Hapşırık

Türkçede hapşu: aksırma, sesi ses yansımalı sözcüğüdür.

Soğuk zeminde çıplak ayakla yürümek sizi hasta edebilir mi?

Vücut yüzeyinin üşümesinin soğuk algınlığı semptomlarının gelişmesine neden olduğuna dair yaygın bir folklor vardır, ancak önceki klinik araştırmalar soğuğa maruz kalmanın soğuk algınlığı virüsleriyle enfeksiyona yatkınlık üzerinde herhangi bir etkisi olduğunu gösterememiştir.

Çıplak ayakla dolaşmak soğuk algınlığına neden olur mu?

Virüs doğrudan buruna enjekte edilmiş olsa bile vücut yüzeyini soğutmanın, nemli kıyafetler giymenin veya saçların ıslak olmasının enfeksiyon riskini artırmadığını gösteren çalışmalar vardır. Yalıınayak gezerek soğuk algınlığına yakalanmayacaklardır.

Ayaklarim üşüdüğünde neden hapşirmaya başliyorum?

Sadece üşümek ve titremek, hatta bir sıcaklık bölgesinden diğerine geçmek bile siniri sarsabilir. Sonunda uyarılar beynin yan medullasındaki hapşırma merkezine ulaşır ve bir eşiğe ulaştıklarında, soluk almayı ve patlayıcı soluk vermeyi kontrol eden sinirler devreye girer.

Nezle olduğumda neden hapşırmak zorundaymışım gibi hissediyorum?

Bir soğuk algınlığı virüsü burun hücrelerini enfekte ettiğinde, vücut histamin gibi kendi doğal enflamatuar aracılarını salgılar. Salgılandığında, iltihap aracıları kan damarlarının genişlemesine ve sızıntı yapmasına ve mukus bezlerinin sıvı salgılamasına neden olur. Bu da hapşırmaya neden olan tahrişe yol açar.

Fosfen Fenomeni: Işık Olmadan Işığı Görmek

Fosfen olarak bilinen fenomen, dış ışık uyaranları olmadığında bile parlak ışıltılar veya ışık parlamaları görme deneyimini ifade eder. Genellikle karanlıkta otururken, gözleri sıkıca kapatırken veya gözlere baskı uygularken yaşanan fosfenler, görsel sistemdeki sinirsel aktivitenin büyüleyici tezahürleridir. Fosfen terimi, Yunanca phōs (ışık) ve phainein (göstermek) kelimelerinden türetilmiştir ve “görünen ışık”ın özünü yansıtır.


Fosfenler Nasıl Oluşur

Fosfenler öncelikle retina ve görsel sistem içindeki fotoreseptörlerin veya sinir yollarının mekanik, elektriksel veya manyetik uyarılması sonucu oluşur. Görsel bilgi normal koşullarda ışığın retinadaki fotoreseptörleri aktive etmesiyle işlenirken, fosfenler bu tür dış ışık uyaranları olmadığında ortaya çıkar. Bunun yerine, ışığa olan ihtiyacı atlayarak görsel sistemin doğrudan uyarılmasıyla ortaya çıkarlar.

Fosfen Oluşum Mekanizmaları

Mekanik Uyarım:

    • Retina veya çevresindeki dokular, gözlere sürtme veya bastırma gibi mekanik olarak uyarıldığında, fotoreseptörler aktive olur. Bu uyarım, beynin ışık olarak yorumladığı sinyalleri tetikler.
    • Örneğin, gözleri sıkıca kapattıktan veya ovuşturduktan sonra görülen ışıltılı ışıklar veya flaşlar, retina üzerindeki mekanik basınçtan kaynaklanır.

    Kas Kasılması ve Basınç Değişiklikleri:

      • Hapşırma, öksürme, gülme veya hatta burnunuzu sümkürme gibi aktiviteler fosfenlere yol açabilir. Bu eylemler, göz içi veya kafa içi basıncında geçici değişikliklere neden olarak görsel yolları dolaylı olarak uyarabilir.
      • Aniden kan basıncında düşüşler, örneğin hızla ayağa kalkmak, retinaya ve beyne giden kan akışının azalması sonucu fosfenleri tetikleyebilir.

      Elektriksel Uyarım:

        • Fosfenler, retinanın veya optik sinirin doğrudan elektriksel uyarımı yoluyla yapay olarak indüklenebilir. Örneğin, kör bireylerde görmeyi geri kazandırmak için tasarlanmış belirli nöroprotez cihazlarda, görsel korteksi aktive etmek için elektrik sinyalleri kullanılır ve yapay görsel girdi olarak fosfenler üretilir.

