1. Kavramsal çerçeve ve terminolojik tanım
Trunkus / truncus terimi anatomi dilinde, “birkaç dala ayrılan daha büyük damar gövdesi” anlamında kullanılan genel bir kavramdır. Özellikle arteriyel sistemde, kısa bir segment halinde ilerleyip hızla iki veya daha fazla dala ayrılan kalın bir ana gövde için tercih edilir. Bu açıdan truncus costocervicalis, subklavyen arterden ayrılan ve kısa seyri içerisinde hem boyun hem de üst toraks bölgesine kan dağıtan tipik bir “trunkus” örneğidir.
Kosto-servikal (costocervicalis) bileşik terimi, Latince costa (kaburga) ve cervix/cervicalis (boyun/boyuna ait) sözcüklerinden türetilmiştir; dolayısıyla, “kaburgalar ve boyun bölgesiyle ilişkili gövde” anlamını taşır. Terim, hem beslediği anatomik hedef bölgeleri (üst interkostal aralıklar ve derin boyun kasları) hem de bu bölgeler arasındaki fonksiyonel ilişkileri yansıtan son derece betimleyici bir isimlendirmedir.
Klinik ve anatomik literatürde yapı çoğunlukla truncus costocervicalis veya Türkçeleştirilmiş biçimiyle kostoservikal gövde olarak adlandırılır ve subklavyen arterin en önemli visseral–pariyetal dallarından biri kabul edilir.
2. Etimoloji ve tarihsel notlar
- Truncus: Latince “ağaç gövdesi, kesilmiş gövde” anlamındadır. Anatomiye uyarlanırken, “bir kaynaktan çıkıp dallara ayrılan ana segment” anlamında kullanılmıştır. Aynı kökten “truncus pulmonalis, truncus coeliacus” gibi çok sayıda arteriyel gövde adı türemiştir.
- Costa: Latince’de “kaburga” demektir; thoraks duvarının kemik unsurlarını tarif eder. “Intercostalis, costalis” gibi terimler bu kökten doğmuştur.
- Cervix / cervicalis: Latince “boyun, dar geçit” anlamına gelir. İnsan anatomisinde hem servikal omurga ve boyun bölgesini hem de uterus boynunu (cervix uteri) tanımlamak için kullanılır. Buradaki “cervicalis” sıfatı, “boyuna ait, boyunla ilişkili” anlamındadır.
Tarihsel anatomi kitaplarında, özellikle klasik Latin ve Fransız anatomi metinlerinde bu yapı, subklavyen arterin “üst toraks ve boyuna giden kısa ortak gövdesi” olarak tarif edilmiş; modern Terminologia Anatomica içerisinde ise “Truncus costocervicalis” biçimiyle standardize edilmiştir. Bu standardizasyon, klinik cerrahlar, radyologlar ve anatomistler arasında iletişimi kolaylaştırmış ve nomenklatürdeki bölgesel/okul farklılıklarını büyük ölçüde azaltmıştır.
3. Makroskopik anatomi
3.1. Köken (origin)
Kostoservikal gövde genellikle subklavyen arterin ikinci segmentinden (m. scalenus anterior’un posteriorunda kalan bölüm) çıkar.
- Sağ tarafta: Subklavyen arter, truncus brachiocephalicus’tan ayrıldıktan sonra laterale doğru ilerler; costocervical trunk çoğunlukla m. scalenus anterior’un arkasında, pleura kubbesine ve akciğer apexine yakın bir seviyede posteriora ve yukarı doğru yönelerek başlar.
- Sol tarafta: Sol subklavyen arter, aort arkından daha posterior ve hafif daha medial konumda çıkar; bu nedenle kostoservikal gövdenin kökeni sağ tarafa kıyasla daha medial ve toraks içinde daha derin bir yerleşim gösterebilir.
Her iki tarafta da köken noktası, brakiyal pleksusun üst trunkusları ve sempatik zincir ile yakın komşuluk ilişkileri içerisindedir. Bu yakınlık, gövdenin hem cerrahi hem de radyolojik açından önemini arttırır.
3.2. Seyir (course) ve temel dallar
Kısa bir gövde şeklinde seyreden truncus costocervicalis, subklavyen arterden ayrıldıktan sonra posteriora ve yukarıya yönelerek genellikle iki ana dala ayrılır:
- Arteria cervicalis profunda (derin servikal arter)
- Seyri: Posteriora ve süperiora doğru uzanır; boynun dorsalinde, derin servikal kasların (örneğin mm. semispinales, multifidi, rotatores) arasında ilerler.
- Hedef bölgeler:
- Derin boyun kasları
- Servikal vertebra gövdeleri ve arkusu
- İlgili fasya planları ve ligamanöz yapılar
- Fonksiyonel olarak, boynun posterolateral stabilitesine katkıda bulunan kas ve vertebral segmentlerin trofik gereksinimlerini karşılar.
