Mutluluk Paradoksu

Mutlu olma hissinin anlık keyfi bir yana mutluluğun gerek psikolojik gerekse fiziksel faydaları da oldukça fazla. Mutlu olduğumuzda kendimize daha iyi bakıyor, daha çok özen gösteriyoruz, sağlığımıza daha çok dikkat ediyoruz. Üstelik mutluluk hormon seviyelerimizi etkileyebiliyor, kardiyovasküler ve bağışıklık sistemimizi destekleyebiliyor, yaraların iyileşmesini bile hızlandırabiliyor.

Madem mutluluk böylesine faydalı o zaman hep daha fazla mutlu olmaya çalışsak, modern dünyanın da bize dayattığı gibi her koşulda mutluluğu kovalasak daha iyi olmaz mı? Bu son derece iyi niyetli ve akla yatkın sorulara bilim insanlarının buldukları cevaplar son derece şaşırtıcı.

Mutluluğun Mutsuz Eden Yüzü

2011 yılında Emotion`da yayımlanan bir araştırma,

Allegory of peace and happiness of the state. Jacob Jordaens 1699 Kaynak: https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/5/5d/Jacob_Jordaens-_Al%C2%B7legoria_de_la_Pau.jpg

mutluluğa fazlasıyla değer ve önem veren kişilerle, mutluluğu çok da önemsemeyen kişileri karşılaştırıyor ve oldukça enteresan sonuçlar elde ediyor. Öncelikle mutluluğu ciddiye alan gruptaki katılımcılar, düşük seviyede stres yaratan olaylar karşısında kendilerini diğer gruba kıyasla daha mutsuz hissediyorlar. Üstelik araştırmacılar, bu katılımcıların mutluluk seviyesini artırmak için onları pozitif uyaranlara maruz bıraktığında da diğer gruba kıyasla daha az pozitif tepki veriyorlar.

Özetle ironik bir şekilde mutluluğa daha fazla önem veren kişiler, erişilebilir, küçük mutluluklardan daha az mutlu olurken; gündelik hayatta karşılarına çıkan pürüzler yüzünden de daha çok ve çabuk mutsuz oluyorlar. Araştırmacılar bu sonuçları mutluluğu fazla önemseyen insanların erişemeyecekleri mutluluk standartları belirlemiş olmalarına bağlıyor.

Aynı ekibin bu sefer 2012 yılında yine Emotion’da yayımlanan bir başka araştırmasında ise katılımcıların, bilimsel bir manipülasyon sayesinde, mutluluğa normalde verdiklerinden daha fazla önem vermeleri sağlanıyor. Normal şartlarda katılımcıların kendilerini daha iyi hissetmeleri beklenirken tam tersi katılımcılar, kendilerini sosyal anlamda etraflarından kopuk ve yalnız hissetmeye başlıyorlar. Üstelik bu durum sadece katılımcıların sübjektif hisleri ile sınırlı kalmıyor, hormon seviyelerinde de kendini gösteriyor.

Bu sonuçlara dayanarak, araştırmacılar, mutluluk gibi kişisel kazanımlara düşkünlüğün diğer insanlarla olan bağlantımızı zayıflatarak, kendimizi daha yalnız hissetmemize sebep olabileceğini ileri sürüyorlar.

Negatif Duyguları Kabullenmenin Önemi

Diğer bir taraftan bir grup araştırma da pozitif olacağım diye çaba harcamak yerine tam tersini yapmanın nasıl olacağını araştırıyor ve yine son derece şaşırtıcı sonuçlar elde ediyor. Araştırmalar negatif duygularını kabul eden kişilerin, uzun vadede endişe ve depresif semptomlarının azaldığını gösteriyor. Panik bozukluğu olan katılımcılarla gerçekleştirilen başka bir araştırma ise panik bozukluğu kabullenen kişilerin, panik bozukluğu harekete geçirebilecek durumlar karşısında, bozukluğu baskılamaya çalışan kişilerden daha az endişe duyduğunu gösteriyor. Özetle negatif duyguları baskılamak ya da onlardan kaçmak yerine üstlerine gitmek gerekiyor.

