Neden Hep Geç Kalırız?

Herkes bazen geç kalabilir ama, her zaman en az beş dakika geç kalan biri olmak sanattır. Hayal kırıklığı ve rahatsızlık yaratan bir sanat.. Ya da araştırmacıların bulgularına göre; kişiliğinizin bir yan etkisi olabilir.

Peki o halde, insanların sürekli otobüsleri, trenleri kaçırmasının, arkadaşlarını sinirlendirmesinin, düğüne gelinden sonra gitmesinin altında yatan sebep nedir ve bu durumu düzeltmek neden bu kadar zordur?

Geç kalmanın bir çok olumsuz etkisi, caydırıcısı ve hatta bazı durumlarda cezası vardır. Buradaki paradoks ise tüm ceza ve sonuçlarına rağmen geç kalabilmemizdir..  İnsanların sıklıkla geç kalmalarının en açık ve genel sebebi, bir işin ya da olayın ne kadar sürede gerçekleşeceğini tam olarak kestirememeleridir. Buna da ‘Planlama Hatası’ diyoruz. Mevcut araştırma, ortalama bir insanın, bir işi tamamlamanın ne kadar süreceği ile ilgili tahminlerinin gerçek süreden %40 daha az olduğunu gösteriyor.

Bir diğer özellikte ise – ki birinci sebep ile yakından ilişkilidir – aynı anda birden çok iş yapan kişilerin hep geciken insanlar olduğunu ortaya koyuyor.  Daha önce 181 metro makinisti üzerinde yapılan bir araştırmada, aynı anda birden çok iş yapanların daha sıklıkla işe geç kaldıkları tespit edilmişti. (Conte, Jeff – 2003)

Bunun sebebi ise aynı anda bir çok iş yapmanın üstbiliş ve o anda yapılan işin bilincinde olmayı zorlaştırmasıdır. Conte, 2001’de yaptığı bir diğer araştırmada ise, her zaman geç kalmaya eğilimli olan bir kişilik tipolojisinin de varlığından bahsetmektedir. Aşırı düzenli ve başarı odaklı (araştırmada A tipi olarak bahsedilen grup) kişilerin, araştırmadaki diğer grubu oluşturan B tipi insanlara göre daha dakik olduğu ortaya koyulmuştu.

Aslında, A ve B tipi insanlar zamanın akışını daha farklı algılamakta. Geçmiş üç çalışmada Conte, A tipi insanların bir dakikayı 58 saniye olarak, B tipi insanların ise 77 saniye olarak algıladıklarını kaydetmişti.

Bu, her dakika için 18 saniyelik fark, uzun süreler söz konusu olduğunda üst üste eklenerek ciddi vakit kaybına ve gecikmeye neden olmaktadır. Elbette bunları bilmemiz sorunu çözebilmiş olduğumuz anlamına gelmiyor.

Ancak araştırmacılar dakik’liğimizi artıracak stratejiler geliştirmeye çalışmaktalar. Görevlerin ve işlerin süresini yanlış tahmin eden insanlar için, aktiviteleri detaylı aşamalara bölerek değerlendirmek zaman algısının daha doğru işlemesini sağlayacaktır. 2012 yılında yapılan bir çalışmada, insanların bir işi yapmadan önce akıllarında yaptıklarını hayal etmeleri istenmiş ve böylelikle zamanlama konusunda daha doğru tahminler ürettikleri kaydedilmişti.

Geç kalan insanlar ayrıca aynı anda iki yerde olamayacaklarını farketmeli ve buna göre daha az işi planlamaya girişmeliler. Tabii bazı insanlar geç kalmayı hiç de önemsemiyor olabilir.

İş kişilik tipolojinize geldiğinde ise neredeyse yapacak hiç bir şey yok. Ancak o zaman da zamanı yanlış hesapladığınızı kabul edip üzerine bir kaç dakika eklemek bir çözüm olabilir.

Her şeyden önce bu da değişimin ilk aşamasıdır, değil mi?

 


Referans :

  1. Bilimfili,
  2. Sciencealert.com, Scientists have found out why you’re chronically late,
  3. Jeffrey M. Conte & Rick R. Jacobs pages 107-129 Validity Evidence Linking Polychronicity and Big Five Personality Dimensions to Absence, Lateness, and Supervisory Performance Ratings DOI:10.1207/S15327043HUP1602_1
  4. David M. Sanbonmatsu, David L. Strayer, Nathan Medeiros-Ward, Jason M. Watson. Who Multi-Tasks and Why? Multi-Tasking Ability, Perceived Multi-Tasking Ability, Impulsivity, and Sensation Seeking. PLoS ONE, 2013; 8 (1): e54402 DOI:10.1371/journal.pone.0054402

Hareket Hızınız Kararlarınızdaki Sağlamlığınızı Değiştiriyor

Alakasız gibi görünen bu iki şey arasında güçlü bir bağ var: Vücudunuzun hareket hızı ve kararlarınızdaki sağlamlık seviyeniz. Bu yıl yapılan bir araştırma; insanların hızlı ve yavaş hareket ettikleri zamanlarda, bir testte doğru cevabı verip vermediklerine dair kararlarında daha kararlı ya da daha az kararlı oldukları bulgusuna ulaştı.

