Mannitol

Mannitol ilk olarak 1806 yılında Fransız kimyager Joseph Louis Proust tarafından tanımlanmıştır.
Mannitol, gıda katkı maddesi, farmasötik ve tıbbi teşhis dahil olmak üzere çeşitli uygulamalarda kullanılır.
Mannitol ayrıca plastik ve diğer endüstriyel ürünlerin üretiminde de kullanılmaktadır.

Mannitol kelimesi, Ortadoğu’da ağaçlarda bulunan tatlı bir maddeye verilen isim olan Latince manna kelimesinden gelmektedir. Mannitol, şekere benzeyen ancak daha az kaloriye sahip bir karbonhidrat olan bir tür şeker alkolüdür.

Mannitol, genellikle tatlandırıcı ve ilaç olarak kullanılan bir tür şeker alkolüdür. Bir tatlandırıcı olarak, yaygın sofra şekeri olan sükrozdan daha az tatlıdır. Bir ilaç olarak, glokomda olduğu gibi gözlerdeki artan basıncı tedavi etmek ve belirli bir ameliyat türü sırasında yeterli oksijen alamayan beyninizin çalışmasına geçici olarak yardımcı olmak için kullanılır. Mannitol, akut (ani) böbrek yetmezliği olan kişilerde idrar üretimini artırmak için de kullanılabilir. Tıbbi prosedürler ve testler sırasında da kullanılır.

Farmakodinamik olarak mannitol, ozmotik bir diüretik olarak çalışır, yani böbrek tübülüne su ve elektrolit akışını artırarak idrar üretimini artırır. Bunu glomerüler filtratın osmolalitesini artırarak, su ve elektrolitlerin tübüler reabsorpsiyonunu engelleyerek ve idrarın ozmolaritesini artırarak başarır.

Farmakokinetik olarak mannitol, gastrointestinal sistemden zayıf bir şekilde emilir ve oral olarak uygulandığında ozmotik ishale yol açabilir. İntravenöz olarak verildiğinde hücre dışı sıvıya dağılır ve böbrekler tarafından değişmeden atılır. Yarı ömrü 1.7 saattir ancak böbrek yetmezliğinde artabilir.

Herhangi bir ilaçta olduğu gibi, mannitolün de yan etkileri ve olası komplikasyonları vardır. Yan etkiler dehidrasyon, elektrolit dengesizliği ve hiponatremiyi içerebilir. Bu ilaca ciddi bir alerjik reaksiyon nadirdir, ancak meydana gelirse tıbbi yardım alın. Ciddi bir alerjik reaksiyonun belirtileri arasında kızarıklık, kaşıntı/şişme (özellikle yüz/dil/boğazda), şiddetli baş dönmesi ve nefes almada zorluk yer alır.

Tarih

Mannitolün bilinen ilk tanımı, 1806’da Fransız kimyager Joseph Louis Proust tarafından yapıldı. Proust, mannitol’ü, manna külünden doğal tatlı bir salgı olan mannadan izole etti. Mannaya benzerliği nedeniyle bileşiğe mannitol adını verdi.

1900’lerin başında, mannitol ticari olarak mannadan üretildi. Bununla birlikte, manna arzı sınırlıydı, bu nedenle mannitol sonunda mısır şurubu gibi başka kaynaklardan üretildi.

Günümüzde mannitol, gıda katkı maddesi, farmasötik ve tıbbi teşhis dahil olmak üzere çeşitli uygulamalarda kullanılmaktadır. Mannitol ayrıca plastik ve diğer endüstriyel ürünlerin üretiminde de kullanılmaktadır.

Kaynak:

  1. MedlinePlus. Mannitol. (https://medlineplus.gov/druginfo/meds/a682602.html)
  2. PubChem. Mannitol. (https://pubchem.ncbi.nlm.nih.gov/compound/Mannitol)
  3. Drugs.com. Mannitol. (https://www.drugs.com/monograph/mannitol.html)

Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.

Gadobutrol

  • Gadolinyum, Gd sembolü ve atom numarası 64 olan kimyasal bir elementtir. Manyetik rezonans görüntüleme (MRI) dahil olmak üzere çeşitli tıbbi uygulamalarda kullanılan nadir toprak elementidir.
  • Butrol, bir dizi farmasötik ilaçta bulunan bir kimyasal gruptur. Gadolinyumun vücuttaki çözünürlüğünü artırmaya yardımcı olduğu düşünülmektedir.
  • “Gadobutrol” kelimesi, “gadolinium” ve “butrol” kelimelerinin birleşimidir.
  • Gadolinyum, MRI da dahil olmak üzere çeşitli tıbbi uygulamalarda kullanılan nadir bir toprak elementidir.
  • Butrol, bir dizi farmasötik ilaçta bulunan bir kimyasal gruptur.
  • Gadobutrol ilk olarak 1990’ların başında kullanıldı.
  • Gadobutrol, MRI taramalarında kullanılan gadolinyum bazlı bir kontrast maddedir.
  • Gadobutrol, Gadavist ticari adı altında pazarlanmaktadır.

Gadovist (gadobutrol), manyetik rezonans görüntüleme (MRI) taramalarında kontrast maddesi olarak kullanılan bir marka reçeteli ilaçtır. Vücudun belirli bölgelerinin taramada daha net görünmesine yardımcı olur. Bu ilaç, gadolinyum bazlı kontrast maddeler (GBCA’lar) olarak bilinen bir ilaç sınıfına aittir.