- Arteria intercostalis suprema (süprem/üst interkostal arter)
- Seyri: Aşağı ve hafif öne yönelerek ilk iki interkostal aralık içine dallar gönderir.
- Hedef bölgeler:
-
- ve genellikle 2. interkostal aralıktaki interkostal kaslar
- Radyal olarak bu alanlardaki kostal periost ve ilgili sinovyal–ligamanöz bağlantılar
- Toraks üst duvarı ve komşu yumuşak dokular
-
- Fonksiyonel olarak, üst toraks duvarının kas–kemik bütünlüğünün kanlanmasında kritik rol oynar.
Bazı bireylerde bu iki ana dal dışında, küçük kas dalları veya ek interkostal dallar da kostoservikal gövdeden köken alabilir. Bu ek dallar özellikle preoperatif görüntülemelerde veya diseksiyon çalışmalarında daha net ortaya konur.
4. Komşuluk ilişkileri
Kostoservikal gövdenin klinik önemini belirleyen en kritik unsur, yakın komşuluk ilişkileridir:
- Brakiyal pleksus: Gövde, özellikle üst trunkus düzeyindeki sinir liflerine oldukça yakındır. Cerrahi manipülasyonlar sırasında damar ile sinir yapılarının ayırt edilmesi büyük özen gerektirir.
- Sempatik trunk (truncus sympathicus) ve ganglion stellatum: Özellikle toraks girişinde sempatik zincir ile arteriyel yapıların komşuluğu, blokaj işlemlerinde ve cerrahi yaklaşımlarda önemlidir. Yanlış lokalize girişimler Horner sendromu benzeri bulgulara yol açabilir.
- Pleura kubbesi ve akciğer apexi: Kostoservikal gövde toraks girişine ve pleural kubbeye çok yakındır; bu nedenle invaziv girişimlerde (subklavyen kateterizasyon, supraklaviküler blok vb.) pnömotoraks riskiyle anatomik olarak ilişkili bir referans noktası oluşturur.
- Vertebral kolon: Derin servikal arter, servikal vertebraların arka elemanları boyunca seyreder; bu nedenle posterior servikal cerrahilerde veya omurga yaklaşımında iatrojenik risk altındaki damarlar arasında değerlendirilmelidir.
5. Embriyolojik ve evrimsel perspektif
5.1. Embriyolojik gelişim
Arteriyel sistemin gelişiminde, dorsal aorta ve ondan ayrılan segmental arterlerin birleşmeleri önemli rol oynar. Üst toraks ve boyun bölgesinin arteriyel ağları, özellikle:
- Servikal intersegmental arterler
- Üst torakal interkostal arterler
arasındaki yeniden düzenlenmelerle şekillenir.
Kostoservikal gövde, bu segmental arterlerin embriyolojik anastomoz ve füzyon süreçleri sonucunda üst toraks ve derin boyun beslenmesini üstlenen ortak bir trunkus haline gelir. Bu yeniden düzenlenme sırasında:
- Üst iki interkostal arterin ortak bir kök üzerinden subklavyen sistemle bağlantısı,
- Derin servikal kaslara giden arterlerin, beşinci–altıncı servikal segmental arterlerin devamından türemesi,
gibi süreçler, truncus costocervicalis’in nihai morfolojisini belirler. Anatomik varyasyonların önemli bir bölümü, bu embriyolojik yeniden şekillenme (remodelling) sürecinin farklılaşmış paternlerine dayanır.
5.2. Evrimsel–karşılaştırmalı anatomi
Omurgalıların evrimsel çizgisinde, boyun ve üst göğüs bölgesinin fonksiyonel yükü (başın taşınması, ön ekstremitenin hareket kontrolü, solunum mekaniği) türden türe büyük farklılıklar gösterir. Bu farklılıklar, kostoservikal gövdeye homolog sayılabilecek arteriyel yapıları da etkiler:
- Dört ayaklı memelilerde (örneğin köpek, at): Boyun kas kitlesi ve ön ekstremitenin askı mekanizmaları daha belirgin olduğundan, derin servikal arter ve üst interkostal arterlerin homologları genellikle daha hacimli ve daha uzun seyreder. Subklavyen arterden ayrılan dallar, dorsal boyun kaslarına ve ilk birkaç kaburga aralığına geniş bir ağ ile dağılır.
- İnsan gibi dik duran türlerde: Boyun kas kitlesi nispeten daha ince ve daha hareketli, toraks şekli farklı olduğundan, bu damarın gövdesi kısa ve kompakt, hedef alanları ise daha spesifikleşmiştir.
Bu açıdan bakıldığında, truncus costocervicalis, omurgalılarda boyun–üst toraks geçiş bölgesinin hemodinamik ihtiyaçlarını ortak bir gövde üzerinden çözmeye yönelik evrimsel bir “kompaktlaştırma” örneği olarak yorumlanabilir. Segmental arterlerin tek tek subklavyenden ayrılması yerine, ortak bir trunkus üzerinden organize olması, muhtemelen gelişimsel verimlilik ve mekanik uyum açısından avantaj sağlamıştır.
