Entelijans

Insanların çevrelerindeki bağlamsal ilişkileri ve nedensellikleri tanımalarını ve gözlemlerinden bağımsız olarak problem çözümleri geliştirmelerini sağlayan çok bileşenli bir beceridir.

Zeka, bir kavram olarak çok yönlüdür; problem çözme, öğrenme, yeni durumlara uyum sağlama, karmaşık fikirleri anlama ve kişinin çevresini değiştirmek için bilgiyi uygulama becerisi dahil olmak üzere bilişsel işlevin çeşitli yönlerini kapsar. Etimolojisinin kökeni Latince “intelligere” (anlamak) ve “intelligentia” (anlamak) kelimelerine kadar uzanır ve bilişsel işlemleme ve kavramanın temel yönünü vurgular.

Proto-Hint-Avrupa Kökü

*leg-: “Toplamak.” Bu kök, metaforik olarak düşüncelerin veya fikirlerin bir araya getirilmesine kadar uzanan bir araya getirme veya birleştirme eylemini gösteren kavramın evriminin temelini oluşturur.

Latin Gelişimi

*leg- kökünden şu terimlerle Latinceye geçiyoruz:
inter: “Arasında, arasında” + legere: “Seçmek, seçmek, okumak” = intelligere: “Anlamak, kavramak, bilgili olmak.”
Bu, intelligenem’e (nominative intelligens) dönüşür: “Akıllı, takdir edici”, ayrımcılık ve yargılama kapasitesini gösterir.
Intelligentia: “Anlama, bilgi, kavrama gücü, beceri, yetenek, zevk”, terimin bilişsel ve estetik değerlendirmenin çeşitli yönlerini kapsayacak şekilde genişletilmiş kapsamını sergiliyor.

Eski Fransız Etkisi

Daha sonra terim, 12. yüzyılda Eski Fransızca’da anlama ve kavrama yeteneği ile ilgili anlamlar taşıyarak zeka olarak yerini almıştır.

14. yüzyıla gelindiğinde bu terim, zihnin en yüksek yeteneğini, özellikle de evrensel gerçekleri kavrama gücünü ifade edecek şekilde genişledi.

15. yüzyılın başlarında zekanın üstün anlayış, sağduyu, zeka ve akıl anlamına gelmeye başladığı görüldü. 15. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, bilgi edinme veya vermeyle ilgili anlamları veya casusluk veya bilgi toplama bağlamında artık “istihbarat” olarak adlandırabileceğimiz şeyleri de kapsamaya başladı.

Arapça Katkısı

“Keskindi, (ateş) parlıyordu” anlamına gelen Arapça ḏakā ذَكَا terimi ve onun türevi ḏakāˀ ذكاء, keskinliği, keskin kokma eylemini, ateşin alevini ve mecazi olarak aklın ışıltısını veya keskin yetenek, zekanın kavramsal kavrayışı kapsayarak zenginleştirir. Bu ekleme, hem duyusal hem de entelektüel kapasitelerdeki keskinlik niteliğinin altını çiziyor.

Yapay Zeka (AI) ise insan zekası süreçlerinin makineler, özellikle bilgisayar sistemleri tarafından simüle edilmesini ifade eder. Bu bilimsel alan çok disiplinlidir; bilgisayar bilimi, psikoloji, dil bilimi, felsefe ve daha fazlasından yararlanır ve genellikle insan zekası gerektiren görevleri yerine getirebilecek makineler yaratmayı amaçlar. “Yapay Zeka” terimi ilk kez 1956’da Dartmouth Konferansı’nda John McCarthy tarafından icat edildi ve yapay zekanın bir alan olarak temel olayını işaret etti.

Tarihsel Bağlam

Zeka üzerine yapılan çalışmaların, Aristoteles gibi filozofların insan zihnini anlamaya çalıştıkları eski kökleri vardır. İnsan zekasına ilişkin modern bilimsel çalışmaların izleri, psikolog Alfred Binet ve Theodore Simon tarafından ilk zeka testlerinin geliştirilmesiyle 19. yüzyılın sonlarına ve 20. yüzyılın başlarına kadar uzanabilir ve bu test, William Stern’in Zeka Bölümü (IQ) kavramına yol açar.

Yapay zeka

Yapay zekanın gelişimi, 20. yüzyılda bilgisayarların ve hesaplamalı teorinin icadını takip etti. 1950’li ve 1960’lı yıllardaki ilk yapay zeka araştırmaları problem çözme ve sembolik yöntemlere odaklandı. Bu alanda ilerleme döngüleri ve “Yapay Zeka Kışları” olarak adlandırılan, karşılanmayan beklentiler nedeniyle finansmanın ve ilginin azaldığı dönemler yaşandı. Ancak makine öğrenimi, sinir ağları ve artan hesaplama gücündeki ilerlemeler, 21. yüzyılda yapay zekada önemli atılımlara yol açtı.

  • Fransız psikolog Alfred Binet entelijans kavramının kurucusudur. Bir çocuğun entelektüel gelişimini tanımlaması gereken erken aşamada farklı zorluk seviyelerine sahip görevler yarattı.
  • Elsbeth Stern bu fikirleri daha da geliştirdi ve entelijans bölümü (IQ, intelligence quotient) kavramını tanıttı. Ona göre, zekâ yaşının ve 100 kez alınan yaşın zekası, zeka katsayısı ile sonuçlanmalıdır.
Elsbeth Stern
  • Bununla birlikte, bu tanım artık özellikle mantıklı olmadığından, Amerikalı Psikolog David Wechsler, bir bireyin yaş grubundaki konumu hakkında bilgi vermesi gereken sapma-zeka bölümü kavramını tanıttı.
David Wechsler

IQ alanlarını hesaplamak için çeşitli yöntemler vardır. Bugün en yaygın kullanılan sapma IQ ölçeği ile , ortalama 100 ve standart sapma (SD) 15’tir.

  • 130’dan üstü: aşırı yüksek
  • 115-130: çok yüksek
  • 101-115: üst ortalama
  • 100: ortalama
  • 86-99: daha düşük ortalama
  • 70-85: çok düşük
  • 70’in altında: son derece düşük
  • Standart sapma 10 olduğunda, karşılık gelen başka değer aralıkları vardır ve ortalama IQ 90-109 koridorundadır.

Yıllar boyunca çeşitli zeka teorileri ve bunlara dayalı zeka testleri geliştirilmiştir. En iyi bilinen teoriler:

Spearman’ın iki faktörlü teorisi
  • Spearman iki faktörü ayırt etti:
    • Tüm zeka hizmetlerinde ortak olan g faktörü olarak da adlandırılan genel faktör
    • Spesifik faktörler
Cattell teorisi

Cattell tarafından yapılan ayrım;

  • Akıcı zeka (mantıklı düşünme yeteneği) ve
  • Sabit zeka (edinilmiş bilgi)
7 faktörlü teori
  • Thurstone yedi faktörü farklılaştırdı:
  1. Fark etme yeteneği
  2. Kelime akışkanlığı
  3. Aritmetik
  4. Anlama hızı
  5. Mekansal hayal gücü
  6. Kelime anlama
  7. Düşünmeyi sonuçlandırma

Donanım

İnsan zekasının işleme ve veri depolama yeteneklerinin bilgisayarlarla karşılaştırılması sinir bilimi, bilişsel bilim ve bilgisayar biliminin bir karışımını içerir. Bu tür karşılaştırmalar, biyolojik ve elektronik süreçlerin altında yatan çok farklı mekanizmalar nedeniyle doğası gereği zorlayıcı olsa da, araştırmacılar tarafından insan beyninin gücünü kavramsallaştırmak için bazı tahminler ve analojiler önerilmiştir.

