Körlük Engellenebilecek Mi?

Körlük Engellenebilecek Mi?

Körlüğe sebep olan en önemli etmenlerden biri retinadaki fotoreseptörlerin kaybolması veya sayıca azalmasıdır. Elbette her orandaki fotoreseptör kayıpları veya bozukluklukları direkt olarak körlüğe sebep olmasa da, değişen kayıp oranlarında görme yetisinde de farklı düzeyde bozunmalar meydana gelecektir. Temel özelliği ışığı ve ışığın özelliklerini algılamak olan fotoreseptörlerin bulunduğu retina tabakası, ışık yüzünden zarara da uğrayabilmektedir. Bu hasar çoğunlukla, içinde GPCRs (G protein–coupled receptors) adı ile bilinen reseptör proteinlerin de bulunduğu bir süreç yolu ile oluşur.

Şimdi ise Çin ve Amerika’dan araştırmacılar sistem farmakolojisi yaklaşımı ile belirli ilaç kombinasyonları ile spesifik GPCRları aktive veya inhibe ederek ışık-temelli retinal hasarların önüne geçmeyi denedi. Deneylerini progresif retinal dejenerasyonu olan fareler üzerinde gerçekleştiren araştırmacılar FDA onaylı ilaçlardan fotoreseptör-koruyucu bir kombinasyon üretmeyi başardı. İlaç kombinasyonu, yine G protein ailesinden Gi/o-bağlayıcı dopamin reseptörleri D2Rve D4R proteinlerini aktive ediyor, Gs-bağlayıcı dopamin reseptörü D1R’yi ve Gq-bağlayıcı α1A-adrenerjik reseptörü inhibe ederek çalışmasını engelliyor.

Bu noktada GPCRların ne olduğunu anlamak ilaçların çalışma biçimini anlamlandırmak için oldukça önemli. G proteinine (heterotrimerik yapıdaki bu proteinler guanin nükleotidini bağlaması dolayısıyla bu isimle anılmaktadır) bağlanabilen/bağlanan reseptörler anlamına gelen GPCRlar, çok çeşitli ve bu bağ aracılığı ile hücre içinde belirli biyokimyasal, genetik, epigenetik ve her türlü moleküler etkileşimi düzenleyebilecek sinyallerin üretilmesini sağlarlar.

Ancak yukarıda da bahsi geçen ve yalnızca gözde dahi birçok örneği ile karşılaşılabilecek olan bir takım olumsuz sonuçlar da bu sinyaller aracılığı ile ortaya çıkabilmektedir. Bu sebeple, örneğin göz özelinde; körlüğe kadar varabilecek olan retinal aksaklıkların bu protein ailesinden hangileri dolayısıyla veya hangilerinin içinde bulunduğu mekanizmalar dolayısıyla ortaya çıktığının tespit edilebilmesi, uygun ilaç veya ilaç kombinasyonlarının geliştirilmesi ile çözülebilmektedir. Mevcut araştırmada da uygulanan sistem veya sistemler farmakolojisi tekniği bu tip çoklu sebebi olan /olabilecek rahatsızlıkların çözülmesini, tedavi edilebilmesini veya önlenebilmesini mümkün hale getirmektedir.

Göz için konuşacak olursak birçok görme bozukluğuna yol açan, retinal distropiler gibi birçok retina rahatsızlığına sebep olabilen fotoreseptör  bozuklukları, hatalı işlev kazanmaları veya kayıpları vb. sorunların giderilebilmesi veya önlenebilmesi birçok insan için hayati derecede büyük bir önem arz etmektedir.

Bu bağlamda yeni potansiyel terapötik yollar geliştirmek için, sinyal ağlarında (göz veya diğer tüm hücreler için genişletilebilir) değişiklikler meydana getirebilecek ilaçların geliştirilmesi veya bu çalışmada da olduğu gibi var olan ilaçların doğru kombinasyonlarının keşfedilmesi son derece önemli sonuçlar üretilmesini sağlayabilmektedir.


