Meditasyon ve yoga yapmak doktora gitme sıklığınızı azaltabilir

Yeni yapılan bir çalışma, rahatlama tekniklerini uygulamanın sağlık hizmetlerine ve müdahalelerine olan ihtiyacı büyük oranda düşürdüğünü gösterdi. Yani meditasyon ve yoga yapmak doktora gitme sıklığınızı azaltabilir!

Rahatlama tekniklerinin sağlığı geliştirici etkileri hekimler tarafından uzun zamandır biliniyordu ancak böyle bir tedaviyi bilimsel kanıtlar olmadan reçetelere yansıtmak çok zordur. Bu sebeple Massachusetts Hastanesi araştırmacıları geçmişe yönelik analizlerle bu durumu anlaşılır hâle getirmek için çalışmalar yapmaya başladı. 2006-2014 arasında doktorları tarafından tavsiye edilen rahatlama tekniklerini uygulamış 4 bin hasta ile bu teknikleri kullanmayan diğer 13 bin hastaya ait kayıtları inceleyerek bir karşılaştırma yaptılar.

Sonuçlar ise oldukça etkileyici. “Rahatlama ve esneme alıştırmaları” tavsiyesine uyan hastaların rahatsızlıklarının tekrarlama oranının ve hastane ziyaretlerinin yüzde 43 düştüğü gözlemlendi. Rahatlama tekniklerini öğrenen ve uygulayan hastalar, kendi kendilerini daha iyi gözlemleyerek doktor müdahalesine gerek olmadan semptomları yönetebilmişlerdir.

Stresle ilgili bozukluklar, kalp hastalığı ve kanserden sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde sağlık harcamalarının üçüncü liderlik nedenidir. Sadece 2012 yılında, baş ağrısı, sırt ağrısı, uykusuzluk, reflü, hassas bağırsak sendromu ve göğüs ağrısı gibi strese bağlı hastalıklar Amerikalılara 80 milyon dolara mâl oldu.

Bir bilgiye göre, yüzde 90’ın üzerinde insan, strese bağlı problemler nedeniyle temel sağlık yardımı almak için sağlık kuruluşlarına başvuruyor. Bu ziyaretlerin yüzde 70’i hekimler için gereksiz dosya yükünü oluşturmakta.

Hastalara rahatlama tekniklerinin öğretilmesi, doktorların dosya yükünü azaltmak için harika bir seçenek olmakla birlikte sağlık sisteminin sorumluluğunu ve sağlık harcamalarını azaltmakta ve müdahalelere gerek kalmadan fiziksel problemleri önlemek için çok daha etkili ve güvenli bir yol sunmaktadır.

Araştırmayı yürüten ekip, sonuçların ardından yaptığı açıklamada şöyle dedi: “Bulduğumuz sonuçlar zihin-beden müdahaleleri, sağlık kaynaklarının kullanımını düzenlemeye yardımcı olduğu gibi bireysel hastalık yükünü azaltmayı da desteklemektedir. Zihin beden müdahaleleri göreceli olarak acil servis ziyaretlerinden, hastanede tedaviden veya ilaçla tedaviden daha ucuzdur.”

Öyle görünüyor ki eski bir yoga matı bulup pratik yapmaya başlamanın veya bir meditasyon merkezine gidip kaydolmanın tam zamanı!

Kaynak:
  • GaiaDergi
  • Treehugger
  • James E. Stahl ,Michelle L. Dossett,A. Scott LaJoie,John W. Denninger,Darshan H. Mehta,Roberta Goldman,Gregory L. Fricchione,Herbert Benson Relaxation Response and Resiliency Training and Its Effect on Healthcare Resource Utilization PLOS ONE Published: October 13, 2015• http://dx.doi.org/10.1371/journal.pone.0140212

“Zor” Hastaların “Zora Düşme” Riski

Hollanda’da yürütülen birbiriyle ilintili iki çalışma, malûmu bilimsel olarak ilâm etmesi açısından değerli sonuçlara ulaştı.

Hastanın hekime olan tutumunun, ilk muayene ve klinik değerlendirme sonrası doğru tanı üzerine etkilerini incelemek üzere tasarlanan ilk çalışmada, ısrarcı, saldırgan, hekimin yetkinliğini sorgulayan, hekim tavsiyelerini reddeden, düşük beklentiye sahip ve kendisini tamamen çaresiz olarak tanımlayan altı grup hasta “zor” hasta olarak tanımlanarak görece “normal” hastaların oluşturduğu kontrol grubuyla kıyaslandı. Sahip oldukları hastalıkları, tanı konulması nispeten daha kolay olan basit ve ayırıcı tanının dikkatli yapılması gereken karmaşıkolarak sınıflandırdıktan sonra hekimlerin koydukları ilk tanılar açısından değerlendirme yapıldı. Hastalıklarının basit veya karmaşık olmasından bağımsız olarak, zor hasta olarak nitelendirilen gruptaki hastaların, kontrol grubuna göre %42 oranında yanlış tanı aldığı belirlendi. Hekimlerin, hasta değerlendirmeye ayırdıkları süre iki grup arasında farklılık göstermediği halde (yani hekimin karşılaştığı olumsuzluktan kaçmadığı, bu nedenle muayeneyi kısa tutmadığı durumda) tanı hataları belirgin derecede fazlaydı.

