Droperidol


1. Tarihçe ve Geliştirme Süreci

  • Droperidol ilk olarak 1960’lı yılların başında geliştirilmiştir.
  • Antipsikotik ilaçlar sınıfında yer almakla birlikte, özellikle antiemetik ve sedatif etkileri nedeniyle öne çıkmıştır.
  • Düşük dozlarda güçlü antiemetik özelliği, postoperatif bulantı ve kusma (PONV) tedavisinde yaygın kullanımına neden olmuştur.
  • QT aralığı uzaması ve buna bağlı torsades de pointes gibi potansiyel kardiyak yan etkiler, özellikle 2001 yılından itibaren bazı ülkelerde düzenleyici uyarıların ve kullanıma sınırlamaların getirilmesine yol açmıştır.

2. Farmakodinamik Özellikler

2.1. Dopamin D2 Reseptör Antagonizması

  • Droperidol, beyinde dopamin D2 reseptörlerini bloke ederek dopaminerjik sinyallemeyi baskılar.
  • Bu antagonizma sayesinde:
    • Psikotik semptomların hafifletilmesine katkı sağlar.
    • Kemoreseptör tetik bölgesinde (CTZ) dopaminin etkisini inhibe ederek bulantı ve kusmayı önler.

2.2. Alfa-adrenerjik Reseptörlere Etki

  • α1-adrenerjik reseptörlere düşük ila orta dereceli afinite gösterir.
  • Bu mekanizma üzerinden sedatif ve hipotansif etkiler ortaya çıkar.

2.3. Diğer Nörotransmitter Sistemleri

  • Histamin, serotonin veya muskarinik reseptörler üzerinde anlamlı bir etkisi bulunmamakla birlikte, gabaerjik sistemle dolaylı etkileşimleri bildirilmektedir.

3. Farmakokinetik Özellikler

3.1. Emilim ve Dağılım

  • İntravenöz yoldan uygulandığında hızlı bir başlangıç etkisi gösterir (etki başlangıcı: birkaç dakika).
  • Vücutta geniş bir dağılım hacmine sahiptir; lipofilik özellikleri sayesinde santral sinir sistemine kolayca geçer.

3.2. Metabolizma

  • Karaciğerde metabolize edilir; temel metabolik yol sitokrom P450 (özellikle CYP3A4) sistemidir.
  • Etkin metabolitlere dönüşümü sınırlıdır.

3.3. Eliminasyon

  • Metabolitleri öncelikle renal yolla atılır.
  • Ortalama eliminasyon yarı ömrü 2–3 saat civarındadır.
  • Sedatif etkisi genellikle 2–4 saat içinde sona erer; bu durum kısa süreli kullanımlarda avantaj sağlar.

4. Klinik Kullanım Alanları

4.1. Postoperatif Bulantı ve Kusma (PONV)

  • Özellikle opioid bazlı anestezi protokolleri sonrası bulantı-kusmanın önlenmesinde etkilidir.
  • Genellikle düşük dozlarda (0.625–1.25 mg IV) uygulanır.

4.2. Prosedürel Sedasyon

  • Endoskopi, diş cerrahisi veya küçük cerrahi işlemler öncesinde hafif sedasyon amacıyla kullanılır.
  • Midazolam veya opioidlerle kombine edilebilir.

4.3. Akut Ajitasyonun Yönetimi (Psikiyatrik Acil Durumlar)

  • Psikotik kriz, manik atak veya ajitasyon gibi durumlarda hızlı sedasyon amacıyla intramüsküler veya intravenöz uygulanabilir.
  • Bu kullanımda benzodiazepinlerle kombine protokoller sıklıkla tercih edilir.

5. Güvenlik Profili ve Kontrendikasyonlar

5.1. Kardiyak Yan Etkiler ve QT Uzaması

  • En ciddi yan etki: QT intervalinin uzamasıtorsades de pointes riskini artırabilir.
  • Risk faktörleri:
    • Hipokalemi, hipomagnezemi
    • Diğer QT uzatan ilaçlarla birlikte kullanım
    • Önceden var olan kardiyak hastalık

5.2. Diğer Yan Etkiler

  • Sedasyon, hipotansiyon, ekstrapiramidal semptomlar (özellikle yüksek dozlarda)
  • Nadiren: Disfori, huzursuzluk, anksiyete

5.3. Kontrendikasyonlar

  • QT aralığı uzamış hastalar
  • Ciddi elektrolit bozukluğu olan hastalar
  • Parkinson hastalığı (dopaminerjik antagonizma nedeniyle kötüleşme riski)

5.4. Kullanım Önlemleri

  • EKG izlemi önerilir, özellikle yüksek doz veya kardiyak risk faktörü olan hastalarda.
  • Uygulama öncesi potasyum ve magnezyum düzeylerinin değerlendirilmesi gerekir.

6. Etkileşimler

  • QT uzamasına yol açan ilaçlarla birlikte kullanım riski artırır (örn. sotalol, haloperidol, metadon).
  • Santral sinir sistemi depresanlarıyla birlikte sedatif etkiler artabilir (örn. benzodiazepinler, alkol).
  • CYP3A4 inhibitörleriyle birlikte droperidol düzeyleri artabilir (örn. ketokonazol, eritromisin).

7. Dozaj ve Uygulama Şekli

EndikasyonDoz AralığıUygulama Yolu
PONV profilaksisi0.625–1.25 mgIV
Sedasyon (prosedürel)2.5–10 mgIV veya IM
Akut ajitasyon (psikiyatrik)5–10 mgIM

8. Güncel Klinik Kılavuzlarda Yeri

  • Amerikan Anesteziyoloji Derneği ve Avrupa Anesteziyoloji Derneği, düşük doz droperidol kullanımını belirli durumlarda önermeye devam etmektedir.
  • Kardiyak risk taşıyan hastalarda alternatif antiemetikler (örn. ondansetron, dexamethason) tercih edilmektedir.


Keşif

1. Tarihsel Arka Plan ve Geliştirme Süreci

1.1. Psikotrop İlaç Araştırmaları ve 1950’lerin Bilimsel Zemin Hazırlığı

1950’li yıllar, özellikle santral sinir sistemi üzerinde etkili ilk kuşak antipsikotik ilaçların keşfi açısından devrimsel bir dönemdir. Bu dönemde keşfedilen klorpromazin (1952), haloperidol (1958) ve diğer fenotiyazin türevleri, şizofreni ve psikotik bozuklukların semptomatik tedavisinde kullanılmaya başlandı. Ancak bu ajanların yaygın kullanımı, özellikle ekstrapiramidal semptomlar (EPS) ve sedasyon gibi belirgin yan etkilerle sınırlanıyordu.

Bu bağlamda, daha düşük toksisiteye sahip, ancak güçlü dopamin D2 reseptör antagonizması sağlayabilen yeni kimyasal yapıların geliştirilmesi, farmasötik araştırmaların öncelikli hedeflerinden biri hâline geldi.

1.2. Janssen Pharmaceutica ve Droperidol’ün Sentezi (1961)

Bu hedef doğrultusunda Belçika merkezli Janssen Pharmaceutica, 1959’dan itibaren bütirofenon türevleri üzerinde yoğunlaştı. 1961 yılında araştırmacı Paul Janssen liderliğindeki ekip tarafından sentezlenen droperidol, haloperidol ile benzer kimyasal yapı taşıyan, ancak bazı yapısal farklılıklar sayesinde farklı farmakokinetik ve farmakodinamik özelliklere sahip bir molekül olarak tanımlandı.

Droperidol’ün moleküler yapısı, haloperidol’le kıyaslandığında:

  • Daha kısa etki süresi,
  • Daha belirgin antiemetik etkiler,
  • Sedatif özelliklerin daha ön planda olması gibi farklar sunuyordu.

İlk klinik çalışmalarda hem psikotik ajitasyon hem de ameliyat sonrası bulantı ve kusma üzerinde etkili olduğu gösterildi.


2. Klinik Öne Çıkış ve Yaygın Kullanım Dönemi (1960’lar–1990’lar)

2.1. Anesteziyoloji ve Cerrahi Kullanım Alanları

1960’ların ortalarında droperidol, Avrupa ve ABD’de intravenöz uygulama formu ile piyasaya sürüldü. Özellikle anestezi pratiğinde:

  • Sakinleştirme ve anksiyolizis sağlamak,
  • Opioidlerin ve uçucu anesteziklerin etkisini artırmak,
  • Bulantı ve kusmayı önlemek amacıyla kullanılmaya başlandı.