        Manyetik Uyarım:

          • Manyetik alanlardaki hızlı değişiklikler retinayı veya görsel korteksi uyarabilir. Örneğin, uzaydaki astronotlar yörüngedeyken kozmik ışınlar veya manyetik alan değişiklikleri nedeniyle fosfenler gördüklerini bildirmişlerdir.

          Yaygın Senaryolar ve Örnekler

          Fosfenler çeşitli günlük senaryolarda ve benzersiz ortamlarda ortaya çıkar:

          • Gözleri Sıkıca Kapatma: Gözlerinizi sıkıca kapattığınızda görülen kısa flaşlar veya desenler mekanik uyarımın klasik bir örneğidir.
          • Gözleri Ovuşturma: Kapalı gözlerin nazikçe veya sertçe ovulması, retina hücrelerinin mekanik aktivasyonu nedeniyle dönen ışıklar veya renkli şekiller oluşturur.
          • Ani Hareketler veya Basınç Değişiklikleri: Hapşırma, gülme veya öksürme sonrasında görülen görsel kıvılcımlar, geçici mekanik veya basınç kaynaklı uyarım nedeniyle oluşur.
          • Astronotlar ve Manyetik Alanlar: Uzayda, manyetik alandaki değişiklikler veya kozmik ışınlara maruz kalma, doğrudan retinayı veya görsel yolları uyararak fosfenlere yol açabilir. Bu fenomen astronotlar tarafından sıklıkla bildirilmiştir.

          Tıbbi ve Bilimsel Bağlamlarda Fosfenler

          Araştırma ve Görme Protezleri:

            • Fosfenler, kör bireyler için görsel protez geliştirmede önemli bir ilgi alanıdır. Araştırmacılar, görsel korteksi veya retinayı elektriksel olarak uyararak yapay görme işlevi gören fosfenler yaratabilirler.

            Elektromanyetik Etkiler:

              • Transkranial manyetik stimülasyon (TMS) veya elektromanyetik alanlara maruz kalmayı içeren deneyler, fosfenlerin görsel korteks etrafındaki manyetik değişikliklerle indüklenebileceğini doğrulamıştır.

              Tanısal ve Nörolojik Önem:

                • Fosfenler bazen migren auraları veya retina dekolmanı gibi görsel sistemi veya beyni etkileyen durumlarla ilişkilendirilir. Fosfenlerin varlığı ve özellikleri bu gibi durumlarda tanısal ipuçları sağlayabilir.

                Genişletilmiş İçgörüler

                Fosfenlerin incelenmesi, sinirbilim ve oftalmolojiden uzay tıbbına kadar birçok bilimsel alanı birbirine bağlar. Bu ışıklı hisler, beynin, harici duyusal girdinin olmadığı durumlarda bile, sinir sinyallerini işleme ve yorumlama konusundaki karmaşık yeteneğini vurgular.


                Keşif

                Antik Gözlemler

                Antik Yunan (~MÖ 400):

                  • Demokritos ve Aristoteles gibi filozoflar, dış ışıkla ilgisi olmayan görsel deneyimler hakkında spekülasyonlarda bulundular. Aristoteles, kapalı gözlere bastırıldığında “parlak noktalar” görme fenomenini, mekanik olarak indüklenen fosfenlerin erken bir anlatımını tanımladı.

                  MS 2. Yüzyıl – Galen:

                    • Romalı bir hekim olan Galen, dış aydınlatma olmadan algılanan ışık hislerini kaydetti ve bunların sinirsel kökenleri hakkında spekülasyonlarda bulundu.

                    Orta Çağ ve Rönesans Gözlemleri

                    10. Yüzyıl – İbn-i Heysem:

                      • İbn-i Heysem, Optik Kitabı adlı eserinde ışığın davranışını ve görsel algıyı ele aldı. Göze bastırmanın ışık benzeri hisler ürettiğini öne sürerek, görmede içsel uyarımın rolünü vurguladı.

                      17. Yüzyıl – Johannes Kepler (1604):

                        • Kepler, göz üzerine yaptığı çalışmalarda fosforları retina mekaniğiyle ilişkilendirdi. Göze uygulanan basıncın ışık hisleri yaratabileceğini fark etti.

                        Erken Modern Dönem

                        1664 – Thomas Willis:

                          • Willis, Cerebri Anatome adlı eserinde görsel yollar da dahil olmak üzere beyin ve sinir sistemi hakkında ayrıntılı bir açıklama yaptı. Fosfenleri optik sinir ve retinadaki sinirsel aktiviteyle ilişkilendirdi.