6. Anatomik varyasyonlar
Kostoservikal gövdenin anatomik varyasyonları, hem köken noktası hem de dallanma paternleri açısından çeşitlilik gösterebilir:
- Köken varyasyonları
- Subklavyen arterin ilk segmentinden köken alma
- Nadiren, üçüncü segmentten veya daha distal bir noktadan ayrılma
- İki ya da daha fazla küçük gövde halinde subklavyene ayrı ayrı bağlanma
- Dallanma varyasyonları
- Derin servikal arter ile suprema interkostal arterin ayrı ayrı doğrudan subklavyenden çıkması
- Üçüncü bir ana dalın (örneğin ek interkostal arter veya kas dalı) gövdeye katılması
- İlk iki yerine yalnızca 1. interkostal aralığı besleyen suprema interkostal arter; 2. interkostal arterin başka bir kaynaktan (örneğin aorta ya da direkt subklavyen) çıkması
- Taraf farkları
- Sol tarafta, subklavyen arterin aort kemerinden köken alması nedeniyle gövdenin daha derin ve medial yerleşimi
- Sağ tarafta, brakiyosefalik trunkus ve büyük venöz yapılarla daha yakın ilişki
Bu varyasyonlar, özellikle cerrahi planlama ve girişimsel radyoloji açısından önemlidir; çünkü sıradışı bir köken veya seyir, hem kanama riskini hem de girişim başarısını doğrudan etkileyebilir.
7. Görüntüleme bulguları
Modern tanı yöntemleri, kostoservikal gövdenin anatomisini üç boyutlu olarak inceleme olanağı sunar:
- Kontrastlı BT anjiyografi (CTA): Subklavyen arter ve dallarının hızlı ve ayrıntılı değerlendirilmesini sağlar. Kostoservikal gövdenin kökeni, seyri, dalları ve olası stenotik/anevrizmatik değişiklikleri net biçimde izlenebilir.
- MR anjiyografi (MRA): Radyasyon içermemesi açısından özellikle genç hastalarda ve tekrarlayan kontrollerde tercih edilir. Yumuşak doku kontrastı, komşu kas ve sinir yapılarını da iyi göstermeye olanak verir.
- Dijital subtraksiyon anjiyografi (DSA): Hem tanısal hem de tedavi edici girişimler sırasında altın standart tekniklerden biridir. Embolizasyon, stentleme veya seçici kateterizasyon gibi işlemlerde kostoservikal gövdenin ayrıntılı haritalanması bu yöntemle mümkündür.
- Ultrasonografi (USG): Supraklaviküler yaklaşımla, özellikle proksimal subklavyen arter ve truncus costocervicalis seviyesinde bazı bireylerde izlenebilir; ancak derin yerleşim ve kemik yapıların gölgelemesi nedeniyle her zaman optimal değildir. Yine de bölgesel bloklar ve damar yolu açma girişimleri sırasında önemli bir kılavuz sağlar.
Görüntüleme, anatomik varyasyonları ortaya koyma, patolojileri (anevrizma, stenoz, diseksiyon, vasküler tümör beslenmesi) saptama ve preoperatif–preintervansiyonel planlama açısından vazgeçilmez hale gelmiştir.
8. Klinik anatomi ve klinik önemi
8.1. Cerrahi yaklaşımlar ve vasküler girişimler
Subklavyen arter ve dalları, çeşitli cerrahi alanlarda (vasküler cerrahi, kardiyotorasik cerrahi, ortopedi, nöroşirürji) farklı amaçlarla açığa çıkarılır. Bu esnada kostoservikal gövdenin:
- Beklenmedik kanama kaynağı olabilmesi
- Brakiyal pleksus ve sempatik trunk ile yakın ilişkisi nedeniyle nörolojik komplikasyon riskini artırması
özellikle önem taşır. Örneğin:
- Supraklaviküler veya infraklaviküler yaklaşımla yapılan subklavyen bypass cerrahilerinde
- Üst toraks girişimi gerektiren Pancoast tümörü rezeksiyonlarında
- Posterior servikal omurga cerrahisi sırasında derin servikal arter bölgelerinde
detaylı anatomik bilgi, hem iatrojenik damar yaralanmalarını hem de sinir hasarını azaltır.
8.2. Anestezi ve bölgesel bloklar
Supraklaviküler brakiyal pleksus bloklarında, ultrason eşliğinde yapılan girişimlerde subklavyen arter çevresindeki arteriyel ve venöz yapılar referans alınır. Kostoservikal gövdenin:
- Derin ve bazen değişken seyri,
- Plevra kubbesine yakınlığı,
yanlış iğne ilerletme yönlerinde damar ponksiyonu veya pnömotoraks riskini artırabilir. Anestezist için bu yapının tipik ultrasonografik görünümü ve olası varyasyonları bilmek klinik olarak yararlıdır.
