Beyindeki Duygusal Karar Verme Mekanizması

Beyindeki Duygusal Karar Verme Mekanizması

Diyelim ki, daha çok paraya ihtiyaç duyduğunuzu düşünüyorsunuz veya özel bir durumdan dolayı bu paraya gerçekten ihtiyacınız var. Bunun gerçekleşmesi için deneyebileceğiniz yasal yollardan birisi de yüksek maaşlı bir işe girmek ancak bu hipotetik işte gece geç saatlere kadar veya hafta sonları da dahil çalışmanız isteniyor. Benzer şekilde bir hedef hem istenilen hem de uyumsuz olduğu zaman, psikolojik bir ikilem olan yaklaşma-uzaklaşma çatışması yaşarız. Bu çatışma sırasında beynimiz; tam da bu iş için özelleşmiş bir devreyi harekete geçirerek zor ve duygusal olan bir takım kararları almamızı sağlar. İşte bu sinirsel devre de ‘striozom’ denen yapılarda başlayıp, bu yapılarda son buluyor.

Peki striozomlar nedir? Bu sinir hücresi kümeleri, striatum denen ve ödül gibi motivasyonlar ile davranışlarımız arasındaki koordinasyonu ayarlaması ile bilinen büyük bir beyin bölgesi boyunca dağılmış olan küçük fonksiyonel kısımlardır. Ancak striozomlar nispeten küçük ve beynin üst kabuk kısmının çok altında olan bölgeler olduğu için, araştırmacılar bu bölgeyi fMRI ile görüntüleme noktasında zorluk yaşıyordu.

MIT’deki McGovern Beyin Araştırma Enstitüsü araştırmacıları, daha önceki yıllarda gerçekleştirdikleri çalışmalarla beynin ön lobunun kabuğu olan prefrontal korteks bölgesinden sinir hücrelerinin striozomlara bağlandığını göstermişti. Ventromedial prefrontal korteks kısmının da örneğin; değer tayini, duygusal kararlar ve oto-kontrol karar mekanizmalarında etkili bir bölge olduğu biliniyor. Bu bağlantı striozomların da duygusal kararlar alınırken aktifleştiğine işaret ediyordu. Dolayısıyla bu hipotez maymunlar üzerinde yapılan deneylerle test edildi ve yaklaşma-uzaklaşma çatışması sırasında, insanlarda striozomları hedefleyen bölgeye tekabül eden medial prefrontal bölgelerinin seçici biçimde aktifleştiği gözlemlendi.

Duygusal Beyni Keşfetmek

MIT araştırmacıları, sıçanları beş farklı davranış deneyine tabi tutarak beyin bölgelerini daha detaylı olarak tespit etmeye girişti. Bu davranışsal görevlerden dördünde sıçanların görece basit kararlar vermeleri beklenirken, bir tanesinde araştırmacılar daha karmaşık bir yaklaşma-uzaklaşma çatışması senaryosunu denedi. Bu labirent deneyinde sıçanların iki seçenek arasında seçim yapması gerekiyordu: sevdikleri yoğun çikolata ve sevmedikleri parlak ışık mı; yoksa daha az yoğun çikolata ile rahatsız edici olmayan mat ışık mı?

2014 ve 2015 yılı içinde gerçekleştirilen bu deneyler üzerinden yapılan gözlemler ve veri analizleri araştırmacıları bu beş teste yeni bir boyut eklemeye itti. Bazı labirent denemeleri sırasında direkt olarak sıçanların kortikal hücrelerine parlak ışık verilerek, striozomlarının açık ve kapalı konumları arasında değişiklik yapılması sağlandı. Optogenetik olarak bilinen son yılların en gözde ve kesin sonuçlar üretilmesini sağlayan araştırma yöntemi ve alanı, böylelikle duyusal karar verme mekanizması için de başarı ile uygulanmış oldu.