Gadovist, manyetik rezonans görüntüleme (MRI) için makrosiklik, iyonik olmayan bir kontrast maddesi olan gadobutrol içerir. Tanısal görüntülemede anormal vaskülaritenin (kan temini) veya kan-beyin bariyerinin bozulmasının görselleştirilmesini geliştirir.

Farmakodinamik olarak Gadovist (gadobutrol), manyetik rezonans görüntüsünü bozan güçlü bir manyetik sinyal oluşturur. Gadolinyum iyonunun paramanyetik özellikleri bu bozulmanın nedenidir.

Farmakokinetik olarak, Gadovist (gadobutrol) metabolizmaya uğramaz ve değişmeden idrarla atılır. İntravenöz enjeksiyondan sonra hücre dışı boşlukta hızla dağılır ve böbreklerde glomerüler filtrasyon yoluyla elimine edilir. Eliminasyon yarı ömrü yaklaşık iki saattir.

Gadovist’i kullanmadan önce, gadolinyum bazlı kontrast maddeler, şiddetli böbrek yetmezliği olan hastalarda cilt, eklemler, gözler ve iç organların fibrozunu içeren nadir ve ciddi bir sendrom olan nefrojenik sistemik fibroz (NSF) riskini artırdığından, hastanın böbrek fonksiyonu değerlendirilmelidir.

Dozaj:

Bir hastaya verilen Gadovist (gadobutrol) dozu, hastanın vücut ağırlığı, yapılan tarama türü ve görüntüleme merkezinin özel protokolleri dahil olmak üzere birkaç faktöre bağlı olarak değişebilir.

Bununla birlikte, ürünün reçete bilgisine göre, çoğu yetişkin ve 2 yaş ve üzeri çocuklar için önerilen doz 0,1 mmol/kg vücut ağırlığıdır (0,1 mL/kg vücut ağırlığına eşdeğer). Örneğin, 70 kg’lık bir kişi 7 mL Gadovist dozu alacaktır.

Uygulanacak dozun nihai olarak belirlenmesinin her zaman MRG’de kontrast madde kullanımı konusunda deneyimli ve hastanın tıbbi durumu ile görüntüleme prosedürünün özelliklerini bilen bir sağlık uzmanı tarafından yapılması gerektiğine dikkat edilmelidir.

Tüm ilaçlarda olduğu gibi, GADOVİST’in dozu, hasta özelliklerine ve yapılan MRG tipine göre bireyselleştirilmelidir. Yeterli görüntüleme elde etmek için gereken en düşük doz her zaman kullanılmalıdır.

Yaygın yan etkiler arasında baş ağrısı, mide bulantısı ve baş dönmesi yer alır, ancak kardiyovasküler, solunum veya kutanöz belirtilerle seyreden anafilaktoid veya anafilaktik reaksiyonlar da dahil olmak üzere şiddetli reaksiyonlara (şok dahil) kadar değişen ciddi reaksiyonlar da mümkündür ve acil tıbbi müdahale gerektirir.

Gadovist’in yalnızca hastayı doğrudan denetleme ve anafilaktik veya anafilaktoid reaksiyonlar durumunda tıbbi olarak yeterli tedavinin mevcut olmasını sağlama yetkisine sahip bir hekimin gözetimi altında uygulanması gerektiğini lütfen unutmayın.

Tarih

Gadobutrol adı ilk olarak 1990’ların başında ilaç şirketi Bayer AG tarafından geliştirildiğinde kullanıldı. Gadobutrol, MRI taramalarında kullanılan gadolinyum bazlı bir kontrast maddedir. Gadavist ticari adı altında pazarlanmaktadır.

Kaynak:

  1. Gadovist Prescribing Information. Bayer Healthcare Pharmaceuticals Inc. (https://www.accessdata.fda.gov/drugsatfda_docs/label/2011/201277s000lbl.pdf)
  2. Radiologyinfo.org. Gadolinium-based Contrast Materials. (https://www.radiologyinfo.org/en/info.cfm?pg=safety-contrast-gadolinium)
  3. Drugs.com. Gadovist. (https://www.drugs.com/monograph/gadovist.html)

Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.

Glutatyon

“Glutatyon” kelimesinin etimolojisi, Yunanca “tutkal” anlamına gelen “glu” ve “kükürt” anlamına gelen “thio” kelimelerinden gelir. Kelime ilk olarak 1888’de, bileşiği mayadan izole eden Fransız kimyager Jean de Rey-Paihade tarafından icat edildi.

  • Glutatyonun yapısı ilk olarak 1929’da Frederick Gowland Hopkins tarafından belirlendi.
  • Glutatyon ilk olarak 1951’de laboratuvarda sentezlendi.
  • Glutatyon, metabolizma, detoksifikasyon ve hücre sinyallemesinde yer alan bir dizi enzim için bir kofaktördür.
  • Glutatyon seviyeleri yaşla birlikte düşer ve bu da yaşa bağlı hastalık riskinin artmasına katkıda bulunabilir.
  • Glutatyon, vücutta çok çeşitli önemli işlevlere sahip büyüleyici bir moleküldür. Glutatyon hakkında daha fazla şey anlayarak sağlığımızı nasıl daha iyi koruyacağımızı ve hastalıkları nasıl önleyeceğimizi öğrenebiliriz.