Bağıntılı ikinci çalışma ile bu hatanın olası nedeni araştırıldı. Zor hasta grubuna girmeye neden olan altı ölçüte, hekimi tehdit eden ve hekimi ayrımcılıkla suçlayan iki yeni hasta davranış biçimi daha eklendi ve benzer şekilde ilk tanı doğruluğu incelendi. Yine muayene için benzer süreler harcanmasına rağmen, sağlama niteliğinde bir sonuca ulaşıldı ve ilk tanı doğruluk oranları zor hastalarda anlamlı oranda düşük bulundu.

Hekimlere hastalarıyla ilgili sorular sorulduğunda ise zor hastalarla ilgilenenlerin hastanın klinik durumuyla ilgili çok daha az şey hatırladığı, hastayla ilgili anımsadıklarının daha çok hastanın tutumu ve davranışı ile ilgili olduğu belirlendi. Normal hastaları muayene eden hekimlerinse hastalarının klinik durumunu ve muayene bulgularını detaylı olarak hatırlayabildikleri görüldü.

Bu durumu tipik bir “kaynak tüketimi” olarak değerlendirmek olası. Hekim, kendisini doğru tanıya yönlendirecek dikkat ve bilişsel kapasitesini zor hastayı “kolaylaştırmak” için harcıyor olabilir. Başka bir deyişle hastalar, hekimin enerjisini sağlık durumlarıyla ilgili olmayan bir noktada tüketiyorlar.

Burada bahsedilen şeyin “sağlık çalışanlarına şiddet” gibi algılanmaması önemli. Zira hastanın sergilediği olumsuz tutumun, aslında sağlığı üzerinde odaklanması gereken dikkati dağıttığının altını çizmek gerekiyor. Çalışmaların sonucunda hekimin karşılaştığı bir olumsuzluk veya gördüğü bir zarar söz konusu değil (Keskin sirke-küp bağıntısı).

Ekonominin temeli olan “var olan kıt kaynakların akılcı kullanımı” ilkesi bu durumda da geçerli gibi görünüyor. Hekimlerin de birer insan olduğu çağlar devam ettikçe ve insan hislerinin akılcı karar yolaklarını önemli ölçüde etkilemesi kaçınılmazken, bu olumsuzluğu en aza indirmek için bir şeyler yapılması gerekiyor. Tabii ki, buradaki görev yine hekimlere ve bilim insanlarına düşüyor. Zor hastaların tanıya yönelik ilk değerlendirme üzerindeki negatif etkilerini bertaraf etmek için hekimlerce alınması gereken davranışsal önlemler üzerine yeni stratejiler geliştirilmesi ve bunların sahada denenmesi için yeni çalışmalar yapılması öneriliyor.

Kaynak ve İleri okuma:

  • Bilimfili,
  • H G Schmidt, Tamara van Gog, Stephanie CE Schuit, Kees Van den Berge, Paul LA Van Daele, Herman Bueving, Tim Van der Zee, Walter W Van den Broek, Jan LCM Van Saase, Sílvia Mamede Do patients’ disruptive behaviours influence the accuracy of a doctor’s diagnosis? A randomised experiment BMJ Qual Saf Published Online First 7 March 2016 doi:10.1136/bmjqs-2015-004109
  • Sílvia Mamede, Tamara Van Gog, Stephanie C E Schuit, Kees Van den Berge, Paul L A Van Daele, Herman Bueving5, Tim Van der Zee, Walter W Van den Broek, Jan L C M Van Saase, H G Schmidt Why patients’ disruptive behaviours impair diagnostic reasoning: a randomised experiment Published Online First 7 March 2016 BMJ Qual Saf doi:10.1136/bmjqs-2015-005065
  • medscape.com/viewarticle/860495

Enfeksiyonları ışıldayarak haber veren yara bandı

Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.

Vücutta açık bir yara olduğunda bu bölge temizleniyor ve dışarısıyla bağlantının kesilmesi için bandajlanıyor. Ancak bazen bu bile yaranın enfeksiyon kapmasının önüne geçemiyor. Parıldayan bu yara bandı sayesinde enfeksiyonlar erken aşamada teşhis edilebiliyor ve tedavi süreci hız kazanıyor. 

İngiltere’de geliştirilen bandaj prototipi görünüş olarak sıradan bandajlardan farklı olmasa da içerisinde oldukça yararlı olabilecek bir teknoloji barındırıyor. Jel benzeri bir maddenin kullanıldığı bandaj, bakteriyle temas ettiğinde üzerinde bulunan zararsız floresan yeşil renkte yanmaya başlıyor. Böylece doktorlar enfeksiyonlu bölgeyi erkenden tespit ediyor ve tedaviye başlıyor. Normalde doktorlar yaranın enfeksiyon kapmaması adına direkt olarak antibiyotik tedavisine başlıyor. Ancak antibiyotiğin gereksiz yere kullanılması antibiyotik direnci oluşmasına neden oluyor. Şimdilik prototip aşamasında olan bandajın gelecekte bu sorunu kökten çözeceği umut ediliyor.

Kaynak: Log