1. Tanım, terminoloji ve etimoloji

Sol karıncık (ventriculus sinister), memelilerde ve özellikle insanda, kalbin sistemik dolaşıma kan pompalayan, en yüksek basınç üreten odacığıdır. Sağ karıncığa kıyasla çok daha kalın duvarlı, yoğun kas kitlesine sahip olması, sistemik arteriyel dirence karşı çalışmak zorunda olmasının doğrudan bir sonucudur.

Terimler köken olarak büyük ölçüde Latince ve Yunancadır:

  • Ventriculus: Latince venter (“karın, gövde, iç boşluk”) sözcüğünün küçültme biçimidir; “küçük karın, küçük boşluk” anlamına gelir.
  • Sinister: Latince “sol” demektir; anatomide yön bildiren standart terimdir.
  • Septum interventriculare: septum (“bölme, ara duvar”) ve inter- (“arası”) ile ventriculus’un birleşiminden; “karıncıklar arası bölme” anlamına gelir.
  • Valva: Latince “kapı kanadı, valf”.
  • Valva atrioventricularis sinistra: Sol atriyum ile sol ventrikül arasındaki kapak; tarihsel olarak biçimsel benzerlik nedeniyle “mitral kapak” adını almıştır.
  • Mitral: Latince mitra, Batı kilisesinde piskopos başlığı. İki yelkenli yapısı piskopos başlığına benzediği için bu isim verilmiştir.
  • Cuspis: “Uç, sivri kenar”; kapakçık yelkenlerinin uç kısmı için kullanılır.
  • Valva aortae: Aortaya açılan semilunar (yarımay) kapak. “Aorta” Yunanca aorte sözcüğünden gelir; muhtemelen “taşımak, kaldırmak” anlamındaki aeirein ile ilişkilidir ve “bedendeki ana taşıyıcı damar”ı işaret eder.
  • Trabecula carneae: Trabecula (“küçük kiriş, küçük çubuk”) ve carneus (“etli, kasa ait”) birleşimi; ventrikül iç yüzündeki kas kirişleri için kullanılır.
  • Chordae tendineae: “Tendinöz kordonlar”; papiller kasları AV kapakların yelkenlerine bağlayan ince, fakat son derece dayanıklı fibröz şeritler.
  • Valvulae semilunares: “Yarımay biçimli küçük kapakçıklar”; hem aort hem pulmoner kapakta bulunan üçlü yapıları ifade eder.
  • Sinus aortae (Valsalvae): Aort duvarının semilunar kapakların üzerinde dışa doğru yaptığı cepleşmeler; adını anatomiyi ayrıntılı betimleyen Antonio Maria Valsalva’dan alır.

Bu terminoloji, hem morfolojik gözlemin hem de tarihsel-anatomik geleneğin yoğun bir sentezini yansıtır; her kavram, yapının şekline, işlevine veya topografik konumuna göndermede bulunur.


2. Makroskopik anatomi ve şekil

Sol ventrikül kaba olarak tepesi kesik, tabanı yukarıda, ucu aşağıda yer alan baş aşağı çevrilmiş bir piramit olarak tasvir edilir.

  • Taban (basis), yukarıya ve hafifçe sağa bakan bir yüzey oluşturur ve iki temel açıklığı içerir:
    • Sol atriyum ile bağlantıyı sağlayan ostium atrioventriculare sinistrum (mitral kapak açıklığı)
    • Sistemik dolaşıma geçişi sağlayan ostium aortae (aort kapağı açıklığı)
  • Apex cordis (kalbin tepesi), piramidin sivri ucuna karşılık gelir; sola, aşağıya ve öne yönelmiştir ve göğüs duvarında palpe edilebilen apeks vurusunun (ictus cordis) anatomik temelini oluşturur.

Topografik olarak sol ventrikül, kalbin büyük kısmını dolduran kas kütlesini meydana getirir:

  • Sağda ve önde sağ ventrikülle komşudur; arada interventriküler septum yer alır.
  • Solda ve posterior-lateralde sol ventrikül serbest duvarı perikard ve akciğerlerle komşudur.
  • Posterior-inferior yönde diyafragma ile temas hâlindedir; bu nedenle sol ventriküldeki hacim veya basınç artışları diyafragmanın hareketlerini ve böylece solunumu da dolaylı olarak etkileyebilir.