İşleme gücü

İnsan beyninin işlem gücünün, paralel işlem yetenekleri ve nöronlar arasındaki karmaşık, doğrusal olmayan etkileşimler nedeniyle, FLOPS (saniyedeki kayan nokta işlemleri) gibi bilgisayar bilimine aşina terimlerle ölçülmesinin oldukça zor olduğu biliniyor. Bununla birlikte, kaba bir karşılaştırma sağlamak için girişimlerde bulunulmuştur. Örneğin, bazı tahminler insan beyninin kabaca 1 exaFLOP hızında çalıştığını ileri sürüyor, bu da saniyede bir milyar milyar hesaplamaya denk geliyor. Bu basit bir benzetmedir, çünkü beynin işlemleri bilgisayar hesaplamalarıyla tam olarak karşılaştırılamaz.

Veri Depolama Gücü

İnsan beyninin veri depolama kapasitesinin kesin olarak ölçülmesi de aynı derecede zordur ancak 2,5 petabayt (veya bir milyon gigabayt) aralığında olduğu tahmin edilmektedir. Bu tahmin, insan beynindeki nöron sayısını (yaklaşık 86 milyar), potansiyel sinaps bağlantılarını ve olası durumlarını dikkate alıyor. Beynin depolaması, dijital bir bilgisayarın ikili depolamasına benzemez; oldukça verimlidir; karmaşık ağlar ve modeller yoluyla çok miktarda bilgiyi kodlar ve geri çağırır.

Yazılım

İnsan beyninin işleyişi ve bir bilgisayar CPU’sunun çalışması, kendi fizyolojik ve elektronik temellerine dayanan, bilgi işleme konusunda temelde farklı iki yaklaşımı temsil eder. Bu farklılıkları anlamak, nöronların insan beyninde oynadığı rollerin ve bunların bilgisayarın merkezi işlem biriminin (CPU) işlemleriyle nasıl karşılaştırıldığının incelenmesini gerektirir.

Nöronların İşlevi

İnsan beyni, her biri sinapslarla birbirine bağlanan, geniş ve karmaşık bir ağ oluşturan yaklaşık 86 milyar nörondan oluşur. Nöronlar, elektrokimyasal sinyaller aracılığıyla iletişim kurar ve bilgileri, elektriksel uyarıların (aksiyon potansiyelleri) ve sinapslar arasındaki kimyasal nörotransmiterlerin bir kombinasyonu yoluyla iletir. Bu iletişim; düşünce, hafıza ve öğrenme dahil olmak üzere insan bilişinin tüm yönlerini destekleyen bilginin işlenmesine ve depolanmasına olanak tanır.

  • Elektriksel Sinyalleme: Nöronlar, diğer nöronlarla iletişim kurmak için aksonlar boyunca ilerleyen aksiyon potansiyelleri, elektriksel uyarılar üretir.
  • Kimyasal Sinyalleme: Sinapsta, aksiyon potansiyeli, sinaptik boşluğu geçen ve alıcı nörondaki reseptörlere bağlanan ve elektriksel durumunu etkileyen kimyasallar olan nörotransmiterlerin salınmasını tetikler.
  • Plastisite: Beynin, nöroplastisite olarak bilinen yeni sinir bağlantıları oluşturarak kendini yeniden organize etme yeteneği, öğrenme ve hafıza için çok önemlidir. Bu, aktiviteye bağlı olarak sinaptik bağlantıların hem güçlendirilmesini (uzun vadeli potansiyelizasyon) hem de zayıflatılmasını (uzun vadeli depresyon) içerir ve beynin bilgiyi verimli bir şekilde depolamasına olanak tanır.

CPU’nun Çalışma Mekanizması

Öte yandan bir CPU, bilgileri ikili mantığa dayalı olarak işler ve talimatları 1’ler ve 0’larla temsil edilen bir dizi açma-kapama durumu aracılığıyla yürütür. Beynin paralel işleme yeteneklerinin aksine, CPU’lar genellikle daha sıralı bir şekilde çalışır, ancak modern CPU’lar bazı görevleri birden fazla çekirdek ve iş parçacığı aracılığıyla paralel olarak gerçekleştirebilir.

  • Dijital Sinyaller: CPU’lar, bilgileri temsil etmek için 0’lar ve 1’lerden oluşan ikili sisteme dayanarak hesaplamaları gerçekleştirmek ve verileri işlemek için dijital sinyaller kullanır.
  • Talimat İşleme: CPU’lar, bir programın talimatlarını takip ederek aritmetik hesaplamalar, veri hareketi ve kontrol işlemleri gibi önceden tanımlanmış bir dizi işlem temelinde talimatları yürütür.
  • Saat Hızı: Bir CPU’nun talimatları yürütme hızı, hertz (Hz) cinsinden ölçülen ve saniyede gerçekleştirebileceği döngü sayısını gösteren saat hızına göre belirlenir.

Nöronları ve CPU’ları Karşılaştırma

  • İşleme: Nöronlar bilgiyi elektrokimyasal sinyaller kullanarak karmaşık, uyarlanabilir ağlar aracılığıyla işler, paralel işleme ve esnek öğrenme yetenekleri sağlar. CPU’lar bilgileri dijital olarak işler, hesaplamaları gerçekleştirir ve talimatları saat döngülerine dayalı olarak sıralı veya paralel bir şekilde yürütür.
  • Depolama: Beyindeki bilgi depolaması, sinapslar arasında dinamik ve plastik bir şekilde dağıtılır ve karmaşık kalıpların ve deneyimlerin verimli bir şekilde kodlanmasına olanak tanır. Buna karşılık, CPU’lar verileri ve talimatları depolamak için ayrı bellek birimleri (RAM, sabit sürücüler) kullanır ve bilgiler statik, ikili formatta saklanır.
  • Verimlilik: Beyin, yaklaşık 20 watt’lık güçle çalışarak dikkat çekici derecede enerji verimlidir; CPU’lar, özellikle de yüksek performanslı modeller, önemli ölçüde daha fazla güç tüketebilir ve daha fazla ısı üretebilir.

Zeka Türleri

Zeka kavramı, insan yeteneklerinin farklı yönlerini yansıtan çeşitli zeka türlerini kapsayan, geleneksel bilişsel yetenek ölçümünün ötesine uzanır. Bu daha geniş zeka anlayışı, tek bir birleşik yetenek yerine, zekanın birden fazla boyutunu tanıyan teorilerden önemli ölçüde etkilenmiştir. Bu teorilerden en etkili olanı, Howard Gardner’ın 1983 tarihli “Frames of Mind: The Theory of Multiple Intelligences” adlı kitabında öne sürdüğü çoklu zeka teorisidir. Gardner, insanın bilişsel yeterliliğinin “zeka” olarak adlandırdığı bir dizi yetenek, yetenek veya zihinsel beceri açısından daha iyi tanımlanabileceğini savunuyor.