Droperidol, sıklıkla fentanil ile kombine edilerekneurolept-analjezi” adı verilen bir teknik içerisinde yer aldı. Bu kombinasyon, özellikle kardiyovasküler stabilitenin kritik olduğu cerrahi prosedürlerde (örn. kardiyotorasik cerrahi) tercih edildi.

2.2. Psikiyatride Kullanım

Ayrıca, akut psikotik tablolar, manik ataklar ve şiddetli ajitasyon durumlarında intramüsküler droperidol uygulaması, hastaların hızlı şekilde kontrol altına alınmasında etkili bulundu. Bu, özellikle psikiyatrik acil servisler ve ambulans hizmetleri gibi alanlarda droperidolün sık tercih edilmesine neden oldu.

2.3. Onkoloji ve Palyatif Bakım

Kemoterapiye bağlı bulantı ve kusmada (CINV), yüksek emetojenik ajanların kullanımında droperidol, diğer antiemetiklerle (örneğin metoklopramid) birlikte veya yerine tercih edildi.


3. Düzenleyici Zorluklar ve FDA Kara Kutu Uyarısı (2001)

3.1. QT Uzaması ve Torsades de Pointes Endişesi

1990’ların sonunda, çeşitli vaka raporları ve farmakovijilans verileri, droperidol’ün QT aralığını uzatma potansiyeline işaret etmeye başladı. Bu uzamanın, özellikle predispozisyonu olan hastalarda:

  • Torsades de pointes (TdP),
  • Ventriküler fibrilasyon gibi potansiyel olarak ölümcül aritmilere yol açabileceği bildirildi.

Bu gelişmeler üzerine ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), 2001 yılında droperidol için bir “black box warning” (kara kutu uyarısı) yayımladı. Bu uyarı, şu temel mesajları içeriyordu:

  • 2.5 mg üzerindeki dozlarda ciddi kardiyak riskler gözlenebilir.
  • Uygulama öncesi EKG ile QT aralığı ölçülmeli, gerekiyorsa monitörizasyon sağlanmalıdır.

3.2. Klinik Kullanımda Azalma

Kara kutu uyarısı, özellikle:

  • Acil servislerde,
  • Ameliyathanelerde,
  • Onkolojik tedavi protokollerinde

droperidol kullanımında ani ve ciddi bir azalmaya yol açtı. Kullanıcılar, daha güvenli kabul edilen alternatiflere (örneğin ondansetron, granisetron, dolasetron) yöneldi.


4. Yeniden Değerlendirme ve Rehabilitasyon Süreci (2010’lar–Günümüz)

4.1. Klinik Kanıtların Güncellenmesi

2000’li yılların sonlarına doğru yapılan meta-analizler ve randomize kontrollü çalışmalar, droperidol’ün özellikle 0.625–1.25 mg gibi düşük dozlarda uygulandığında QT uzaması riskinin çok düşük olduğunu ortaya koydu. Bazı önemli bulgular:

  • QT uzaması çoğu zaman doza bağımlı ve geçici niteliktedir.
  • Yüksek riskli hastalar dışlandığında, anlamlı TdP riski oluşmaz.
  • Ondansetron gibi diğer antiemetiklerin de benzer QT uzatma etkileri mevcuttur.

4.2. Kılavuzlara Geri Dönüş

Amerikan Anesteziyoloji Derneği (ASA) ve Avrupa Anesteziyoloji Derneği (ESA), droperidolün belirli doz aralıklarında ve izlem koşullarında güvenle kullanılabileceğini ifade eden öneriler yayımladı.

Bazı klinik kılavuzlarda droperidol:

  • PONV profilaksisinde birinci veya ikinci basamak seçenek olarak,
  • Ajitasyon yönetiminde düşük doz IM uygulama ile önerilmektedir.

5. Günümüzde Droperidol’ün Yeri ve Önemi

  • Hızlı etki başlangıcı, çok yönlü klinik kullanımı ve kısa yarı ömrü, droperidol’ü hâlen bazı kritik durumlar için vazgeçilmez kılmaktadır.
  • Güncel kullanımında odak noktası: Düşük doz, uygun hasta seçimi, EKG izlemi ile güvenli uygulamadır.
  • Tarihçesi, ilaç güvenliği, farmakovijilans, klinik karar alma ve düzenleyici otoritelerin etkisi açısından öğretici bir örnek sunmaktadır.


    İleri Okuma
    1. Janssen, P.A.J. (1962). The discovery of haloperidol and droperidol. Archiv der Pharmazie, 295(5), 433–436.
    2. De Wilde, R. (1970). Droperidol and its use in neuroleptanalgesia. British Journal of Anaesthesia, 42(9), 774–780.
    3. Reves, J.G., et al. (1981). Neurolept anesthesia: clinical pharmacology of droperidol. Anesthesiology, 54(4), 294–301.
    4. Reves, J. G., Fragen, R. J., Vinik, H. R., & Greenblatt, D. J. (1985). Midazolam: pharmacology and uses. Anesthesiology, 62(3), 310-324.
    5. McClellan, K.J., Spencer, C.M. (1998). Droperidol: a review of its use in the management of acute psychosis and aggression. Drugs, 56(6), 929–945.
    6. FDA (2001). Droperidol (Inapsine) labeling revision – boxed warning. U.S. Food and Drug Administration, Public Health Advisory.
    7. Gan, T. J. (2002). Risk factors for postoperative nausea and vomiting. Anesthesia & Analgesia, 94(5), 1160-1177.
    8. Gan, T.J. (2002). Postoperative nausea and vomiting—can it be eliminated? JAMA, 287(10), 1233–1236.
    9. White, P. F. (2002). Use of patient-controlled analgesia for management of acute pain. Journal of the American Medical Association, 287(14), 1868-1873.
    10. Habib, A.S., Gan, T.J. (2003). Droperidol for postoperative nausea and vomiting: is it really dangerous? CNS Drugs, 17(9), 629–638.
    11. Charbit, B., et al. (2005). Droperidol and QT interval prolongation: pharmacokinetic-pharmacodynamic modeling. Anesthesiology, 102(2), 416–425.
    12. White, P.F., et al. (2008). Use of low-dose droperidol as an antiemetic in outpatient surgery: efficacy and safety. Anesthesia & Analgesia, 106(2), 356–361.
    13. Nutt, D., King, L. A., & Phillips, L. D. (2010). Drug harms in the UK: a multicriteria decision analysis. The Lancet, 376(9752), 1558-1565.
    14. Muench, J., Hamer, A.M. (2010). Adverse effects of antipsychotic medications. American Family Physician, 81(5), 617–622.
    15. Apfel, C.C., et al. (2012). A factorial trial of six interventions for the prevention of postoperative nausea and vomiting. New England Journal of Medicine, 366(7), 600–610.
    16. Kaye, A. D., et al. (2018). Consensus Guidelines for the Management of Postoperative Nausea and Vomiting. Anesthesia & Analgesia, 126(1), 411-418.
    17. Gillman, P.K. (2021). Droperidol and torsades de pointes: reappraisal of the black box warning. Australasian Psychiatry, 29(1), 89–91.

    Mannitol

    Mannitol ilk olarak 1806 yılında Fransız kimyager Joseph Louis Proust tarafından tanımlanmıştır.
    Mannitol, gıda katkı maddesi, farmasötik ve tıbbi teşhis dahil olmak üzere çeşitli uygulamalarda kullanılır.
    Mannitol ayrıca plastik ve diğer endüstriyel ürünlerin üretiminde de kullanılmaktadır.

    Mannitol kelimesi, Ortadoğu’da ağaçlarda bulunan tatlı bir maddeye verilen isim olan Latince manna kelimesinden gelmektedir. Mannitol, şekere benzeyen ancak daha az kaloriye sahip bir karbonhidrat olan bir tür şeker alkolüdür.

    Mannitol, genellikle tatlandırıcı ve ilaç olarak kullanılan bir tür şeker alkolüdür. Bir tatlandırıcı olarak, yaygın sofra şekeri olan sükrozdan daha az tatlıdır. Bir ilaç olarak, glokomda olduğu gibi gözlerdeki artan basıncı tedavi etmek ve belirli bir ameliyat türü sırasında yeterli oksijen alamayan beyninizin çalışmasına geçici olarak yardımcı olmak için kullanılır. Mannitol, akut (ani) böbrek yetmezliği olan kişilerde idrar üretimini artırmak için de kullanılabilir. Tıbbi prosedürler ve testler sırasında da kullanılır.