8.3. Patolojik durumlar
Kostoservikal gövde ve dallarında görülebilecek başlıca patolojiler arasında şunlar sayılabilir:
- Anevrizma ve pseudoanevrizma: Travma, iatrojenik hasar veya nadiren konjenital zayıflık sonucu gelişebilir. Komşu sinir yapılarına bası, tromboembolik komplikasyonlar veya rüptür riski yaratabilir.
- Stenoz ve oklüzyon: Özellikle yaygın aterosklerotik hastalık bağlamında ya da subklavyen arterin proksimal darlıklarıyla birlikte görülebilir. Klinik tablo genellikle üst ekstremite veya vertebrobaziler dolaşımla ilgili semptomlarla iç içe geçtiği için tanı güç olabilir.
- Tümör vaskülarizasyonu: Üst toraks veya boyun bölgesindeki primer veya metastatik tümörler, beslenmelerini kısmen truncus costocervicalis dallarından alabilir. Bu durumda seçici embolizasyon teknikleri devreye girebilir.
- Travma: Penetran veya yüksek enerjili künt travmalarda, toraks girişinde yerleşen bu damar segmenti yaralanabilir. Hızlı ve yoğun kanama, hemorajik şok ve komşu sinir–plevra yapılarında ek hasarlarla birlikte görülebilir.
8.4. Sendromik ve fonksiyonel ilişkiler
Toraks girişinde damar, sinir ve kas–ligaman yapılarının yakın paketlenmiş konumu, fonksiyonel sendromlara zemin hazırlayabilir. Klasik torasik çıkış sendromu çerçevesinde daha çok subklavyen arter ve ven ön plana çıksa da, kostoservikal gövdenin anormal seyri veya genişlemesi de:
- Komşu sinirlere bası
- Venöz dönüşte bozulma
- Lokal ağrı ve parestezi
gibi semptomları ağırlaştırabilir. Bu nedenle ayrıntılı görüntüleme ve anatomi bilgisi, sendromun alt tiplerini ayırt etmede ve uygun tedavi stratejisini belirlemede katkı sağlar.
9. Fonksiyonel–bütüncül bakış
Kostoservikal gövde, tek başına izole bir damar segmenti olmaktan çok, boyun–üst toraks fonksiyonel ünitesinin hemodinamik düğüm noktası olarak görülebilir:
- Üst interkostal aralıkların solunum mekaniği açısından önemi,
- Derin servikal kasların baş ve boyun postürü ile ilişkisinin sürekliliği,
- Brakiyal pleksus aracılığıyla üst ekstremitenin motor–duyusal fonksiyonlarıyla olan anatomik yakınlık,
hep birlikte değerlendirildiğinde, truncus costocervicalis yalnızca bir “yan dal” değil, bu bölgenin mimarisinde kritik bir eksen olarak ortaya çıkar.
Embriyolojik kompaktlaşma, evrimsel adaptasyon ve klinik zorunluluklar; bu kısa, fakat işlevsel açıdan son derece yoğun gövde üzerinde birleşmektedir.
Keşif
Kostoservikal gövdenin ve dallarının keşif öyküsü, aslında arteriyel sistemin bütününü anlama çabasının içinde yavaş yavaş şekillenmiş, yüzyıllara yayılan bir hikâye. Bugün bir anjiyo ekranında “costocervical trunk” diye kısa bir etiket olarak gördüğümüz yapı, bir zamanlar kaba bir damar ağı içinde kaybolan, adı bile olmayan küçük bir yan daldı.
1. Antik dönem ve Galen: Adı olmayan bir damarlar labirenti (MS 2. yüzyıl)
MS 2. yüzyılda Bergamalı Galen, Roma İmparatorluğu’nun tıp dünyasını adeta tek başına domine ediyordu. Hayvan kadavraları üzerinde –özellikle maymun ve domuzlarda– yaptığı disseksiyonlar sayesinde, arterlerin ve venlerin oldukça ayrıntılı, fakat insan için tam olarak doğru olmayan bir haritasını çıkardı.
Galen, boyun ve üst toraks bölgesini tarif ederken, aortun üst kısmından çıkan büyük damarları, yani daha sonra “subklavyen arter” diye adlandırılacak yapıyı da tanımlıyordu. Ancak onun için bu bölge, omuz kuşağını, kaburgaları ve boyun kaslarını besleyen çok sayıda “küçük dalın” çıktığı karmaşık bir alan olarak kalmıştı.