İster negatif ister pozitif olsun tüm duyguların adaptif bir yönü olduğunu unutmamak gerek. Duygular, etrafımızı nasıl gördüğümüzü, ilgimizin neye kayacağını, zihinsel süreçlerimizi, analiz yapma ve düşünme kabiliyetlerimizi etkilemeye ek olarak bizi fizyolojik olarak da alacağımız aksiyonlar için hazırlıyor. Örneğin atalarımız, havadaki tehlike sinyallerini doğru şekilde değerlendirip, aksiyon almak yerine görmezden gelselerdi hayatta kalma ve soylarını devam ettirebilme ihtimalleri de dramatik bir şekilde düşerdi. Örneğin, onları avlamaya gelen bir avcının hışırtısını, küçük bir kedinin hışırtısına yormak işleri oldukça zora sokabilirdi.

Dolayısıyla negatif bir şeyler hissetmeye başladığımızda, onları görmezden gelerek, anında mutlulukla değiştirmeye çalışmak yerine onlarla yüzleşmek ve varlıklarını kabul etmek daha iyi bir seçeneğe benziyor.

Mutluluk Bile Kararında Güzel

Bütün bunlara ek olarak araştırmalar, konu mutluluk kadar pozitif bile olsa her şeyin kararında güzel olduğunu gösteriyor.

Örneğin, Baumeister ve arkadaşlarının araştırması, aşırı pozitif duyguların çevremizdeki önemli tehdit ve tehlikeleri fark etmemize engel olduğunu ileri sürüyor. Diğer bir araştırmaya göre ise, mutluyken, alkol tüketimi, uyuşturucu kullanımı ve aşırı yemek yeme alışkanlığı (binge eating) gibi riskli davranışlara daha eğilimli olduğumuzu ortaya koyuyor. Bütün bunlar bir nevi mutluyken gözümüze taktığımız pembe gözlükler sebebiyle gerçekleşiyor.

Üstelik araştırmacılar bizi uç seviyelerde hissedilen pozitif duygulara karşın negatif duygulardan tamamen arınmış olmanın erişilmek istenen ütopik bir duygudurumu değil, bir psikopatoloji olan mani olduğu konusunda da uyarıyor.

Sonuç olarak elbette mutluluk hem anlık bir his olarak hem de faydaları açısından çok güzel ve önemli. Üstelik modern dünya koşullarında, bazı durumlarda negatiflik girdabına düşen zihnimizi o kuyudan çıkarmak için bilinçli bir şekilde algımızı yönlendirmeye ihtiyaç duyduğumuz da aşikar. Ancak araştırmalar bize olmadık yerlerde, anlamsızca mutluluğun peşine düşmenin uzun vadede mutsuzluğa sebep olabileceğini de gösteriyor. Hal böyleyken, mutluluk-mutsuzluk hepsini doya doya ama da dozunda yaşamaya özen göstermekte büyük fayda var.

Referanslar:

  1. Baumeister, R.F., Bratlavsky, E., Finkenauer, C., & Vohs, K.D. (2001) Bad is stronger than good. Review of General Psychology, 5, 323-370.
  2. Diener, E., Pressman, S.D., Hunter, J., Delgadillo-Chase, D. (2017) If, why, and when subjective well-being influences health, and future needed research. Applied Psyhology: Health and Well-being, 9(2), 133-167.
  3. Gruber, J., Mauss, I.B., & Tamir, M. (2011) A dark side of happiness? How, when and why happiness is not always good. Perspectives on Psychological Science, 6(3), 222-233.
  4. Levitt, J.T., Brown, T.A., Orsillo, S.M., & Barlow, D.H. (2004) The effects of acceptance versus suppression of emotion on subjective and psychophysiological response to carbon dioxide challenge in patients with panic disorder. Behaviour Therapy, 35, 747-766.
  5. Mauss, I.B., Savino, N.S., Anderson, C.L., Weisbuch, M., Tamir, M., Laudenslager, M.L. (2012) The pursuit of happiness can be lonely. Emotion, 12(5), 908-912.
  6. Mauss, I.B., Tamir, M., Anderson, C.L., & Savino, N.S. (2011) Can seeking happiness make people unhappy? Paradoxical effects of valuing happiness. Emotion, 11(4), 807-815.

Bu yazının kaynağı: https://bilimfili.com/mutluluk-paradoksu/

Birine Aşık Olmak İçin Sormanız Gereken 36 Soru!