Bu parametrenin eklenmesi ile tekrarlanan deneyler, ilk dört basit testte striozomların açık veya kapalı olmasının karar verme mekanizmasına etkili olmadığını ancak yaklaşma-uzaklaşma çatışmasının bulunduğu beşinci testte striozomların önemli rol oynadığı tespit edildi.

Elde edilen sonuçlar bir araya getirildiğinde striozomların, beyin kabuğundan (korteks) gelen duygusal ve duyusal bilgileri absorbe ederek bu bilgileri karar oluşturulmasında kullanan bölgecikler olduğu kanısına varıldı.
Aynı sinirsel devrenin ‘substantia nigra’ adındaki dopamin-içeren hücreleri barındıran bir orta beyin bölgesini de içerdiği düşünülüyordu. Araştırmacıların öne sürdüğü üzre; striozom tarafından tetiklendiğinde substantia nigra hücreleri, dopamin salgısı yolu ile karar-verme davranışları veya tutumları üzerinde uzun vadeli etkiler üretebiliyor.


Kaynaklar :

  • Bilimfili,
  • Susan Scutti, Decision-Making Process: Optogenetics Uncover Brain Network Involved In Emotional Choices, www.medicaldaily.com/decision-making-process-optogenetics-uncover-brain-network-involved-emotional-choices-335396

Alexander Friedman, Daigo Homma, Leif G. Gibb, Ken-ichi Amemori, Samuel J. Rubin, Adam S. Hood, Michael H. Riad, Ann M. Graybiel,, A Corticostriatal Path Targeting Striosomes Controls Decision-Making under Conflict, www.cell.com/cell/abstract/S0092-8674%2815%2900505-X, DOI: http://dx.doi.org/10.1016/j.cell.2015.04.049

Medical Daily Web Sitesi, Susan Scutti, How Memory Influences Decision-Making: We Are Biased Toward Remembered Food Options, www.medicaldaily.com/how-memory-influences-decision-making-we-are-biased-toward-remembered-food-options-334506

Hareket Hızınız Kararlarınızdaki Sağlamlığınızı Değiştiriyor

Alakasız gibi görünen bu iki şey arasında güçlü bir bağ var: Vücudunuzun hareket hızı ve kararlarınızdaki sağlamlık seviyeniz. Bu yıl yapılan bir araştırma; insanların hızlı ve yavaş hareket ettikleri zamanlarda, bir testte doğru cevabı verip vermediklerine dair kararlarında daha kararlı ya da daha az kararlı oldukları bulgusuna ulaştı.

Öncelikle kararlarımızın doğruluğuna dair yargıda bulunma noktasında biz insanlar oldukça kötüyüzdür. Şaşırtıcı bir biçimde, genellikle yanlış kararlarımızda, doğru kararlarımıza kıyasla çok daha fazla inatçı oluruz. Ve paradoksik bir şekilde, bir işte oldukça iyi olan birisi, genellikle yeteneğine dair daha az özgüvenlidir.

Kararlarımızın doğruluğunu yargılama yetimiz, üstbilişi (en. metacognition) ya da düşündüğümüzü düşünebilmemizi ve düşünce süreçlerimizi düşünebilmeyi gerektirir. Karar verme ve yargıda bulunma süreci, çoğunlukla beynin frontal bölgeleriyle ilintilidir, fakat bu yeni araştırma; alakasız bir beyin ağının varlığına, hareketleri kontrol eden ve düzenleyen motor sistemin aynı zamanda kararlarımızdaki direngenliğimiz üzerinde de bir role sahip olduğu bulgusuna ulaştı. Bu rol, insanların karar verme sürecinde motor sistemi aksatarak kararlarımızın doğruluğuna dair yargıda bulunma yetimizi önemli oranda azaltacak kadar önemli bir roldür.

Ve diğer insanların öznel durumlarına dair çıkarımlar yapıyorken, hareket bilgilerini birleştirdiğimize dair ipuçları da bulunuyor. Örneğin; karar alırken hızlı hareket eden bir kişiye dair yargıda bulunurken kendimize daha çok güveniriz.

