Şeker, Küresel Bir Halk Sağlığı Krizine Neden Oluyor ve Tütün Ürünleri Gibi Düzenlenmesi Gerekiyor!

İnsanlığa çok az bir yarar için, şeker kadar başka hiçbir madde dünya topraklarının bu kadar çoğunu kaplamamış gibi görünüyor. Son verilere göre şeker kamışı, pirinç ve mısırdan sonra dünyanın en değerli tarım ürünü ve tüm dünyada arazinin 26.942.686 hektarını kaplıyor. Ticari yararının dışında, ana getirisi yüzyıllardır süren küresel bir halk sağlığı krizi olmuştur.
Obezite salgını, kanser, demans, kalp hastalıkları ve diyabet ile birlikte, şeker temelli karbonhidratların yiyecek ekonomisine hükmettiği tüm uluslarda yayıldı.
Bu yüzden şimdi bir an duralım ve manzaramıza, toplumumuza, sağlığımıza yakın bir tehdit sunmak için nasıl büyüdüğünü anlamak için, şekerin antik kökenlerini bir an durup düşünelim
Geriye Bakış
İnsan fizyolojisi çok az şeker içeren ve aslında hiç rafine karbonhidrat içermeyen bir diyet üzerine evrildi. Aslında, şeker diyetimize muhtemelen bir kazayla girdi. Şeker kamışının öncelikle domuzları şişmanlatmak için kullanılan bir yem bitkisi olması muhtemelse de insanlar zaman zaman saplarını çiğnemiş olabilir.
DNA ve bitki kalıntıları kanıtları, şeker kamışının Güneydoğu Asya’da evrimleştiğini gösteriyor. Araştırmacılar şu sıralarda, yaklaşık MÖ 8000’e uzanan taro ve muz gibi ilgili ürünlerin evcilleştirildiği yer olan Papua Yeni Gine’de Kuk Bataklığı’nda şeker kamışı tarımının erken kanıtlarını araştırıyor. 3500 yılı öncesi civarında Doğu Pasifik ve Hint Okyanusu çevresinde yayılan tarım ürünleri, Avustralyalı ve Polinezyalı gemiciler tarafından taşındı.
İlk kimyasal rafine şeker, yaklaşık 2500 yıl önce Hindistan’da ortaya çıktı. Teknik, buradan doğuda Çin’e ve batıda İran ile erken Müslüman dünyaya kadar yayıldı ve hatta Akdeniz’e 13. yüzyılda ulaştı. Kıbrıs ve Sicilya şeker üretiminde önemli noktalar haline geldi. Orta Çağ boyunca ise, günlük bir baharat yerine, nadir ve pahalı bir çeşni olarak görüldü.
Büyük ölçekte arıtma (rafine edilmiş) ve ticaret için açıkça şeker kamışı yetiştirecek ilk yer, 15. yüzyıl süresince Madeira Atlantik adasıydı. Sonra, şeker tarlaları için yeni ve avantajlı durumların, köle temelli sömürge ekonomisinin kurulduğu Brezilya’da olduğunu fark eden Portekiz idi. Brezilya şeker kamışı, 1674’ten biraz önce, Karayipler’de sunulduğu zaman; Batı Avrupa’nın şeker rağbetini beslemek için gelen endüstrinin büyümesine öncülük etti.
Köle Ticareti
Kimsenin ihtiyacı olmayan ama herkesin can attığı bu yiyecek, modern dünyayı şekillendirdi. Brezilya ve Karayipler’deki büyük şeker tarlalarında ürün yetiştirmek için işgücüne büyük bir talep vardı. Bu ihtiyaç, 1501 ve 1867 arasında Afrika’dan Amerika’ya yaklaşık 12.750.000 insan taşınmasıyla sonuçlanan transatlantik köle ticaretiyle karşılandı. Her bir yolculuktaki ölüm oranları, %25’e varan yüksek oranlara ulaşabiliyordu ve 1 ile 2 milyon arasında ceset denize atılmış olabilir.