Öncelikle kararlarımızın doğruluğuna dair yargıda bulunma noktasında biz insanlar oldukça kötüyüzdür. Şaşırtıcı bir biçimde, genellikle yanlış kararlarımızda, doğru kararlarımıza kıyasla çok daha fazla inatçı oluruz. Ve paradoksik bir şekilde, bir işte oldukça iyi olan birisi, genellikle yeteneğine dair daha az özgüvenlidir.

Kararlarımızın doğruluğunu yargılama yetimiz, üstbilişi (en. metacognition) ya da düşündüğümüzü düşünebilmemizi ve düşünce süreçlerimizi düşünebilmeyi gerektirir. Karar verme ve yargıda bulunma süreci, çoğunlukla beynin frontal bölgeleriyle ilintilidir, fakat bu yeni araştırma; alakasız bir beyin ağının varlığına, hareketleri kontrol eden ve düzenleyen motor sistemin aynı zamanda kararlarımızdaki direngenliğimiz üzerinde de bir role sahip olduğu bulgusuna ulaştı. Bu rol, insanların karar verme sürecinde motor sistemi aksatarak kararlarımızın doğruluğuna dair yargıda bulunma yetimizi önemli oranda azaltacak kadar önemli bir roldür.

Ve diğer insanların öznel durumlarına dair çıkarımlar yapıyorken, hareket bilgilerini birleştirdiğimize dair ipuçları da bulunuyor. Örneğin; karar alırken hızlı hareket eden bir kişiye dair yargıda bulunurken kendimize daha çok güveniriz.

University of College London’dan Eleanor Palser öncülüğündeki araştırma ekibi, aynı durumun kendimizi yargılarken de işleyip işlemediğini test ettiler. Yani; kararlarımızdaki kararlılık seviyemiz, karar alma sürecimizde kendi hareketlerimizi gözlemlememizden etkileniyor mu? 

Ekim ayında Society of Neuroscience‘ın yıllık sempozyumunda sunulan çalışma için, araştırma ekibi; 48 katılımcıdan basit bir görsel ayrımsama görevini tamamlamalarını istedi. Katılımcılara; iki kez üst üste aynı derecelendirme örüntüsü gösterildi ve kendilerinden hangi örüntünün daha parlak olduğunu bir bilyeyi iki kutudan birine atarak belirtmeleri istendi. Her deneyimin ardından, katılımcılara kararlarında ne kadar kararlı olduklarını 1 den 99 a kadar numaralar içeren bir ölçekte değerlendirmeleri istendi.

Geçmişteki bulgularla paralel olarak, katılımcıların –bilyeyi atma hızları– hareketlerinin daha hızlı olduğu durumlarda kendi kararlarında daha kararlı oldukları görüldü. Aynı şekilde hareketlerinin yavaş olduğu durumlarda ise daha az kararlı oldukları görüldü.

Sonrasında, katılımcılar bir hareket eğitim aşamasına alındılar. Bu aşamada, katılımcılardan; bilgisayardan gelen geribildirime dayalı olarak bilyeyi hızlı ya da yavaş göndermeleri istendi. Bu çalışmaların herbirinin ardından katılımcılardan görsel ayrımsama görevini tekrarlamaları istendi.

Bu kez, katılımcıların hareket hızlarının manipülasyonu bazı beklenmedik sonuçlara yol açtı. Kararlılık seviyeleri ve hareket hızları arasındaki ilişki tersine dönmüştü.

Araştırmacılar; katılımcıların hızlı denemelerin ardından daha kararlı ve yavaş denemelerin ardından daha az kararlı olmalarını beklediklerini, ancak tam tersini gördüklerini söylüyorlar. Yani, hızlı denemeler; katılımcıların doğru cevap verdiklerinde kendi cevaplarına dair daha az kararlı olmalarına, fakat yanlış cevaplar verdiklerinde ise çok daha kararlı olmalarına yol açmıştı. Bu durumu; “yanlış inadı” etkisi olarak tanımlayan Palser; belki de hızlı denemelerin ardından katılımcıların doğru bir yargıda bulunma ve bilgiyi doğru şekilde işlemeye zamanları olmadığını söylüyor. Öte yandan, yavaş denemeler ise katılımcıların üstbiliş yetilerini artırmış ve kararlarına dair –doğru ya da yanlış– daha tutarlı bir biçimde yargıda bulunma yetilerini güçlendirmişti.

Bunun yanısıra, –beklenmedik bir şekilde– sonuçlar; vücut hareketlerinin yalnızca bilişi değil aynı zamanda üstbilişi de etkileyebiliceğine dair daha fazla delil sağlıyor. Dahası, bizlerin kendi hareketlerimizi gözlemleyerek kararlarımız hakkında bilgi topladığımızı ve bu kararlılık seviyelerimizin vücudumuzun nasıl hareket ettiğine göre değişebileceğini gösteriyor. Görünen o ki; tamamen alakasız şeyler hakkında yargıda bulunurken kendi hareketlerimizi de kullanıyoruz.