Glutatyon vücuttaki her hücrede bulunan güçlü bir antioksidandır. Amino asitler olarak bilinen üç tür molekülden yapılır: sistein, glutamat ve glisin. Glutatyon karaciğerde doğal olarak üretilir ve ana işlevlerinden biri vücuttan atılabilmesi için zararlı bileşikleri detoksifiye etmektir.

Antioksidan Aktivite: Glutatyon vücudun en etkili antioksidanlarından biridir. Antioksidanlar, vücuttaki serbest radikallerle savaşarak oksidatif stresi azaltan maddelerdir.

Detoksifikasyon: Glutatyon, detoksifikasyon sürecinde çok önemli bir rol oynar. Toksinlerin ve ağır metallerin bağlanmasına yardımcı olur, onları daha çözünür hale getirir ve vücudun atmasını kolaylaştırır.

Bağışıklık Fonksiyonu: Glutatyonun bağışıklık sisteminin işlevini arttırdığı, enfeksiyon ve hastalıklarla savaşmasına yardımcı olduğu gösterilmiştir.

Hücre Sağlığı: Oksidatif stresle mücadele ederek ve oksidatif hasarın oluşumunu azaltarak, glutatyon hücresel yapıların sağlığını ve bütünlüğünü korumaya yardımcı olur.

Hastalık Önleme: Antioksidan ve detoksifiye edici özellikleri nedeniyle glutatyon, kanser, kalp hastalığı ve nörodejeneratif bozukluklar dahil olmak üzere bir dizi hastalığın önlenmesi ile ilişkilendirilmiştir.

Takviye açısından, oral glutatyon takviyelerinin zayıf bir şekilde emildiğini ve etkinliklerini destekleyen sınırlı kanıt olduğunu belirtmekte fayda var.

Ayrıca, glutatyon seviyelerinin belirli yiyecekler, özellikle sarımsak, soğan ve turpgiller gibi kükürt açısından zengin besinler ve ayrıca egzersiz yoluyla artırılabileceğini belirtmekte fayda var.

Üretim

Glutatyon vücutta üç amino asitten sentezlenir: L-sistein, L-glutamik asit ve glisin. Bu sentez iki adımda gerçekleşir:

  • İlk adım, glutamat sistein ligaz (GCL) enzimi tarafından katalize edilir ve bir L-glutamat molekülünü bir L-sistein molekülüne bağlar. Bu, gama-glutamilsistein adı verilen bir dipeptit oluşturur.
  • İkinci adım, glutatyon oluşturmak için gama-glutamilsistein’e bir glisin molekülü ekleyen glutatyon sentetaz (GS) enzimi tarafından katalize edilir.

Sistein mevcudiyetinin, üç amino asit arasında en az bol olduğu için glutatyon üretimini sınırlayabileceğini belirtmekte fayda var.

Yan etkiler

Yan etkilere gelince, glutatyon, özellikle gıdalarda bulunan veya vücut tarafından üretilen miktarlarda alındığında genellikle güvenli kabul edilir. Bununla birlikte, büyük miktarlarda veya inhalasyon veya enjeksiyon gibi yöntemlerle alındığında potansiyel yan etkiler olabilir. Bunlardan bazıları şunları içerebilir:

Alerjik reaksiyonlar: Bazı insanlar, özellikle inhalasyon veya enjeksiyon yoluyla alındığında, glutatyona karşı alerjik reaksiyonlar yaşayabilir.

Karın krampları ve şişkinlik: Bu gastrointestinal yan etkiler, glutatyon takviyeleri alan bazı kişilerde ortaya çıkabilir.

Bronşiyal daralma: Glutatyon soluyan kişilerde bronşiyal daralma vakaları bildirilmiştir.

Nadir yan etkiler: Çok nadiren, insanlar kızarıklık veya ateş gibi başka yan etkiler yaşadıklarını bildirmişlerdir.

Potansiyel riskleri ve faydaları tartışmak için glutatyon da dahil olmak üzere herhangi bir yeni takviye rejimine başlamadan önce bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir.

Glutatyon bir tripeptittir, yani üç amino asitten oluşur: sistein, glutamik asit ve glisin. Tüm canlı hücrelerde bulunur ve vücutta aşağıdakiler de dahil olmak üzere bir dizi önemli rol oynar:


Glutatyon seviyeleri, aşağıdakiler de dahil olmak üzere bir dizi faktör tarafından tüketilebilir:

  • Stres
  • enfeksiyon
  • Toksinlere maruz kalma
  • yaşlanma

Aşağıdakiler de dahil olmak üzere glutatyon seviyelerini artırmanın birkaç yolu vardır:

  • Ispanak, avokado, kuşkonmaz ve bamya gibi glutatyon içeren yiyecekler açısından zengin bir diyet yemek.
  • Oral glutatyon takviyeleri almak.
  • Düzenli egzersiz yapmak.
  • Stres seviyelerini azaltmak.

Glutatyon insan sağlığı için gerekli bir bileşiktir. Glutatyon seviyelerini artırarak, hücrelerinizi hasardan korumaya, bağışıklık sisteminizi güçlendirmeye ve vücudunuzu toksinlerden arındırmaya yardımcı olabilirsiniz.

Kaynak:

  • Pizzorno J. Glutatyon!. Bütünleştirici Tıp (Encinitas). 2014;13(1):8-12.
  • Richie JP Jr, Nichenametla S, Neidig W, et al. Randomized controlled trial of oral glutathione supplementation on body stores of glutathione. European Journal of Nutrition. 2015;54(2):251-263.

Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.

Noskapin


1. Etimoloji ve Köken Bilgisi

“Noskapin” kelimesinin etimolojik kökeni, Latince noxia (“zarar, zararlı”) ve Yunanca skaphe (“tekne, kap”) sözcüklerinin birleşimine dayanmaktadır. Bu etimoloji, bitkinin ikincil metabolitleri arasında yer alan bu alkaloidin başlangıçta haşhaş bitkisinde (Papaver somniferum) kendini otoburlardan ve patojenlerden korumak üzere üretildiği varsayımıyla açıklanabilir. Noskapin, tarihsel olarak “narkotin” adıyla da bilinmekteydi. Bu isim, başta noskapinin morfin benzeri narkotik etkiler gösterebileceği düşüncesine dayanıyordu; ancak daha sonra noskapinin opioid reseptörlerine düşük afinitesi olduğu ve narkotik etkiler göstermediği anlaşılmıştır.


2. Kimyasal ve Fiziksel Özellikler

  • Kimyasal sınıf: İzokinolin türevi benzilizoquinolin alkaloidi
  • Moleküler formül: C₂₂H₂₃NO₇
  • Moleküler ağırlık: 413.42 g/mol
  • Görünüm: Beyaz, kokusuz, acı tatta kristalize toz
  • Çözünürlük: Suda ve etanolde çözünür
  • Yarılanma ömrü (t½): Yaklaşık 1,5–3 saat
  • Protein bağlanma oranı: Düşük
  • Biyoyararlanım: Oral uygulamada oldukça iyidir

3. Farmakodinami ve Etki Mekanizması

Noskapin, antitussif (öksürük kesici) etkileri ile bilinen bir benzilizokinolin alkaloididir. Farmakodinamik olarak opioid türevleri arasında yer almasına rağmen, opioid reseptörlerine bağlanma afinitesi çok düşüktür ve bu nedenle analjezik (ağrı kesici) ya da narkotik etkiler göstermez. Bu özelliği onu öksürük tedavisinde morfin ya da kodein gibi bağımlılık riski taşıyan opioidlerden ayıran en temel noktadır.

Noskapinin öksürüğü baskılama mekanizması tam olarak aydınlatılamamıştır. Ancak eldeki veriler, bu bileşiğin medulla oblongata düzeyinde, yani merkezi sinir sisteminin öksürük refleksini yöneten bölgelerinde etkili olduğunu göstermektedir. Solunum yollarında lokal bir etki göstermemektedir.


4. Antitussif Kullanım Alanları

Noskapin özellikle kuru, irritatif (tahriş edici) öksürüklerin semptomatik tedavisinde kullanılmaktadır. Genellikle aşağıdaki klinik tablolarda reçete edilir:

  • Viral üst solunum yolu enfeksiyonları
  • Trakeit veya larenjit
  • İyileşme dönemindeki bronşit
  • Postnazal akıntıya bağlı öksürük

5. Antikanser Potansiyeli (Araştırma Aşaması)

Son yıllarda noskapinin farmakolojik yelpazesi, yalnızca öksürük baskılayıcı etkisiyle sınırlı kalmamış, çeşitli antiproliferatif ve apoptotik etkiler açısından da incelenmeye başlanmıştır. Preklinik çalışmalarda noskapin, özellikle mikrotübül dinamiklerini etkileyerek hücre döngüsünü durdurmakta ve mitozu engellemektedir.

  • Mekanizma: β-tubulin’e bağlanarak mikrotübül polimerizasyonunu stabilize eder; bu durum mitotik tutuklamaya ve apoptoza neden olur.
  • İncelenen kanser türleri: Glioblastoma, lösemi, meme kanseri, prostat kanseri
  • Avantajları: Düşük toksisite, oral biyoyararlanım, bağımlılık yapmaması

Ancak bu potansiyel etkiler henüz klinik uygulamaya geçmemiştir ve noskapin hâlen deneysel bir antikanser ajan olarak kabul edilmektedir.


6. Farmakokinetik Özellikler

  • Emilim: Oral alım sonrası hızla emilir.
  • Dağılım: Santral sinir sistemine penetre olabilir.
  • Metabolizma: Karaciğerde metabolize edilir.
  • Atılım: Başlıca idrarla atılır.

7. Yan Etkiler ve Tolerabilite

Noskapin genellikle iyi tolere edilen bir bileşiktir. Yan etkiler çoğunlukla hafif ve geçicidir:

  • Sık görülenler:
    • Bulantı
    • Baş dönmesi
    • Sersemlik
    • Hafif sedasyon
  • Nadir görülenler:
    • Alerjik cilt reaksiyonları (örneğin döküntü)
    • Hipersensitivite durumları

Noskapin sedatif etkiler gösterebildiği için araç kullanımı ya da dikkat gerektiren işlerde ihtiyatlı olunması önerilir.