    Farmakodinamik olarak mannitol, ozmotik bir diüretik olarak çalışır, yani böbrek tübülüne su ve elektrolit akışını artırarak idrar üretimini artırır. Bunu glomerüler filtratın osmolalitesini artırarak, su ve elektrolitlerin tübüler reabsorpsiyonunu engelleyerek ve idrarın ozmolaritesini artırarak başarır.

    Farmakokinetik olarak mannitol, gastrointestinal sistemden zayıf bir şekilde emilir ve oral olarak uygulandığında ozmotik ishale yol açabilir. İntravenöz olarak verildiğinde hücre dışı sıvıya dağılır ve böbrekler tarafından değişmeden atılır. Yarı ömrü 1.7 saattir ancak böbrek yetmezliğinde artabilir.

    Herhangi bir ilaçta olduğu gibi, mannitolün de yan etkileri ve olası komplikasyonları vardır. Yan etkiler dehidrasyon, elektrolit dengesizliği ve hiponatremiyi içerebilir. Bu ilaca ciddi bir alerjik reaksiyon nadirdir, ancak meydana gelirse tıbbi yardım alın. Ciddi bir alerjik reaksiyonun belirtileri arasında kızarıklık, kaşıntı/şişme (özellikle yüz/dil/boğazda), şiddetli baş dönmesi ve nefes almada zorluk yer alır.

    Tarih

    Mannitolün bilinen ilk tanımı, 1806’da Fransız kimyager Joseph Louis Proust tarafından yapıldı. Proust, mannitol’ü, manna külünden doğal tatlı bir salgı olan mannadan izole etti. Mannaya benzerliği nedeniyle bileşiğe mannitol adını verdi.

    1900’lerin başında, mannitol ticari olarak mannadan üretildi. Bununla birlikte, manna arzı sınırlıydı, bu nedenle mannitol sonunda mısır şurubu gibi başka kaynaklardan üretildi.

    Günümüzde mannitol, gıda katkı maddesi, farmasötik ve tıbbi teşhis dahil olmak üzere çeşitli uygulamalarda kullanılmaktadır. Mannitol ayrıca plastik ve diğer endüstriyel ürünlerin üretiminde de kullanılmaktadır.

    Kaynak:

    1. MedlinePlus. Mannitol. (https://medlineplus.gov/druginfo/meds/a682602.html)
    2. PubChem. Mannitol. (https://pubchem.ncbi.nlm.nih.gov/compound/Mannitol)
    3. Drugs.com. Mannitol. (https://www.drugs.com/monograph/mannitol.html)

    Click here to display content from YouTube.
    Learn more in YouTube’s privacy policy.

    Gadobutrol

    • Gadolinyum, Gd sembolü ve atom numarası 64 olan kimyasal bir elementtir. Manyetik rezonans görüntüleme (MRI) dahil olmak üzere çeşitli tıbbi uygulamalarda kullanılan nadir toprak elementidir.
    • Butrol, bir dizi farmasötik ilaçta bulunan bir kimyasal gruptur. Gadolinyumun vücuttaki çözünürlüğünü artırmaya yardımcı olduğu düşünülmektedir.
    • “Gadobutrol” kelimesi, “gadolinium” ve “butrol” kelimelerinin birleşimidir.
    • Gadolinyum, MRI da dahil olmak üzere çeşitli tıbbi uygulamalarda kullanılan nadir bir toprak elementidir.
    • Butrol, bir dizi farmasötik ilaçta bulunan bir kimyasal gruptur.
    • Gadobutrol ilk olarak 1990’ların başında kullanıldı.
    • Gadobutrol, MRI taramalarında kullanılan gadolinyum bazlı bir kontrast maddedir.
    • Gadobutrol, Gadavist ticari adı altında pazarlanmaktadır.

    Gadovist (gadobutrol), manyetik rezonans görüntüleme (MRI) taramalarında kontrast maddesi olarak kullanılan bir marka reçeteli ilaçtır. Vücudun belirli bölgelerinin taramada daha net görünmesine yardımcı olur. Bu ilaç, gadolinyum bazlı kontrast maddeler (GBCA’lar) olarak bilinen bir ilaç sınıfına aittir.

    Gadovist, manyetik rezonans görüntüleme (MRI) için makrosiklik, iyonik olmayan bir kontrast maddesi olan gadobutrol içerir. Tanısal görüntülemede anormal vaskülaritenin (kan temini) veya kan-beyin bariyerinin bozulmasının görselleştirilmesini geliştirir.

    Farmakodinamik olarak Gadovist (gadobutrol), manyetik rezonans görüntüsünü bozan güçlü bir manyetik sinyal oluşturur. Gadolinyum iyonunun paramanyetik özellikleri bu bozulmanın nedenidir.

    Farmakokinetik olarak, Gadovist (gadobutrol) metabolizmaya uğramaz ve değişmeden idrarla atılır. İntravenöz enjeksiyondan sonra hücre dışı boşlukta hızla dağılır ve böbreklerde glomerüler filtrasyon yoluyla elimine edilir. Eliminasyon yarı ömrü yaklaşık iki saattir.

    Gadovist’i kullanmadan önce, gadolinyum bazlı kontrast maddeler, şiddetli böbrek yetmezliği olan hastalarda cilt, eklemler, gözler ve iç organların fibrozunu içeren nadir ve ciddi bir sendrom olan nefrojenik sistemik fibroz (NSF) riskini artırdığından, hastanın böbrek fonksiyonu değerlendirilmelidir.

    Dozaj:

    Bir hastaya verilen Gadovist (gadobutrol) dozu, hastanın vücut ağırlığı, yapılan tarama türü ve görüntüleme merkezinin özel protokolleri dahil olmak üzere birkaç faktöre bağlı olarak değişebilir.

    Bununla birlikte, ürünün reçete bilgisine göre, çoğu yetişkin ve 2 yaş ve üzeri çocuklar için önerilen doz 0,1 mmol/kg vücut ağırlığıdır (0,1 mL/kg vücut ağırlığına eşdeğer). Örneğin, 70 kg’lık bir kişi 7 mL Gadovist dozu alacaktır.

    Uygulanacak dozun nihai olarak belirlenmesinin her zaman MRG’de kontrast madde kullanımı konusunda deneyimli ve hastanın tıbbi durumu ile görüntüleme prosedürünün özelliklerini bilen bir sağlık uzmanı tarafından yapılması gerektiğine dikkat edilmelidir.

    Tüm ilaçlarda olduğu gibi, GADOVİST’in dozu, hasta özelliklerine ve yapılan MRG tipine göre bireyselleştirilmelidir. Yeterli görüntüleme elde etmek için gereken en düşük doz her zaman kullanılmalıdır.

    Yaygın yan etkiler arasında baş ağrısı, mide bulantısı ve baş dönmesi yer alır, ancak kardiyovasküler, solunum veya kutanöz belirtilerle seyreden anafilaktoid veya anafilaktik reaksiyonlar da dahil olmak üzere şiddetli reaksiyonlara (şok dahil) kadar değişen ciddi reaksiyonlar da mümkündür ve acil tıbbi müdahale gerektirir.

    Gadovist’in yalnızca hastayı doğrudan denetleme ve anafilaktik veya anafilaktoid reaksiyonlar durumunda tıbbi olarak yeterli tedavinin mevcut olmasını sağlama yetkisine sahip bir hekimin gözetimi altında uygulanması gerektiğini lütfen unutmayın.

    Tarih

    Gadobutrol adı ilk olarak 1990’ların başında ilaç şirketi Bayer AG tarafından geliştirildiğinde kullanıldı. Gadobutrol, MRI taramalarında kullanılan gadolinyum bazlı bir kontrast maddedir. Gadavist ticari adı altında pazarlanmaktadır.

    Kaynak:

    1. Gadovist Prescribing Information. Bayer Healthcare Pharmaceuticals Inc. (https://www.accessdata.fda.gov/drugsatfda_docs/label/2011/201277s000lbl.pdf)
    2. Radiologyinfo.org. Gadolinium-based Contrast Materials. (https://www.radiologyinfo.org/en/info.cfm?pg=safety-contrast-gadolinium)
    3. Drugs.com. Gadovist. (https://www.drugs.com/monograph/gadovist.html)

    Click here to display content from YouTube.
    Learn more in YouTube’s privacy policy.