Makale Referans : Yu Chen, Grazyna Palczewska3, Ikuo Masuho, Songqi Gao, Hui Jin, Zhiqian Dong, Linn Gieser, Matthew J. Brooks, Philip D. Kiser, Timothy S. Kern, Kirill A. Martemyanov, Anand Swaroop, and Krzysztof Palczewski; Synergistically acting agonists and antagonists of G protein–coupled receptors prevent photoreceptor cell degeneration;
Sci. Signal. 26 Temmuz 2016, DOI: 10.1126/scisignal.aag0245 , http://stke.sciencemag.org/content/9/438/ra74.abstract

Kaynak: Bilimfili

Gözdeki Nöronlar Hareketi Algılamak İçin Matematikten Yararlanıyor

Gözlerimiz beynimize sürekli olarak çevremizde olup bitenler hakkında bilgi gönderir. Gelen bilgi beyinde tanıyabileceğimiz nesneler biçiminde düzenlenir. Bu süreçte gözde bulunan bir dizi nöron, bilgi taşınımı içinelektriksel ve kimyasal sinyaller kullanır. Ulusal Sağlık Enstitüleri’nde (İng. National Institutes of Health – NIH) fareler üzerinde yapılan bir çalışmada bir nöron türünün bu sayede nasıl hareket eden nesneleri ayırt edebildiği ortaya kondu. Buna göre, normalde öğrenme ve bellek ile ilişkilendirilen bir protein olan NMDA reseptörü, gözdeki ve beyindeki nöronlara bu bilgiyi taşımada yardımcı olabiliyor.

Araştırmadan elde edilen bulgular Neuron dergisinde yayımlanan ve baş yazarlığını Jeffrey S. Diamond’ın yaptığı bir makale ile açıklandı. “Göz hem dış dünyaya, hem de beynin içsel işleyişine açılan bir penceredir. Yaptığımız çalışma, gözdeki ve beyindeki nöronların karmaşık bir görsel dünyada hareketi algılamalarına yardımcı olması için NMDA almaçlarını nasıl kullanabileceklerini gösterdi,” diyor Dr. Diamond.

Işık göze girip, göz küresinin arkasındaki retinaya ulaştığında görme başlar. Retinada bulunan nöronlar, ışığı sinirsel sinyallere dönüştürerek beyne iletir. Dr.Diamond’un laboratuvar ekibinden Dr. Alon Poleg-Polsky, fare retinası üzerinde yaptığı çalışmalar sırasında yönelimsel seçici retina ganglion hücrelerini (İng. directionally selective retinal ganglion cells – DSGC) incelemiş. DSGC hücrelerinin göze göre belli yönlerde hareket eden nesneler olduğunda ateşlenerek, beyne sinyal gönderdiği biliniyor.

Elektriksel olarak kaydedilen verilere göre bu hücrelerin bir bölümü retinaya ışık hüzmesi soldan sağa doğrudüştüğünde ateşlenirken, hücrelerin diğer bir bölümü ise ışık hüzmesi retinaya ters yönde düştüğünde ateşleniyor. Daha önce yapılan çalışmalarda, bu benzersiz tepkilerin komşu hücrelerin kimyasal iletişim noktaları olan sinapslardan gönderilen sinyallerin alımı ile kontrol edildiği öne sürülmüştü. Bu çalışmada Dr. Poleg-Polsky bir sinaps kümesindeki NMDA reseptörlerinin aktivitesinin, DSGC hücrelerinin beyne yöne duyarlı bilgi gönderip göndermeyeceğini düzenleyebileceğini keşfetti.

NMDA almaçları, glutamat ve glisin nörokimyasallarına tepki olarak elektriksel sinyaller üreten proteinlerdir. Etkinleştiklerinde, elektriksel yük taşıyan iyonların tıpkı kapağı açılmış bir kanala akan su gibi hücrelerden içeri ve dışarı akışına izin verirler.