8. Kontrendikasyonlar ve Risk Grupları

Noskapin aşağıdaki durumlarda kullanılmamalıdır:

  • Bilinen noskapin veya ilgili bileşenlere karşı hipersensitivite
  • Astım ya da solunum depresyonu öyküsü olan hastalar (pratikte nadir görülür)
  • Çocuklar için doz dikkatle ayarlanmalıdır

9. Gebelik ve Emzirme Dönemi

Noskapinin gebelik kategorisi tam olarak belirlenmemiştir. Hayvan çalışmalarında teratojenik etki bildirilmemiş olsa da, insanlar üzerindeki yeterli ve kontrollü çalışmalar yoktur. Bu nedenle:

  • Gebelikte kullanım: Sadece potansiyel fayda riskten yüksekse ve doktor gözetiminde
  • Emzirme döneminde: Yetersiz veri; emzirme sırasında kullanımı önerilmemektedir

10. Bağımlılık ve Tolerans Gelişimi

Noskapin opioid yapısına rağmen bağımlılık yapıcı değildir. Uzun süreli kullanımda tolerans gelişimi bildirilmemiştir. Bu, özellikle kodein veya morfin gibi opioid antitussiflere kıyasla büyük bir avantaj olarak değerlendirilir.




Keşif

1. Haşhaş Bitkisi ve Alkaloidlerin Tarihsel Arka Planı

Papaver somniferum (afyon haşhaşı) insanlık tarihinin en eski kültür bitkilerinden biridir ve antik çağlardan bu yana hem ağrı kesici hem de sedatif etkilerinden dolayı kullanılmaktadır. MÖ 3. binyıla uzanan Mezopotamya tabletlerinde ve Eski Mısır papirüslerinde afyon kullanımına dair belgeler mevcuttur. Bu bitki, zengin bir alkaloid profiline sahiptir; morfin, kodein, tebain, papaverin ve noskapin gibi birçok aktif bileşik bu bitkiden elde edilmiştir. Ancak bu alkaloidlerin saflaştırılması ve kimyasal karakterizasyonu modern kimyanın gelişimiyle mümkün olmuştur.


2. Noskapinin Keşfi ve İzolasyonu (1817)

Noskapin (başlangıçta “narkotin” olarak adlandırılmıştır), 1817 yılında Alman eczacı ve kimyager Friedrich Wilhelm Adam Sertürner (1783–1841) tarafından afyonun kimyasal analizine yönelik çalışmaları sırasında izole edilmiştir. Sertürner, 1804 yılında morfini ilk kez saflaştırarak tıpta bir dönüm noktası yaratmıştır. Morfinden sonra afyonun diğer bileşenlerini araştıran Sertürner, çözücü ekstraksiyonu ve kristalizasyon teknikleri kullanarak noskapini saflaştırmayı başarmıştır.

  • İlk adı: Narkotin (Narcotine), çünkü başta morfin benzeri bir narkotik etkisi olduğu varsayılmıştır.
  • Kimyasal yapısı: Benzilizokinolin türevi
  • Renk: Saflaştırıldığında beyaz, kristalize formda
  • Tat: Acı
  • Koku: Kokusuz

Başlangıçta noskapinin fizyolojik etkileri sınırlı olarak anlaşıldı ve uzun süre boyunca morfinin yanında sekonder, farmakolojik açıdan önemsiz bir madde olarak kabul edildi.


3. Farmakolojik Özelliklerinin Tanınması ve Antitussif Kullanımı (20. Yüzyıl Başları)

Noskapinin antitussif (öksürük kesici) etkilerinin bilimsel olarak tanınması ve klinik kullanıma girmesi 20. yüzyılın başlarına denk gelmektedir. 1900’lerin ilk çeyreğinde farmakoloji ve toksikoloji alanındaki gelişmeler sayesinde noskapinin santral etkileri daha ayrıntılı şekilde değerlendirilmeye başlandı.

  • 1910’lu yıllarda yapılan fizyolojik çalışmalar noskapinin ağrı kesici etkisinin zayıf, sedatif etkisinin ise oldukça hafif olduğunu, ancak beyinde öksürük refleksini baskılayan bir merkezi etkiye sahip olabileceğini ortaya koymuştur.

4. İlk Ticari Hazırlık: Allen & Hanburys (1917)

Noskapinin klinik uygulamaya geçişindeki en önemli dönüm noktası, 1917 yılında İngiliz ilaç firması Allen & Hanburys tarafından geliştirilmiş olan bir öksürük şurubudur. Şirket, noskapini aktif madde olarak kullanan bu preparatı “Narcotin Elixir” veya “Noscapine Cough Syrup” adıyla piyasaya sürdü (kayıtlarda “Nedocromil” adı geçmemektedir; bu isim daha sonra 1980’lerde geliştirilen farklı bir kromon türevine aittir ve noskapinle ilişkili değildir).

Bu ürün, özellikle Birinci Dünya Savaşı sırasında Avrupa’da yaygınlaşan gribal enfeksiyonlar ve solunum yolu hastalıklarında non-narkotik, bağımlılık yapmayan bir öksürük kesici arayışı ile büyük ilgi görmüştür.


5. Modern Dönemde Kullanımı ve Genişleyen Endikasyonlar

  1. yüzyıl boyunca noskapin, dünya çapında farklı markalar altında (örneğin: Narkotin, Nectodon, Nospen, Opiane) oral tablet, pastil, eliksir veya şurup formlarında piyasaya sunulmuştur.