Modern zamanlarda birinin kendisini bir başkasına açması giderek zorlaşmaktadır. İnsanlar birbirlerine açılamadıkları için kişiler arasında aşk gibi güçlü duyguların başlaması da zorlaşmaktadır. Ancak unutmamak gerekir ki aşk, sıradan bir biyokimyasal süreçten ve duygusal algıdan ibarettir. Dolayısıyla her biyokimyasal süreç gibi bilimsel olarak araştırılabilir ve her duygusal algı gibi psikolojik olarak yönlendirilebilir. Bu yazımızda, giderek artan “açılma ve aşık olma problemi”ni çözmeye yönelik yapılmış en ilginç araştırmalardan birini sunacağız. Bir diğer deyişle bu yazı, sizin yeni bir aşka yelken açmanızı veya var olan ilişkinizdeki aşkı canlandırmanızı sağlayan anahtar bir psikoloji araştırması olabilir!
Belki duymuşsunuzdur: Eğer iki kişi birbirinin gözlerine aralıksız olarak 2-4 dakika boyunca bakarsak, bu kişi arasında aşka benzer olarak tanımlanan duygular gelişebilmektedir. Bu yöntemin geçerliliği hiçbir zaman genel geçer olarak ispatlanmamıştır; ancak bazı kişilerde gerçekten çalıştığı gösterilmiştir. Ancak sadece bakmak, aşkı tetiklemek için yeterli değildir. Çünkü modern zamanlarda aşk, sadece fiziksel özelliklere göre değil, entelektüel birikime, çeşitli koşullar altıdna verilen tepkilere, vb. birçok faktöre göre belirlenmektedir.
İşte psikolog Arthur Aron ve diğerleri tarafından yürütülen bir çalışmada, iki yabancı arasındaki aşk gelişiminin hızlandırılabilmesi için sorulması gereken sorular araştırıldı. Bu sorular, oldukça spesifik ve kişisel sorular… Araştırma sonucunda bilim insanları 36 farklı soru ortaya çıkardılar ve bunları 12’şerden 3 gruba böldüler. Bu grupların her biri, bir öncekinden biraz daha spesifik ve kişisel.

Düşünüyor olabilirsiniz: “Sadece birkaç soru sorarak nasıl aşık olunur ki, mantığı nedir bunun?” diye… İzah edelim: Araştırmanın arkasında yatan mantık, insanların birbirine karşı savunmasız hissetmesinin, o kişiler arasında yakınlığa neden olduğu gerçeğine dayanmaktadır. Araştırmanın yazarlarını alıntılayacak olursak:
“İnsanlar arasında yakın ilişkilerin gelişimiyle ilişkilendirilen ana faktörlerden birisi, uzun süreli, giderek artan ve karşılıklı şahsi açıklamalardır.”
 
Gelelim sorulara… Bu soruları müstakbel aşkınızla veya şu andaki sevgilinizle karşılıklı oturarak aşağıda verilen sırayla birbirinize sormanız ve yine sırayla, yüksek sesle birbirinize cevaplamanız gerekiyor. Sorulara verilen cevaplara göre, karşınızdaki kişiyi çok daha iyi tanıyacak ve hatta eğer mümkünse, aşkın tetiklenmesini başarabileceksiniz. En azından öyle umuyoruz. Gelin hep birlikte deneyelim:
Soru Seti 1:
 