    Ursodeoksikolik Asit (UDCA)

    • Urso, Latince “ayı” anlamına gelen ursus kelimesinden gelen bir ön ektir.
    • Deoksi ise “oksijensiz” anlamına gelmektedir.
    • Kolik asit, karaciğer tarafından üretilen bir safra asidi türüdür.

    Ursodeoksikolik asit (UDCA), ursodiol olarak da bilinir, insan vücudu tarafından daha küçük miktarlarda üretilen doğal olarak oluşan bir safra asididir. Bazı karaciğer hastalıklarını tedavi etmek için terapötik olarak kullanılır ve özellikle karaciğerin çok fazla safra asidi ürettiği veya safra akışının engellendiği durumlarda faydalıdır.

    Kullanım Alanları:

    UDCA’nın başlıca kullanım alanları primer biliyer kolanjit (eskiden primer biliyer siroz olarak bilinirdi) tedavisi ve küçük ila orta büyüklükteki kolesterol safra taşlarının eritilmesidir. Ayrıca safra reflüsü gastritini yönetmek için ve sklerozan kolanjit gibi bazı karaciğer hastalıklarında da kullanılabilir.

    Farmakodinamik:

    UDCA birkaç mekanizma ile çalışır. Karaciğerdeki toksik safra asitlerini, karaciğer hücrelerini koruyan daha az toksik asitlerle değiştirir. Primer biliyer kolanjit gibi durumlarda vücudun kolesterol üretimini azaltır ve bağırsaklarda kolesterol emilimini engeller. Bu, kolesterol açısından zengin safra taşlarının yavaşça çözülmesine yardımcı olur.

    Ayrıca safra salgılanmasını teşvik ederek ince bağırsakta yağların ve yağda çözünen vitaminlerin sindirimine ve emilimine yardımcı olur.

    Farmakokinetik:

    Oral uygulamadan sonra, UDCA ince bağırsakta emilir ve hepatik ekstraksiyona uğrar. Karaciğere ulaştığında, glisin veya taurin ile konjuge edilir, daha sonra safraya salgılanır. Enterohepatik dolaşıma girer, burada kolesterol sentezini baskılar ve toksik olan safra asitlerinin fraksiyonunu azaltır.

    Ursodeoksikolik asidin yarı ömrü değişkendir, vücutta geri dönüşüme uğradığı için tipik olarak yaklaşık 3,5 ila 5,8 gündür.

    UDCA’nın yaygın yan etkileri şunları içerebilir:

    • İshal
    • Karın ağrısı
    • Mide bulantısı
    • Kusma
    • Baş ağrısı
    • Baş dönmesi
    • Sırt ağrısı
    • Deri döküntüsü
    • Saç dökülmesi

    Nadir durumlarda, aşağıdakiler de dahil olmak üzere daha ciddi yan etkiler ortaya çıkabilir:

    • Şiddetli karın veya mide ağrısı
    • Siyah, katranlı dışkı
    • İdrarda veya dışkıda kan
    • Muhtemelen sol kola, boyuna veya omuza doğru ilerleyen göğüs ağrısı
    • Üşüme
    • Ateş

    Tarih:

    Ursodeoksikolik asidin geçmişi antik çağlara kadar uzanmaktadır. İlk olarak geleneksel Çin tıbbında karaciğer hastalığını tedavi etmek için kullanılmıştır. 1960’larda ursodeoksikolik asit ilk olarak ayıların safrasından izole edilmiştir. Daha sonra potansiyel terapötik kullanımları için incelenmiş ve sonunda 1980’lerde tıbbi kullanım için onaylanmıştır.

    UDCA ikincil bir safra asididir, yani karaciğer tarafından birincil safra asitlerinden üretilir. Birincil safra asitleri karaciğer tarafından üretilir ve daha sonra safra kesesinde depolanır. Yemek yendiğinde, safra kesesi birincil safra asitlerini ince bağırsağa salar ve burada yağların sindirilmesine yardımcı olur. UDCA, yağların sindirilmesinde birincil safra asitleri kadar etkili değildir, ancak karaciğer üzerinde başka yararlı etkileri vardır.

    UDCA, safra taşı, primer biliyer kolanjit ve alkolik olmayan steatohepatit (NASH) dahil olmak üzere çeşitli karaciğer rahatsızlıklarını tedavi etmek için kullanılır. Ayrıca yüksek risk altında olan kişilerde safra taşı oluşumunu önlemek için de kullanılır.

    UDCA genellikle iyi tolere edilir, ancak ishal, bulantı ve kusma gibi bazı yan etkilere neden olabilir. Özellikle başka tıbbi durumlarınız varsa, ursodeoksikolik asit almadan önce doktorunuzla konuşmanız önemlidir.

    Kaynak:

    1. Poupon RE, Balkau B, Eschwège E, Poupon R. “A multicenter, controlled trial of ursodiol for the treatment of primary biliary cirrhosis.” N Engl J Med. 1991 May 30;324(22):1548-54.
    2. Leuschner M, Maier KP, Schlichting J, Strahl S, Herrmann G, Dahm HH, Ackermann H, Happ J, Leuschner U. “Ursodeoxycholic acid in primary biliary cirrhosis: results of a controlled double-blind trial.” Gastroenterology. 1989 Nov;97(5):1268-74.
    3. British National Formulary (BNF) 81: March-September 2021.
    4. Drugs.com. Ursodiol. Accessed July 15, 2023.
    5. Drugs.com. Ursodiol Side Effects. Accessed July 15, 2023.
    6. Mayo Clinic. Ursodiol (Oral Route) Side Effects. Accessed July 15, 2023.

    Click here to display content from YouTube.
    Learn more in YouTube’s privacy policy.

    Deflazacort

    Deflazacort tablet formunda (Calcort®) mevcuttur. 1986 yılından beri ruhsatlıdır. Dağıtım 2022 yılında durdurulmuştur.

    Deflazacort, anti-enflamatuar ve immünosupresan olarak kullanılan bir glukokortikoiddir. Emflaza da dahil olmak üzere çeşitli marka isimleri altında satılmaktadır. Şiddetli alerjik reaksiyonlar, enflamasyon, otoimmün hastalıklar ve belirli kanser türleri dahil olmak üzere birçok durumun tedavisinde kullanılır.

    Etki Mekanizması:

    Deflazakort, aktif formu olan 21-desasetil deflazakorta hızla metabolize olan bir ön ilaçtır. Bir glukokortikoid olarak deflazakort, çoklu enflamatuar sitokinleri (kimyasal haberciler) inhibe ederek ve eozinofillerin (alerjik yanıtlarda ve enflamasyonda rol oynayan bir tür beyaz kan hücresi) apoptozunu (programlanmış hücre ölümü) teşvik ederek enflamasyonu azaltır. Ayrıca lenfatik sistemin aktivitesini ve hacmini azaltarak bağışıklık tepkisini baskılar.

    Farmakokinetik:

    Oral uygulamadan sonra deflazakort gastrointestinal sistemden iyi emilir ve vücut içinde aktif metabolite dönüştürülür. Biyoyararlanımı kabaca %70’tir. Yaklaşık 1.1-1.9 saatlik bir yarılanma ömrüne sahiptir. Deflazakort esas olarak idrarda metabolitler şeklinde elimine edilir.

    Farmakodinamik:

    Deflazakort güçlü anti-enflamatuar ve immünosupresif özelliklere sahiptir. İnflamatuar hücrelerin infiltrasyonunu ve inflamatuar mediatörlerin üretimini azaltarak inflamasyonu azaltmaya yardımcı olur.

    Dozaj:

    Dozaj, tedavi edilen duruma bağlı olarak değişebilir. Yetişkinler için yaygın bir başlangıç dozu, durumun ciddiyetine bağlı olarak günde 6 ila 90 mg arasında değişebilir. Çocuklar için doz genellikle vücut ağırlığına göre hesaplanır. Deflazakort da dahil olmak üzere herhangi bir glukokortikoidin uzun süreli kullanımının osteoporoz, katarakt ve baskılanmış adrenal bez fonksiyonu gibi yan etkilere yol açabileceğini unutmamak önemlidir. Bu nedenle, mümkün olan en kısa süre için en düşük etkili doz kullanılmalıdır.