Modern farmakoterapide noskapin:

  • Reçetesiz (OTC) ilaçlar grubunda yer alabilir (ülkeye göre değişmekle birlikte)
  • Bağımlılık riski taşımaması, çocuklarda ve yaşlılarda kullanılabilmesini sağlar
  • Bazı ülkelerde astım veya bronşit gibi semptomatik durumlarda destek tedavisi olarak önerilmektedir
  • Araştırma amaçlı olarak noskapin türevleri kanser tedavilerinde test edilmektedir (özellikle glioblastom ve prostat karsinomlarında)

6. Tarihsel Özet Zaman Çizelgesi

YılOlay
Antik çağAfyonun tıbbi amaçlarla kullanımı
1804Sertürner tarafından morfinin izolasyonu
1817Noskapinin Sertürner tarafından izole edilmesi (narkotin olarak adlandırıldı)
~1900–1915Antitussif etkilerin keşfi
1917Allen & Hanburys tarafından ilk noskapinli öksürük şurubunun (Noscapine Elixir) ticari üretimi
1950–2000Global kullanımı artar; birçok ülkede OTC olarak satılır
2000–günümüzAntikanser etkileri üzerine preklinik araştırmalar hız kazanır



İleri Okuma

  1. Sertürner, F. W. A. (1817). Über das Morphium als Hauptbestandteil des Opiums. Journal der Pharmacie für Ärzte und Apotheker, 23, 229–243.
  2. Fühner, H. (1929). Lehrbuch der Arzneimittelkunde. Georg Thieme Verlag.
  3. Goodman, L. S., & Gilman, A. (1941). The Pharmacological Basis of Therapeutics. Macmillan.
  4. Kameyama, T., Nabeshima, T., Kozawa, T. (1979). Noscapine, papaverine, and thebaine–the effects on the central nervous system and the acute toxicity. Nihon Yakurigaku Zasshi, 75(3), 337–345.
  5. Merck & Co. (1955). The Merck Index. Merck & Co., Whitehouse Station, NJ.
  6. Newall, C. A., Anderson, L. A., Phillipson, J. D. (1996). Herbal Medicines: A Guide for Healthcare Professionals. The Pharmaceutical Press, London.
  7. Gandini, A. et al. (1998). Antitussive effect of noscapine in upper respiratory tract infections. Drugs under Experimental and Clinical Research, 24(1), 15–20.
  8. Zhou, J. et al. (2002). Noscapine induces apoptosis via microtubule perturbation in human cancer cells. Cancer Research, 62(13), 3860–3865.
  9. Aneja, R. et al. (2006). Noscapine, a microtubule-modulating agent with antiangiogenic activity. Molecular Pharmacology, 69(3), 940–949.
  10. Aneja, R. et al. (2007). Antiproliferative and antitumor activities of noscapine: a tubulin-binding alkaloid. Cancer Letters, 247(2), 182–194.
  11. Badria, F. A. et al. (2014). Pharmacological review on noscapine: Future prospects. Drug Development Research, 75(7), 406–412.
  12. Alasmari, F. et al. (2020). Noscapine: An emerging bioactive alkaloid for cancer therapy. Journal of Ethnopharmacology, 253, 112655.
  13. Sneader, W. (2005). Drug Discovery: A History. John Wiley & Sons.
  14. Drugs.com. (n.d.). Noscapine. Available at: https://www.drugs.com/international/noscapine.html


Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.

Tamoxifen

Kimyasal formül: (Z)-2-[4-(1,2-Diphenylbut-1-enyl)phenoxy]-N,N-dimethylethylamin

tamoksifen kelimesi trans-, oxy ve clomiphene kelimelerinin birleşiminden oluşmaktadır. Trans- ön eki, klomifenin trans izomeri olan ilacın kimyasal yapısını ifade eder. Oxy son eki moleküldeki oksijen atomunu ifade eder. İsmin klomifen kısmı, tamoksifenin başlangıçta kısırlığı tedavi etmek için kullanılan bir ilaç olan klomifenin potansiyel bir ikamesi olarak geliştirilmiş olmasından kaynaklanmaktadır.

Tamoksifen film kaplı tabletler (jenerik) şeklinde mevcuttur. 1962’de sentezlenmiş ve doğum kontrol hapı (“ertesi gün hapı”) olarak test edilmiş, ancak bu amaç için uygun bulunmamıştır. 1970’lerin başında ilk kez meme kanseri ilacı olarak kullanılmıştır. 1976 yılından beri ruhsatlıdır. Orijinal Nolvadex® artık satılmamaktadır.

Ticari isimleri: Ebefen®, Mandofen®, Nolvadex® 

Öncül molekül olan Tamoxifen, östrojen reseptörlerine bağlanır.

Tamoksifen, öncelikle meme kanserini tedavi etmek ve önlemek için kullanılan bir ilaçtır. İşte daha ayrıntılı bir genel bakış:

Kullanım şekli:

Tamoksifen, seçici östrojen reseptör modülatörleri (SERM’ler) olarak bilinen bir ilaç sınıfının parçasıdır. Genellikle hem erkeklerde hem de kadınlarda östrojen reseptörü pozitif meme kanserini tedavi etmek için kullanılır. Meme kanseri gelişme riski yüksek olan kadınlarda önleyici bir tedavi olarak da kullanılabilir.

Etki Mekanizması:

Tamoksifen, meme hücrelerindeki östrojen reseptörlerine bağlanarak çalışır ve böylece kanser hücrelerinin büyümesini teşvik edebilen bir hormon olan östrojenin etkilerini bloke eder.

Yan Etkileri:

Her ilaçta olduğu gibi, tamoksifenin de potansiyel yan etkileri vardır. Yaygın olanlar arasında sıcak basması, mide bulantısı, adet düzensizlikleri, vajinal akıntı veya kanama ve kilo kaybı yer alır. Daha az yaygın olmakla birlikte daha ciddi yan etkiler arasında görme değişiklikleri, olağandışı vajinal kanama ve göğüs ağrısı, nefes darlığı ve bir bacakta şişme veya sıcaklık gibi kan pıhtılaşması belirtileri yer alır.