                          1800 – Sir Isaac Newton:

                            • Newton, fosforlarla ilgili kişisel deneylerini anlatarak, göze uygulanan basıncın renkler ve desenler üretebileceğini belirtti. Bu etkileri retinanın mekanik uyarımıyla ilişkilendirdi.

                            19. Yüzyıl

                            1820 – Jan Purkyně:

                              • Purkyně, dış basıncın retina üzerindeki etkilerini inceledi ve fosfenlerin desenlerini belirledi. Çalışmaları, bunların mekanik kökenlerine ilişkin anlayışı genişletti.

                              1860 – Hermann von Helmholtz:

                                • Helmholtz, Handbuch der Physiologischen Optik adlı eserinde, fosfenlerin ilk kapsamlı açıklamalarından birini sundu. Retinanın ve optik sinirin mekanik, elektriksel ve kimyasal uyarımı yoluyla bunların üretimini tanımladı.

                                20. Yüzyıl

                                1929 – Hans Berger:

                                  • Berger, elektroensefalografiyi (EEG) geliştirirken, beynin elektriksel uyarımının fosfenleri indükleyebileceğini keşfetti. Bu bulgu, görsel fenomenleri anlamak için yeni yollar açtı.

                                  1950’ler – NASA ve Astronot Raporları:

                                    • Yörüngedeki astronotlar, kozmik ışınlar ve manyetik alan değişiklikleri nedeniyle oluşan ışık parlamalarını (fosfenler) bildirmeye başladılar; bu fenomen daha sonra bilimsel çalışmalarla doğrulandı.

                                    1960 – Brindley ve Lewin:

                                      • Çığır açan deneylerde, Brindley ve Lewin, görsel korteksin doğrudan elektriksel uyarımı yoluyla fosfenleri indükleyerek yapay görme yaratma olasılığını gösterdiler.

                                      1970’ler – Görsel Protez Araştırmaları:

                                        • Sinir mühendisliğindeki gelişmeler, görme engelli bireylere temel görsel algıyı geri kazandıran protez cihazlar geliştirmek için fosfenlerden yararlandı.

                                        21. Yüzyıl

                                        2000’ler – Fonksiyonel Görüntüleme ve Elektromanyetik Çalışmalar:

                                          • Araştırmacılar, fosfenlerin sinirsel ilişkilerini incelemek için fMRI ve TMS (transkraniyal manyetik stimülasyon) kullandılar ve algıları sırasında aktive olan belirli beyin bölgelerini belirlediler.

                                          2010’lar – Kök Hücre ve Organoid Araştırması:

                                            • Retinal organoidlerin geliştirilmesi, bilim insanlarının kontrollü koşullar altında fosfen oluşumunun sinirsel temelini simüle etmelerine ve incelemelerine olanak sağladı.

                                            Günümüz:

                                              • Fosfenler, sinirbilim, nöroprotez ve uzay tıbbında görsel algının temel mekanizmalarına ilişkin içgörüler sunan kritik bir araştırma alanı olmaya devam ediyor.

                                              İleri Okuma
                                              1. Kepler, J. (1604). Ad Vitellionem Paralipomena Quibus Astronomiae Pars Optica Traditur. Frankfurt: Claudius Marnius.
                                              2. Lindberg, D. C. (1976). Theories of Vision from Al-Kindi to Kepler. Chicago: University of Chicago Press.
                                              3. Rosen, E. (1965). Kepler’s Somnium: The Dream, or Posthumous Work on Lunar Astronomy. Madison: University of Wisconsin Press.
                                              4. Crombie, A. C. (1994). Styles of Scientific Thinking in the European Tradition: The History of Argument and Explanation Especially in the Mathematical and Biomedical Sciences and Arts. London: Duckworth.
                                              5. Smith, A. M. (1996). Ptolemy’s Theory of Visual Perception: An English Translation of the Optics. Philadelphia: American Philosophical Society.
                                              6. Sabra, A. I. (1981). Theories of Light from Descartes to Newton. Cambridge: Cambridge University Press.
                                              7. Barker, P., & Goldstein, B. R. (2001). “Realism and Instrumentalism in Sixteenth-Century Astronomy: A Reappraisal of the Role of Kepler.Perspectives on Science, 9(3), 232–258.
                                              8. Palmieri, P. (2009). “Kepler’s Optics Without Hypotheses.Archive for History of Exact Sciences, 63(2), 223–251.

                                              Hapşırmanın Gerçekleri: Kalp Durur mu?

