İnsanlar Neden Art Arda Üç Kez Hapşırır ve Neden “Çok Yaşa” Denir?

Alerji döneminizde hiç dışarıda dolaşmaya çıkıp, neredeyse kafanızı yere indiremeyecek kadar seri, bir dizi“Hapşuu” tepkisini deneyimlediniz mi? Eğer siz de büyük çoğunluğun içinde yer alıyorsanız cevabınız muhtemelen; ‘evet’tir. Ancak bu hapşırma nöbetleri bazen rahatsız edici olsa da, birden fazla hapşırmanın bilimsel bir nedeni var.

Öncelikle, ilk etapta hapşırığa sebep olan şeyin ne olduğuna ve  hapşırdığınızda vücudunuzda neler olduğuna değinerek başlayalım.

Hapşırma, toz ve hastalıktan tutun da duygusal tepkilere ve hatta güneş ışığına kadar çeşitli sebeplerden kaynaklanabilir. Fakat hapşırığın asıl sorumlusu, burnunuzun ve boğazınızın içerisindeki mukus zarlarıdır.

Öte yandan bir hapşırık anında, göğüs kaslarınız ciğerlerinize basınç yapar ve bu durum da ani bir havanın dışarı çıkmasına sebep olur. Bu sırada boğazınız sıkı bir şekilde kapanır ve bu da havanın burnunuzdan yaklaşık olarak saatte 160 km hızlara ulaşabilen bir hızda atılmasına sebep olur.

Ve asıl hikaye şimdi başlıyor. Çünkü saatte 160 km hızlara ulaşabilen bir hava yaklaşık olarak 2000 ila 5000 kadarbakteri damlacıklarıyla doludur (miktar/ağırlık).

Peki neden sıklıkla üçleme şeklinde hapşırırız?

Hapşırıklar genellikle burnumuza girerek burun mukozamıza ulaşan yabancı bir parçacıkla ya da dış bir uyarıcıyla başlar. Bu durum da histamin salınımını tetikler ve histaminler de burnumuzdaki sinir hücrelerini rahatsız eder. Bu rahatsızlık da burunda bulunan ve kaşıntı yapan şeyi, güçlü bir hava püskürtmesiyle dışarı atma isteği olarak hapşırığı ortaya çıkarıyor.

Tek bir hapşırık, sistemimizden zararlıları atmak için bazen yeterlidir. Ancak tek bir hapşırıktan sonra hala burnunuzun direği sızlıyorsa, burnunuz ikinci bir hapşırığı ortaya çıkarır. Yani; ikinci hapşırığınız, ilk hapşırığınızın görevini yeterince yerine getirmediğinin bir göstergesidir. Peş peşe üç kez hapşırmak ise sistemimizin çok daha derinlerdeki rahatsız edici şeyleri dışarı atmak istediğinin işaretidir.

Dolayısıyla, üçlemedeki ilk hapşırık derinlerdeki rahatsız edici şeyleri koparmaya yarıyor, ikincisi onları burnumuza getiriyor, üçüncüsü ise bütün bu rahatsızlık verici, kaşındırıcı şeyleri dışarı atıyor. Bu işleyiş, mukozanızın rahatsızlık verici her ne varsa onu temizlemesi için gerekli bir işleyiştir. Eğer ki, etrafınızda birden fazla hapşıran insanlar görüyorsanız ya da siz defalarca hapşırıyorsanız, bu durum hapşırıkların zayıf olduğunu gösterir.

Bunun yanı sıra; hapşırma davranışı da tıpkı gülüşlerimizde olduğu gibi kişiden kişiye değişkenlik gösterir. Kahkahaların kişiden kişiye farklılık göstermesine sebep olan her şey, hapşırıklar için de geçerlidir. Fakat art arda gelen hapşırıklar, vücudunuzun hava yollarını normal olarak temizlemesinden biraz daha fazlasını içerir.

Peki, birisi hapşırdığında, insanlar neden “çok yaşa” derler? 

Murat Songu

ve Metin Önerci‘nin geçtiğimiz yıl Nasal Physiology and Pathophysiology of Nasal Disorders ‘da yayımlanan “Physiology and Pathophysiology of Sneezing and Itching: Mechanisms of the Symptoms” başlıklı makalesine göre; Antik Yunan ve Antik Romalılarda; hapşırmanın iyi bir sağlığın işareti olduğu düşünülürdü, bu yüzden de “çok yaşa” tepkisi bu durumu kutlamak için kullanılırdı.

Yani, art arda birden fazla hapşırmamız; boğazımızda ya da geniz bölgemizde sıkışmış potansiyel olarak tehlikeli ve rahatsızlık verici şeyleri vücuttan uzaklaştırma noktasında üç aşamalı bir sürecin işlemesinden kaynaklıdır. Eğer hapşırmaya devam ederseniz, söz konusu rahatsızlık verici şey etrafınızdaki havaya saçılır ve vücudunuz rahatlayana kadar bir süre bu şeyden uzaklaşmış olursunuz.

Aşağıdaki yavaş çekim görüntüde rahatsızlık verici maddelerin vücuttan uzaklaştırılmasında hapşırığın ne kadar işlevsel olduğunu görebilirsiniz.