Riskler:

Uzun süreli tamoksifen kullanımı endometriyal ve uterin kanserler, katarakt ve diğer sağlık sorunları riskinde artış ile ilişkilendirilmiştir. Tamoksifen kullanan bireylerin sağlık hizmeti sağlayıcıları ile düzenli takipler yapmaları ve olağandışı semptomları derhal bildirmeleri önemlidir.

Hamilelik:

Tamoksifen doğmamış bir bebeğe zarar verebilir. Tedavi sırasında ve tamoksifen kesildikten sonraki birkaç ay boyunca etkili doğum kontrol yöntemlerinin kullanılması gereklidir.

Her zaman olduğu gibi, tamoksifen almanın yararları ve riskleri bir sağlık hizmeti sağlayıcısı ile görüşülmelidir.

Tarih

Tamoksifen ilk olarak 1962 yılında İngiliz ilaç şirketi Imperial Chemical Industries’deki (ICI) bilim insanları tarafından sentezlenmiştir. İlaç başlangıçta potansiyel bir ertesi gün doğum kontrol hapı olarak geliştirildi, ancak hayvanlarda anti-östrojenik etkilere sahip olduğu bulundu. 1971 yılında tamoksifen, meme kanseri tedavisi için ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından onaylanmıştır.

Tamoksifen seçici bir östrojen reseptör modülatörüdür (SERM), yani hem östrojenik hem de anti-östrojenik etkileri vardır. Tamoksifen vücuttaki östrojen reseptörlerine bağlanarak çalışır. Tamoksifen meme dokusundaki östrojen reseptörlerine bağlandığında, östrojenin etkilerini bloke eder ve bu da meme kanseri hücrelerinin büyümesini önlemeye yardımcı olabilir.

Tamoksifen meme kanseri tedavisi için güvenli ve etkili bir ilaçtır. Genellikle günde bir kez hap olarak verilir. Tamoksifenin sıcak basması, vajinal kuruluk ve ruh hali değişiklikleri gibi bazı yan etkileri olabilir. Ancak bu yan etkiler genellikle hafiftir ve birkaç hafta sonra geçer.

Tamoksifenin, hastalık teşhisi konmuş kadınlarda meme kanseri nüks riskini önemli ölçüde azalttığı gösterilmiştir. Tamoksifen ayrıca hastalık için yüksek risk altında olan kadınlarda meme kanserini önlemek için de kullanılır.

Tamoksifen milyonlarca kadının hayatını kurtaran çığır açıcı bir ilaçtır. Bilimin gücünün ve araştırmanın öneminin bir kanıtıdır.

Kaynaklar:

Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.

Fusidik asit

Fusidik asit, Fusidium coccineum mantarından türetilen bir steroid antibiyotiktir ve ağırlıklı olarak gram-pozitif bakterilere, özellikle de stafilokok enfeksiyonlarına karşı etkinliği ile dikkat çekmektedir. Bu bileşik, 1968 yılında İsviçre’de tescil edilmesinden bu yana tıbbi uygulamanın bir parçası olmuştur ve bakteriyel bulaşıcı hastalıkların tedavisinde uzun süredir devam eden faydasını vurgulamaktadır.

Kimyasal özellikler

C31H48O6 kimyasal formülüne ve 516,7 g/mol molekül ağırlığına sahip fusidik asit, steroid antibiyotikler sınıfında sınıflandırılır. Beyaz, kristal toz formu ve suda zayıf çözünürlüğü ile karakterize edilir. Bununla birlikte, sodyum tuzu olan sodyum fusidat suda yüksek çözünürlük sergiler ve bu da onu bazı farmasötik preparasyonlar için tercih edilen bir form haline getirir. Antibiyotik, film kaplı tabletler, kremler, merhemler, gazlı bezler ve göz damlası jelleri dahil olmak üzere çeşitli formülasyonlarda ticari olarak temin edilebilir ve uygulama yollarındaki çok yönlülüğünü sergiler.

Hareket mekanizması

Fusidik asidin bakterisidal etkisi, gram-pozitif patojenleri hedef alan bakteriyel protein sentezinin inhibisyonu yoluyla sağlanır. Bu etki şekli, hassas patojenlerin neden olduğu enfeksiyonlarla mücadeledeki etkinliği açısından çok önemlidir.

Uygulama ve Dozaj

Optimum sonuçlar için film kaplı tablet formundaki fusidik asitin sağlık profesyonellerinin önerdiği şekilde yemeklerle birlikte tüketilmesi gerekmektedir. Krem ve merhem gibi harici uygulamaların, enfeksiyonun ciddiyetine ve tıbbi tavsiyeye bağlı olarak genellikle günde bir ila üç kez kullanılması tavsiye edilir.

Metabolizma ve Etkileşimler

Fusidik asit, sitokrom P450 enzimi CYP3A4 tarafından hem metabolize edilir hem de onun bir inhibitörüdür. Bu etkileşim, CYP3A4 substratlarının konsantrasyonlarının artmasına yol açarak potansiyel olarak toksisiteye ve olumsuz yan etkilere neden olabileceğinden, klinik kullanımda kritik bir hususun altını çizmektedir. Bu nedenle fusidik asit, CYP3A4 substratı olan ilaçlarla birlikte uygulanmamalıdır.

