Annenin Mikrobiyomu Yavrunun Bağışıklık Sistemini Etkiliyor

Gebelik süresince, bir annenin vücut mikrobiyomu (vücudunda barındırdığı tüm mikrobik canlılar ve genetik bilgileri), yavrunun bağışıklık sistemini şekillendiriyor. Bu tahmin edilebilir bilgi, yeni yayımlanan bir fare çalışması sonucu ileri sürüldü. Yeni doğanların, sindirim sistemi içerisindeki mikrobiyotanın kendi bağışıklık sistemini etkileyebildiği bilinirken, daha önce annenin mikrobiyotasının yavrusu üzerindeki etkisi detaylı biçimde incelenmemişti.

Bu yeni araştırmada Mercedes Gomez de Agüero ve çalışmada emeği geçen diğer bilimciler, hamile farelerin sindirim sistemlerini, genetik olarak zamanla sayıları azalmaya programlanmış E. coli bakterileri ile enfekte etti ve böylelikle doğum zamanı geldiğinde yine bakterilerden kurtulmuş olmalarını sağladılar. Bunun yapılmasının sebebi ise, yalnızca hamilelik sırasındaki mikrobiyomun yavrunun bağışıklık sistemi üzerindeki etkisinin araştırılmak istenmesiydi.

Annedeki bu geçici E. coli kolonizasyonunun, doğumdan sonra yavrudaki doğuştan gelen lenfoidlerin ve bağırsaklarındaki tek çekirdekli miktarına  bakıldığında mikropsuz anneden doğan fare yavrularına göre daha fazlasını barındırdıklarına dayanarak, bağışıklık sistemlerini birinci derecen etkilediği tespit edildi. Benzer sonuçlar, sekiz farklı mikrop çeşidi ile enfekte edilen annelerden doğan yavrularda da gözlemlendi.

Yalnızca hamilelik sırasında bakteriyel kolonizasyona mahrum bırakılan annelerden doğan yavrular üzerinde yapılan RNA analizi, normal annelerden doğan yavrulara göre birçok geni daha fazla ekspres ettiklerini gösteriyor. Bu genlerin içinde hücre bölünmesi, hücre farklılaşması, mukus, iyon kanalları, metabolizma ve bağışıklık fonksiyonları ile ilgili genler bulunuyor.

Bakteriler ile enfekte edilmiş annelerden elde edilen serumların, enfekte olmamış annelere transfer edilmesi ise, anneden yavruya mikrobiyal moleküllerin geçişini kolaylaştıran antibodilerin tespit edilmesini sağladı.

Tüm bu sonuçlar, vücut gelişimi ve embriyonik gelişim konularına şaşırtıcı bilgiler eklenmesini sağladı. Mikrobiyotanın bağışıklık sistemi üzerindeki etkisi hakkındaki bilgiler ile birleştirildiğinde buradan elde edilen bilgilerin anne-çocuk sağlığı için önemli gelişmeler, tedaviler ve yöntemler üretilmesinin önünü açacağı düşünülüyor.


Kaynak :

  • Bilimfili,
  • Mercedes Gomez De Agüero, Stephanie C. Ganal-Vonarburg, Tobias Fuhrer, Sandra Rupp, Yasuhiro Uchimura, Hai Li, Anna Steinert, Mathias Heikenwalder, Siegfried Hapfelmeier, Uwe Sauer, Kathy D. Mccoy, Andrew J. Macpherson. The maternal microbiota drives early postnatal innate immune development.Science, 2016 DOI:10.1126/science.aad2571

Gebeliğe bağlı şeker hastalığı otizme sebep oluyor

Fetüslerin anne karnında yüksek kan şekerine (hiperglisemi) maruz kalması, organ gelişimi ve fonksiyonlarında uzun vadede kalıcı sonuçlara yol açabiliyor. Daha önce hamilelik öncesi şeker hastalığı olan veya hamilelik sırasında hiperglisemi tespit edilen kadınların bebeklerinde  obezitenin ve buna bağlı metabolik rahatsızlıkların ortaya çıktığı defalarca gözlemlenmişti. ( gestational diabet mellitus [GDM] – gebeliğe bağlı şeker hastalığı- ) Yüksek şekere maruz kalmanın fetal beyin gelişimine zarar verip vermeyeceği veya nörodavranış gelişimi rahatsızlıklarına yakalanmaya sebep olup olmayacağı konusu çok net değildi.

Kaliforniya’lı araştırma ekibi tek bir sağlık sisteminden elde ettikleri data ile hamilelik öncesinde veya sırasında tespit edilen diyabet ile yavruda otizm spektrum bozukluğu (ASD – autism spectrum disorder) oluşma riskini bağdaştırmaya çalıştı. Kaiser Permanente Southern California (KPSC) hastanelerinde 1995-2009 yılları arasında doğmuş 322,323 çocuk bu şekilde araştırmaya dahil edilmiş oldu. Çocuklar doğumdan klinik olarak ASD ‘nin tespit edildiği ilk güne, KPSC hastanelerindeki üyeliklerinin son gününe veya herhangi bir sebepten ölüm günlerine kadar takip edildi. (Bu ihtimallerin hepsinin dışında çocukların takibi 31 Aralık 2012’de bırakıldı)

Çalışmaya dahil edilen çocukların 6,496’sı (%2.0) doğum öncesi tip 2 diyabete maruz kalmıştı, 25,035’i (%7.8) gebeliğe bağlı şeker hastalığına maruz kalmıştı ve 290,792’si (%90.2 ) herhangi bir rahatsızlığa maruz kalmamıştı. Doğum sonrasında (ortalama 5.5 yıl içinde) 3.388 çocuğa otizm spektrum bozukluğu teşhisi koyuldu. Bu çocuklardan 115’i tip 2 diyabete, 130’u gebeliğe bağlı şeker hastalığına 26 hafta veya daha az, 180’i GBŞH’ya 2 haftadan fazla maruz kalmışken 2,963’ü bu rahatsızlıklara maruz kalmamıştı. Anne yaşı, evin geliri, ırk-etnisite, bebeğin cinsiyeti gibi faktörler de hesaba katılarak yapılan analizler sonucunda 26 hafta gebeliğe bağlı şeker hastalığına maruz kalmanın ASD riski açısından önemli bir etkisi ortaya çıktı. Annede doğum öncesi  var olan ‘tip 2 diyabet’ için böyle bir etki tespit edilmedi.

Otizm spektrum bozukluğunun, annenin sigara içmesinden, gebelik öncesi vücut kütle endeksinden, gebelikte alınan kilolardan bağımsız olduğu da çıkan sonuçlar arasında yer aldı.  Antidiyabetik ilaç kullanımı veya tedavinin çocukta otizm spektrum bozukluğu ile bağımsız olmadan ilişkili olduğu kaydedildi.

Hiperglisemi ile ASD arasındaki bağ; hipoksiya (kanda normalden az oksijen bulunması), doku ve plasental dokuda oksijen yetmezliği, kronik ateşlenme ve epigenetik gibi bir çok biyolojik mekanizma ile ilişkilendirildi.

 


Referans : Bilimfili, Sciencedaily.com, Intrauterine exposure to maternal gestational diabetes linked with risk of autism
Anny H. Xiang, Xinhui Wang, Mayra P. Martinez, Johanna C. Walthall, Edward S. Curry, Kathleen Page, Thomas A. Buchanan, Karen J. Coleman, Darios Getahun. Association of Maternal Diabetes With Autism in Offspring. JAMA, 2015; 313 (14): 1425 DOI: 10.1001/jama.2015.2707