Click here to display content from Vimeo.
Learn more in Vimeo’s privacy policy.


Kaynaklar:  Bilimfili
1- Songu, Murat, and T. Metin Onerci. “Physiology and Pathophysiology of Sneezing and Itching: Mechanisms of the Symptoms.” In Nasal Physiology and Pathophysiology of Nasal Disorders, pp. 139-152. Springer Berlin Heidelberg, 2013.
2- American Institute of Physics (AIP). “The complex sneeze, caught on tape.” ScienceDaily. www.sciencedaily.com/releases/2015/11/151123102939.htm (accessed April 30, 2016).
3- Geggel, L. “Why Do People Sneeze in Threes?” LiveScience. http://www.livescience.com/54498-why-people-sneeze-three-times.html (accessed May 1, 2016)
4- Dockrill, P. “Watch: Slow-motion sneezing is totally gross but helps explain how we get sick.” ScienceAlert. http://www.sciencealert.com/watch-slow-motion-sneezing-is-totally-gross-but-helps-explain-how-we-get-sick (accessed May 1, 2016)
5- Kirschner, C. “What happens to your body when you sneeze?” Mother Nature Network. http://www.mnn.com/health/allergies/questions/what-happens-to-your-body-when-you-sneeze (accessed May 1, 2016)

Elektronik Burun Elma ve Armudun Kokularını Ayırt Edebiliyor!

İspanyol ve İsveçli mühendisler, meyvelerin kokularını insanlardan daha etkili biçimde algılayan elektronik burun icat ettiler. Bu alet şimdilik sadece elma ve armudun kokusunu ayırt edebiliyor.
Valencia Politeknik Üniversitesi’nden ve Gävle Üniversitesi’nden bir araya gelen mühendisler 32 sensörü bulunan elektronik burun oluşturdular. Bu burun kıyılmış vaziyette olan elma ve armut parçalarını kokuları yardımıyla ayrıt edebiliyor. Valencia Üniversitesi’nden José Pelegrí Sebastiá şöyle diyor:
“İlk başta meyve parçaları, kokuları algılayabilmeye yarayan ve metal oksitten oluşan sensörlerin bulunduğu en uç noktaya bu parçaların kokusunun gitmesine yardımcı olan bir ön odaya yerleştiriliyor.”
Daha sonra, yazılım, gerçek zamanlı veri toplamak için kullanılan ve bilgileri sınıflandırmaya yarayan algoritmalarla işleniyor. Ve işlenen bu veriler sonucun elma mı armut mu olduğunu gösteren 3D grafiklerle görüntüleniyor. Uçucu maddelerin kompleks karışımlarını ayırt etmeye yarayan çok sensörlü yapılar geliştirmeyi hedefleyen grup için bu proje bir başlangıç noktası olmuş oldu. Pelegri şöyle diyor:
“Bir örnek vermek gerekirse şarap yapma sektöründe kullanımı için verebiliriz. Bu alet kullanılarak şarap yapımında seçilecek olan üzümlerin hangisinin şarap yapımına daha uygun olduğunu belirleyebiliriz. Bu, o sektör için çok kullanımlı olur.”
Ama daha önemlisi araştırmanın bir diğer odak noktası olan biyomedikal sektörüdür. Çünkü bazı araştırmalar, köpeklerin insanların nefeslerini koklayarak akciğer kanseri olanları algılayabildiğini göstermiştir. Eğer bu doğruysa, bu elektronik burun hayvanların algılayabildiği maddeleri algılayabilir ve daha önemlisi tıbbi uygulamalarda erken teşhis için kullanılabilir.
 
Kaynak:
  1. ScienceDaily
  2. A. del Cueto Belchi, N. Rothpfeffer, J. Pelegrí-Sebastia, J. Chilo, D. Garcia Rodriguez, T. Sogorb. Sensor characterization for multisensor odor-discrimination system. Sensors and Actuators A: Physical, 2013; 191: 68 DOI: 10.1016/j.sna.2012.11.039

Mağara İnsanları da Dahil Olmak Üzere Koku Duyumuz Nasıl Evrimleşti?

University of Alaska Fairbanks ve University of Manchester’dan araştırmacılar; koku duyumuzun nasıl evrimleştiği ve soyu tükenmiş insan atalarımızın koku duyusunu nasıl geliştirdikleri üzerine bir çalışma yürüttüler.

Koku duyusu, insan toplulukları içinde önemli bir role sahiptir. Çünkü bu duyumuz yiyeceklerin tadını alabilme ve bunun yanı sıra da hoş ve hoş olmayan maddeleri tanımlayabilme yetilerimizi de etkiler.

Burnumuzda yaklaşık 400 farklı tipe bölünmüş 4 milyon koku hücresi vardır. Kokuyu saptama yetisine dair populasyonlar arasında ve içerisinde çok büyük bir genetik çeşitlilik vardır. Her koku hücresi yalnızca bir türreseptör ya da “kilit” taşır –koku hava ile yayılır ve koku hücresinin “kilidine” girer ve hücreyi aktifleştirir.

