Beyin Gelişiminde Temel Aç/Kapa Mekanizması Keşfedildi

Mainz’daki Institute of Molecular Biology (IMB -Moleküler Biyoloji Enstitüsü) bilimcileri beyin hücrelerinin oluşumunu yürüten tek bir genin karmaşık düzenlenme (regülasyon) mekanizmasını çözümledi ve ortaya çıkardı. Araştırma The EMBO Journal‘de yayımlandı ve beyin gelişiminin anlaşılması yönünde büyük bir adım daha atılmış oldu.

Nörodejeneratif hastalıklar (Parkinson vb. ) genellikle nöronların (beyindeki sinir hücrelerinin) geri döndürülemez kaybı olarak karakterize edilmektedir. Vücutta bulunan diğer hücre tiplerinden farklı olarak, nöronlar genellikle kendilerini yenileyemezler. Yani eğer beyin bir kez zarar gördüyse, öyle kalır. Benzer hasarları tedavi etmeyi sağlayacak yöntemlerin keşfi için tek umut da, beyin gelişimini anlamak ve süreci taklit etmeyi başarabilmek olacaktır. Ne var ki, beyin vücuttaki en karmaşık organlardan birisidir ve gelişimine öncülük eden moleküler mekanizmaları ile ilgili de çok az şey bilinmektedir.

Johannes Gutenberg University Mainz’daki Institute of Molecular Biology’den Dr. Vijay Tiwari’nin öncülük ettiği araştırma ekibi bir süredir beyin gelişiminde görev alan temel bir geni araştırıyordu,  NeuroD1. Bu gen gelişmekte olan beyinde ekspres edilir ve nörogenez (sinir hücrelerinin oluşumu) başlangıcına işaret eder.

Araştırmanın makalesinde, Tiwari ve ekip arkadaşları NeuroD1’in yalnızca beyin kök hücrelerinde ekspres edilmekle kalmaz aynı zamanda bu hücrelerin nörona dönüşmesini sağlayan çok sayıda genin temel regülatörü (düzenleyici) olarak rol oynar. Nörobiyoloji, epigenetik ve yazılımsal biyoloji yaklaşımları bir araya getirilerek gelişim sırasında bu çok sayıda genin ‘kapalı’ durumda olduğu saptandı. Ancak NeuroD1 aktivitesi bu genlerin epigenetik statülerini değiştirerek onları ‘açık’ konuma getirir.

Çarpıcı bir sonuç olarak bu genlerin NeuroD1 ortadan kalktıktan sonra dahi (sonraki ekspres edilmediği süreçlerde de) açık konumda kaldıkları tespit edildi. Bunun sebebi ise daha sonraki deneylerde, NeuroD1 aktivitesinin epigenetik etkilerinin bu genler üzerinde kalıcı etkiler bırakması olarak saptandı. Ekip bu fenomeni kısaca nöron gelişimini sağlayan ‘epigenetik hafıza’ olarak tanımlıyor.

Araştırmanın önemi ise, tek bir faktör olarak NeuroD1’in hücrenin epigenetik manzarasını etkileme ve değiştirme yeteneğinin/kapasitesinin ortaya çıkması olarak görülüyor. Bu epigenetik etki de aynı zamanda nöronların jenerasyonunu (üretilmesini veya oluşumunu) yürüten temel etken olarak karşımıza çıkıyor.

Dr. Tiwari bulguların uygulama alanları ile ilgili : ” Bu; DNA dizileri, epigenetik değişimler ve hücre gelişimi ilişkisinin anlaşılması yönünde atılmış önemli bir adımdır. Araştırma yalnızca embriyonik gelişim sırasındaki beyin oluşumunu aydınlatmakla kalmıyor aynı zamanda rejeneratif terapilerin keşfedilmesi yönünde yeni yolların açılmasını da sağlıyor” açıklamasında bulundu.