Modern anlamda kostoservikal gövde, derin servikal arter ya da en üst interkostal arter gibi özel isimler Galen’de yoktu. O, bu bölgedeki dalları çoğunlukla fonksiyonel ve topografik olarak –“omuz çevresine giden”, “kaburgalar arası boşlukları besleyen” damarlar– şeklinde tanımlıyordu. Üstelik arteriyel sistem hakkındaki temel yanılgısı, kanın karaciğerde üretildiği ve organlara “tüketilmek üzere taşındığı” yönündeydi; bu nedenle küçük dalların ayrıntılı bireysel tanımı, teorik çerçevesi içinde ikincil bir öneme sahipti.
Yine de Galen’in çalışmaları, hem Bizans hem İslam dünyasında el yazmaları aracılığıyla yüzyıllarca kopyalanıp yorumlandı. Boyun ve üst toraks damarlarına ilişkin şematik anlatımı, Ortaçağ Avrupa’sında anatominin neredeyse tek referansı olarak kaldı. Kostoservikal gövde o dönemde henüz “fark edilmiş” değildi; fakat daha sonra yapılacak tanımlar, hep Galen’in bıraktığı bu kabaca çizilmiş haritanın üzerine inşa edilecekti.
2. Anatomi Rönesansı: Vesalius ve insan kadavra devrimi (16. yüzyıl)
- yüzyılda Avrupa üniversitelerinde insan kadavra disseksiyonlarının yaygınlaşması, anatomi tarihindeki en büyük kırılma noktalarından birini oluşturdu. Bu devrimin sembol isimlerinden biri, 1543’te “De humani corporis fabrica”yı yayımlayan Andreas Vesalius’tu.
Vesalius, Galen’in hayvan disseksiyonlarına dayanan hatalarını sistematik olarak düzeltmeye girişti. Üst toraks ve boyun bölgesine ilişkin levhalarında, aorttan çıkan büyük damarlar ilk kez insan üzerinden, oldukça gerçekçi bir perspektifle tasvir edildi. Subklavyen arter, omuz kemeriyle ilişkisi ve dallanma paterniyle birlikte net biçimde gösterildi.
Ancak Vesalius’un resimleri ve metinleri incelendiğinde, kostoservikal gövdenin henüz bağımsız bir anatomik varlık olarak seçilmediği görülür. Subklavyen arterden posteriora ve superiorea yönelen ince dallar çizilmiştir; bunların bir kısmı interkostal sahaya, bir kısmı da boyun derinlerine uzanır. Fakat bunların “ortak bir gövdeden çıktığı” fikri, yani bir “truncus costocervicalis” kavramı açıkça vurgulanmaz.
Vesalius’un ardından Gabriele Falloppio, Bartolomeo Eustachio, Realdo Colombo gibi anatomistler, kendi atlaslarıyla bu bölgeyi yeniden çizerler. Boyun kaslarının, kaburgaların ve omuz kemerinin daha sofistike tasvirleri yapılırken, subklavyenin dalları biraz daha netleşir; yine de küçük posterior dalların birbirinden ayrı ayrı isimlendirilmesi, ana ilgi odağı değildir. Rönesans anatomisinin estetik kaygısı ile metodik gözlemi, kostoservikal gövdenin “sahnede görünüp adının henüz anılmadığı” bir ara evre yaratmıştır.

3. Dolaşım kuramı ve damarların “işlevsel” yeniden keşfi (17.–18. yüzyıllar)
- yüzyılda William Harvey’in kan dolaşımını kapalı bir devre olarak tanımlaması, arterlerin yalnızca “taşıyıcı borular” olarak değil, belirli bölgeleri besleyen fonksiyonel bir ağın parçaları olarak kavranmasına yol açtı. Bu yeni paradigmada, küçük arter dallarının da değeri artmaya başladı.
- yüzyıla gelindiğinde Albrecht von Haller, Bernhard Albinus ve Jacques-Bénigne Winslow gibi anatomistler, çok daha ayrıntılı disseksiyon teknikleri kullanarak subklavyen arterin dallarını tek tek tarif ettiler. Bu dönemde:
- Üst iki interkostal aralığı besleyen bir “superior interkostal arter”den,
- Boynun derin kaslarına ve faset eklemlerine uzanan bir “derin servikal arter”den
bahsedilmeye başlanır. Bazı atlaslarda bu iki damarın, subklavyenden kısa, ortak bir kökle çıktığına dair çizimler yer alır; ancak “kostoservikal gövde” terimi henüz sistematik biçimde yerleşmiş değildir.
Yine de bu gözlemler, modern anlamda truncus costocervicalis’in kavramsal öncülleri sayılabilir. Anatomistler, subklavyenin “arka yüzünden, kaburgaların boyun kısımlarına doğru uzanan güçlü bir dal” tarif ederken, aslında bugün kostoservikal gövde dediğimiz yapıyı betimlemekte, fakat ona kalıcı bir isim vermemektedirler.