  1. Dilsel Zeka: Dili hem sözlü hem de yazılı olarak etkili bir şekilde kullanma yeteneği. Bu, dil öğrenme, dili hedeflere ulaşmak için kullanma ve kelimelerin sırasını ve anlamını anlama kapasitesini içerir.
  2. Mantıksal-Matematiksel Zeka: Problemleri mantıksal olarak analiz etme, matematiksel işlemleri gerçekleştirme ve konuları bilimsel olarak araştırma kapasitesi. Bu zeka, kalıpları tespit etme, tümdengelimli akıl yürütme ve mantıksal düşünme yeteneğini içerir.
  3. Uzamsal Zeka: Üç boyutlu düşünme potansiyeli. Temel kapasiteler arasında zihinsel imgeleme, mekansal akıl yürütme, görüntü manipülasyonu, grafik ve sanatsal beceriler ve aktif hayal gücü yer alır.
  4. Müzikal Zeka: Perdeyi, ritmi, tınıyı ve tonu ayırt etme yeteneği. Bu zeka, bestecilerin, orkestra şeflerinin, müzisyenlerin, vokalistlerin ve hassas dinleyicilerin gösterdiği gibi insanların müziği tanımasını, yaratmasını, yeniden üretmesini ve üzerinde düşünmesini sağlar.
  5. Bedensel-Kinestetik Zeka: Nesneleri manipüle etme ve çeşitli fiziksel becerileri kullanma kapasitesi. Bu zeka aynı zamanda zamanlama duygusunu ve zihin-beden birliği yoluyla becerilerin mükemmelleştirilmesini de içerir.
  6. Kişilerarası Zeka: Başkalarını anlama ve onlarla etkili bir şekilde etkileşim kurma yeteneği. Etkili sözlü ve sözsüz iletişimi, diğerleri arasındaki ayrımları fark etme yeteneğini, başkalarının ruh hallerine ve mizaçlarına duyarlılığı ve çoklu bakış açılarını dikkate alma yeteneğini içerir.
  7. İçsel Zeka: Kendini anlama, kişinin duygularını, korkularını ve motivasyonlarını takdir etme kapasitesi. Bu zeka, kendimizin etkili bir çalışma modeline sahip olmayı ve bu bilgiyi yaşamlarımızı düzenlemek için kullanmayı içerir.
  8. Naturalist Zeka: Gardner daha sonra çevrenin belirli özelliklerini tanımlama, ayırt etme, kategorize etme ve kullanma yeteneğini içeren bu zekayı ekledi. Bu, muhtemelen insanın doğayla etkileşime girme konusundaki geleneksel ihtiyacından kaynaklanan bir yetenek.
  9. Varoluşsal Zeka: Gardner ayrıca varoluşsal zekayı, yaşamın anlamı, neden öldüğümüz ve buraya nasıl geldiğimiz gibi varoluşla ilgili büyük sorular üzerinde düşünme yeteneği olarak geçici olarak tanıttı.

İleri Okuma

  • Sternberg, R. J. (1985). “Human intelligence: The model is the message“. Science, 230(4730), 1111-1118.
  • Deary, I. J. (2001). “Intelligence: A very short introduction“. Oxford University Press.
  • McCarthy, J., Minsky, M. L., Rochester, N., & Shannon, C. E. (2006). “A Proposal for the Dartmouth Summer Research Project on Artificial Intelligence, August 31, 1955“. AI Magazine, 27(4), 12-14.
  • Russell, S., & Norvig, P. (2016). “Artificial Intelligence: A Modern Approach” (3rd ed.). Pearson.
  • Mallory, J.P., & Adams, D.Q. (1997). “Encyclopedia of Indo-European Culture.” London: Fitzroy Dearborn. This work provides insights into the Proto-Indo-European roots and their significance.
  • Ernout, A., & Meillet, A. (2001). “Dictionnaire étymologique de la langue latine: Histoire des mots” (4th ed.). Paris: Klincksieck.
  • Sienkewicz, T.J. (1980). “Ovid and the Renascence in Spain.” University of Pennsylvania Press.
  • Herculano-Houzel, S. (2009). “The human brain in numbers: a linearly scaled-up primate brain“. Frontiers in Human Neuroscience, 3, 31. This study provides insight into the cellular composition of the human brain, offering a basis for understanding its computational capabilities.
  • Bartol, T.M., Bromer, C., Kinney, J., Chirillo, M.A., Bourne, J.N., Harris, K.M., & Sejnowski, T.J. (2015). “Nanoconnectomic upper bound on the variability of synaptic plasticity“. eLife, 4, e10778. This research explores the complexity of synaptic connections, leading to estimates of the brain’s information storage capacity.
  • Kandel, E. R., Schwartz, J. H., Jessell, T. M., Siegelbaum, S. A., & Hudspeth, A. J. (2013). “Principles of Neural Science” (5th ed.). McGraw-Hill.
  • Hennessy, J. L., & Patterson, D. A. (2017). “Computer Architecture: A Quantitative Approach” (6th ed.). Morgan Kaufmann.
  • Gardner, H. (1983). “Frames of Mind: The Theory of Multiple Intelligences”. New York: Basic Books.
  • Gardner, H. (1999). “Intelligence Reframed: Multiple Intelligences for the 21st Century“. New York: Basic Books.

Bireysel Beyin Farklılıkları Mental Yetenekleri Şekillendiriyor

Herkes farklı kişilik özelliklerinin karışımına sahip: Kimimiz dışa dönük, kimimiz zor bir kişilik ve kimimiz evhamlıyız. Yapılan yeni bir çalışma, beynin de hem anatomik hem de akıl ve hafıza gibi zihinsel faktörleri etkileyen farklı karakterlere sahip olduğunu öne sürüyor.

Sonuçlar NeuroImage dergisinde yayımlanmakta.

Çalışmanın lideri, University of Illinois’den sinirbilim profesörü ve aynı zamanda Beckman Institute for Advanced Science and Technology üyesi olan  Aron K. Barbey: “Bilişsel sinirbilimde temel odak araştırmalardan biri zekanın beyin yapısı ve fonksiyonlarındaki bireysel farklılıklar tarafından nasıl şekillendirdiğinin anlaşılmasıdır.” diyor.

Yıllarca, bilişsel sinirbilimciler beynin belli bölgeleri ile genel zeka veya hafıza gibi zihinsel süreçler arasında ilişki bulmaya çalıştı.

Günümüze kadar, araştırmacılar beyin yapısı ve işlevlerinin kapsamlı ölçümlerini bir analizde başarılı bir şekilde bir araya getirebilmiş değildi.

Barbey ve ekibi ise beynin tüm yapısına ait büyüklüğü ve şekli ölçtü.

 

Beckman Institute’te doktora sonrası araştırmacı ve makalenin baş yazarı olan Patrick Watson: “Sinir lifi demetleri, ak madde kanalları, hacmi, kortikal (kabuksal) kalınlık ve kan akışını inceleyebildik. Ayrıca, yürütme özellikleri ve işler bellek gibi bilişsel değişkenlere de aynı anda bakabildik.” diyor.