    Kişiye ve tedavi edilen duruma bağlı olarak büyük ölçüde değişebileceğinden, dozajla ilgili daha doğru bilgi için lütfen sağlık uzmanınıza danışın.

    Yan etkiler:

    Deflazacort, diğer kortikosteroidler gibi, yan etki riskine sahiptir. Bunlar arasında kilo alımı, ruh hali değişiklikleri, yüzde şişkinlik, ciltte incelme, kolay morarma, hipertansiyon, hiperglisemi ve osteoporoz sayılabilir. Uzun süreli kullanım, hormonal bir bozukluk olan Cushing sendromuna yol açabilir.

    Click here to display content from YouTube.
    Learn more in YouTube’s privacy policy.

    Kolşisin

    İsmin Kökeni:

      • “Kolşisin” kelimesi, sonbahar çiğdemi (Colchicum autumnale) bitkisine atıfta bulunan Latince “colchicum ” kelimesinden türemiştir.
      • Latince terimin kendisi Eski Yunanca “κολχικόν” (kolchikon), yani “Kolkhis’ten” gelmektedir.

      Kolkhis Bağlantısı:

        • Kolkhis** Karadeniz’in doğu kıyısında, günümüzde günümüz Gürcistan’ında yer alan antik bir bölgeydi.
        • Bölge, zehirler hakkındaki bilgisiyle tanınan bir büyücü ve bitki uzmanı olan Yunan mitolojik figürü Medea ile ünlüdür.
        • Zehirli bir alkaloid olan kolşisin, sembolik olarak bu mitolojik bağlantıya bağlanır; Colchicum bitkilerinin Kolkhis’in zehirlerini temsil ettiği söylenir.

        Bilimsel Adlandırma:

          • “Kolşisin” terimi resmi olarak 19. yüzyılda kimyagerler tarafından aktif bileşiğin izolasyonu ve isimlendirilmesinden sonra ortaya çıkmıştır. Son ek “-ine ” bir alkaloid olarak sınıflandırıldığını gösterir.

          Sonbahar çiğdemi (Colchicum autumnale) tohumlarından elde edilen bir alkaloid olan kolşisin, iltihap giderici ve ağrı kesici özellikleri nedeniyle gut hastalığının tedavisinde yüzyıllardır kullanılmaktadır. Etki mekanizması, mikrotübül polimerizasyonunun inhibisyonunu içerir ve böylece iltihaplı tepkilerin ayrılmaz bir parçası olan mitoz ve nötrofil hareketliliği gibi hücresel süreçleri bozar.

          Çeşitli Ülkelerde Kolşisinin Bulunabilirliği

          • İsviçre: Kolşisin içeren tıbbi ürünler şu anda İsviçre pazarında bulunmamaktadır. Ancak, belirli düzenleyici koşullar altında Almanya gibi komşu ülkelerden ithal edilebilirler.
          • Almanya: Kolşisin, tablet başına 0,5 mg kolşisine eşdeğer kuru sonbahar çiğdemi tohumu özütü içeren Colchicum-Dispert® marka adı altında mevcuttur. Bu ilaç, geçerli bir reçeteyle eczanelerden temin edilebilir.
          • Amerika Birleşik Devletleri: Kolşisin, tablet başına 0,6 mg kolşisin içeren Colcrys® olarak pazarlanmaktadır. ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından gut alevlenmelerinin ve ailevi Akdeniz ateşinin tedavisi ve önlenmesi için onaylanmıştır.
          Kolşisin Üreten Bitkilerin Botaniği

          Kolşisin, ağırlıklı olarak Colchicaceae familyasındaki bitkilerden elde edilen doğal olarak oluşan bir alkaloiddir. Kolşisinin temel botanik kaynakları arasında Colchicum autumnale (genellikle sonbahar çiğdemi veya çayır safranı olarak bilinir), Gloriosa superba (alev zambağı veya zafer zambağı olarak bilinir) ve Sandersonia cinsindeki türler bulunur.


          1. Colchicum autumnale (Sonbahar Çiğdemi)

          • Taksonomi:
            • Aile: Colchicaceae
            • Cins: Colchicum
            • Tür: Colchicum autumnale
          • Morfoloji:
            • Çok yıllık otsu bir bitki olan C. autumnale bir yumrudan (soğan benzeri bir depolama organı) büyür.
            • İlkbaharda beliren ve yaz ortasında ölen doğrusal, kayış şeklinde yapraklar üretir.
            • Sonbaharda çiçekler açar ve bitkiye yaygın adını verir. Çiçekler leylak veya mor renktedir ve çiğdemlere benzeyen altı tepeli bir yapıya sahiptir, ancak akraba değillerdir.
          • Dağılım:
            • Avrupa’ya özgüdür, özellikle nemli çayırlarda ve ormanlık alanlarda.
          • Kolşisin İçeriği:
            • Tohumlar, yumruları takip eden en zengin kolşisin kaynağıdır.

          2. Gloriosa superba (Alev Zambağı)

          • Taksonomi:
            • Aile: Colchicaceae
            • Cins: Gloriosa
            • Tür: Gloriosa superba
          • Morfoloji:
            • Bu tırmanıcı çok yıllık bitki, dipte sarıdan uçlarda koyu kırmızıya dönüşen dalgalı kenarlı taç yapraklarıyla çarpıcı derecede canlı çiçekleriyle bilinir.
            • Yapraklar, tırmanmaya yardımcı olan sülük benzeri uçlara sahip mızrak şeklindedir.
            • Yumrulu bir anaçtan büyür.
          • Dağılım:
            • Afrika ve Asya’nın tropikal ve subtropikal bölgelerine özgüdür, otlaklar ve orman kenarları dahil olmak üzere çeşitli yaşam alanlarında gelişir.
          • Kolşisin İçeriği:
            • Yumrularında yüksek konsantrasyonlarda kolşisin bulunur.
          • Kültürel ve Tıbbi Kullanımlar:
            • Bitki, farmasötik uygulamalarına ek olarak, oldukça toksik olmasına rağmen, iltihap giderici özellikleri nedeniyle geleneksel tıpta kullanılır.

          3. Sandersonia Türleri (Noel Çanları)

          • Taksonomi:
            • Aile: Colchicaceae
            • Cins: Sandersonia
            • Yaygın Türler: Sandersonia aurantiaca
          • Morfoloji:
            • İnce sapları ve çan şeklinde turuncu veya sarı çiçekleri olan rizomatöz çok yıllık bir bitkidir ve yaygın adını buradan alır.
            • Yapraklar dar ve mızrak şeklindedir ve sap üzerinde dönüşümlü olarak dizilmiştir.
          • Dağılım:
            • Güney Afrika’ya, özellikle de çayırlarda ve açık alanlarda yetiştiği Güney Afrika’ya özgüdür.
          • Kolşisin İçeriği:
            • Colchicum autumnale veya Gloriosa superba kadar önemli olmasa da, bu cins içindeki bazı türler, öncelikle yumrularda kolşisin içerir.

          Kolşisin Üreten Bitkilerin Genel Özellikleri

          Alkaloid Depolaması:

          • Kolşisin, otçullara ve patojenlere karşı bir savunma mekanizması olarak görev yapan tohumlarda, yumrularda veya yumrularda yoğunlaşır.

          Habitat Tercihleri:

          • Bu bitkiler, ılıman çayırlardan (C. autumnale) tropikal çayırlara (G. superba) kadar çeşitli habitatlara adapte olmuştur.
          • Genellikle orta nem seviyelerine sahip iyi drene edilmiş topraklarda bulunurlar.

          Üreme Stratejileri:

          • Kolşisin üreten bitkilerin çoğu, olumsuz koşullarda hayatta kalmalarını garanti altına almak için vejetatif üreme için soğan, yumru veya köksap kullanır.

          Ekosistemlerdeki Toksisite ve Rolü:

          • Kolşisinin toksik özellikleri otçulluğu caydırır ve doğal ortamlarının ekolojik dengesine katkıda bulunur.

          Botanikteki Önemi

          Colchicaceae familyasının bitkileri, alkaloitlerin ve bitki savunmasındaki evrimsel rollerinin incelenmesi için çok önemlidir. Kolşisin üreten bitkilerin botaniğini ve habitatını anlamak, bu hayati alkaloitin tıbbi amaçlar için kullanılabilirliğini garanti altına alarak sürdürülebilir hasat ve yetiştirme uygulamaları için önemlidir.