1980’lerin başlarında Fransa’da ve NIH Enstitüleri’nde yapılan çalışmalarda, nöron kuvvetle aktifleştirilmediği ve elektriksel durumu belli bir gerilimin üstüne çıkmadığı sürece magnezyumun akışı engellediği görülmüştür. Bu düzenlemenin belli öğrenme ve bellek türleri için ve ayrıca nöronlardaki sinyallerin yükseltilmesi (İng. amplify) için kritik olduğu düşünülmüştür.

Dr.Poleg-Polsky tarafından yapılan başka deneylerde de magnezyumun NMDA almaçları üzerindeki kontrolünün DSGC hücrelerinin ateşlenmesini nasıl düzenleyebildiği incelendi. Gerçek koşulları taklit etmek için Dr.Poleg-Polsky farklı arka plan ışıklarına maruz bıraktığı retinaların üzerinden ışık hüzmeleri geçirdi. Araştırma sonuçları, arka plandaki ışıkların ürettiği sinyal akışının karışmasına rağmen, geçen ışık hüzmelerine yanıt olarak hücrelerin beyne sürekli bilgi iletiminin değişken magnezyum engeli ile güvencelendiğini ortaya koydu.

NMDA almaçları hücrelerin hüzmelere verdiği tepkileri çarpımsal ölçekleme (İng. multiplicative scaling) adı verilen bir işlemle yükselterek bunu gerçekleştiriyor. “Gözdeki hücreler çarpma işlemi yapabiliyor. Bu da hücrelerin bir kaplanın aheste bir biçimde geziniyor mu yoksa hızlı hareketlerle yemek peşinde mi olduğunu belirlemesine yardımcı oluyor,” diyor Dr.Poleg-Polsky. Bu çalışmanın sonuçları, NMDA almaçlarının nöronların bilgi iletiminde nasıl kritik bir rol oynadığını öneren ve giderek artan kanıtlar yığınını destekliyor. “Elde ettiğimiz sonuçlara bakılırsa, NMDA almaçları nöronların kendilerini ilgilendiren bilgiyi gereksiz arka plan gürültüsünden ayırmalarına yardımcı oluyor,” diyor Dr.Diamond.

 


Kaynak:

  • Bilimfili
  • MedicalXpress, “Eye cells may use math to detect motion”
    < http://medicalxpress.com/news/2016-03-eye-cells-math-motion.html >

İlgili Makale: Alon Poleg-Polsky et al. “NMDA Receptors Multiplicatively Scale Visual Signals and Enhance Directional Motion Discrimination in Retinal Ganglion Cells”, Neuron (2016). DOI: 10.1016/j.neuron.2016.02.013  

Bakteriler Dünyayı Bizim Gibi Görebiliyor

300 yıldan fazla süredir devam eden araştırmaların sonunda, bilimciler nihayet bakterilerin dünyayı nasıl gördüğünü açığa çıkardı. Meğer bunu bizim yaptığımıza çok benzer biçimde yapıyorlarmış. İngiltere ve Almanya’da çalışan araştırmacılardan oluşan bir ekip tarafından, bakteriyel hücrelerin temelde mikroskobik bir göz küresigibi davrandıklarını, yani aslında dünyadaki en eski ve en küçük kameralar olduklarını belirten bir makale eLifedergisinde yayımlandı. “Bakterilerin dünyayı aynı bizim gibi gördüğü fikri oldukça heyecan verici,” diyor Queen Mary Üniversitesi’nden ekip lideri Conrad Mullineaux.

Siyanobakteriler (İng. cyanobacteria) su kütlelerinde bolca bulunur; ayrıca kayaların ve çakılların üzerinde yeşil kaygan bir katman da oluşturabilirler. Yapılan çalışmada kullanılan Synechocystis türü siyanobakteriler doğada taze su göllerinde ve nehirlerde yaşar. Yaklaşık 2.7 milyar yıl önce evrimleşen siyanobakteriler güneşten gelen enerjiyi kullanarak karbondioksiti oksijene çevirir. Fotosentez bu bakterilerin yaşamlarını sürdürmesinde kritik rol oynadığından, bilimciler onların ışığı nasıl algıladıklarını anlamanın peşindeydiler. Daha önce yapılan çalışmalardaışık algılayıcılarına (foto-sensörlere) sahip oldukları gösterilmiş ve bir ışık kaynağının konumunu algılayıp, ona doğru ilerledikleri ortaya konmuştu. Bu görüngüye “ışığa gitme” (ışığa göç, fototaksi. [İng. phototaxis]) adı verildi. Fakat böylesine küçük hücrelerin bunu nasıl başarabildiği anlaşılamamıştı.