4. 19. yüzyıl: Sistematik terminoloji ve Gray’in sentezi
- yüzyıl, anatomi kitaplarının standartlaşmaya başladığı, terminolojinin giderek daha sistematik hale geldiği bir dönemdir. Paris, Londra ve Berlin çevresinde yayımlanan anatomi atlasları arasında ortak bir dil oluşturma çabası, küçük damarların bile net adlar almasını teşvik etti.
Bu dönemde Quain, Sharpey, Tiedemann ve Bourgery gibi yazarlar, subklavyen arterin anatomisini ayrıntılı olarak tanımlarlar. Çeşitli kadavra serilerinde, subklavyenin ikinci bölümünden –bazen de birinci veya üçüncü bölümünden– çıkan kalın bir dalın, iki ana kola ayrılarak:
- Bir kolunun üst interkostal aralıkları,
- Diğerinin boynun derin kaslarını
beslediği giderek daha sık rapor edilir. Bu ortak köke, giderek daha tutarlı biçimde “truncus costocervicalis” denmeye başlanır.
1858’de Henry Gray, “Gray’s Anatomy”nin ilk baskısında, subklavyen arter ve dallarını bir bütün olarak son derece sistematik bir dille sunar. Kitapta kostoservikal gövde, subklavyenin ikinci bölümünden doğan bir dal olarak ayrıntılı biçimde tarif edilir; superior interkostal ve derin servikal arterler de bu gövdenin nihai dalları olarak anlatılır. Gray ayrıca, gövdenin:
- Bazen yalnızca superior interkostal arter şeklinde inceldiğini,
- Bazen derin servikal arterin bağımsız bir kök olarak subklavyenden ayrıldığını,
- Nadir olgularda ise gövdenin birinci veya üçüncü bölümden çıktığını
gözlemlerine dayalı olarak belirtir. Böylece kostoservikal gövde, yalnızca çizilen değil, aynı zamanda varyasyonlarıyla birlikte tanımlanan, “olgun bir anatomik yapı” haline gelir.
Bu yüzyılın sonuna gelindiğinde Avrupa tıp fakültelerinde okuyan öğrenciler, subklavyen arterin dallarını ezberlerken, kostoservikal gövdeyi artık standart bir kavram olarak öğrenmektedirler.
5. 20. yüzyıl başı: Korrozyon kalıpları, histoloji ve üç boyutlu hayal gücü
- yüzyılın başlarında, damar sistemini anlamak için yeni teknikler devreye girdi. Korrozyon kalıp yöntemleri ile damarların içine sertleşen maddeler enjekte edilip çevre dokular eritiliyor, böylece yalnızca damar ağının üç boyutlu “heykeli” elde ediliyordu. Sappey ve çağdaşları, toraks ve boyun bölgesindeki bu tür preparatlarla, kostoservikal gövdenin kaburgaların boyun kısımları etrafında nasıl kıvrıldığını, interkostal boşluklara nasıl dağıldığını çok daha net biçimde gösterebildiler.
Mikroskopik düzeyde ise, arter duvarlarının elastik yapısı, muskülaris tabakası ve küçük dalların kas dokusu ile ilişkisi incelendi. Böylece, derin servikal arterin yalnızca bir “yardımcı kas damarı” olmadığı, aynı zamanda vertebral kolonun ve omurilik çevresinin önemli bir besleyicisi olduğu daha iyi anlaşıldı. Bu bilgi, ileride spinal cerrahi ve girişimsel işlemler sırasında bu damarın korunması gerektiği fikrinin temelini oluşturacaktı.
6. Anjiyografinin doğuşu: Damara “içeriden” bakmak (20. yüzyıl ortası)
- yüzyılın ilk yarısı, damar sistemine bakışımızı kökten değiştiren bir teknikle tanıştı: anjiyografi.
Önce yağlı iyotlu kontrastların direkt arter içine verilmesiyle kaba gölgeler elde edildi; ardından 1920’lerde beyin damarlarını görüntülemek için ilk serebral anjiyografileri yapan girişimler, yöntemin potansiyelini gösterdi. Ancak gerçek devrim, 1950’lerde Seldinger tekniği ile perkütan kateterizasyonun güvenli hale gelmesiyle yaşandı. Artık femoral arterden girip, kateteri subklavyen artere kadar ilerletmek ve selektif enjeksiyonlarla tam da kostoservikal gövdenin köküne kontrast vermek mümkün hale gelmişti.
Bu selektif subklavyen anjiyogramlarda, kostoservikal gövdenin tipik “kısa gövde – iki ana dal” morfolojisi net biçimde görüldü. Üst interkostal aralıklara doğru uzanan ince ama belirgin dallar, hem toraks duvarı tümörlerinin beslenmesinin değerlendirilmesinde, hem de travmatik kanamalarda sorumlu damarların saptanmasında kritik hale geldi.
