Bipolar Bozukluğun Yeni İlacı Kehribar Rengi Güneş Gözlüğü Olabilir mi?

Bipolar Bozukluğun Yeni İlacı Kehribar Rengi Güneş Gözlüğü Olabilir mi?

Güneş ışığı her dalgaboyundan, yani her renk ışıktan oluşan bir karışımdır. Sabahları vücut saatimizi baştan başlatmak konusunda özellikle etkili olan mavi ışık, güneş ışığını aldığımızda yeni bir güne fiziksel ve psikolojik olarak hazırlanmamıza yardımcı olur. Ancak giderek büyüyen bir kanıtlar silsilesi, mavi ışığa şayet akşam saatlerinde maruz kalınırsauykusuzluk, obezite, depresyon ve diğer bazı mental bozuklukların gelişme olasılığını artırdığını gösteriyor.

Norveç’te bulunan Bergen Üniversitesi ve Valen Hastanesi araştırmacılarının bu konuya ilişkin ortaklaşa yürüttüğü bir çalışma sonucunda, geçtiğimiz günlerde ilginç bir bulgu elde edildi. Bipolar bozukluktan ötürü hastanede kalan 32 hasta üzerinde yapılan araştırmada, normal tedaviye ek olarak akşam saat 18:00 ile sabah 08:00 arasında hastaların bir bölümünekehribar rengi camlı gözlükler verildi. Kehribar rengi camların özelliği, mavi ışığı bloke ediyorolmasıydı.

Hastalar bu gözlükleri 1 hafta boyunca, belirtilen saat aralıklarında taktı. Görülen semptomların “Young Mania Rating Scale” ölçeğine göre değerlendirildiği çalışmada, 60 üzerinden puanlama yapıldı. Buna göre, kehribar camlı gözlük takan hastalarda 60 üzerinden ortalama 14,1‘lik bir iyileşme görülürken, takmayanlarda sadece 1,7 civarında iyileşme saptandı.

Bu sonuçlar oldukça çarpıcı bir farkı ortaya koyuyor. Üstelik etki, sadece 3 günde kendini gösterdi. Elbette katılımcı sayısının düşük olması, daha geniş çaplı araştırmaları zorunlu kılıyor. Fakat yine de akşam saatlerinde mavi ışık almanın olumsuz etkileri anlaşılıyor. Mavi ışığa özellikle bilgisayar ekranları ve cep telefonları aracılığı ile geceleri çok fazla insan maruz kalıyor.

Ekip lideri Tone Henriksen, “Değişimin büyüklüğü ve olumlu yöndeki gelişimin çabukluğu karşısında çok şaşırdım.” diyor. Her ne kadar bunun kesin bir tedavi aracı olabileceğini söylemek için erken olsa da, heyecanlanmakta haksız sayılmaz. Hiçbir ilaç tedavisi ile elde edilemeyen hızda bir değişim, belki bu sayede başarılabilir.

Bergen ekibinin bu çalışmasında, mavi ışığın tetiklediği biyolojik mekanizmaya ilişkin herhangi bir inceleme yapılmadı. Ancak önceki çalışmalardan bilindiği kadarıyla, mavi ışığı kesmenin en önemli etkisi uykusuzluk sorununu azaltmasından kaynaklanıyor. Bu sayede mental sağlık olumlu yönde değişebiliyor.

Geçtiğimiz yıllarda mavi ışığın gözde bulunan özel bir reseptör hücre ile algılandığı anlaşılmıştı. Bu hücreler sadece mavi ışığa duyarlı oluyor ve doğrudan hipotalamus ile bağlantı halindeler. İşte biyolojik saatin bulunduğu yer de tam orası; yani hipotalamus. Uyku düzeni ve metabolizma düzenlemelerinde büyük rol oynuyor. Kehribar rengi gözlükler işe yarıyor; çünkü mavi ışığı keserek beyne etrafın karanlık olduğunu söylemiş oluyorlar.  Böylece beyindeki epifiz bezi melatonin üretebiliyor ve kişinin uykusu geliyor.