Bu geometrik piramit şekli ve kas kütlesinin dağılımı, ventrikülün sistol sırasında hem döner (torsiyon) hem de kısalan-uzayan bir pompa gibi çalışmasına olanak verir; böylece oldukça verimli bir ejeksiyon sağlanır.


3. Duvar yapısı ve kalınlık

Sol ventrikül duvarı, sağ ventrikül duvarının yaklaşık üç katı kalınlıktadır. Bunun temel nedeni, sistemik dolaşımdaki yüksek basınca karşı kan pompalama zorunluluğudur.

Duvar klasik olarak üç histolojik katmandan oluşur:

  1. Endokard:
    • Lumenle doğrudan temas eden ince bir endotel tabakası ve altında ince bağ dokusu.
    • Kapakçıkların, chordae tendineae’nin ve trabeculae carneae’nin yüzeyini devam ettirir.
  2. Miyokard:
    • Asıl kas kütlesini oluşturan, spiral ve helikal düzen gösteren kardiyomiyosit tabakalarından oluşur.
    • Lifler, epikard yüzeyine yakın bölgede bir yönde, endokarda yakın bölgede ters yönde spiral yapıda seyreder. Bu özel mimari, sistol sırasında ventrikülün yalnızca “kısalmamasını”, aynı zamanda burgu hareketiyle torsiyon yapmasını sağlar; bu da ejeksiyon verimliliğini artırır.
  3. Epikard:
    • İnce bir seröz tabaka (visseral perikard) ve altında yağ dokusunu içeren bağ dokusundan oluşur.

Kalın duvarın yanı sıra, sol ventrikül lümeni daha oval ve konik bir yapı sergiler; sağ ventrikülün hilal şeklindeki kavisli lümeninden belirgin biçimde farklıdır. Bu geometri, yüksek basınçlı pompaya özgü hidrodinamik bir optimizasyon olarak değerlendirilebilir.


4. İç yapı: giriş yolu, çıkış yolu ve trabeküler mimari

Sol ventrikül içi, işlevsel olarak iki ana bölgeye ayrılabilir:

  • Giriş yolu (inflow tract)
  • Çıkış yolu (outflow tract, vestibulum aortae)

Giriş yolu, ostium atrioventriculare sinistrumdan (mitral kapak açıklığı) apeks bölgesine kadar uzanır. Bu yolun iç yüzeyi:

  • Uca doğru sayısı artan ince trabeculae carneae ile yoğun biçimde kaplıdır.
  • Özellikle apeks bölgesinde bu trabekülasyon belirgindir; bu durum, hem kontraktil yüzeyi artırır hem de kavite geometrisinin diyastolde optimal doluma, sistolde ise verimli boşalmaya uygun şekilde şekillenmesini sağlar.

Çıkış yolu, mitral kapağın aortik (ön) yaprakçığının hemen altında, ön papiller kas tarafından sınırlandırılan bölgede başlar:

  • Bu bölgeden itibaren aort kapağına doğru daha düz, daha az trabeküle sahip, nispeten düzgün duvarlı bir kanal oluşur.
  • Bu kanal, vestibulum aortae olarak da adlandırılır; laminer akımın korunmasına ve ejeksiyon sırasında enerji kaybının minimize edilmesine katkıda bulunur.

Bu fonksiyonel ayrım, sol ventrikül içindeki kan akışının, diyastolde mitral açıklıktan kaviteye, sistolde ise aort açıklığından sistemik dolaşıma yönlendirilmesini ince bir morfolojik organizasyonla garanti eder.


5. Karıncık bölmesi: Septum interventriculare

Interventriküler septum, sağ ve sol karıncıkları ayıran kalın kas duvarıdır; sol ventrikül açısından bakıldığında duvarın bir parçası kabul edilir. İki ana bölümden oluşur:

  1. Pars muscularis
    • Septumun büyük kısmını oluşturur.
    • Kalınlığı, sol ventrikül serbest duvarına yakın ölçüde olup yüksek basınç yükünü taşıyan önemli bir yapıdır.
    • Ventriküler kas kitlesinin önemli bir bölümü bu pars içinde organize olur; kalbin elektriksel uyarı iletisi (özellikle His demeti ve dal sistemleri) de bu bölgede seyrederek her iki karıncığın koordine kasılmasını sağlar.
  2. Pars membranacea
    • Üstte, küçük bir membranöz segmenttir.
    • Kaslı kısımdan hafif bir kalınlaşma (limbus marginalis) ile ayrılabilir.
    • Embriyolojik gelişim süreçleriyle ilişkili olarak iki alt bölüme ayrılabilir:
      • Pars atrioventricularis: Sol ventrikülü sağ atriyumdan ayıran bölge.
      • Pars interventricularis: İki ventrikül arasındaki ince membranöz segment.
    • Triküspit kapağın septal yaprakçığının insertio hattı, bu ayrımı işaretleyen önemli bir anatomik işarettir.