 


Kaynak :  Bilimfili, A. Glahs, R. P. Zinzen. Putting chromatin in its place: the pioneer factor NeuroD1 modulates chromatin state to drive cell fate decisions. The EMBO Journal, 2015; DOI: 10.15252/embj.201593324

Uyku eksikliğinin biyolojik yaşlanma ile ilişkisi bulundu

Yeni yapılan bir araştırmaya göre, yalnızca bir gecelik dahi olsa kısmi uyku deprivasyonu (yoksunluğu) yetişkinlerde biyolojik yaşlanmaya sebep oluyor. Biyolojik olarak yaşlanma hücrelerimizdeki DNA’ların bölünemez ve proteinlerin bozulmaya başlayarak doğru işlev göremez hale gelmesi olarak tanımlanabilir.

Sonuçlara göre, bir gecelik uyku eksikliği, PBMCs olarak bilinen periferal tek çekirdekli kan hücrelerinde gen ekspresyonu paternlerini aktive ederek hücrenin eşlenme döngüsünün bir aşamasında tutuklu kalmasına ve bölünemesine sebep oluyor. Bu haliyle hücreler bölünerek yenilenemezken, hızla yaşlanmaya (senesans) daha meyilli oluyorlar.

Bu bulgular, biyolojik yaşlanma ile uyku yoksunluğunu nedensel (etiyolojik) anlamda bir araya getirdi ve bu haliyle de uyku bozukluklarının hastalıkları tetikleyeceği, erken ölüm ve yaşlanma riskini bu yönde çalışanmoleküler süreçleri aktive ederek artıracağı yönündeki tezlere de gerçeklik kazandırdı.

Araştırmanın verileri ileri yaştaki yetişkinlerde bir gece yeteri kadar uyumamanın, ilgili biyolojik süreçleri aktive ederek yaşlanmayı hızlandırdığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Araştırmanın lideri olan UCLA Cousins Center for Psychoneuroimmunology psikiyatri ve davranış bilimleri Yard. Doçenti Judith Carroll bu konuda son derece emin olduğunu açıkladı.

Araştırmanın giriş kısmı online olarak Sleep dergisinde yayımlandı ve  Seattle’da Associated Professional Sleep Societies LLC’nin 29. SLEEP 2015 yıllık konferansında sunuldu.

Araştırma yürütülen grup, ileri yaş yetişkinlerinden 29 kişi ile oluşturuldu. Yaşları 61 ile 86 arasında değişen grubun yüzde 48’i de erkek bireylerden oluşuyordu. Deneye katılan kişiler, dört gece boyunca deneysel bir uyku eksikliği prosedürüne maruz bırakıldı. Gece 3 ile sabah 7 arasında uyumalarına izin verilen katılımcıların uykusu yarıda kesildi ve kısmi uyku yoksunluğu simüle edildi. Buna karşılık birer günde uyku eksikliklerini tamamlamaları ve normal düzende uyumaları sağlandı. Her sabah alınan kan örnekleri incelendi ve periferal tek çekirdekli kan hücrelerinin gen ekspresyonu düzeyleri microarray düzeneklerinde incelendi.

Çıkan sonuçta hücre bölünmesinin, (cell cycle – hücre döngüsü) hücrenin bölünmeden itibaren büyüyüp gelişip tekrar bölünmesine kadar olan sürede bir noktada takılıp kaldığı ve burada bölünemeyip biyolojik olarak hücre düzeyinde yaşlanmanın gerçekleştiği tespit edildi.

 


Referans :

  1. Bilimfili,
  2. Sciencedaily.com, American Academy of Sleep Medicine. “Partial sleep deprivation linked to biological aging in older adults.” ScienceDaily. ScienceDaily, 10 June 2015. <www.sciencedaily.com/releases/2015/06/150610131728.htm
  3. Caroll JE, Cole SWi Seeman TEi Irwin MR, PARTIAL SLEEP DEPRIVATION INDUCES DNA DAMAGE AND SENESCENCE IN OLDER ADULTS American Academy of Sleep Medicine Wednesday, June 10, 2015