Bağımsız bileşen analizi denilen bir istatistiksel yöntem kullanarak, araştırmacılar birbiriyle ilişkili olan ölçümleri dört özgün özellik altında gruplandırdı. Bu dört özellik birlikte bireylerin beyinlerindeki anatomik farklılıkları açıkladı. Özellikler, genelde beyin büyüklüğü ve şekli ile bireyin yaşı gibi beyin biyolojisindeki farklılıklardan kaynaklanmaktaydı.  Bu faktörler insanlar arasındaki bilişsel yetenek farklılıklarını açıklayamadı. Araştırmacılar sonrasında bu dört özellik ile açıklanamayan beyin farklılıklarını inceledi. Geriye kalan bu farklılıklar zeka ve hafıza gibi bireysel farklılıklarla açıklandı.

“Genel zekayı belirleyen ve zeka için önemli bir spesifik beyin ağı olan frontoparyetal ağdaki farklılıklardan sorumlu bilişsel-anatomik özellikleri belirleyebildik.” diyor Barbey.

Watson: ” Bu çalışmada raporlanan 4 özellik beynin insanlar arasında nasıl farklılık gösterdiğini incelemek için özgün bir yöntem. Bu bilgi, araştırmacılara bilişsel yeteneklerdeki çok belli olmayan farklılıkları çalışmaları konusunda yardımcı olabilir. Beyinler yüzler kadar farklı ve bu çalışma bizim ‘normal’ beynin nasıl olduğunu anlamamıza yardımcı oldu. Beklenmeyen beyin farklılıklarına bakarak, beynin hafıza ve zeka gibi şeylerle ilgili kısımlarına doğru yönelebiliyoruz  “diyor.

 


Kaynak :

  • Bilimfili,
  • P.D. Watson, E.J. Paul, G.E. Cooke, N. Ward, J.M. Monti, K.M. Horecka, C.M. Allen, C.H. Hillman, N.J. Cohen, A.F. Kramer, A.K. Barbey.Underlying sources of cognitive-anatomical variation in multi-modal neuroimaging and cognitive testing.NeuroImage, 2016; 129: 439 DOI: 10.1016/j.neuroimage.2016.01.023

Zeki İnsanların Beynindeki Farklılık İlk Kez Ölçüldü

zihnin -yeri

Warwick Üniversitesi’nden araştırmacılar ilk kez insan zekasını tanımlayarak ölçmeyi başardı. Bilgisayar Bilimleri Bölümü’nden Prof. Jianfeng Feng liderliğinde Warwick ve Çin’nde geçenlerde beynin dinamik fonksiyonlarını ölçmek ve beyindeki farklı kısımların nasıl çalıştığını tanımlamak için yapılan araştırmada  zekanın farklı zamanlardaki etkileşimi ölçüldü.

Prof. Jianfeng yüksek IQ’lü ve yaratıcı insanlarda, beyinde daha fazla değişken bulunduğunu ve beyindeki farklı bölümlerin düşünüldüğünden daha sık etkileşime girdiğini keşfetti.

İnsan zekasının daha doğru bir şekilde anlaşılması, gelecekte yapay zekanın geliştirilmesine katkıda bulunabilir. Günümüzde Yapay Zeka sistemleri (AI- veya YZ) insan beyninin büyüme ve öğrenme sürecindeki  değişim ve adaptasyon gibi hayati değerleri işlemez. İşte bu dinamik fonksiyonların keşfi sayesinde gelişmiş nöral ağların kurulumu sağlanarak; öğrenme, büyüme ve adaptasyon geçirmesi mümkün kılınabilir.

Ayrıca bu çalışmanın akıl sağlığı gibi büyük oranda yanlış anlaşılan, bir alana derin etkileri olacaktır. Standart beyin ağlarındaki değişkenlikler gözlenerek şizofreni, otizm ve ADHD(dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu) hastaları incelenebilir. Böylece akıl hastalığına neden olan temel neden anlaşılarak, gelecekte  bu hastalıkların tedavisi ve önlenmesinde büyük etkiler sağlanabilir.

Tüm dünya çapında binlerce insanın beyninden elde edilen emar (resting-state MRI) analizleri kullanılarak, yapılan incelemelerde beyindeki öğrenme ve gelişim bölgelerinde büyük farklılıklar olduğu, dakikalar ila saniyeler bazında değiştiği bulundu. Diğer taraftan beynin zekayla ilişkilendirilmeyen bölümleri;  görsel-işitsel ve motor duyusal alanlarda sadece küçük değişiklik ve adaptasyon gözlemdi.

Prof. Jianfeng Feng bu yeni teknoloji ışık ile işaretlemeyi kullanarak bu araştırmayı mümkün kıldı:” İnsan zekası halen geniş çevrelerde tartışılan ateşli bir konudur. Ancak araştırmamızda kullandığımızda benzer gelişmiş görüntüleme teknolojileri sayesinde yapay zeka ve akıl hastalıkları için geliştirilmeleri sağlanabilir,” diyor.

Kaynak :

  • GerçekBilim
  • ScienceDaily
  •  Jie Zhang, Wei Cheng, Zhaowen Liu, Kai Zhang, Xu Lei, Ye Yao, Benjamin Becker, Yicen Liu, Keith M. Kendrick, Guangming Lu, Jianfeng Feng. Neural, electrophysiological and anatomical basis of brain-network variability and its characteristic changes in mental disorders.Brain, 2016; aww143 DOI: 10.1093/brain/aww143

HoloLens Bizi Daha Zeki Mi Yapacak?

Bu yılın Ocak ayında Microsoft, sanal ve artırılmış gerçekliğe (AR) dayanan bir teknoloji olan HoloLens’i tanıttı. HoloLens, 3 boyutlu resimler bindirerek gördüğünüz şeyleri tamamlıyor. Ayrıca yapay zeka (AI – Artificial Intelligence) kullanarak giyen kişinin içinde bulunduğu duruma bağlı olarak konu ili ilgili bilgi üretiyor. Bu bilgi daha sonra sanal gerçeklik (VR) kullanılarak normal görüşünüzde çoğaltılıyor.

Birçoğumuz, bilgisayar oyunlarından tıbbi bilimlere kadar sahip olduğu potansiyeli hayal ediyoruz. Fakat HoloLens ayrıca geleneksel yapay zekanın ötesine geçen bir fikri anlamamızı sağlayabilir: söz yapay zekadan açılınca sıklıkla bahsedildiği gibi, bu teknoloji bizim zekamızın yerini almak yerine onu tamamlayabilir.

AI’den IA’ya

Yapay zekanın (AI) ilk tanımlandığı zamanlarda, başka bir fikir ortaya çıkmıştı: zeka yükseltmesi (IA), aynı zamanda algı yükseltmesi veya makine tarafından yükseltilen zeka gibi çeşitli şekillerde biliniyor. İnsan ile aynı veya ondan daha iyi şekilde bilgi işleme yeteneğine sahip bağımsız bir yapı olan yapay zekaya zıt olarak, IA aslında insan zekasını tamamlayıcı ve yükseltici olarak tasarlandı. IA, AI üzerinde büyük bir üstünlüğe sahip: AI zekayı baştan inşa ederken, IA milyonlarca yıl boyunca evrimleşmiş insan zekası üzerine inşa ediliyor.