                                              • Efsaneleri Çürütmek: Kalp ve diğer organlar hapşırma sırasında durmaz. Kalbin “atışının durması” hissi (göğüs basıncındaki değişiklikler nedeniyle) ve hapşırmanın kuvvetli doğası muhtemelen bu efsaneleri körüklemiştir.
                                              • Kültürel Tepkiler: “Çok yaşa” gibi ifadeler, Rönesans inancında hapşırmanın kötü ruhları kovduğu veya hastalığa işaret ettiği gibi batıl inançlardan kaynaklanır, fizyolojik gerçeklerden değil.

                                              Hapşırma Mekanizması:

                                              • Süreç: Burun sinirlerinin uyarılmasıyla tetiklenen beyin, derin nefes alma, basınç artışı ve kuvvetli nefes verme içeren bir refleks başlatır. Gözler istemsizce kapanır, muhtemelen dışarı atılan parçacıklara karşı korunmak için veya kas kasılmaları nedeniyle. – Karşı Konulamaz Refleks: Hapşırma bir kez başlatıldığında, otonomik bir tepki olduğu için bilinçli olarak durdurulamaz.

                                              Fotik Hapşırma Refleksi:

                                              • Genetik Özellik: İnsanların %18-35’i parlak ışığa maruz kaldığında hapşırmaya neden olan genlere sahiptir (ACHOO sendromu). Beyindeki bu çapraz bağlantı görsel ve burun uyaranlarını birbirine bağlar.

                                              Sağlık Etkileri:

                                              • Hapşırmayı Engelleme: Riskler arasında kulak hasarı (örn. kulak zarı yırtılması) ve tahriş edici maddelerin tutulması yer alır. Beyin damarı yırtılması nadir görülen bir endişedir.
                                              • Uyku: Hapşırma, refleks sinirlerinin inaktif olması nedeniyle uyku sırasında imkansızdır, ancak yarı bilinçli durumlar buna izin verebilir.

                                              Rekor Kıran Vaka:

                                              • Donna Griffiths: 978 gün boyunca hapşırmak beyin anormalliğiyle ilişkilendirildi ve sinirsel çeşitliliği ve uygun refleks düzenlemesinin rolünü vurguladı.

                                              Hız ve İşlev:

                                              • Hız: Hapşırıklar 120–160 km/s hızla hareket ederek tahriş edici maddeleri etkili bir şekilde dışarı atar.
                                              • Amaç: Burun kanallarını yabancı parçacıklardan temizleyerek koruyucu rolünü vurgular.

                                              Keşif

                                              Antik Gözlemler (Tarih Öncesi – MÖ 3000)

                                              • Hapşırma, muhtemelen insanların var olduğu zamandan beri gözlemlenen, burun kanallarındaki tahriş edici maddeleri temizlemeye bağlı bir reflekstir. İlk insanlar bunu ruhlar veya tanrılar gibi doğaüstü nedenlere bağlamış olabilir. Yazılı kayıtlar yoktur, ancak halk hikayeleri hapşırmanın önemli görüldüğünü öne sürmektedir – bu nedenle kötülüğü uzaklaştırmak için “seni korusun” gibi ifadeler kullanılmıştır.

                                              Erken Kültürel Yorumlar (MÖ 3000 – MS 500)

                                              • Antik Mısır (~MÖ 3000): Hapşırma, Ebers Papirüsü gibi tıbbi metinlerde bazen sağlık ve canlılıkla ilişkilendirilmiştir, ancak sistematik olarak incelenmemiştir.
                                              • Antik Yunan (~MÖ 400): “Tıbbın babası” Hipokrat, hapşırmanın tahrişe veya hastalığa karşı bedensel bir tepki olduğunu ve bunun zararlı maddeleri dışarı atabileceğini (mizaç teorisinin bir parçası) belirtmiştir.
                                              • Roma Dönemi (~MS 100): Yaşlı Plinius, Naturalis Historia adlı eserinde hapşırık hakkında yazmış ve soğuk algınlığı ve alerjilerdeki sıklığını gözlemlemiştir, ancak açıklamalar ilkel kalmıştır.

                                              Orta Çağ (MS 500 – MS 1500)

                                              • Hapşırık batıl inançlar nedeniyle ağırlık kazanmıştır. Kara Ölüm (1347-1351) sırasında hapşırık, veba belirtisi olarak korkulmuştur ve bu da “Tanrı seni korusun” geleneğini güçlendirmiştir; bu muhtemelen Papa I. Gregory’nin pandemiye verdiği yanıtla bağlantılıdır. Bilimsel olarak çok az ilerleme kaydedilmiştir; hala ilahi irade veya bedensel mizaçların dengesizliği merceğinden bakılmaktaydı.