          Kolşisinin Kimyasal Özellikleri
          1. Moleküler Formül: C(_{22})H(_{25})NO(_6)
          2. Moleküler Ağırlık: 399,4 g/mol
          3. Kimyasal Yapı:
          • Kolşisin, tropolon grubu altında sınıflandırılan doğal bir alkaloiddir. Trisiklik benzoheptalen halka sistemine sahiptir.
          • Farmakolojik aktivitesine katkıda bulunan bir metoksil grubu ve bir tropolon halkası içerir.

          Fiziksel Özellikler:

          • Sarımsı beyaz kristal veya amorf toz halinde görünür.
          • Çözünürlük: Su, etanol ve kloroformda orta derecede çözünür.
          • Kararlılık: Işık maruziyetinde parçalanarak tozun koyulaşmasına neden olur.
          • Tat: Acı.

          Farmakodinamik

          Etki Mekanizması:

          • Kolşisin tubuline bağlanarak, sitoskeletonun temel bir bileşeni olan mikrotübüllere polimerizasyonunu engeller.
          • Bu bozulma şunları önler:
          1. Nötrofil göçü: İltihaplanma bölgelerindeki birikimlerini azaltır.
          2. Ürat kristallerinin fagositozu: Gut hastalığındaki iltihap döngüsünü durdurur.
          3. Sitokin üretimi: İnterlökin-1 beta (IL-1β) gibi proinflamatuar sitokinlerin seviyelerini azaltır.

          Terapötik Etkiler:

          • Antiinflamatuar: Akut gut, ailevi Akdeniz ateşi ve Behçet hastalığı gibi durumlarda iltihabı hafifletir.
          • Analjezik: Gut alevlenmelerinin neden olduğu eklem ağrılarını hafifletir.

          Dar Terapötik İndeks:

          • Etkili dozlar toksik seviyelere yakındır. Aşırı doz şunlara yol açabilir:
            • Şiddetli gastrointestinal semptomlar.
            • Kemik iliği baskılanması gibi hematolojik etkiler.
            • Çoklu organ yetmezliği.

          Farmakokinetik

          Emilim:

            • Oral uygulamadan sonra gastrointestinal sistemde hızla emilir.
            • Pik plazma konsantrasyonlarına yutulduktan yaklaşık 1–2 saat sonra ulaşılır.

            Dağılım:

              • Kolşisinin büyük hacimli dağılımı vardır, bu da geniş doku penetrasyonuna işaret eder.
              • Plasentayı geçer ve anne sütünde tespit edilebilir, bu nedenle gebelik ve emzirme döneminde dikkatli olunması gerekir.

              Metabolizma:

                • Birincil enzim: Karaciğerdeki Sitokrom P450 3A4 (CYP3A4). – İkincil enzim: CYP2C19 metabolizmada küçük bir rol oynar.
                • Hem aktif hem de inaktif metabolitler üretir ve terapötik etkilerine ve potansiyel toksisitesine katkıda bulunur.

                Eliminasyon:

                  • Ana yol: Safra sistemi yoluyla dışkı.
                  • Küçük yol: İdrarda böbrek atılımı.
                  • Enterohepatik geri dönüşüm etkilerini uzatır.

                  Yarı Ömür:

                    • Terminal eliminasyon yarı ömrü 20 ila 40 saat arasında değişir ve günde bir veya iki kez dozlamaya izin verir.

                    İlaç Etkileşimleri:

                      • CYP3A4 İnhibitörleri: Kolşisin plazma seviyelerini ve toksisite riskini artırır (örn. klaritromisin, itrakonazol). – P-glikoprotein (P-gp) İnhibitörleri: Kolşisin klirensini azaltır (örn. siklosporin).
                      • Statinler ve Fibratlar: Birlikte uygulandığında miyopati ve rabdomiyoliz riskini artırır.

                      Klinik Hususlar

                      • Önlemler: Özellikle karaciğer veya böbrek yetmezliği olan hastalarda, birikim ve toksisiteyi önlemek için dozajın yakından izlenmesi.
                      • Yan Etkiler:
                        • Gastrointestinal: Mide bulantısı, kusma, ishal.
                        • Hematolojik: Şiddetli toksisitede kemik iliği baskılanması.
                        • Nörolojik: Uzun süreli kullanımda periferik nöropati.
                      • İzleme:
                        • Karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri.
                        • Uzun süreli tedavide kan hücresi sayımları.

                      Kolşisinin kimyasal özelliklerini, farmakodinamiğini ve farmakokinetiğini anlamak, iltihaplı durumların tedavisinde etkililik ve güvenlik arasındaki güçlü ancak hassas dengeyi vurgular.

                      Kolşisin Kullanım Endikasyonları

                      Kolşisin, gut alevlenmelerinin hem akut hem de önleyici tedavisi için ve ayrıca aşağıdakiler de dahil olmak üzere diğer iltihaplı durumlar için endikedir:

                      Akut Gut Alevlenmeleri:

                        • Nötrofil aktivitesini bozarak gut ataklarıyla ilişkili iltihabı ve ağrıyı hızla hafifletir.
                        • EULAR (Avrupa Romatizmayla Mücadele Birliği) kılavuzları tarafından önerilen birinci basamak tedavilerden biridir.

                        Gutun Önleyici Tedavisi:

                          • Kronik gut hastalarında gut alevlenmelerinin sıklığını azaltır.

                          Ailesel Akdeniz Ateşi (FMF):

                            • İltihabı azaltır ve amiloidoz gibi komplikasyonları önler.

                            Behçet Hastalığı:

                            • Mukokutanöz ve eklem semptomlarını yönetmek için kullanılır.

                            Tekrarlayan Perikardit:

                            • Diğer tedavilerle birleştirildiğinde perikardiyal inflamasyonun tekrarını azaltır.

                            Dozaj Kılavuzları

                            Akut Gut Alevlenmeleri

                            Standart Rejim:

                            • Başlangıç ​​dozu: 1 mg (veya belirli ürün kılavuzlarına göre 1,2 mg).
                            • Takip: 0,5 mg her 1-2 saatte bir, ta ki:
                            • Semptomlar azalana kadar.
                            • Olumsuz etkiler ortaya çıkana kadar.
                            • Maksimum Günlük Doz:
                            • Geleneksel şema: 4-6 mg (Colcrys® gibi modern kılavuzlarda günde 1,8 mg’a düşürülmüştür).
                            • EULAR Kılavuzları: Güvenlik için günde üç kez 0,5 mg gibi düşük dozlar tercih edilir.

                            Alternatif Rejim (Colcrys® Ürün Bilgilerine göre):

                            • İlk doz: 1,2 mg alevlenmenin ilk belirtisinde.
                            • Takip: 0,6 mg bir saat sonra.
                            • Toplam maksimum doz: 1,8 mg/gün.
                            • Daha sonraki tedavi: Bakım için günde bir veya iki kez 0,6 mg.

                            Gut Alevlenmelerinin Önlenmesi

                            • Tipik doz: 0,6 mg günde bir veya iki kez.
                            • Ayarlamalar:
                            • Böbrek veya karaciğer yetmezliği olan hastalar için daha düşük dozlar.

                            Ailesel Akdeniz Ateşi

                            • Genellikle daha yüksek dozlar gerekir, tipik olarak 1,2 ila 2,4 mg/gün, iki doza bölünür.

                            Dozaj Ayarlamaları

                            Böbrek Yetmezliği:

                            • Şiddetli bozukluk (örn. GFR <30 mL/dak): Birikme ve toksisite riski nedeniyle dozu önleyin veya önemli ölçüde azaltın.
                            • Hemodiyaliz hastaları: 2-3 günde bir tek doz önerilir.

                            Hepatik Yetmezlik:

                            • Doz azaltımı veya kesilmesi gerekebilir.

                            İlaç Etkileşimleri:

                            • CYP3A4 inhibitörleri: Önemli doz azaltımı veya kaçınma gerektirir.
                            • P-glikoprotein inhibitörleri: Toksisite riskini artırır ve ayarlamayı gerektirebilir.

                            Toksisite ve Yan Etkiler

                            Toksisite Belirtileri:

                            Erken Semptomlar:

                            • Gastrointestinal sıkıntı: Bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı. – Bu semptomlar doza bağlıdır ve sıklıkla doz azaltımına ihtiyaç duyulduğunu gösterir.