Çoğu reseptör bir kokudan fazlasını saptayabilir, fakat bir tanesi var ki (OR7D4 isimli) bizi; androstenon  (yaban domuzu salyasında bolca bulunur) isimli çok spesifik bir kokuyu alabilmemizi sağlar. OR7D4 reseptörünüüretmeden sorumlu gende farklı DNA dizilimine sahip insanlar bu kokuya farklı tepkiler verir. Bazı insanlar pis koku olarak nitelendirirken, bazıları tatlı, bazıları ise bu kokuyu alamazlar. İnsanların ‘androstenon’a tepkileri sahip oldukları OR7D4 DNA dizilimine bakılarak tahmin edilebilir ya da kokuya verilen tepkiye göre insanların OR7D4 DNA diziliminin farklı olduğu anlaşılabilir.

Araştırma ekibi; Dünya’nın çeşitli yerlerindeki çoğunluğu yerel bölgelerden olan 43 populasyondan 2200’den fazla insanın OR7D4 reseptörünü kodlayan DNA’ları üzerine çalıştı. Araştırmacılar, farklı populasyonların; farklı gen dizilimine sahip olma eğiliminde oldukları dolayısıyla da kokuyu alma yetilerinin de farklılık gösterdiğibulgusuna ulaştılar.

Örneğin; Afrika’dan (Afirka’dan gelen) çalışmaya dahil edilen populasyonların kokuyu alabilme eğiliminde oldukları görülürken, kuzey yarım küre populasyonlarının kokuyu alamadıkları görüldü. Bu da demek oluyor ki; insan evrimi ilk olarak Afrika bölgesinde başladığına göre, onlar bu kokuyu saptayabiliyorlardı.

Dünya’nın çeşitli yerlerindeki populasyonlardaki OR7D4 reseptöründen sorumlu genin farklı formlarına dair frekanslarının istatistiksel analizleri; bu genin farklı formlarının doğal seçilime maruz kalmış (tabi olmuş) olabileceğini ortaya koyuyor.

Bu seçilime dair muhtemel bir açıklama; androstenon kokusunu algılamadaki eksiklik domuzların atalarımız tarafından evcileştirilmiş olması olabilir — androstenon yaban domuzlarından elde edilen etin kötü kokmasına sebep olur.–  Domuzlar ilk olarak; androstenona dair hassaslıkta azalmaya yol açan genlerin yüksek frekansta olduğu yer olan Asya’da evcilleştirilmiştir.

Chemical Senses ‘da yayımlanan çalışmanın araştırmacıları; aynı zamanda soyu tükenmiş olan 2 insan populasyonunda bulunan antik DNA’nın sahip olduğu OR7D4 reseptöründen sorumlu gen üzerinde de çalışmalar yaptılar. Bu iki populasyon ise; Sibirya’da aynı bölgede kalıntıları bulunan fakat onbinlerce yıl boyunca birbirlerinden ayrı yaşayan Neandertaller ve Denisova insanları idi.

Ekip; Neandertal OR7D4 DNA’sının bizimkine benzer olduğu –onlar da androstenon kokusunu alabiliyorlardı– bulgusuna ulaştılar. Denisovalar ise yok olmuş akrabalarımızın gizemli bir grubudur. Tam olarak neye benzediklerini bilmiyoruz ve onlar hakkındaki bilgimiz ise farklı bireylerine ait bir parmak kemiğine ve bir dişe ait verilerden oluşuyor. Denisovan DNA’sı, OR7D4 reseptörünün yapısını değiştiren benzersiz –insanlarda ya da Neandertaller de görülmeyen– bir mutasyon olduğuna işaret ediyor.

Amerika’daki Duke University’den ekip üyesi Hiroaki Matsunami; Denisovan OR7D4’ünü yeniden oluşturdu ve uzun zaman önce yok olan burnun bu küçük parçasının androstenona nasıl tepki verdiği üzerine çalıştı. Çalışmalar neticesinde mutasyona rağmen Denisovan burnunun bizimki gibi işlev gördüğünü ortaya çıkarıldı. Tıpkı ilk insan atalarımız gibi yakın akrabalarımızın ikisinin de bu garip kokuyu saptayabilmeleri mümkündü.

Bu araştırma; genlerimiz üzerine yapılan küresel çalışmaların, farklı besinlerdeki tadın; koku alma yetimizdeki çeşitlilikten etkilenmiş olabileceğine dair bir kavrayış geliştirilebileceğini ve uzak evrimsel geçmişe bakabilmenin ve uzak atalarımızın duyu dünyalarının yeniden oluşturulabilmesinin mümkünlüğünü gösteriyor.


Araştırma Referansı: K. C. Hoover, O. Gokcumen, Z. Qureshy, E. Bruguera, A. Savangsuksa, M. Cobb, H. Matsunami. Global Survey of Variation in a Human Olfactory Receptor Gene Reveals Signatures of Non-Neutral Evolution. Chemical Senses, 2015; DOI: 10.1093/chemse/bjv030
Kaynak: Bilimfili,  Manchester University, “Researchers show how our sense of smell evolved, including in cave men”, http://www.manchester.ac.uk/discover/news/article/?id=14799