                                              Bilimsel Devrim (1600’ler – 1700’ler)

                                              • 1660’lar: Robert Boyle ve diğer erken dönem bilim insanları hava basıncı ve solunumu incelemeye başlayarak hapşırma gibi refleksleri anlamak için temel oluşturdular.
                                              • 1700’lerin sonu: William Cullen gibi doktorlar hapşırmayı sinir sisteminin burun tahrişine verdiği bir tepki olarak sınıflandırdılar ve tamamen humoral açıklamalardan uzaklaştılar.

                                              19. Yüzyıl: Tıbbi Gelişmeler

                                              • 1830’lar-1840’lar: Refleks yayı kavramı ortaya çıktı ve hapşırma, üçüz sinir (tahriş için) tarafından tetiklenen ve beyin sapı tarafından koordine edilen istemsiz bir eylem olarak tanımlandı.
                                              • 1860’lar: Louis Pasteur’ün mikrop teorisi hapşırmayı soğuk algınlığı gibi bulaşıcı hastalıkların yayılmasıyla ilişkilendirdi ve halk sağlığı perspektiflerini değiştirdi.

                                              20. Yüzyıl: Modern Fizyoloji

                                              • 1930’lar-1950’ler: Otonom sinir sisteminin detaylı çalışmaları hapşırmanın mekaniğini doğruladı; burun tahrişi beyne sinyal göndererek kuvvetli bir hava çıkışına (100 mil/saate kadar!) neden oldu.
                                              • 1960’lar: Alerjiler daha iyi anlaşıldı ve histamin polen veya toza yanıt olarak hapşırmanın temel tetikleyicisi olarak tanımlandı.

                                              21. Yüzyıl: Viroloji ve Ötesi

                                              • 2000’ler-Günümüz: Virolojideki (örneğin, rinovirüslerin incelenmesi) ve görüntüleme teknolojisindeki (MRI gibi) gelişmeler, hapşırmanın patojenlerin yayılmasındaki rolünü, özellikle COVID-19 gibi pandemiler sırasında haritaladı. Hapşırmanın damlacık dinamikleri halk sağlığının odak noktası haline geldi.


                                              İleri Okuma
                                              1. Hippocrates. (ca. 400 v. Chr.). Aphorisms. In: Littré, É. (Hrsg.), Œuvres complètes d’Hippocrate, Paris: J.-B. Baillière, Bd. 4.
                                              2. Galen. (2. Jh. n. Chr.). De symptomatum causis. In: Kühn, C. G. (Hrsg.), Claudii Galeni opera omnia, Vol. VII. Leipzig: Cnobloch.
                                              3. Willis, T. (1672). De anima brutorum. London: Martyn and Allestry.
                                              4. Flourens, P. (1824). Recherches expérimentales sur les propriétés et les fonctions du système nerveux. Paris: Béchet.
                                              5. Kratschmer, F. (1870). Ueber die Wirkung der Reizung sensibler Nerven in der Nase auf Athmung und Circulation. Sitzungsberichte der kaiserlichen Akademie der Wissenschaften Wien, 61, S. 147–170.
                                              6. Gowers, W. R. (1888). A Manual of Diseases of the Nervous System. London: Churchill.
                                              7. Sherrington, C. S. (1906). The Integrative Action of the Nervous System. New Haven: Yale University Press.
                                              8. Forbes, H. S., & Cobb, S. (1921). The reflex responses evoked by stimulation of the nasal mucosa. Archives of Neurology and Psychiatry, 5(1), S. 64–72. DOI: 10.1001/archneurpsyc.1921.02190010071006
                                              9. Aring, C. D. (1942). Neurological aspects of the sneeze reflex. Archives of Neurology and Psychiatry, 48(6), S. 541–554. DOI: 10.1001/archneurpsyc.1942.02290180010003
                                              10. Shapiro, R. E., & Robins, H. I. (1994). AchOO syndrome: Sneezing induced by bright light as a common occurrence. Neurology, 44(4), S. 632. DOI: 10.1212/WNL.44.4.632
                                              11. Ishikawa, S., et al. (2004). Neuronal mechanisms of the sneeze reflex: An fMRI study. Autonomic Neuroscience, 110(1), S. 115–120. DOI: 10.1016/j.autneu.2003.10.009
                                              12. Baraniuk, J. N. (2011). Pathogenesis of sneeze and rhinorrhea. Current Allergy and Asthma Reports, 11(2), S. 104–111. DOI: 10.1007/s11882-011-0168-4