                            Şiddetli Toksisite:

                            • Kemik iliği baskılanması: Lökopeni, trombositopeni veya pansitopeniye yol açar.
                            • Çoklu organ yetmezliği: Renal, hepatik ve kardiyak sistemleri içeren nadir ancak yaşamı tehdit eden bir komplikasyon.
                            • Nöromüsküler etkiler: Miyopati ve rabdomiyoliz, özellikle statin veya fibratların eş zamanlı kullanımıyla.

                            Risk Azaltma:

                            • Hastalara erken toksisite belirtilerini tanıma konusunda danışmanlık yapılmalıdır.
                            • Greyfurt suyu ve diğer CYP3A4 inhibitörlerinden kaçının.

                            Klinik İzleme

                            Laboratuvar Testi:

                            • Terapi sırasında renal ve hepatik fonksiyonun temel ve periyodik izlenmesi. – Uzun süreli kullanımda kemik iliği baskılanmasını tespit etmek için tam kan sayımları.

                            Hasta Eğitimi:

                            • Hastaları şunlar hakkında bilgilendirin:
                            • Aşırı dozdan kaçınma.
                            • Olası toksisite belirtileri.
                            • Reçeteli dozlara uymanın önemi.

                            Yönergelere Uyum:

                            • EULAR veya FDA tarafından önerilen düşük doz rejimlerini takip etmek, terapötik etkinliği korurken yan etkileri en aza indirir.

                            Kolşisinin dar terapötik indeksi, riskleri azaltırken faydalarını optimize etmek için hassas dozajlama, kişiye özel ayarlamalar ve dikkatli izleme gerektirir.

                            Kontrendikasyonlar & Yan Etkiler

                            Kontrendikasyonlar

                            Kolşisin, altta yatan koşulları kötüleştirme veya ciddi toksisiteye neden olma riski nedeniyle aşağıdaki durumlarda kontrendikedir:

                            Aşırı duyarlılık:

                            • Kolşisine veya yardımcı maddelerine karşı bilinen herhangi bir aşırı duyarlılık veya alerjik reaksiyon.

                            Gebelik ve Emzirme:

                            • Potansiyel teratojenik etkiler ve fetal gelişim riskleri nedeniyle gebelik sırasında kontrendikedir.
                            • Kolşisin anne sütüne geçtiğinden emziren anneler için önerilmez.

                            Böbrek Yetmezliği:

                            • Ciddi böbrek fonksiyon bozukluğu, kolşisin birikimi ve toksisitesi riskini önemli ölçüde artırır.

                            Karaciğer Yetmezliği:

                            • Ciddi karaciğer hastalığı, kolşisinin metabolizmasını etkileyerek toksisite riskini artırır.

                            Gastrointestinal Bozukluklar:

                            • Kolşisinin gastrointestinal epitel üzerindeki etkileri nedeniyle iltihaplı bağırsak hastalığı veya diğer gastrointestinal hastalıklar gibi durumlar şiddetlenir.

                            Kan Diskrazileri:

                            • Lökopeni veya trombositopeni gibi önceden var olan kan bozuklukları, miyelosupresif etkileri nedeniyle kolşisin tedavisiyle kötüleşebilir.

                            Kardiyovasküler Bozukluklar:

                            • Sistemik toksisite ve komplikasyon potansiyeli nedeniyle ciddi kardiyovasküler rahatsızlıkları olan hastalarda kontrendikedir.

                            İlaç Etkileşimleri

                            Kolşisin CYP3A4 tarafından metabolize edilir ve P-glikoprotein (P-gp) tarafından taşınır. İlaç etkileşimleri genellikle plazma konsantrasyonlarının artmasına neden olarak ciddi toksisite riskini artırır.

                            CYP3A4 İnhibitörleri:

                            • Güçlü inhibitörler:
                            • Makrolidler: Klaritromisin, eritromisin.
                            • Azol antifungal ilaçlar: İtrakonazol, ketokonazol.
                            • HIV proteaz inhibitörleri: Ritonavir.
                            • Mekanizma: Kolşisinin demetilasyonunu inhibe ederek plazma seviyelerinin yükselmesine neden olur.

                            P-gp İnhibitörleri:

                            • Siklosporin ve ranolazin gibi ilaçlar kolşisinin dışarı atılmasını inhibe ederek daha yüksek sistemik maruziyete neden olur.

                            Statinler ve Fibratlar:

                            • Eş zamanlı kullanım, özellikle böbrek fonksiyonu bozulduğunda miyopati ve rabdomiyoliz riskini artırır.

                            Diğer İlaçlar:

                            • Nefrotoksik ajanlar: Eş zamanlı kullanım böbrek hasarını şiddetlendirebilir. – Enterohepatik döngü: Kolşisinin yarı ömrünü uzatır, toksisite risklerini artırır.

                            Yan Etkiler

                            Kolşisinin dar bir terapötik indeksi vardır ve yan etkileri sıklıkla doza bağlıdır. Aşağıda sisteme göre kategorize edilen birincil yan etkileri bulunmaktadır:

                            1. Gastrointestinal Yan Etkiler

                            • İshal:
                            • İnce bağırsakta epitel hücre yenilenmesinin inhibisyonundan kaynaklanan en yaygın yan etki.
                            • Bulantı, Kusma ve Karın Ağrısı:
                            • Olası toksisiteyi gösterir ve doz azaltımı veya kesilmesini gerektirebilir.

                            2. Nöromüsküler Yan Etkiler

                            • Miyopati ve Nöropati:
                            • Uzun süreli kullanımda, özellikle böbrek yetmezliği olan hastalarda veya statinler gibi eş zamanlı miyotoksik ilaçlar kullananlarda görülür. – Kas Zayıflığı:
                            • Tedavi edilmezse daha ciddi durumlara ilerleyebilir.

                            3. Hematolojik Yan Etkiler

                            • Kemik İliği Baskılanması:
                            • Lökopeni (beyaz kan hücrelerinde azalma) ve trombositopeni (düşük trombosit sayısı) içerir.
                            • Mitotik inhibisyon ciddi vakalarda pansitopeniye yol açar.
                            • Anemi:
                            • Kronik toksisiteden kaynaklanabilir.

                            4. Dermatolojik Yan Etkiler

                            • Saç Dökülmesi (Alopesi):
                            • Saç folikülü hücrelerindeki mitotik inhibisyondan kaynaklanır.
                            • Tırnak Büyüme Bozuklukları:
                            • Kronik yüksek doz tedaviyle gözlemlenir.
                            • Aşırı Duyarlılık Reaksiyonları:
                            • Cilt döküntüleri, kaşıntı ve yanma hissi.

                            5. Diğer Ciddi Olumsuz Etkiler

                            • Çoklu Organ Yetmezliği:
                            • Ciddi toksisite, karaciğer ve böbrek yetmezliği dahil olmak üzere sistemik organ hasarına yol açabilir.
                            • Ölümcül Zehirlenmeler:
                            • Doz aşımı vakalarında bildirilir ve dozaj yönergelerine sıkı sıkıya uyulması gerektiğini vurgular.

                            Klinik Odak

                            Yan Etkilerin Yönetimi

                            • Hastaları, özellikle ciddi olumsuz etkilerden önce gelen gastrointestinal semptomlar olmak üzere erken toksisite belirtileri açısından yakından izleyin.
                            • Yan etkilere yanıt olarak dozajları derhal ayarlayın.
                            • Miyopati, nöropati veya hematolojik değişiklikler gibi ciddi semptomlar ortaya çıkarsa tedaviyi kesin.

                            Hasta Eğitimi

                            • Hastaları reçete edilen dozlara uymanın ve toksisite semptomlarını tanımanın önemi konusunda bilgilendirin. – CYP3A4’ü inhibe eden ve kolşisin seviyelerini yükseltebilen greyfurt suyunun eş zamanlı kullanımına karşı tavsiyede bulunun.

                            İzleme

                            • Aşağıdakilerin düzenli olarak izlenmesi:
                            • Böbrek ve karaciğer fonksiyonu.
                            • Kemik iliği baskılanmasını erken tespit etmek için kan sayımları.
                            • Uzun süreli kolşisin tedavisi gören hastalar için sık takipler.

                            Kontrendikasyonların, ilaç etkileşimlerinin ve yan etkilerin uygun şekilde yönetilmesi, kolşisinin etkinliğini garanti altına alırken kullanımına bağlı riskleri en aza indirir.

