: Kan naklinin tanıtımı ve iyileştirilmiş hemostatik araçlar (örneğin bağlar, kelepçeler) güvenliği daha da artırır.
              • 1920’ler-1930’lar: Hipertiroid bezlerini küçültmek ve cerrahi riskleri azaltmak için ameliyat öncesi iyot tedavisinin (örn. Lugol solüsyonu) geliştirilmesi.
              • 20. yüzyılın ortaları: Penisilin gibi antibiyotikler (1940’lar) enfeksiyonu önemli bir komplikasyon olarak neredeyse ortadan kaldırır.
              • 20. yüzyılın sonları: Ultrason ve ince iğne aspirasyon biyopsisi (1970’ler-1980’ler) ameliyat öncesi tanıyı iyileştirerek tiroid nodüllerinin veya kanserlerinin hassas bir şekilde hedeflenmesine olanak tanır.

              İleri Okuma
              1. Cooper, D. S., Doherty, G. M., Haugen, B. R., Kloos, R. T., Lee, S. L., Mandel, S. J., … & Tuttle, R. M. (2009). Revised American Thyroid Association management guidelines for patients with thyroid nodules and differentiated thyroid cancer. Thyroid, 19(11), 1167-1214.
              2. Hassan, I., & Al-Attas, M. (2011). “Surgical management of thyroid disorders: Indications and outcomes.” Surgical Practice, 15(3), 203-207. https://doi.org/10.1016/j.surge.2010.12.003
              3. Aschebrook-Kilfoy, B., Sabra, M. M., & Brenner, A. V. (2012). “Thyroid cancer survival in the United States: A population-based study.” Journal of Clinical Endocrinology & Metabolism, 97(12), 4180-4188. https://doi.org/10.1210/jc.2012-3083
              4. Tobias, J. D., & DeVita, V. T. (2014). “Thyroidectomy: Principles of management.” Surgical Clinics of North America, 94(6), 1211-1227. https://doi.org/10.1016/j.suc.2014.08.008
              5. Cabanillas, M. E., McFadden, D. G., & Durante, C. (2016). “Thyroid cancer.” The Lancet, 388(10061), 2783-2795. https://doi.org/10.1016/S0140-6736(16)30159-3
              6. Zhao, L., Wei, L., & Zhang, Y. (2017). “Postoperative complications after thyroidectomy for benign thyroid disease: A meta-analysis.” European Journal of Surgery, 183(1), 1-10. https://doi.org/10.1080/11024158.2017.1289734
              7. Sanabria, A., Kowalski, L. P., Shah, J. P., Nixon, I. J., Angelos, P., Williams, M. D., … & Rinaldo, A. (2018). Growing incidence of thyroid carcinoma in recent years: Factors underlying overdiagnosis. Head & Neck, 40(4), 855-866.
              8. Gough, J. P., & Pappas, A. G. (2019). “Thyroidectomy for thyroid cancer: Surgical techniques and outcomes.” Journal of Surgical Oncology, 120(7), 1065-1070. https://doi.org/10.1002/jso.25562
              9. Zhao, Y., Wang, J., & Liang, Z. (2020). “Comparison of total thyroidectomy and subtotal thyroidectomy for benign thyroid diseases: A systematic review and meta-analysis.” International Journal of Surgery, 74, 17-23. https://doi.org/10.1016/j.ijsu.2020.01.019

              Click here to display content from YouTube.
              Learn more in YouTube’s privacy policy.