Membranöz septumun üst kısmında, sol ventrikül lümeni ile sağ atriyum arasında yalnızca ince fibröz bir bariyer bulunur. Embriyolojik kapanma kusurları burada geliştiğinde perimembranöz ventriküler septal defektler ortaya çıkar; fonksiyonel olarak sol ventrikül basıncı sağ kalp ve pulmoner dolaşım üzerine patolojik bir yük bindirir.


6. Sol atriyoventriküler kapak: Valva atrioventricularis sinistra (mitral kapak)

Mitral kapak, sol atriyum ile sol ventrikül arasındaki bağlantıyı düzenleyen iki yelkenli bir valf sistemidir.

  • Kapağın temeli, kalp iskeletinin fibroz halkası olan anulus fibrosus sinister tarafından oluşturulur. Bu halka, atriyal ve ventriküler kas liflerini elektriksel olarak izole ederken, kapak yelkenleri için sağlam bir ankraj noktası sağlar.
  • Kapak, iki büyük yapraktan oluşur:
    • Cuspis anterior (aortik yaprakçık)
    • Cuspis posterior (duvar yaprakçığı)

Cuspis anterior, daha geniş yüzeyli olmakla birlikte kısa bir serbest kenara sahiptir; aort kapağına komşu olması nedeniyle “aortik yaprakçık” olarak adlandırılır. Medial ve önde yer alır.
Cuspis posterior ise daha uzun serbest kenara sahip, daha dar tabanlı bir yapraktır; arkada ve lateralde yer alır, “duvar yaprakçığı” olarak anılır.

Bu iki yaprakçık öyle bir konfigürasyonda yerleşmiştir ki, mitral açıklık, mediolden posterolaterale uzanan eğik bir yarık şeklinde düzenlenir; atriyal kandan ventrikül içine, daha sonra da ventrikülden aorta uzanan fizyolojik akım ekseni bu eğik yönde seyreder.

Her iki yaprakçık da, chordae tendineae adı verilen ince fakat son derece dayanıklı fibröz şeritler aracılığıyla papiller kaslara bağlanır. Sol ventrikülde genellikle iki ana papiller kas bulunur:

  • Ön (anterolateral) papiller kas: Yan duvarın ön kısmında yükselir.
  • Arka (posteromedial) papiller kas: Arka ve yan duvarlar arasında yer alır.

Chordae tendineae’nin büyük bölümü, her iki yaprakçığa da farklı seviyelerde (uç kısmı, orta kısım, bazal bölge) tutunur; bu “çok noktalı” bağlantı, kapakçık kenarlarının sistol sırasında ventrikül içine dönmesini engelleyerek prolapsus riskini azaltır.

Fonksiyonel bakışla mitral kapak, diyastolde açılarak düşük basınçlı, dirençsiz bir sol atriyum–sol ventrikül geçidi oluşturur; sistolde ise papiller kasların kasılması ve chordae tendineae’nin gerilmesiyle sıkıca kapanarak retrograd akımı (ventrikülden atriyuma doğru) engeller.


7. Aort kapağı: Valva aortae

Aort kapağı, pulmoner kapak ile benzer şekilde, üç yarımay biçimli cepçikten (valvulae semilunares) oluşur. Bu cepçikler konumlarına göre adlandırılır:

  • Valvula semilunaris dextra (sağ)
  • Valvula semilunaris sinistra (sol)
  • Valvula semilunaris posterior (arka, non-koroner)

Sol ve sağ semilunar cepçiklerin hemen üzerinde, aort duvarında genişlemiş cepleşmeler yer alır; bunlar aort sinüsleri (sinus aortae, sinus Valsalvae) olarak adlandırılır. Sol ve sağ sinüsten sırasıyla sol ve sağ koroner arterler köken alır; posterior sinüsten çoğu zaman doğrudan bir koroner arter çıkışı yoktur.

Her bir semilunar kapakçığın serbest kenarı üzerinde küçük bir nodül (nodulus valvulae semilunaris) ve ondan periferde uzanan ince bir bölge (lunula) bulunur. Aort kapağında bu nodüller ve lunulalar, pulmoner kapağa kıyasla daha belirgindir.