Yeni yapılan çalışma bakterilerin bunu yapabilmelerini, hücre gövdesinin bir lens görevi görmesine borçlu olduklarını açığa çıkardı. Bakterinin görme mekanizması şöyle işliyor: Tek hücreli organizmanın küresel yüzeyine çarpan ışık, tıpkı minik bir lenste olduğu gibi odaklanıyor. Böylece hücrenin diğer yanında bir odak noktası oluşuyor. Bakteri hücresine düşen görüntü, retinadaki gibi ters oluyor. Ancak çözünürlüğü çok düşük olduğundan, bakteri miyop insanların görüşüne benzer biçimde nesnelerin sadece dış hatlarını seçebiliyor. Dakikalar içinde bakteriler “pili” adı verilen, minik dokunaç benzeri yapılar geliştiriyor. Odak noktasındaki yüksek ışık yoğunluğundan uzaklaşmak, dolayısıyla ışık kaynağına doğru ilerlemek için pililer üzerinde oldukları yüzeye tutunup, kendilerini geri çekiyorlar. Böylece bakterinin ilerlemesini sağlıyorlar. Çalışmada kullanılan synechocystis sp. PCC 6803 türü siyanobakterinin, Tip IV pililer ile ilerlediği, bir dizi fotoreseptör sayesinde ışık yoğunluğunu ve rengini ölçtüğü belirlendi.

Bakterilerin ışığa ilerleyişini açıklamak için yapılan önceki tüm girişimler sonuçsuz kalmıştı; çünkü sadece birkaç dalgaboyu uzunluğundaki bu organizmaların, hücrenin ön ve arka taraflarındaki ışık arasındaki farkı algılayamayacak denli küçük oldukları düşünülüyordu. Ancak bakterinin tüm gövdesi bir lens gibi işlediğinden, organizma ışığı odaklayabiliyor. Bu da hücre içinde bariz bir ışık miktarı farkı yaratıyor.

“Bakterilerin ışığa verdikleri tepki, onların davranışı hakkında yapılmış en eski bilimsel gözlemlerden biridir. bakterilerin optik nesneler olmasına ilişkin gözlemimiz sonradan apaçık belli bir şeymiş gibi geldi; ama görene dek bu hiç aklımıza gelmemişti. Buna daha önce hiç kimse dikkat etmemişti; üstelik mikroskop altında son 340 senedir incelenip durdukları halde,” diyor Mullineaux.

Bulgular, bakteriler ile daha karmaşık çok hücreli organizmalar arasındaki yakınsak evrime (aralarında doğrudan evrimsel bağ bulunmayan canlıların, geçirdikleri değişimlerle birbirlerine benzer özellikler geliştirmesine) iyi bir örnek oluşturuyor. “Işığın bakteriler tarafından algılanmasının fiziksel ilkeleri ile hayvanlardaki çok daha karmaşık görme duyusunun fiziksel ilkeleri benzer; fakat biyolojik yapılar farklı,” diyor Freiburg Üniversitesi’nden ekip üyesi Annegret Wilde.

Bir synechocystis hücresi, insan gözünden yarım milyar kat daha ufaktır. Gözdeki retinada olduğu gibi hücrenin arkasına düşen görüntü ters olur. Görüntü çözünürlüğünün çok daha düşük olmasının nedeni ise optik nesnelerin ince ayrıntıları ayırabilme becerisinin “açısal çözünürlük“e bağlı olmasıdır. İnsan gözünde bu 0.02 derece gibi etkileyici bir değer alır. Araştırmacılar synechocystis bakterisinde bu değerin yaklaşık 21 derece civarında olduğunu tahmin ediyorlar.