IA, insanların ilk iletişim kurmaya başladığı zamandan beri vardı, en azından çok geniş bir anlamda böyle. Yazmak,IA olarak düşünülebilecek ilk teknolojilerden olabilir ve yaratıcılığımızı, algılayışımızı, verimliliğimizi ve sonunda zekamızı geliştirmemize olanak sağlamıştır.
Örneğin atalarımız, onların ataları tarafından gösterme üzerinden ve sözlü olarak aktarılan bilginin yardımıyla deneme ve yanılma yöntemlerine dayanan araçlar ile yapılar inşa ettiler. Fakat herhangi bir bireyin dıştan gelen yardım olmadan aklında tutabileceği çok fazla bilgi bulunuyor. Bugün yüksek teknoloji ölçüm araçları ve yüksek tutarlılığa sahip yazılımların yardımıyla karmaşık yapılar inşa ediyoruz. Ayrıca bizden önce gelmiş sayısız diğerlerinin kaydettiği deneyimler sayesinde sahip olduğumuz bilgiler de epey gelişti. Bir insanın hatırlayabileceğinden daha fazla bilgiye şimdi bir tuşa basarak dış cihazlar üzerinden kolayca ulaşabiliyoruz. IA prensipte pek çok yıldır buralarda olmasına rağmen, geniş ölçüde bilinen bir konu olmamıştı. Fakat HoloLens gibi sistemler ile, IA şimdi açıkça geçmişte olduğundan daha hızlı bir şekilde geliştirilebilir.

AR’den IA’ya

Artırılmış gerçeklik, IA’yı mümkün kılan, zekamızı tamamlayan ve onu geliştiren sadece son teknoloji. Microsoft’un HoloLens ile gerçekleştirdiği sıçrama, AI’yi kullanarak IA’yı yükseltmek. Bu daha önce çeşitli ve bambaşka sistemlerde yapılmış olsa da, Microsoft daha küçük olan bütün bileşenleri toplamayı ve zengin bir deneyim ile geniş bir ölçek üzerinde sunmayı başardı.

Artırılmış -çoğaltılmış- gerçeklik deneyimi
Artırılmış -çoğaltılmış- gerçeklik deneyimi

Örneğin, kanun uygulama organları HoloLens’i kullanarak talep üzerine bilgiye erişebilir. Bir şüphelinin tehlikeli olup olmama ihtimaline karar vermek için kaydına hızlıca erişebilir. Şüphelinin bir kovalamaca esnasında gidebileceği güzergahları önceden tahmin edebilir. Bunlar, polisleri alanda etkin bir şekilde daha “zeki” hale getirecektir. Cerrahlar zaten, ameliyat işlemlerinin örneğini önceden çıkarmak için 3 boyutlu yazdırma teknolojisinden faydalanıyorlar ve daha önce hiç mümkün olmamış bazı çok karmaşık ameliyatları gerçekleştirebiliyorlar. Örnekler HoloLens gibi bir AR cihazı üzerinden yansıtılarak benzer benzeşimler gerçekleştirilebilir.

Bulanıklaşmış çizgiler

Son zamanlarda, süperzeki AI tarafından yöneltilen tehdit hakkında bazı önemli tahminler oldu. Nick Bostrom gibi düşünürler, bu alandaki pekçok meseleyi keşfettiler. AI bugün herhangi bir insanın sahip olduğu zekanın çok gerisinde. Fakat bu durum değişebilir. Hatta süperzeki AI korkusu, AI ile bizim aramızdaki açık bir fark üzerine kurulu. AI ile bu ayrım daha bulanık hale geliyor, AI ile bizim aramızda bir çatışma olması ihtimali de öyle.
Zeka yükseltmesi eski bir fikir, fakat yeni artırılmış gerçeklik cihazlarının geliştirilmesi ile gündeme oturuyor. Teknoloji ile eşi görülmemiş bir arayüzey sayesinde, düşüncelerinizin süperinsan seviyelerine yükselmesi uzun sürmeyebilir.

Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.


Referans :

  • Bilimfili,
  •  Opinion: Intelligence amplification will make us as smart as the machines, phys.org/news/2015-10-opinion-intelligence-amplification-smart-machines.html

Sarışınları Aptal Sanma Aptallığı

Ayrımcılığın, doğru veya yanlış olmasının ötesinde “gerçek” olduğu bir dünyada, “aptal sarışın” algısal varsayımı üzerinden yapılan ayrımcılık, ayrımcılığın en basit şekli belki de..

Kimi zaman gerçek sarışınların bile şikâyetçi olmak bir yana, toplumun biçtiği bu olumsuz yargıyı benimseyerek türlü davranış biçimleri geliştirdikleri, hatta çeşitli durumlarda bundan yarar sağladıklarını söyleyebiliriz.

Ancak gözleme dayalı bilim ve istatistiğin ortak merceğinden bakıldığında bu yakıştırma tamamen asılsız olduğu ortaya çıktı.

Amerikan toplumunun sosyobiyolojik dokusunu çalışma hayatı bakış açısıyla yıllar boyunca izleyen bir mikroskop olarak tanımlayabileceğimiz Amerikan Çalışma İstatistikleri Bürosu (U.S. Bureau of Labor Statistics), Ulusal Boylamsal Araştırmalar (National Longitudinal Surveys) serisinin, 1979 yılında 14-22 yaş aralığında olan gençlerin takibiyle şekillenen NLSY79 incelemesinin son sonuçlarını 2012 yılında açıkladı.

NLSY79 sonuçlarını inceleyen Ohio Üniversitesi akademisyeni Prof.Jay Zagorsky, bir alt grup analizi yaparak saç rengi değişkenini zekâ boyutunda sayısallaştırdı. Doğal saç rengi ile IQ (Intelligence Quotient – Zekâ Katsayısı) arasındaki değerlendirmede ırksal farklılıkları bertaraf etmek için siyah ve Latin kökenlileri inceleme dışında bırakarak beyaz ırktaki sarışınlık/zekâ ilişkisi üzerine yorum yapmayı olası kılan bu çalışma sonuçları yaygın kanıyı boşa çıkarttı.

Sarışın, kahverengi, kızıl ve siyah saçlı kadınların ortalama IQ değerleri sırasıyla 103.2, 102.7, 101.2 ve 100.5 olarak bulundu. Benzer sonuçlar sarışın erkekler için de geçerliydi. Sayıların sarışınlar lehine görünüşünün istatistiksel anlamlı bir farkı yansıtmadığını belirtelim.

Bu kesit çalışmasına göre sarışınların daha zeki ve akıllı olduğunu varsaymak elbette olası değil. Ancak “aptal sarışın” tabirinin kendisinin bir şaka olduğunu göstermesi açısından değerli bir veri kabul edilebilir. Sarışınlara zekâları açısından ayırımcılık yapmamak gerekliliği ötesinde onlara karşı “tedbirli” davranmak önerilebilir.


Referans:

İnsan Zekası Hep İleri Mi Gider? Beyin Büyüklüğünün Gerilediği Bir Dönem Var Mıdır?

Beyin büyüklüğünün özellikle türümüz Homo sapiens içerisindeki son 300.000 yıldır değişimi birçoklarımızın merak ettiği bir konudur. Gelecek nesillerin bizden daha büyük beyinlere sahip olup olmayacağı, oldukça kışkırtıcı ve merak uyandırıcı bir sorudur. Birçok okurumuz da bize evrimsel süreçte son birkaç bin yıldır beynin ne yönde evrimleştiği, “evrimsel tutum/trend” olarak da isimlendirebileceğimiz “evrimin tüm parametreler sabit kalacak olursa gideceği yön” konusunda beyin açısından ne gibi bir değişim yaşandığı ve beynimizin büyüdüğü mü, yoksa küçüldüğü mü konusunda sorular yöneltti ve yöneltmeye devam ediyor. İşte bu makalemizde sizlere bu konuda bazı kısa bilgiler vereceğiz ve beynimizin evriminin ne yönde ilerlediğine ışık tutmaya çalışacağız.