Ve tabi ki, bakır ve pirinç, rom, kumaş, tütün ve silah gibi mallara, köle satın almak için Afrikalı elitlerin ihtiyacı vardı. Bunlar, özellikle İngiliz ülkesinin ortalarındaki ve güneybatısındaki sanayi üretiminin büyütülmesiyle güvenlik altına alındı. Modern zamanların bankacılığı ve sigortacılığı kökenlerini 18.yy Atlantik ekonomisine dayandırabilir.
Bu sırada, tarlalarda çalışan köleler ise sefil hayatı yaşıyorlardı. Nihayet 1834’te İngiliz İmparatorluğu’nda azat edildiklerinde, tamamen tazmin edilenler, köleler değil köle sahipleriydi. Bu paranın çoğu, demiryolları ve fabrikalar gibi Viktoryan altyapısını inşa etmek için kullanıldı.
Modern Zaman Felaketleri
Tütün ve şekerin hikayesi bir çok yönden yakın ilişkide. Her iki ürün de başlangıçta köle işgücü tarafından üretildi ve başlangıçta sağlığa faydalı olarak görüldü. Şekerin ve tütünün de antik kökenleri olmasına rağmen, bugün onlarla ilişkilendirdiğimiz sağlık risklerini oluşturan 17. yy ortalarından itibaren beklenmedik ve kitlesel tüketimleriydi.
Bulaşıcı olmayan hastalıkların “endüstriyel salgını” fikri, büyük şirketlerin kar güdüleri tarafından idare ediliyor. Ve tütün yaygın olarak bağımlılık yapıcı olarak kabul edilirken, şeker aynı zamanda bağımlılıktan ayırt edilemeyen davranışsal tepkileri yönlendirebiliyor.
Fakat 21. Yüzyılda şekerin etkisi, tütün gibi karşılaştırılabilir belalardan, hatta alkolden bile daha güçlü. Modern diyetlerin kalori içeriğinin %20’sinin muhtemel sorumlusu olan şeker, sadece her yerde birden değil, aynı zamanda dünya ekonomisi ve kültürel mirasın da merkezinde.
Belki de daha iyi bir karşılaştırma, bizim fosil yakıtlara olan güvenimizdir. Fosil yakıtlar sadece kusurlu ya da kötü bir alışkanlık değil, yaşama şeklimize ve coğrafya ile kaynaklarının bulunduğu bölgelerin siyasetlerine merkez oluşturuyor. Aynı şekilde şekerin yükselişi, küresel ticaret ve sosyoekonomik gelişme ile kölelik, Afrika diasporası ve modern kültürel standartlara anahtar olmuştur.
Şeker kamışının evrimsel ve tarihi kökenleri, şekerin modern kültüre neden hakim olduğuna, ve kötücül etkisini hafifletmek için ne yapabileceğimize ışık tutabilir. 21. yüzyılın pek çok büyük zorlukları gibi, örneğin iklim değişikliği, sorunu tanımlayan bu bilim açıkça görülmektedir.
Eksik olan şey, kamu ve siyasi iradenin önerilen şeker vergisi ve belirgin olarak göz önüne serilen sağlık uyarıları gibi yollarla bunu çözmesidir. Hala yiyecek sistemimizin çok büyük parçası olan şeker ile ilgili (2013’te şeker mahsulleri dünya tarım üretiminin %6,2’sini ve maddi değerinin %9,4’ünü oluşturdu) önemli değişimleri mümkün kılacak bu tarz cesur tedbirlere gerek duyuluyor.
 