1) Eğer ki Dünya’da var olmuş herhangi bir insanı akşam yemeğine davet edebilecek olsaydın, bu kim olurdu?
2) Ünlü olmak ister miydin? Ne tür bir ünlü olmak isterdin?
3) Bir telefon görüşmesi yapmadan önce, neler söyleyeceğin üzerinde prova yapar mısın? Neden?
4) Senin için “kusursuz/harika” bir gün nasıl geçmelidir?
5) En son kendi kendine ne zaman şarkı söyledin? Peki ya bir başkasına en son ne zaman şarkı söyledin?
6) Eğer ki 90 yaşına kadar yaşayabilecek olsaydın ve hayatının son 60 yılında, ya 30 yaşındaki zihnini, ya 30 yaşındaki vücudunu seçmen gerekseydi, hangisini isterdin?
7) Nasıl öleceğine dair bir tahminin var mı?
8) Sen ve partnerin arasında ortak olan 3 özelliği say.
9) Hayatında en çok minnettar olduğun şey nedir?
10) Eğer ki çocukluğundaki yetiştirilme biçiminde değiştirebileceğin tek 1 şey olsaydı, bu ne olurdu?
11) 4 dakikayı dolduracak şekilde, hayat hikayeni olabildiğince detaylı bir şekilde anlat.
12) Eğer ki yarın yeni bir özellik ya da yetenek kazanmış şekilde uyanabilecek olsaydın, bu ne olurdu?
Soru Seti 2:
13) Eğer ki kristal bir top seninle, yaşamınla, geleceğinle ya da herhangi bir diğer konu hakkında sana tek 1 gerçeği söyleyebilecek olsaydı, neyi bilmek isterdin?
14) Uzun bir süredir yapmanın hayalini kurduğun herhangi bir şey var mı? Neden bugüne kadar yapmadın?
15) Hayatındaki en büyük başarı nedir?
16) Arkadaşlıkta en değer verdiğin şey nedir?
17) Geçmişinde en değer verdiğin anın nedir?
18) En kötü anın nedir?
19) Eğer ki 1 yıl içerisinde aniden öleceğini bilseydin, şu anki yaşama biçiminde herhangi bir şeyi değiştirir miydin? Neden*
20) Arkadaşlık senin için ne ifade ediyor?
21) Aşk ve şefkat hayatında nasıl bir role sahip?
22) Diyelim ki karşılıklı paylaşım senin partnerinde pozitif olarak değerlendirdiğin bir özellik. Partnerinle hangi 5 şeyi paylaşırdın?
23) Ailen birbirine ne kadar yakın ve sıcaktır? Çocukluğunun diğer birçok insandan daha mutlu geçtiğini düşünüyor musun?
24) Annenle ilişkin hakkında ne düşünüyorsun?
Soru Seti 3:
25) Birbirinize 3 adet “biz” veya “ikimiz” cümlesi kurun. Cümlelerin gerçeği yansıtması gerektiğini unutmayın. Örneğin: “İkimiz de bu oda içerisindeyken şunu hissediyoruz:…”
26) Bu cümleyi tamamlayın: “Şunu paylaşacağım biri olsun isterdim: …”
27) Eğer ki partnerinizle yakın bir arkadaş olacaksanız, lütfen onun bilmesi gerektiğini düşündüğünüz bir şeyi söyleyin.
28) Partnerinize, onda sevdiğiniz hangi özelliğin olduğunu söyleyin. Bu sefer aşırı dürüst olun. Gerçekte sevmediğiniz veya henüz yeni tanıştığınız birine söylemeyeceğiniz şeyleri sevdiğinizi söylemekten kaçının.
29) Partnerinize, hayatınızda utanç duyduğunuz bir anınızı anlatın.
30) Diğer bir insan önünde en son ne zaman ağladınız? Kendi kendinize en son ne zaman ağladınız?
31) Partnerinize, onda çoktan sevdiğiniz hangi özelliğin olduğunu söyleyin.
32) Hangi konu, hakkında şaka yapılamayacak kadar ciddidir (eğer böyle bir konu varsa)?
33) Bu akşam, hiç kimseyle irtibata geçemeden ölecek olsaydınız, birine söylemediğiniz için pişmanlık olacağını şey nedir? Bu şeyi neden o kişiye çoktan söylemediniz?
34) Eviniz, içinde sahip olduğunuz her şeyle birlikte yanıyor! Sevdiğiniz kişileri ve hayvanları (ve diğer canlıları) kurtardıktan sonra, sadece 1 objeyi kurtarabilecek kadar vaktiniz olduğunu fark ediyorsunuz. Neyi kurtarırdınız? Neden?
35) Ailenizdeki tüm kişiler arasında, kimin ölümünün fikri size en rahatsızlık verici geliyor? Neden?
36) Kişisel bir sorununuzdan bahsedin ve partnerinizin bu sorunla nasıl başa çıkacağıyla ilgili tavsiyelerde bulunmasını isteyin. Ayrıca partnerinizden, bu sorunu halletmeye çalışırken dışarıya neler yansıttığınızı (dışarıya nasıl göründüğünüzü) anlatmasını isteyin.
Sorular belki aşık olmanızı garanti etmeyecektir. Ancak potansiyel bir partneri çok daha iyi tanımanızı sağlayacağından emin olabilirsiniz. Özellikle de bu ve benzeri soruları (potansiyel) partnerinizle çoktan konuşmaya başlamadıysanız ya da hiç konuşamayacağınızı düşünüyorsanız.
Bir denemeye değer.
Kaynak:
  1. NY Times
  2. Aron, Arthur; Melinat, Edward; Aron, Elaine N.; Vallone, Robert Darrin; Bator, Renee J. The experimental generation of interpersonal closeness: A procedure and some preliminary findings. Personality and Social Psychology Bulletin, Vol 23(4), Apr 1997, 363-377. http://dx.doi.org/10.1177/0146167297234003