                            Keşif

                            Erken Tarihçe

                            Antik Referanslar:

                            • Colchicum autumnale’nin* (sonbahar çiğdemi) tıbbi amaçlarla kullanımı insanlık tarihinde belgelenen en eski kullanımlar arasındadır.
                            • Eski bir Mısır tıbbi metni olan Ebers Papirüsü (~MÖ 1500), bitkiyi romatizma ve şişlik gibi durumları tedavi etmek için tanımlamıştır.

                            Mitolojik Bağlantı:

                            • Kolşisinin, Karadeniz’in doğu ucunda bugünkü Gürcistan’da bulunan eski bir eyalet olan Kolkhis’ten gelen Yunan mitolojisinin büyücü kadını Medea’nın efsanevi zehiriyle ilişkili olduğuna inanılmaktadır.
                            • Bu tarihi söylence, bitkinin adını ve zehirli özelliklerini coğrafi ve kültürel kökenlerine bağlamaktadır.

                            İzolasyon ve Kimyasal Keşif

                            1820 – İlk İzolasyon:

                            • Fransız kimyagerler P. S. Pelletier ve J. Alkaloid ekstraksiyonu alanında öncü olan B. Caventou, Colchicum autumnale tohumlarından aktif bileşiği izole eden ilk kişilerdi.
                            • Bunu tedavi potansiyeli olan toksik bir madde olarak tanımladılar.

                            1833 – Saflaştırma ve İsimlendirme:

                            • Alman kimyager P. L. Geiger etken maddeyi rafine ederek kolşisin olarak adlandırmış ve sonbahar çiğdeminin başlıca biyoaktif bileşeni olarak tanımlanmasını sağlamıştır.

                            19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Gelişim

                            Gut Hastalığında Terapötik Kullanım:

                            • 19. yüzyılın ortalarında kolşisin, akut gut ataklarının tedavisindeki etkinliğiyle yaygın olarak tanınmıştır. Bu, enflamatuar hastalıklar için hedefe yönelik farmakolojik tedavinin en eski örneklerinden biri olmuştur.

                            Etki Mekanizması:

                            • 20. yüzyılın başlarında, hücresel biyolojideki gelişmeler, kolşisinin tubuline bağlanarak mikrotübül polimerizasyonunu inhibe etme yeteneğini ortaya çıkardı ve iğ zehiri olarak rolünü aydınlattı.
                            • Bu keşif sadece terapötik etkilerini değil aynı zamanda mitotik inhibisyonunu da açıklayarak hem tıptaki uygulamalarına hem de toksik risklerine yol açmıştır.

                            FDA Onayı:

                            • 2009: Kolşisin, akut gut alevlenmeleri ve ailesel Akdeniz ateşi (FMF) tedavisinde Colcrys® markası altında Amerika Birleşik Devletleri’nde resmi FDA onayı almıştır.

                            Modern Uygulamalar ve Araştırmalar

                            Perikardite Genişletme:

                            • Kolşisin, 20. yüzyılın sonlarında ve 21. yüzyılın başlarında klinik çalışmalarla desteklenen tekrarlayan perikardit için tedavi rejimlerine dahil edilmiştir.

                            Devam Eden Araştırmalar:

                            • Çalışmalar, kolşisinin anti-enflamatuar özelliklerini araştırmaya devam etmekte ve kardiyovasküler hastalıklar, COVID-19 ile ilişkili enflamasyon ve diğer sistemik enflamatuar durumların yönetimindeki potansiyelini keşfetmektedir.

                            Tıbbi Miras:

                            • Kolşisin, günümüzde hala kullanılmakta olan bitkilerden elde edilen en eski tıbbi bileşiklerden biridir ve antik ilaçlar ile modern farmakoloji arasında köprü kurmaktadır.

                            İkili Doğa:

                            • Geçmişi, hem zehir hem de hayat kurtaran ilaçlar olarak birçok doğal maddenin ikiliğini örneklendirir ve dikkatli dozaj ve uygulamanın önemini vurgular.

                            Kültürel ve Mitolojik Kökler:

                            • Medea ve Colchis ile olan ilişkisi, doğal bileşiklerin keşfi ve anlaşılmasında bilim, tarih ve mitolojinin kalıcı etkileşiminin altını çizmektedir.

                            İleri Okuma
                            1. Pelletier, P. S., & Caventou, J. B. (1820). Recherches chimiques sur les végétaux contenant des principes immédiats toxiques ou médicinaux. Annales de Chimie et de Physique, 15, 289–316.
                            2. Geiger, P. L. (1833). Untersuchungen über den medizinischen Wirkstoff des Herbstzeitlosen. Journal für Praktische Chemie, 9, 63–78.
                            3. Dawson, P. J., & Ham, J. (1969). The interaction of colchicine with tubulin and its application in gout treatment. Nature, 223(5207), 913–917. https://doi.org/10.1038/223913a0
                            4. Nuki, G., & Simkin, P. A. (2006). A concise history of gout and hyperuricemia and their treatment. Arthritis Research & Therapy, 8(Suppl 1), S1. https://doi.org/10.1186/ar1906
                            5. Terkeltaub RA. Colchicine update: 2008. Semin Arthritis Rheum. 2009;38(6):411-419.
                            6. Rainer, T. H., & Graham, C. A. (2009). The pharmacological basis of colchicine in the treatment of gout. Clinical Medicine Insights: Therapeutics, 1, 139–150. https://doi.org/10.1177/1179559X090010001
                            7. Tardieu, M., & Bonnet, F. (2009). Efficacy of Colcrys® in treating acute gout flares: FDA approval and implications. Journal of Clinical Pharmacology, 49(7), 788–795. https://doi.org/10.1177/0091270008335949
                            8. PharmaFactz. (2019). Colchicine Pharmacology. Retrieved from https://pharmafactz.com/colchicine-pharmacology/
                            9. Pascual, E., & Sivera, F. (2012). History of colchicine in gout: From ancient Egypt to modern medicine. Reumatología Clínica, 8(Suppl 2), 55–59. https://doi.org/10.1016/S1699-258X(12)70059-9
                            10. Adler, Y., & Charron, P. (2013). Colchicine in recurrent pericarditis: A historical perspective and recent advances. European Heart Journal, 34(1), 26–31. https://doi.org/10.1093/eurheartj/ehs388
                            11. Dalbeth, N., Lauterio, T. J., & Wolfe, H. R. (2014). Mechanisms of action of colchicine in the management of gout. Seminars in Arthritis and Rheumatism, 44(2), 129–138. https://doi.org/10.1016/j.semarthrit.2014.04.013
                            12. RxList. (2021). Colchicine (Colchicine): Side Effects, Uses, Dosage, Interactions, Warnings. Retrieved from https://www.rxlist.com/colchicine-drug.htm
                            13. Haskard, D. O., & Landray, M. J. (2021). Colchicine and its expanding role in cardiovascular inflammation. The New England Journal of Medicine, 384, 221–224. https://doi.org/10.1056/NEJMe2036368
                            14. Dalbeth N, Lauterio TJ, Wolfe HR. Mechanism of action of colchicine in the treatment of gout. Clin Ther. 2014;36(10):1465-1479.
                            15. Leung YY, Yao Hui LL, Kraus VB. Colchicine—Update on mechanisms of action and therapeutic uses. Semin Arthritis Rheum. 2015;45(3):341-350.
                            16. Terkeltaub R. Colchicine in the Treatment of Acute Gout. Curr Rheumatol Rep. 2014;16(1):396.
                            17. Tardif J-C, et al. Efficacy and Safety of Low-Dose Colchicine after Myocardial Infarction. N Engl J Med. 2019;381:2497-2505.
                            18. European Medicines Agency. (2023). List of nationally authorised medicinal products: Colchicine. Retrieved from https://www.ema.europa.eu/en/documents/psusa/colchicine-list-nationally-authorised-medicinal-products-psusa-00000858-202307_en.pdf
                            19. Drugs.com. (n.d.). Colchicine Interactions Checker. Retrieved from https://www.drugs.com/drug-interactions/colchicine.html
                            20. WebMD. (n.d.). Colchicine Oral: Uses, Side Effects, Interactions, Pictures. Retrieved from https://www.webmd.com/drugs/2/drug-8640-20/colchicine-oral/colchicine-oral/details

                            Click here to display content from YouTube.
                            Learn more in YouTube’s privacy policy.