İlk olarak şu soruyu yanıtlayalım: “Beynimizin büyümesi veya küçülmesi mümkün müdür?” Teknik olarak evet, evrimsel süreçte beynimiz ve dolayısıyla ortalama zekamız elbette gerileyebilir, hatta göreceli olarak da olsa gerilediği dönemler olmuştur, bunu biliyoruz (az sonra izah edeceğiz). Ancak genel çerçevede baktığımızda, zekanın sağladığı avantajlar hemen her soy hattında zekanın pozitif yönde, yani hep gelişecek biçimde desteklendiğini gösteriyor. Bu durumda, evrimsel süreçte beynin eğer ki uygun çevre koşulları sağlanabilirse her zaman büyüyecek yönde evrimleşebileceğini söyleyebiliriz.

Size iki durumdan bahsedebiliriz, biri farazi, diğeri somut bir bilgi:

İnsanın evrimine ait 30 civarında farklı tür ve basamak bilmekteyiz. Bunlarda genel olarak hep beyin hacminin büyümesi yönünde bir eğilim gözlenmiştir, bir tanesi hariç: Homo sapiens, yani biz. Her ne kadar veriler çok temiz olmasa da, Oxford Üniversitesi Antropoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Stephen Oppenheimer’ın anlattıklarına göre, son birkaç bin yıldır türümüzün beyin hacminde küçülme tespit edildi. Ayrıca Missouri Üniversitesi’nden Drew Bailey tarafından yapılan bir araştırma, 15.000 ila 10.000 yıl öncesinden başlayarak beyin hacmimizin %3-4 arasında küçüldüğünü gösterdiler. Üstelik bu araştırma için Avrupa’dan Çin’e, Afrika’dan Malezya’ya kadar çok geniş bir popülasyonu kullandılar. Bilim insanları hala bunun sebebini araştırıyorlar ve buna yönelik birçok hipotez geliştirildi, tartışmalar da halen devam ediyor.

Bazı bilim insanları bu beyin hacmi küçülmesinin gerçeği yansıtmadığını ileri sürüyor. Verilerin gerçeği yansıttığını düşünenlerin arasındaysa anlaşmazlıklar söz konusu. Örneğin tipik bir açıklama “aptallaşıyoruz” gibi lanse edilen ve pek de bilimsel olmayan açıklama. Birçok bilim insanı, teknoloji kullanımının beynimizi geriye evrimleştirmeyeceğinde hemfikir gözüküyor. Çünkü insanın seçilime bağlı evrimi büyük oranda yavaşlamış vaziyette. Beyin boyutlarındaki farklılıklar (varyasyonlar) hayatta kalıp kalmayacağımıza artık karar vermiyor. Kimse vahşi doğada zekasına göre seçilmiyor. Bu durumda, istediğimiz kadar teknoloji kullanalım, beynimizin buna bağlı olarak körelmesi imkansıza yakın.
Öte yandan verilerin gerçeği yansıtmadığını söyleyen araştırmacıların iddiası da oldukça ilgi çekici: beyin gibi çok geniş varyasyon gösteren bir yapının evriminde dalgalanmalar görmek son derece doğaldır. Ancak genel ve uzun vadeli trende bakıldığında beynin her halükarda büyüdüğü görülecektir. Son birkaç bin yıllık beynin küçülüyor gibi olması, bu dönemdeki dalgalanmanın beyin büyüklüğünün azalması yönünde olmasıdır. Bu dalgalanmanın doğrudan seçilimsel bir anlamı olmayabilir ve birkaç bin yıl sonra yeniden yükselişe geçebilir.
Bu araştırmacıların anlatmak istediği, beyin evriminin oldukça gürültülü bir dalga grafiği gösteriyor olmasıdır. Yani iniş çıkışları vardır; ancak genel eğilim büyüme veya sabit kalma yönündedir. Bunu aşağıdaki grafiğe benzetebiliriz:
Bu grafiğin aslında beyin evrimiyle bir alakası yoktur; sadece yukarıdaki argümanın neyi anlatmaya çalıştığını kavrayabilmeniz için kullanmak istedik. Beyin evrimi son derece dalgalı ve iniş çıkışları olan bir süreçtir. Genel trendine bakıldığında, beyin hacminin arttığı görülür; ancak spesifik bir noktaya odaklanıldığında, geçici bir süreyle azalmalar ve küçülmeler görülebilir. Bu küçülmelerin doğrudan evrimsel bir anlamı yoktur, sadece şans eseri o dönemde bir küçülme görülüyor olabilir. Bu tür dalgalı evrimsel süreçler, yukarıdaki grafiğe benzer bir dağılım gösterirler.
Gerçekten de beyin evrimine baktığımızda, uzun vadede hızlı bir büyüme görürüz. Bu genellikle aşağıdaki gibi bir grafikle ifade edilir:
10 milyon yıl öncesinden günümüze doğru geldiğimizde, özellikle hominidlerde, yani türümüze gelecek soy hattında beyin hacminin büyümeye başladığını görürüz. Australopithecus cinsiyle birlikte bu büyüme hız kazansa da, asıl gerçek artışı karmaşık düzeyde aletler kullanabilmeye başlayan Homo habilis’ten itibaren görürüz.
Günümüzde ise bu büyümenin düzleşmeye başladığını, artışın sabitlendiğini ve hatta yukarıda izah ettiğimiz gibi, gerilediğini görürüz. Örneğin Paleonöroloji ve Zihin Evrimi konusunda araştırmalar yapan Harry J. Jerrison tarafından Scientific American’da 1976 yılında yayımlanan bir makalenin içerisinde şöyle bir görsel yer almaktadır:
Günümüze yaklaştıkça en tepedeki insan beyin evrimi grafiğini düzleşmeye başladığı (platolaştığı) görülür. Bunun sebebi, türümüzün seçilim baskısını kırmış olmasıdır. Az önce izah ettiğimiz gibi, artık beyin büyüklüğümüze bağlı bir seçilim stresi altında değiliz. Evrimin elbette popülasyon yapısını değiştirmek için tek mekanizması seçilim değildir; ancak en hızlı mekanizması seçilimdir. Dolayısıyla şu anda oldukça yavaş bir evrimsel süreç içerisinde ilerlemekteyiz. Dolayısıyla beyin büyüklüğündeki dalgalanmayı da yorumlamak çok zor. Evrimin tersine döndüğünü iddia etmek için daha birkaç bin yıl beklemek ve veri toplamak gerekiyor gibi gözüküyor. Evet, birkaç bin yıl!
Üstelik beynimiz küçülüyor olsa da, bu illa zekamızın gerilediği anlamına gelmiyor. Bu da oldukça ilginç bir durum. Çünkü beynin küçülmesinin tek anlamı zekanın gerilemesi değil. Beynin “paketlenme” biçiminin verimliliği artıyor olabilir. Yani daha küçük bir alana eşit miktarda sinir hücresi sığdırabilecek biçimde evrimleşiyor olabiliriz. Bu da, gelecekte kafalarımız küçülmezse eğer daha fazla nörona sahip beyinlerin evrimleşebilmesi için bir kapı aralıyor. Yani şu anda beynimizin küçülüyor olması, bir ön adaptasyon (ekzaptasyon) olabilir! Bunun arkasından, yine zeki olmak seçilecek olursa, daha da iri beyinli, daha fazla nörona ve sinir bağlantısına sahip soy hatları evrimleşebilir. Şu anda bunu öngörmek ne yazık ki mümkün değil.
Son bir nokta: neden sadece insanda böyle bir büyüme trendi görüyoruz? Madem zeki olmak bu kadar avantajlı, neden her hayvanda beyin giderek büyümüyor ve bu canlılar zekileşmiyor? Bunun kısa cevabı enerji dengesi. Aslında beyni büyütmek çok masraflı bir iş, çünkü beyin hem çok hassas, hem çok kritik, hem de oldukça masraflı bir organ. Dolayısıyla evrimsel süreçte büyük beyinlerin desteklenmesi için sadece “daha zeki daha avantajlıdır” gerçeğinden fazlası gerekiyor. Birçok ön koşulun çevre bakımından sağlanması gerekiyor. Türümüz bu koşulların sağlandığı bir evrimsel süreçten geçtiği için bu kadar zeki hale geldi. Diğer hayvanlardan biri bu yoldan geçecek olsaydı, şu anda o hayvanların bireyleri bu makaleyi yazıyor/okuyor, bizler vahşi yaşamda hayatta kalma mücadelesi veriyor olacaktık. Yani insanı özel kılan bir durum değil bu; bizler şanslıydık ve doğru zamanda doğru yerdeydik (eğer ki büyük beyinler “doğru” evrim olarak kabul edilirse…). Eğer daha uzun bir cevap isterseniz, “İnsan Zekasının Evrimi: Neden Sadece İnsanın Beyni Bu Kadar Evrimleşmiştir?” başlıklı makalemizi okuyabilirsiniz.