Aslında bu çalışma kehribar rengi gözlüklerin bipolar bozukluk üzerinde olumlu etki yaptığının ilk kanıtı değil. 2009 yılında Oregon’da bulunan Samaritan Sağlık Hizmetleri’nden psikiyatrist James Phelps ve çalışma arkadaşları, uykusuzluk çekmesi beklenen 20 bipolar hastanın, geceleri bu gözlükleri taktıklarında olumlu etkiler aldıklarını saptamışlardı.

 


Kaynak:

  • Bilimfili
  • Science Alert, “Study shows amber-tinted glasses can reduce manic symptoms in just 3 days”
    < http://www.sciencealert.com/study-shows-amber-tinted-glasses-can-reduce-manic-symptoms-in-just-3-days >

İlgili Makaleler:

  • Bipolar Disorders, “Blue-blocking glasses as additive treatment for mania: a randomized placebo-controlled trial”
    < http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/bdi.12390/abstract >
  • Burkhart K, Phelps JR Amber lenses to block blue light and improve sleep: a randomized trial. Chronobiol Int. 2009 Dec;26(8):1602-12. doi: 10.3109/07420520903523719.

Uyumadan Önce Akıllı Telefon Kullanımı Nelere Sebep Oluyor?

Uyumadan önce elektronik cihaz kullanımının iyi bir gece uykusu için iyi olmadığını hepimiz biliyoruz, fakat yine de birçoğumuz bu alışkanlıktan vazgeçemiyor. Çünkü günü bitirmenin en cazip yollarından birisi; o gün arkadaşlarınızın ne yaptığını sosyal medya hesapları aracılığıyla kontrol etmektir. Peki bu davranış; vücudumuzda ve beynimizde tam olarak nelere sebep oluyor?

Ve daha önceki yazılarımız ve çevirilerimizde de belirttiğimiz gibi sorunların kaynağında; ışığa maruz kalma ile kontrol edilen, vücudunuzun hormon salgılamasını belirleyen sirkadiyen ritmleri var. Geceleri telefonunuzu elinize aldığınızda, telefonunuzun ekranından tam gözlerinize doğru bir foton demeti (mavi ışık) gönderilir ve bu durum beyninize yorgun hissetmenizi sağlayan melatonin hormonunu salgılamaması uyarısı yapar.

Bu da şu anlama geliyor; ta ki beyniniz “yeter artık” diyene kadar uyanık kalıyorsunuz. Ancak beyniniz bu uyarıyı yapana kadar arzu ettiğiniz uyku saatiniz üzerinden birkaç saat geçmiş oluyor. Ve ertesi gün işe ya da derse gitmek için uyanmak zorundaysanız ve bu durumu sürekli hale getirdiyseniz, her gece uykunuzdan birkaç saat kaybetmiş oluyorsunuz.

Öte yandan araştırmacılar; uykunun neden önemli olduğunu anlamaya çalışıyorlar. Her gece 7 ve 9 saat arasındaki bir uyku; aktif nöronlarımızın yalnızca dinlenmesini sağlamıyor, aynı zamanda gün boyunca beynimizde oluşan nörotoksinlerin temizlenmesinde önemli olan santral sinir sistemindeki gliyal hücreleri de destekliyor. Yeteri kadar uyku alamadığımızda, gliyal hücrelerimiz doğru şekilde çalışamıyor ve sonucunda da odaklanma (dikkat) süremizde bozulmalar, hafıza problemleri ve metabolizmamızı düzenleyen insülin seviyesinde düzensizlikler ortaya çıkıyor. Öte yandan University of Berkeley’de yapılan bir araştırmaya göre; uykusuzluk başka insanların yüz ifadelerini doğru algılayabilme yetimizi de köreltiyor. Bu açıdan bakıldığında da; uyumadan hemen önce akıllı telefon kullanımı yalnızca biyolojik anlamda bozulmalara değil, sosyal anlamda da zayıf ilişkiler kurulmasına ya da mevcut ilişkilerin bozulmasına sebep olabilir.