Düzenleyen: Osman Öztürk(Evrim Ağacı)
 
Kaynak: QZ

Kahvaltı Yapmak Beynimiz İçin Gerçekten Önemli mi?

Sabah kahvaltıları hakkında yapılan övgüleri mutlaka duymuşsunuzdur: İyi bir güne başlamanın yolu iyi bir kahvaltıdan geçer.

Düşünce şudur; eğer ki “depoyu doldurursanız”, beyniniz daha iyi çalışacak enerjiye sahip olur ve günü bitirebilmenizi sağlayan yeterli miktardaki mental enerji sahip olursunuz. Özellikle de ebeveynler bu cümleleri daha da allayıp pullayarak çocukları için iyi birer neden yaratırlar: Birçok çalışma; iyi bir kahvaltının yüksek akademik performans ile ilişkili olduğunu gösteriyor. Doğru mu peki?

-Kısmen.

Öncelikle söylemek gerekiyor ki; The International Symposium on Breakfast and Performance ‘ın (Kahvaltı ve Performans üzerine) 1995 yılında Napa’daki oturumunda (türünün ilk ve son sempozyumu oldu) asla böyle bir sonuca varılmadı. Veriler; kahvaltıyı es geçmenin öğrenmeyi engelleyebileceğini destekliyordu, ancak bu bağlantızaten yetersiz beslenme riskinde bulunan çocuklar için daha belirgindi.

Öte yandan güncel çalışmalar ise bu iddiayı hiçbir zaman tamamıyla doğrulamadı. Hatta ilkokul düzeyindeki 20 çocuk üzerinde yürütülen 2012 yılındaki araştırma kahvaltıyı aksatma ile bilişsel performansın düşmesi arasında herhangi bir korelasyon saptamadı. Kahvaltıyı es geçen bu çalışmadaki çocuklar görece daha huysuz ve biraz daha uyuşuk davranıyorlardı ancak hiçbir zaman okulda kötü bir başarı seviyesinde olmadılar.

Peki diyelim ki; işe geç kalıyorsunuz ve çocuklarınıza kahvaltıyı yetiştiremediniz ve bu durum birkaç defa tekrarladı. O halde çocuklar iyi bir üniversiteyi on ikiden vurma şansına hala sahipler. Doğru mu?

-Olabilir.

İngiltere’deki University of Cardiff’ten araştırmacıların yürüttüğü daha geniş örnekleme sahip bir çalışmaya 9 ila 11 yaş aralığındaki 5000 çocuk katıldı. Ve araştırma ekibi; kahvaltı yapma ile daha iyi bilişsel yetiler arasında bir bağlantı saptadı.[1] Bu çalışmada kahvaltı yapan çocuklar, standart testlerde daha iyi bir sonuç elde ettiler ve ortalama performansın iki katı seviyeye ulaşma şansına sahip oldular.

Ne yenilmesi gerektiği açısından konuyu ele alırsak, birçok çalışmanın –enerji seviyesinden ziyade– bilişsel performansa göre üzerinde ortaklaştığı tek şey: Sabahları çocuklarınıza şeker yedirmeyin. [2]

Ancak bu demek değil ki; çocuklarınıza sabahları kahvaltı yaptırmayın. Çünkü bugüne kadar hiçbir çalışma kahvaltı yapmanın okul performansını olumsuz etkilediğine dair bir veri ortaya koymadı.

Peki ya yetişkinler için durum nedir?

Kahvaltının çocuklarınıza yardımcı oluyor olması; aynı etkinin sizler için de geçerli olduğu anlamına gelmiyor. Yumurta ve yulaf ezmesi lezzetli olabilir, ancak stresinizi yok etmeyeceği gibi içinizdeki Picasso’yu da uyandırmaz.

Yetişkinlerde kahvaltının etkilerine dair yapılan çok daha az araştırma var. Ve çoğu da, beynimizden ziyade göbeğimizdeki etkilerine bakıyor.