Umarız açıklayıcı olmuştur.

Saygılarımızla.

Yazan: ÇMB (Evrim Ağacı)

Kaynaklar ve İleri Okuma:
  1. Discover Magazine
  2. NPR
  3. Scientific American
  4. Jerison HJ Paleoneurology and the evolution of mind.  Scientific American [1976, 234(1):90-1,94-101] (PMID:1251178)

Dikkat ve Kısa Süreli Hafıza

Bir arkadaşınız karşınıza geçse ve size sesli olarak uzunca bir sayı söylese; örneğin 1593657292759381380473, bitirdiğinde bu rakamlardan kaç tanesini anında hatırlayabilirsiniz?

“Sihirli” Sayı 

Bazı bilim insanları bu rakamlardan yaklaşık yedi tanesini hatırlayabileceğinizi söylüyor. Daha da açık ifadeyle; 1950’lerde yapılan ve “Artı-eksi iki ile sihirli sayı yedi” isimli bir araştırma makalesinde, bazı bilim insanları beynimizin işler belleğinin (kısa süreli hafıza) genellikle 5 ila 9 adet “şeyi” akılda tutabilme kapasitesinde olduğunu, hatta bazı bilim insanları da bu kapasitenin aslında 4 civarında olduğunu ileri sürüyor.

Burada “şey” ile kastedilen ise; bilginin birimleri ya da parçaları. Söz konusu sayıda ise, örneğin, bir, beş, dokuz, üç şeklinde hatırlayabilirsiniz. Yani sayıdaki her bir rakam bir birim ya da bir parça olarak tanımlanır. Ancak, eğer ki sayıyı farklı şekilde parçalarsanız –örneğin; on beş, doksan üç, altmış beş, yetmiş iki– daha fazla rakamı hatırlayabilirsiniz. Ama her iki durumda da, hatırlanan şey 4 parçadır.

Bu yüzden, bilim insanları işler belleğinizde şeylerin tam sayısını tutabileceğinizi söylediklerinde, bu tekil şeyler;büyüklük, karmaşıklık ve önem şeklinde değişiklik gösterebilir. Her iki şekilde de, işler bellek küçük ancak oldukça önemlidir.

İşler Bellek (Kısa Süreli Hafıza)

İşler bellek nedir? İşler bellek beyninizin bir nevi gösterge panosudur, ön tablosudur. Beyniniz bilginin kalıcı olup olmaması gerektiğine karar verirken, yani uzun süreli hafızaya atma kararını verirken bu bilgiyi geçici olarak beklettiğiniz yerdir.

Öte yandan, farklı duyuların farklı gösterge panosu kapasitesi vardır. Yani; bir şeyi ne kadar hatırlayabileceğiniz, örneğin birisinin size onu söylemesine ya da göstermesine dayalı olarak değişir. Bu nedenle de; işler belleği ayrı ayrı ele almak önemlidir.

Dahası, her kişinin işler bellek kapasitesi farklıdır. İşler bellek (kısa süreli hafıza) kapasitesindeki bu bireysel farklılıklar önemlidir, çünkü bu farklılıklar zekâ gibi şeylerin önemli birer göstergesidir. Yani daha işler bir işler bellek kapasitesi genellikle daha fazla zekâya eşittir.

Peki, neden bazı insanlar diğerlerine kıyasla kısa süreli hafızasında daha fazla şey tutabilir?

“Ivır Zıvırı” Dikkate Almama

Bilime teşekkür etmeliyiz, çünkü Simon Fraser University’den bir grup bilim insanının yaptığı bir araştırma, bazı insanların diğerlerine kıyasla işler belleğinde neden daha fazla şey tutabildiğine dair ışık tutuyor.

Psikoloji profesörü John McDonald öncülüğündeki araştırma ekibi, insanların beyin dalgalarını kaydederek ve ne kadar dikkat gösterdiklerini takip ederek görsel hafızadaki farklılıklara dair bilgi sahibi oldular.

Tam bu noktada; “dikkat ne alaka?” diye sorabilirsiniz. Şöyle ki; dikkat ve hafıza birbirinden ayrılmaz şekilde bağlantılıdır. Bütün dikkatinizi bir nesneye odakladığınızda, nesnenin beyninizdeki betimlemesini artırırsınız ve hatırlaması kolay hale gelir.

Fakat dikkat, bir şeyi hatırlamayı kolaylaştırmanın yalnızca bir yönüdür. Çünkü bir şeye dikkat göstermek; aynı zamanda alakasız her şeyi de dikkate almamak demektir. İşte insanların önemli ölçüde farklılaştığı nokta da burasıdır.

Yapılan araştırmada, daha düşük kapasiteli işler belleğe sahip insanlar alakasız bilgiyi ortadan kaldırmada başarısız oldular. Araştırmacılara göre bu durum; alakalı bilginin ne kadarının hatırlandığından ziyade, alakasız bilgiyi dikkate almamakta ne kadar iyi olunduğuyla alakalı.

Bu da; insan beyninin, alakalı bilgiye dikkat kilitleme ve alakasız bilgiyi dikkate almama işlemlerine dair ayrı süreçler yürüttüğünü gösteren geçmişteki araştırmalarla oldukça uyumlu.

Bu yüzden zekâ; beynimize yalnızca bir seferde ne kadar bilgi tıkabildiğimizle değil, aynı zamanda da ne kadarını dışarıda bırakabildiğimizle alakalı.