Sonuç olarak; akıllı telefonlarınızı yatak odanıza almamanız için yeterli sebebiniz var.

Kaynak: Bilimfili

Sirkadiyen ritim

Sirkadiyen ritim kavramı, canlı organizmalardaki çok çeşitli fizyolojik, metabolik ve davranışsal kalıpları etkileyen biyolojik süreçlerin temel bir yönünü temsil eder. “Sirkadiyen” terimi, Latince “etrafında” anlamına gelen “circa” ve “gün” anlamına gelen “diem” kelimelerinden kaynaklanır ve bu ritimlerin, Dünya’nın dönüşüne yanıt olarak takip ettiği kabaca 24 saatlik döngüyü yansıtır.

Kronobiyoloji olarak da bilinen sirkadiyen ritim çalışmaları, Büyük İskender’in katibi Androsthenes’in MÖ 4. yüzyılda bitkilerdeki günlük yaprak hareketlerini ilk kez gözlemlemesinden bu yana önemli ölçüde gelişti. Bununla birlikte, sirkadiyen ritimlerin resmi analizi, 1729’da Mimosa bitkilerinin güneş ışığının yokluğunda günlük hareketlerini gözlemleyen Jean-Jacques d’Ortous de Mairan gibi bilim adamlarının önemli katkılarıyla 20. yüzyılın başlarında başladı.

“Sirkadiyen” terimi, 1950’lerin sonlarında Franz Halberg tarafından icat edildi ve bu biyolojik ritimlerin incelenmesinde çok önemli bir anı işaret ediyordu. Halberg’in çalışması, bu ritimlerin içsel kökenini ve bunların dış çevreye uyumunu (sürüklenmelerini) vurgulayarak çağdaş kronobiyolojik araştırmaların temelini attı.

Sirkadiyen ritimler, esas olarak memelilerde hipotalamusun suprakiazmatik çekirdeğinde (SCN) bulunan dahili bir biyolojik saat tarafından üretilir. Bu iç saat, organizmanın fizyolojik durumunu günün saatine göre ayarlayan, başta aydınlık-karanlık döngüleri olmak üzere çevresel ipuçlarıyla senkronize edilir. Sirkadiyen ritimlerin altında yatan moleküler mekanizmalar, çeşitli fizyolojik fonksiyonları kontrol eden diğer genlerin ekspresyonunu düzenleyen başta CLOCK ve BMAL1 genleri olmak üzere gen ekspresyonunun karmaşık bir geri bildirim döngüsünü içerir.

Araştırmalar sirkadiyen ritimlerin insan sağlığı üzerindeki derin etkisini, uyku düzenini, hormonal salınımı, yeme alışkanlıklarını, vücut ısısını ve diğer birçok vücut fonksiyonunu etkilediğini ortaya çıkardı. Vardiyalı çalışma, jet lag veya düzensiz ışığa maruz kalmanın neden olduğu sirkadiyen ritimlerdeki bozulmalar, uyku bozuklukları, metabolik sendrom, kardiyovasküler hastalıklar ve kanser gibi çeşitli sağlık sorunlarıyla ilişkilendirilmiştir.

Sirkadiyen ritim, insan vücudundaki metabolik süreçleri düzenleyen, fizyolojik aktivitelerin 24 saatlik gün boyunca en iyi şekilde zamanlanmasını sağlayan içsel bir zaman tutma sistemidir. Bu düzenleme, uyku-uyanıklık döngüleri, hormon salınımı, yeme alışkanlıkları ve vücut sıcaklığının düzenlenmesi gibi çeşitli işlevleri kapsar, böylece homeostazı korur ve genel sağlık ve refahı artırır.