Bununla birlikte anjiyografi, damar varyasyonlarının “canlı” olarak belgelenmesine de olanak sağladı. Subklavyenin birinci bölümünden çıkan ya da vertebral arterle ortak kök paylaşan anomalik kostoservikal gövdeler, vaka raporlarında ardı ardına yayımlanmaya başladı. Böylece Gray’in kadavra gözlemleri, dinamik görüntülerle doğrulanmış ve genişletilmiş oldu.
7. Kesitsel görüntüleme devri: BT, MR ve üç boyutlu rekonstrüksiyonlar (geç 20. yüzyıl)
1970’lerden itibaren bilgisayarlı tomografi (BT) ve 1980’lerden sonra manyetik rezonans görüntüleme (MR), toraks ve boyun anatomisini hiç olmadığı kadar ayrıntılı bir şekilde gösterdi. Kontrastlı BT anjiyografi ve MR anjiyografi, kostoservikal gövdeyi yalnızca damar ağının bir parçası olarak değil, çevre kaslar, sinir pleksusları, kostalar ve vertebral kolon ile birlikte üç boyutlu uzamsal bağlam içinde değerlendirmeyi mümkün kıldı.
Bu dönemde yayımlanan çalışmalarda:
- Farklı populasyonlarda kostoservikal gövdenin orijin seviyesi (subklavyenin 1., 2. ya da 3. bölümü),
- Gövdenin uzunluğu ve çapı,
- Üst interkostal dalların sayısı (çoğunlukla 1.–2., nadiren 3. interkostal aralığa kadar),
- Derin servikal arterin ayrı kök ya da gövde üzerinden çıkma sıklığı
istatistiksel seriler halinde rapor edilmeye başlandı. Artık yalnızca “klasik” anatomi değil, morfometrik anatomi de konuşuluyordu.
Üç boyutlu rekonstrüksiyonlar, özellikle torasik cerrahi planlamasında vazgeçilmez hale geldi. Örneğin üst lobektomi, üst posterior mediastinal tümör rezeksiyonları veya torasik girişimlerde, kostoservikal gövdenin seyri ve varyasyonlarının önceden bilinmesi, ameliyat sırasında beklenmedik kanama riskini azaltmak için kritik bir bilgi alanı oluşturdu.
8. Girişimsel radyoloji ve klinik anatominin yükselişi (20. yüzyıl sonu – 21. yüzyıl)
- yüzyılın son çeyreğinde girişimsel radyoloji, kostoservikal gövdeyi yalnızca “bilinmesi gereken bir anatomi detayı” olmaktan çıkarıp, doğrudan hedef alınan bir yapı haline getirdi.
8.1. Subklavyen kateterizasyonu ve damar yolu komplikasyonları
Merkezi venöz kateterler, pacemaker lead’leri veya transjuguler ve transsubklavyen girişler sırasında, subklavyen arterin kazara ponksiyonu her zaman olası bir komplikasyon olarak konuşulurdu. Kostoservikal gövde, bu bölgedeki arteriyel ağın önemli bir parçası olduğundan, damar hasarı ya da pseudoanevrizma geliştiğinde, selektif embolizasyon ya da stent-greft yerleştirme işlemlerinde sıklıkla başrol oynar hale geldi.
Bu tür olgularda yapılan anjiyografik incelemeler, gövdenin değişken seyrini ve komşu yapılara yakınlığını klinisyenlerin zihninde somutlaştırdı; bu da anatominin, salt teorik bir bilgi olmaktan çıkıp günlük pratiğin riski hesaplanan bir parçasına dönüşmesi anlamına geliyordu.
8.2. Hemoptizi, tümör beslenmesi ve embolizasyon
Kronik akciğer hastalıklarına bağlı hemoptizi, plevral ve torasik duvar tümörleri veya metastazlarda, kostoservikal gövdenin dallarının sıklıkla “suç ortağı” olduğu anlaşıldı. Bronşiyal arterler klasik suçlu olsa da, üst loblara giden ek sistemik besleyici damarlar arasında, üst interkostal arterler önemli yer tutuyordu.
Girişimsel radyologlar, selektif kateterizasyonla kostoservikal gövdeye ulaşıp, mikrokateterler aracılığıyla üst interkostal dalları embolize ederek kanamayı durdurmayı öğrendiler. Bu sırada omuriliği besleyen radikülomedüller dalların korunması gereği, derin servikal arter ve vertebral arter ile olan kompleks bağlantıların daha iyi anlaşılmasını zorunlu kıldı. Spinal iskemi riski, anatominin en ince varyasyon çizgisine kadar bilinmesini klinik açıdan yaşamsal hale getirdi.
8.3. Torasik outlet sendromu ve cerrahi yaklaşımlar
Torasik outlet sendromu ve subklavyen damarların kompresyonuna yönelik cerrahi girişimlerde, kostoservikal gövdeye ait dallar cerrahi sahada doğrudan görülen ve korunması gereken yapılar arasına girdi.