University of Glasgow’da toplanan çalışmaların 2013 yılındaki derlemesi; biraz daha kapsamlı olarak biliş ve kahvaltı ilişkisine bakıyor ve geniş ölçekteki metabolik durumlara odaklanıyor. [3]

Görünen o ki; sağlıklı yetişkinler için bir kural var: Kahvaltıyı hiç aksatmamak ya da hiç kahvaltı yapmamak yerine bir rutine bağlayın. Yani ne bilişinizi artırmaya çalışmak için beslenmenizde ciddi değişimler yapın ne de kendinizi aç bırakın.

Fakat bu demek değil ki, sizin için en işe yarar kahvaltı kombinasyonunu bulmak için sayısız deneme yapın.

Bazı araştırmalar; keton oluşumuna (vücudun enerji için karbonhidrat yerine yağ yakması) sebep olan yüksek yağ içerikli beslenmenin  beyin için faydalı olabileceğini gösteriyor. (Canan Karatay bu çalışmaları referans alıyor olabilir.) Yani, yüksek yağ içerikli bir kahvaltı; yağ yakımını başlatabilir ve sağlıklı bir beyinle güne başlamaya olanak sunabilir.

Peki, ne yiyeceğimiz hakkında endişe duymak yerine, hiç yemesek? Diğer araştırmalar ise; kahvaltıyı atlamanın aynı zamanda bir gece boyunca aç kalarak (gün aşırı) yüksek yağlı beslenmenin etkilerine benzer etkiler yarattığını ileri sürüyor. Yani, gün-aşırı tekniğini de deneyebilirsiniz. Kaldı ki; muhtemel psikolojik faydalarının yanı sıra, bu teknik ile kan şekeri saviyenizi stabilize ederek hafızanıza ve modunuza yardımda bulunabilirsiniz. [4] Çünkü beyin kendini; glikoz yerine kısa yağ asidi zincirleriyle doldurur. Çünkü kahvaltıyı atladınız, dolayısıyla çok daha aç durumda olursunuz.

Peki, diyelim ki kahvaltı yapacaksınız, ancak nereden başlayacağınız ise bir başka soru: Yumurta ya da yulaf ezmesi mi? Meyve mi? Muz mu, elma mı? Tam tahıllı gofret? Süt ürünleri? …

Kilo verme ve diyet durumuna göre değişir, yani bunun sinirbilimiyle bir alakası yok. Ancak, birçok çalışmadan elde edilen toplam veriye göre; yumurta, tahıl ve meyve yeterli. Bu besinlerin hepsi beynimiz için de, uzun süreli enerji verici olmaları bakımından vücudumuz için de iyi.

Kahvaltı yapın ya da yapmayın seçim sizin. Beyniniz açısından muhtemelen bir sorun çıkmayacaktır. Öte yandan, kahvaltı yapmamak çocuğunuzun okul başarısını düşürmez, yalnızca öğretmenleri açısından ekstra uğraş gerektiren bir çocuk okula göndermiş olursunuz.

Click here to display content from TED.
Learn more in TED’s privacy policy.


Kaynaklar: Bilimfili,
[1] Kate Bratskeir, “Kids Who Eat A Good Breakfast May Do Better In School”, http://www.huffingtonpost.com/entry/breakfast-kids-better-performance_us_564e0236e4b08c74b734b067
[2] Allison Aubrey, “A Better Breakfast Can Boost a Child’s Brainpower”, http://www.npr.org/templates/story/story.php?storyId=5738848
[3] Zilberter, Tanya, and Eugene Y. Zilberter. “Breakfast and cognition: sixteen effects in nine populations, no single recipe.” Frontiers in human neuroscience 7 (2013).
[4] Heilbronn, Leonie K., Steven R. Smith, Corby K. Martin, Stephen D. Anton, and Eric Ravussin. “Alternate-day fasting in nonobese subjects: effects on body weight, body composition, and energy metabolism.” The American journal of clinical nutrition 81, no. 1 (2005): 69-73.

  • Dean Praetorius, “Does Your Brain Need Breakfast? No One Really Knows”, https://www.braindecoder.com/does-your-brain-need-breakfast-1585931504.html