Kaynak: Bilimfili

Makale Referansı: Fleming, Stephen M., Brian Maniscalco, Yoshiaki Ko, Namema Amendi, Tony Ro, and Hakwan Lau. “Action-specific disruption of perceptual confidence.” Psychological science 26, no. 1 (2015): 89-98.

Şempanzeler doğru olduklarını biliyor ve kanıtlıyor

Şempanzeler üstbiliş yeteneğine ve başka bir bireyin ne düşündüğünü düşünme yetisine sahiptir. Dahası kendi davranışlarını bu düşüncelere göre düzenleyebiliyor ve belirleyebiliyorlar. Georgia State University, Agnes Scott College, Wofford College ve University at Buffalo, The State University of New York’tan araştırmacıların birlikte yürüttüğü araştırma bunu gösteriyor.

6 Haziran’da Cognition dergisinde yayımlanan çalışmaya göre, şempanzeler insanlarla ‘üstbiliş monitörleme’ yeteneğini paylaşıyorlar. Bu yetenek, türler arasında akıllı ve zekaya bağlı karar verme işleminin altında yatanbilişsel kontrol mekanizmasını ifade ediyor.

Üstbiliş, bir soruya cevap verileceği zaman düşük veya yüksek güvenle cevap vermeyi sağlayacak bilinen ve bilinmeyenleri gözden geçirme ve gerekli bilgiyi arama işlemidir. Bu noktada güven ölçümü bir insanın kendi bilgi birikimini gözden geçirmesindeki netlik olarak tanımlanır.  İnsanlar bunun göstergesi olarak güven durumlarını sözlü ifade edebilir ya da bir skala içinde numaralandırabilir. Bu ifadelere omuz silkme, cevap vermekte gecikme veya ani gülümseme gibi davranışları eklemek mümkündür.

Araştırma ekibi başka hayvanların da benzer güven ve belirsizlik göstergesi olan davranışlar gösterip göstermediğini merak edip kolları sıvadı. Sonuçlar şempanzelerin de benzer davranışlar geliştirdiğini ortaya koyuyor. Araştırmada 3 şempanzeye bilgisayar üzerinden hafıza testi uygulandı. Hatırlamaları gereken şeyler değiştikçe ve hatırlamaları için gereken zaman değiştikçe testi tamamlama başarılarına göre hafızalarının ne kadar güçlü veya zayıf olduğunu belirlendi. Her hafıza testinden sonra cevapların doğruluğu incelendi.

Birkaç saniye sonra eğer cevap doğruysa, bir yiyecek ödülü verildi. Araştırmanın en önemli noktası ise, yiyecek ödüllerinin test alanından başka bir yerde verilmesiydi. Eğer ödülün verileceği noktaya gitmezlerse, ödül geri çekiliyor  ve verilmiyordu. Bu da hafıza testini cevapladıktan sonra şempanzelerin karşısında iki seçenek bırakıyordu. Ya cevabın doğru olup olmadığını öğrenene kadar bekleyeceklerdi ve daha sonra ödülü almak için hızla yetişmeye çalışacaklardı. Ya da hiç bir sonuç beklemeden direk ödül alanına gideceklerdi.

Ödül alanına cevap vermeden gitmenin, şempanzelerin verdiği cevaba duydukları güvenin bir göstergesi olduğu düşünülüyor. Bu davranışın doğada da bilgilerini de gözden geçirerek güvenle davranıp, davranışlarında hayati bir soruna yol açmayacak şekilde gecikmeden hareket etmelerini sağladığı ayrıca teorinin büyük bir parçasını oluşturuyor.

Örneğin,  bir daldan diğerine atlarken aradaki mesafeyi ve dalın güvenilirliliğini kestirdiklerini ve gecikmeden hareket ettiklerini biliyoruz. Bu bir bilgiye güvenme, ve yüksek güven duyarak davranış geliştirme hali olarak tanımlanıyor. Bilgisayar üzerinden yapılan hafıza testi ise bir anlamda bu davranışların simülasyonu niteliğindeydi.

Bir seri deneyden sonra şempanzelerin tutarlı bir şekilde hafızalarına güvendiği ve ona göre davrandığı tespit edildi. Çoğunlukla doğru cevap verdikleri zaman ödül alanına erkenden varmaya çalıştılar ve üstelik bunu cevabın doğru olup olmadığını görmeden yaptılar.

Araştırmacılara göre bunu yapmak zorunda değillerdi. Zaten bilgisayar her seferinde doğru ya da yanlış olduğu bilgisini verecek ve sonra sadece biraz daha hızlı şekilde ödül alanına varmaları gerekecekti. Doğru yaptıklarınagüvendiklerinde çok daha hızlı karar vererek ödül alanına ulaşmayı seçmeleri, güvenin net bir göstergesi.

 


Referans :

  1. Bilimfili
  2. Michael J. Beran, Bonnie M. Perdue, Sara E. Futch, J. David Smith, Theodore A. Evans, Audrey E. Parrish. Go when you know: Chimpanzees’ confidence movements reflect their responses in a computerized memory task. Cognition, 2015; 142: 236 DOI:10.1016/j.cognition.2015.05.023