Yan etkiler

Fusidik asit enfeksiyonların tedavisinde etkili olmakla birlikte yan etkilere neden olabilir. Dışarıdan uygulanan tedaviler yanma, kaşıntı, batma ve kızarıklık gibi lokal reaksiyonlara neden olabilir. Sistemik uygulama, en sık bildirilen yan etkiler arasında gastrointestinal rahatsızlıklara (mide bulantısı, ishal, kusma), pelvik ağrıya, genel halsizliğe, yorgunluğa, uyuşukluğa ve kilo kaybına neden olabilir.

Tarihsel Keşif

Fusidik asit, 1950’lerin sonlarında Godtfredsen ve Danimarka’daki Leo ilaç şirketindeki meslektaşlarının liderliğindeki bir araştırma ekibi tarafından keşfedildi. Antibiyotik, toprak örneğinde bulunan Fusidium coccineum mantarından izole edildi. Başlangıçta gram-pozitif bakterilere, özellikle Staphylococcus aureus’a karşı güçlü aktivitesiyle tanımlanan fusidik asit, antimikrobiyaller arasında nadir görülen steroid benzeri yapısı nedeniyle benzersiz bir antibiyotik sınıfını temsil ediyordu.

Bu keşif, mevcut ilaçlara karşı mikrobiyal direncin giderek daha fazla tanınmasıyla birlikte, yeni antibiyotiklere yönelik yoğun araştırmaların yapıldığı bir dönemde gerçekleşti. Fusidik asidin, uzama faktörü G’yi (EF-G) hedef alarak bakteriyel protein sentezini inhibe eden yeni etki şekli, metisiline dirençli Staphylococcus aureus (MRSA) dahil olmak üzere stafilokok enfeksiyonlarına karşı yeni bir terapötik yol sundu.

Modern Katkı

Fusidik asidin modern katkıları klinik uygulamasını, formülasyon ilerlemelerini ve kombinasyon tedavilerine entegrasyonunu kapsamaktadır. Altmış yılı aşkın bir süre önce keşfedilmesine rağmen fusidik asit, antimikrobiyal cephanelikte, özellikle cilt enfeksiyonlarının, osteomiyelit tedavisinin ve MRSA dekolonizasyon stratejilerinin bir parçası olarak değerli bir varlık olmayı sürdürüyor.

Formülasyon Gelişmeleri

Farmasötik formülasyonlardaki ilerlemeler fusidik asidin kullanımını genişletmiş ve hasta sonuçlarını iyileştirmiştir. Modern formülasyonlar yalnızca geleneksel kremleri ve merhemleri değil aynı zamanda göz damlalarını, jelleri ve tabletler gibi sistemik formülasyonları da içerir. Bunlar, etkinliği arttırılmış ve yan etkileri azaltılmış hedefe yönelik tedaviyi mümkün kılarak fusidik asidi çeşitli enfeksiyon bölgeleri için çok yönlü bir seçenek haline getirmiştir.

Direnç Yönetimi ve Kombinasyon Tedavisi

Artan antimikrobiyal direnç karşısında fusidik asit, direnç gelişimini azaltırken antimikrobiyal spektrumunu sinerjiye sokmak ve genişletmek için diğer antibiyotiklerle kombinasyon halinde incelenmiştir. Özellikle şiddetli ve inatçı enfeksiyonlarda diğer ajanlarla birlikte kullanılması, mevcut antibiyotiklerin etkinliğini sürdürmek için modern stratejilere örnek teşkil etmektedir.

Farmakolojik Bilgiler

Son araştırmalar, fusidik asidin bakteriyel ribozomlarla kesin etkileşimi ve bakteri fizyolojisi üzerindeki etkisi dahil olmak üzere moleküler mekanizmalarını derinlemesine araştırmıştır. Bu bilgiler yalnızca fusidik asitin etkisinin anlaşılmasını sağlamlaştırmakla kalmamış, aynı zamanda potansiyel olarak iyileştirilmiş özelliklere sahip türevlerin ve analogların geliştirilmesine de bilgi vermiştir.

İleri Okuma

  • Godtfredsen, W. O., Jahnsen, S., Lorck, H., Roholt, K., & Tybring, L. (1962). Fusidic acid: a new antibiotic. Nature, 193(4813), 987.
  • O’Neill, A. J., & Chopra, I. (2004). Preclinical evaluation of novel antibacterial agents by microbiological and molecular techniques. Expert Opinion on Investigational Drugs, 13(8), 1045-1063.
  • Howden, B. P., Grayson, M. L. (2006). Dumb and dumber—the potential waste of a useful antistaphylococcal agent: emerging fusidic acid resistance in Staphylococcus aureus. Clinical Infectious Diseases, 42(3), 394-400.
  • Godtfredsen, W. O., Jahnsen, S., Lorck, H., Roholt, K., & Tybring, L. (1962). Fusidic acid: a new antibiotic. Nature, 193(4813), 987.
  • O’Neill, A. J., & Chopra, I. (2004). Preclinical evaluation of novel antibacterial agents by microbiological and molecular techniques. Expert Opinion on Investigational Drugs, 13(8), 1045-1063.
  • Howden, B. P., & Grayson, M. L. (2006). Dumb and dumber—the potential waste of a useful antistaphylococcal agent: emerging fusidic acid resistance in Staphylococcus aureus. Clinical Infectious Diseases, 42(3), 394-400.