Dolayısıyla; bir dahaki sefere, kendinizi bir telefon numarasını ya da bir görüntüyü hatırlamakta zorlanırken bulduğunuzda, ıvır zıvırı dikkate alan beyninizi suçlayın.


Kaynak:

  1. Bilimfili,
  2. Ignoring Stuff Is Good for Your Memory. Scientific American MIND. (2016. February 29)
  3. Miller, George A. The magical number seven, plus or minus two: some limits on our capacity for processing information. Psychological Review, Vol 63(2), Mar 1956, 81-97. http://dx.doi.org/10.1037/h0043158
  4. Cowan N The magical number 4 in short-term memory: a reconsideration of mental storage capacity. Behav Brain Sci. 2001 Feb;24(1):87-114; discussion 114-85.
  5. Nash Unswortha, Keisuke Fukudab, Edward Awha, Edward K. Vogel Working memory and fluid intelligence: Capacity, attention control, and secondary memory retrieval Cognitive Psychology Volume 71, June 2014, Pages 1–26
  6. John M. Gaspara, Gregory J. Christiea, David J. Primeb, Pierre Jolicœurc, and John J. McDonald Inability to suppress salient distractors predicts low visual working memory capacity John M. Gaspar, doi: 10.1073/pnas.1523471113
  7. John M. Gaspar and John J. McDonald Suppression of Salient Objects Prevents Distraction in Visual Search The Journal of Neuroscience, 16 April 2014, 34(16): 5658-5666; doi: 10.1523/JNEUROSCI.4161-13.2014

Yaşlılıkta, Zekâda Gerileme Olur mu?

Öncelikle, bu yazıyı okumadan önce ya da okuduktan sonra, Kafa Karıştıran Bir Kavram: Zekâ Nedir?, yazımıza göz atmanızı öneririz.

Beyin de diğer bütün organlarımız gibi yaşlanır, hastalanabilir, ya da sakatlanabilir. Beynin normal gelişim sürecinde öğrenmeye ve mantıklı düşünmeye eğilimi gençlikte hızla artar, genç yetişkinlikte tepe noktasına ulaşır, ve daha sonra da yavaş yavaş azalmaya başlar. İyi haber ise; beynin bazı önemli yetenekleri, bu gerileme dönemine direnebilir.

Bazı IQ araştırmacıları, akıcı zekâ (gF) testleri ile kristalleşmiş zekâ (gC) testlerini birbirlerinden ayırıyorlar. Akıcı zekâ; ani öğrenme, akıl yürütme ve problem çözmeyi içeriyor. Kristalleşmiş zekâ ise; anadilimiz içerisindeki kelime haznemiz ya da geniş kültürel birikimimiz gibi geçmişteki entelektüel uğraşlarımızın kristalleşmiş meyvelerini içeriyor. Gençlik boyunca gF ve gC eş zamanlı olarak artıyor, fakat daha sonra bu iki zekâ farklı yörüngeleri takip ediyor.

Bütün gF yetenekleri beraber azalıyor, bu durum belki de beynin işleme hızının zamanla azalmasından kaynaklanıyor olabilir. Fakat, birçok insanın gC yetenekleri, yaşlılıkta da hala tepe noktasının yakınlarında kalıyor. Tabii ki, yaşla alakalı hafıza kaybı bir bireyin hatırlama yeteneğini etkileyecektir; fakat, bu durumun zekâyı nasıl etkilediği de, henüz bilinmiyor.

Bardağın dolu tarafından bakacak olursak; gC yeteneklerinin sağlamlığı, gF yeteneklerindeki kaybın etkilerini telafi ediyor. Yaşlı çalışanlar genellikle alışılmışın dışındaki problemleri çözmekte daha az yeteneklidir. Fakat, genellikle bu durumu deneyim havuzlarına başvurarak zor kazanılmış bilgelikleriyle telafi ederler. Bunun yanı sıra, gC için gF’nin azalmasını gizliyor da diyebiliriz ve aslında bunun tehlikeli sonuçları da olabilir. Örneğin, yaşlılıkta rastlanılabilecek sağlık problemleri yeni bilişsel zorlukları beraberinde getirebilir, güçlü gC yetenekleri olan insanlar başa çıkamayacakları sağlık problemlerinin varlığını daha rahat anlayabilir.

Bilişsel fonksiyonların azalmasını yavaşlatmanın ya da durdurmanın yöntemleri de mevcut. Örneğin, yeni yapılan çalışmalarla artık fiziksel egzersizlerin vücudun kardiyovasküler sağlığını koruyarak beyni de koruduğunu gösteriyor. Ayrıca, zihin egzersizleri yapmak da bir diğer yöntem. Fakat, yapılan zihinsel egzersizler yalnızca pratik edilen belirli bir yeteneğin güçlendirilmesini ve/veya korunmasını sağlayabiliyor. Yine yakın zamanda, bilişsel yeteneklerin korunması sağlayamaya yarayan ilaçları da görmeye başladık. Tabii ki, önlemi önceden almak, sigara içmemek, fazla alkol tüketmekten kaçınmak, kafa yaralanmalarına karşı dikkat etmek, ve sevmek bilişsel sağlığınızı korumanın hala en güzel yolları.


Kaynak:

  1. Bilimfili,
  2.  Linda Gottfredson, ”What Is Intelligence” New Scientist The Collection- 15 Ideas Need To Understand

Otizm Riskini Arttıran Genler Zekayı da Arttırıyor Olabilir!

Edinburgh ve Queensland Üniversiteleri tarafından yapılan yeni bir araştırmada, İskoçya popülasyonundan seçilen 10.000 kişinin bilişsel becerileri test edildi ve DNA’ları analiz edildi. Bu çalışma sonucunda, bireyler arasında otizm ile ilişkilendirilen genleri taşıyan bireylerin bilişsel beceri testlerinde daha başarılı olduğu gösterildi. Aralarındaki ilişki tam olarak bilinmese de, otizmli insanların bir kısmının daha yüksek sözsüz zeka sahibi olduğu düşünülüyor.
Her ne kadar otizm sahibi bireylerin %70’i entelektüel bozukluklara sahip olsa da bozukluğa sahip bireylerin bir kısmı iyi korunmuş ya da ortalamanın üstünde sözsüz zekaya sahipler.
Otizm, önemli seviyelerde dil ve konuşma bozukluklarına sebep olabilecek bir bozukluk. Sözsüz zeka, hemen hemen hiç dil kullanılmayan, görsel ve pratik zeka gerektiren kompleks problemlerin çözümünde kullanılıyor.
Sözsüz zeka tipinde daha iyi sonuçlar almak için otizm bozukluğu sahibi olmaya gerek yok.
Kaynak:
  1. ScienceDaily
    1. T-K Clarke, M K Lupton, A M Fernandez-Pujals, J Starr, G Davies, S Cox, A Pattie, D C Liewald, L S Hall, D J MacIntyre, B H Smith, L J Hocking, S Padmanabhan, P A Thomson, C Hayward, N K Hansell, G W Montgomery, S E Medland, N G Martin, M J Wright, D J Porteous, I J Deary, A M McIntosh. Common polygenic risk for autism spectrum disorder (ASD) is associated with cognitive ability in the general population. Molecular Psychiatry, 2015; DOI: 10.1038/mp.2015.12