Bakteriler optik nesnelerdir. Herbir hücre mikroskobik bir göz küresi gibi davranır. Credit: eLife

 


Kaynaklar:

  • Bilimfili
  • Phys.org, “Slime can see: Scientists discover that slime-forming bacteria act as optical objects”
    < http://phys.org/news/2016-02-slime-scientists-slime-forming-bacteria-optical.html >
  • Freiburg Üniversitesi, “Shedding Light on Bacteria
    < https://www.pr.uni-freiburg.de/pm/2016/pm.2016-02-09.17-en >

İlgili Makale: Nils Schuergers et al. Cyanobacteria use micro-optics to sense light direction, eLife, 2016; 5 DOI:10.7554/eLife.12620

Üst Görsel: Nils Schürgers, “Bakterinin küresel yüzeyine çarpan ışık, lenslerde olduğu gibi hücrenin diğer yanında bir odak noktası oluşturuyor.”

Retina Körlüğüne Çare Olabilecek Yeni Bir Kimyasal Bulundu!

Görme yeteneğini kaybetmiş kişilere şimdiye kadar kök hücre tedavisi ve retinaya chip yerleştirme gibi kısmen başarılı olan metotlar uygulanıyordu. Yeni keşfedilen basit ama etkili bir kimyasal madde görme yeteneğini kaybetmiş kişilere büyük umut vaad ediyor.
Retina körlüğüne çare olacağı tahmin edilen bu kimyasal madde, şimdilik farelerde denendi ve olumlu sonuçlar verdi.

Retina körlüğü bulunan farelerin gözüne damlatılan Acrylamide-Azobenzol-Quaternär-Ammonium(AAQ) adındaki  bu kimyasal madde, retina hücrelerini birkaç gün içerisinde ışığa duyarlı hale getiriyor.

AAQ nasıl çalışıyor1a

Göze birkaç damla damlatılan AAQ, retinada bulunan iyon kanallarına yerleşerek onların açılmasına ve elektrik yüklerinin değişmesine sebep oluyor. Değişen elektrik yükü, sinir hücreleri üzerinde elektriksel impulslar oluşturarak retinaya gelen görüntünün beyne ulaşmasına ve orda görüntüye dönüşmesine olanak sağlıyor.

AAQ belirli bir süre etkili oluyor.

AAQ, göze damlatıldıktan belirli bir süre sonra etkisini kaybediyor, bu yüzden işlemin belirli aralıklarla tekrarlanması gerekiyor. Konu hakkında yapılan açıklamada, AAQ nin yeni bir versiyonu üzerinde çalışıldığı ve yeni versiyonunun hem çabuk hem de uzun süreli etkili olmasının hedeflendiği belirtildi.

Fareler ile yapılan araştırmalar bittikten sonra insanlarda klinik çalışmalar geçilecek.
Bu tedavinin yaşlılığa bağlı makula(sarı nokta) dejenerasyonu* ile ileri derece retina hasarının tedavisinde iyi sonuçlar vereceği tahmin ediliyor.2a

Makula(sarı nokta): Retina tabakasının ortasında ve keskin görmeden sorumlu çok küçük bir alanıdır.

Makula dejenerasyonu, sarı noktanın hasar görmesi veya ilerleyen yaşa bağlı olarak fonksiyon kaybıdır. Yüksek tansiyon, sigara ve genetik nedenler, makula dejenerasyonuna sebep olan diğer önemli risk faktörleridir.

 Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++
Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk
Institute for Genetics
University of Cologne
++++++++++++++++++++++++++
Kaynak: Aleksandra Polosukhina, Jeffrey Litt, Ivan Tochitsky, Joseph Nemargut, Yivgeny Sychev, Ivan De Kouchkovsky, Tracy Huang, Katharine Borges, Dirk Trauner, Russell N. Van Gelder, Richard H. Kramer Photochemical Restoration of Visual Responses in Blind Mice Neuron Volume 75, Issue 2, p271–282, 26 July 2012 DOI: http://dx.doi.org/10.1016/j.neuron.2012.05.022