Cerrahlar, birinci kaburganın rezeksiyonu, skalen kasların serbestlenmesi ya da klavikula çevresi rekonstrüksiyonlarında, kostoservikal gövdenin toraks kubbesi ile ilişkisini ve değişken orijinlerini adım adım tanımlar hâle geldiler. Literatürdeki cerrahi vaka sunumları, kimi zaman beklenmedik bir kanama kaynağı olarak aniden beliren, kimi zaman ise omurilik perfüzyonunu koruyan “hayati yan yol” olarak tarif edilen kostoservikal gövde hikâyeleriyle dolmaya başladı.
9. Günümüz: Yüksek çözünürlüklü görüntüleme, nümerik anatomi ve geleceğe bakış
- yüzyılda çok kesitli BT anjiyografi, yüksek alan gücüne sahip MR cihazları ve hatta 4D akım görüntüleme teknikleriyle, kostoservikal gövdeyi artık yalnızca morfolojik değil, hemodinamik bir yapı olarak da inceleyebiliyoruz.
Binlerce hastayı kapsayan görüntüleme serilerinde:
- Gövdenin orijin ve dallanma tipleri sınıflandırılıyor,
- Çap ve uzunluk ölçümleri yaş, cinsiyet ve vücut yapısı ile ilişkilendiriliyor,
- Hem konjenital kalp hastalıklarında hem de kompleks onkolojik cerrahilerde rol oynayan varyasyonlar kataloglanıyor.
Ayrıca üç boyutlu baskı teknolojisi, ameliyat öncesi planlamada hastaya özgü damar modelleri üretmeye olanak sağlıyor. Böyle bir modelde kostoservikal gövdeyi elinize alıp döndürmek, Galen’in hayvan kadavraları üzerinde hayal etmeye çalıştığı damar ağından çok uzak, fakat onun açtığı patikanın nihai bir sonucu olarak görülebilir.
Bugün, yapay zekâ destekli otomatik damar segmentasyonu ve sanal gerçeklik tabanlı eğitim ortamları sayesinde, tıp öğrencileri kostoservikal gövdeyi bir atlas sayfasında statik bir çizim olarak değil, dinamik ve bireyselleşmiş bir anatomi sahnesi içinde öğreniyorlar. Yine de ders kitaplarında hâlâ Gray’in çizdiği çerçeveye yakın bir tarif kullanılıyor: “Subklavyen arterin ikinci bölümünden çıkan kısa bir gövde; superior interkostal ve derin servikal arterlere ayrılır, toraks kubbesi ile boyun arasında dolaşır.”
Galen’in kaba hayvan disseksiyonlarından, Vesalius’un bakır levhalarına, Gray’in sistematik tanımına, ardından anjiyografi ve BT anjiyografiye uzanan bu süreçte, kostoservikal gövde adım adım görünürlük kazanmış, isimsiz bir arter demetinden, varyasyonları ve klinik önemi tartışılan spesifik bir yapıya dönüşmüştür. Bugün bir girişimsel radyolog, ekrana eğilip küçük bir dalın açısını ölçerken; bir cerrah, toraks kubbesinde ince bir kanama odağı ararken; ya da bir anatomist, yeni bir varyasyon tarif ederken, hepsi farkında olmadan aynı tarihsel hikâyenin farklı sahnelerinde rol almaya devam etmektedir.
İleri Okuma
- Galen (200 A.D.). De usu partium corporis humani. Pergamon.
- Vesalius, A. (1543). De humani corporis fabrica. Johannes Oporinus, Basel.
- Gray, H. (1858). Anatomy: Descriptive and Surgical. John W. Parker and Son, London.
- Testut, L., & Latarjet, A. (1948). Traité d’Anatomie Humaine. Librairie Octave Doin, Paris.
- Last, R. J. (1984). Last’s Anatomy: Regional and Applied. 8th ed. Churchill Livingstone, Edinburgh.
- Osborn, A. G. (1999). Diagnostic Cerebral Angiography. 2nd ed. Lippincott Williams & Wilkins, Philadelphia.
- Kardong, K. V. (2011). Vertebrates: Comparative Anatomy, Function, Evolution. 6th ed. McGraw-Hill, New York.
- Moore, K. L., Dalley, A. F., & Agur, A. M. R. (2013). Clinically Oriented Anatomy. 7th ed. Lippincott Williams & Wilkins, Philadelphia.
- Netter, F. H. (2014). Atlas of Human Anatomy. 6th ed. Saunders, Philadelphia.
- Drake, R. L., Vogl, W., & Mitchell, A. W. M. (2015). Gray’s Anatomy for Students. 3rd ed. Elsevier, Philadelphia.
- Standring, S. (2016). Gray’s Anatomy: The Anatomical Basis of Clinical Practice. 41st ed. Elsevier, London.
- Mochizuki, T., et al. (2006). Deep cervical artery and costocervical trunk: Anatomical variations and clinical significance in interventional radiology. Journal of Vascular and Interventional Radiology, 17(6), 1047–1054.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.