University of College London’dan Eleanor Palser öncülüğündeki araştırma ekibi, aynı durumun kendimizi yargılarken de işleyip işlemediğini test ettiler. Yani; kararlarımızdaki kararlılık seviyemiz, karar alma sürecimizde kendi hareketlerimizi gözlemlememizden etkileniyor mu? 

Ekim ayında Society of Neuroscience‘ın yıllık sempozyumunda sunulan çalışma için, araştırma ekibi; 48 katılımcıdan basit bir görsel ayrımsama görevini tamamlamalarını istedi. Katılımcılara; iki kez üst üste aynı derecelendirme örüntüsü gösterildi ve kendilerinden hangi örüntünün daha parlak olduğunu bir bilyeyi iki kutudan birine atarak belirtmeleri istendi. Her deneyimin ardından, katılımcılara kararlarında ne kadar kararlı olduklarını 1 den 99 a kadar numaralar içeren bir ölçekte değerlendirmeleri istendi.

Geçmişteki bulgularla paralel olarak, katılımcıların –bilyeyi atma hızları– hareketlerinin daha hızlı olduğu durumlarda kendi kararlarında daha kararlı oldukları görüldü. Aynı şekilde hareketlerinin yavaş olduğu durumlarda ise daha az kararlı oldukları görüldü.

Sonrasında, katılımcılar bir hareket eğitim aşamasına alındılar. Bu aşamada, katılımcılardan; bilgisayardan gelen geribildirime dayalı olarak bilyeyi hızlı ya da yavaş göndermeleri istendi. Bu çalışmaların herbirinin ardından katılımcılardan görsel ayrımsama görevini tekrarlamaları istendi.

Bu kez, katılımcıların hareket hızlarının manipülasyonu bazı beklenmedik sonuçlara yol açtı. Kararlılık seviyeleri ve hareket hızları arasındaki ilişki tersine dönmüştü.

Araştırmacılar; katılımcıların hızlı denemelerin ardından daha kararlı ve yavaş denemelerin ardından daha az kararlı olmalarını beklediklerini, ancak tam tersini gördüklerini söylüyorlar. Yani, hızlı denemeler; katılımcıların doğru cevap verdiklerinde kendi cevaplarına dair daha az kararlı olmalarına, fakat yanlış cevaplar verdiklerinde ise çok daha kararlı olmalarına yol açmıştı. Bu durumu; “yanlış inadı” etkisi olarak tanımlayan Palser; belki de hızlı denemelerin ardından katılımcıların doğru bir yargıda bulunma ve bilgiyi doğru şekilde işlemeye zamanları olmadığını söylüyor. Öte yandan, yavaş denemeler ise katılımcıların üstbiliş yetilerini artırmış ve kararlarına dair –doğru ya da yanlış– daha tutarlı bir biçimde yargıda bulunma yetilerini güçlendirmişti.

Bunun yanısıra, –beklenmedik bir şekilde– sonuçlar; vücut hareketlerinin yalnızca bilişi değil aynı zamanda üstbilişi de etkileyebiliceğine dair daha fazla delil sağlıyor. Dahası, bizlerin kendi hareketlerimizi gözlemleyerek kararlarımız hakkında bilgi topladığımızı ve bu kararlılık seviyelerimizin vücudumuzun nasıl hareket ettiğine göre değişebileceğini gösteriyor. Görünen o ki; tamamen alakasız şeyler hakkında yargıda bulunurken kendi hareketlerimizi de kullanıyoruz.


Kaynak: Bilimfili

Makale Referansı: Fleming, Stephen M., Brian Maniscalco, Yoshiaki Ko, Namema Amendi, Tony Ro, and Hakwan Lau. “Action-specific disruption of perceptual confidence.” Psychological science 26, no. 1 (2015): 89-98.