Epifiz Bezinin Rolü

Beyinde bulunan ışığa duyarlı bir endokrin organ olan epifiz bezi, melatonin salgılayarak sirkadiyen ritmin korunmasında çok önemli bir rol oynar. Melatonin üretimi karanlık tarafından uyarıldığı ve ışık tarafından engellendiği için sıklıkla “karanlık hormonu” olarak anılır. Bu hormon vücuda uykuya hazırlanma zamanının geldiğinin sinyalini vererek çevresel aydınlık-karanlık döngüsünü vücudun dahili zaman tutma sistemine bağlar. Epifiz bezi tarafından melatonin salgısının düzenlenmesi, insan sirkadiyen saatinin dış gündüz-gece döngüsüyle senkronizasyonunu sağlayarak uyku düzenini ve diğer vücut fonksiyonlarını etkiler.

Beyindeki Çoklu Biyolojik Saatler

Kronobiyolojideki son gelişmeler sirkadiyen zamanlama sisteminin karmaşıklığına ışık tutarak beyinde birden fazla biyolojik saatin varlığını ortaya çıkardı. Washington Üniversitesi’nden ve diğer kurumlardan araştırmacılar, beyin ve vücutta çalışan dağıtılmış bir saat ağı kavramını destekleyen kanıtlar sağladılar. Bu bulgular, suprakiazmatik çekirdeğin (SCN) günlük ritimleri koordine eden ana saat görevi görürken, beynin diğer bölgelerinin de belirli işlevleri bağımsız olarak düzenleyebilen saat mekanizmaları içerdiğini göstermektedir. Bu dağıtılmış saat sistemi, farklı doku ve organlar arasındaki fizyolojik süreçlerin kapsamlı bir şekilde düzenlenmesini sağlayarak, çevresel ipuçlarına ve içsel durumlara daha incelikli bir yanıt verilmesine olanak tanır.

İleri Okuma

  1. Pittendrigh, C.S. (1993). Temporal organization: Reflections of a Darwinian clock-watcher. Annual Review of Physiology, 55, 16-54.
  2. Dunlap, J.C., Loros, J.J., & DeCoursey, P.J. (2004). Chronobiology: Biological Timekeeping. Sunderland, MA: Sinauer Associates.
  3. Foster, R.G., & Kreitzman, L. (2004). Rhythms of Life: The Biological Clocks that Control the Daily Lives of Every Living Thing. Yale University Press.
  4. Halberg, F. (1959). Physiologic 24-hour periodicity; general and procedural considerations with reference to the adrenal cycle. Zeitschrift für Vitamin-, Hormon- und Fermentforschung.
  5. Arendt, J. (1995). Melatonin and the Mammalian Pineal Gland. Chapman & Hall.
  6. Foster, R.G., & Kreitzman, L. (2017). Circadian Rhythms: A Very Short Introduction. Oxford University Press.
  7. Mohawk, J.A., Green, C.B., & Takahashi, J.S. (2012). Central and peripheral circadian clocks in mammals. Annual Review of Neuroscience, 35, 445-462.
  8. Ruby, C.L., Brager, A.J., DePaul, M.A., Prosser, R.A., & Glass, J.D. (2012). Chronic ethanol attenuates circadian photic phase resetting and alters nocturnal activity patterns in the hamster. American Journal of Physiology-Regulatory, Integrative and Comparative Physiology, 303(5), R527-R537.
  9. Sack, R.L., Auckley, D., Auger, R.R., Carskadon, M.A., Wright, K.P., Vitiello, M.V., & Zhdanova, I.V. (2007). Circadian rhythm sleep disorders: Part I, basic principles, shift work and jet lag disorders. Sleep, 30(11), 1460-1483.
  10. Schibler, U., & Sassone-Corsi, P. (2002). A web of circadian pacemakers. Cell, 111(7), 919-922.