Sistol sonunda ventrikül içi basınç aort basıncının altına düştüğünde, aort sinüslerindeki kısmi geri akım, cepçiklerin içini doldurur, cepçikler aort lümeni yönüne doğru şişerek kapak kapanır. Bu mekanizma:

  • Diyastolik geri akışı ventriküle engeller
  • Aynı zamanda sinüslerde akımın yeniden düzenlenmesiyle koroner arterlerin diyastolde doldurulmasına olanak sağlar.

Böylece aort kapağı, yalnızca tek yönlü akımı değil, aynı zamanda koroner perfüzyonu da ince hidrodinamik prensiplerle düzenleyen bir yapılardır.


8. Evrimsel bakış: dört odacıklı kalp ve sol karıncığın seçilim baskıları

Omurgalı kalbin evriminde, sol karıncığın ortaya çıkışı ve uzmanlaşması, kara yaşamı, endotermi ve yüksek metabolik gereksinimlerle yakından ilişkilidir:

  • Balıklarda, iki odacıklı (atrium ve ventrikül) bir kalp; venöz kan doğrudan solungaçlara pompalanır.
  • Amfibilerde, üç odacıklı (iki atriyum, bir ventrikül) kalp, oksijenli ve oksijensiz kan karışmasına izin verecek şekilde düzenlenmiştir.
  • Sürüngenlerin çoğunda, ventrikül kısmen septalı olup karışım azalır, fakat tam ayrım yoktur.
  • Memeliler ve kuşlarda, ventrikül tamamen ikiye bölünmüş, böylece tamamen ayrı bir pulmoner ve sistemik dolaşım ortaya çıkmıştır.

Bu tam ayrım, sol karıncığın yalnızca oksijenlenmiş kanı sistemik arteriyel yatağa pompalamasına olanak verir. Sol karıncık:

  • Yüksek sistemik dirençe karşı çalışmak zorundadır.
  • Bu nedenle kalın, güçlü bir miyokard tabakası ve yüksek basınca dayanabilecek bir lif mimarisi ile seçilim baskısı altında şekillenmiştir.
  • Semilunar kapakların üçlü organizasyonu ve mitral kapağın iki yelkenli, ince ayarlı yapısı, geri akımı minimuma indirip ileri akımı maksimize edecek şekilde evrimsel olarak optimize olmuştur.

Bu düzende ortaya çıkan valvüler kusurlar, evrimsel anlamda “tasarım kusuru” değil, genellikle uzun yaşam süresi, tekrarlayan hemodinamik stresler, enfeksiyonlar ve bağ dokusu dejenerasyonunun geç dönem sonuçları olarak yorumlanabilir.


9. Fizyoloji: basınç–hacim ilişkileri ve sol karıncığın pompa fonksiyonu

Sol karıncık, diyastol ve sistol boyunca karmaşık fakat son derece düzenli bir basınç–hacim döngüsü sergiler.

  • Diyastol:
    • İzovolümetrik gevşeme fazının ardından mitral kapak açılır.
    • Sol atriyum–sol ventrikül basınç farkı, pasif dolumu başlatır.
    • Geç diyastolde atriyal sistol, ventrikül dolumunun son bölümünü tamamlar (“atrial kick”).
  • Sistol:
    • Mitral kapak kapanır, izovolümetrik kontraksiyon başlar; hacim sabitken basınç hızla yükselir.
    • Aort kapağının açılma basıncı aşıldığında ejeksiyon fazı başlar; kan, çıkış yolu boyunca aortaya itilir.

Bu döngü, basınç–hacim eğrisiyle (pressure–volume loop) anlatıldığında sol karıncığın hem ön yük (preload) hem de art yük (afterload) değişikliklerine yüksek duyarlılığını ortaya koyar. Kalın duvarlı bir yapı olmasına karşın:

  • Frank–Starling mekanizması ile artan dolum hacmine belirli sınırlar içinde artan ejeksiyonla yanıt verir.
  • Laplace yasasına göre, duvar gerilimi (T), ventrikül içi basınç (P) ve yarıçap (r) ilişkisi T = P·r / (2h) ile tanımlanır (h: duvar kalınlığı). Duvar kalınlığının artması (hipertrofi), belirli bir basınç için duvar gerilimini sınırlayan bir adaptasyondur; ancak uzun vadede bu hipertrofi patolojik yeniden biçimlenmeye dönüşebilir.

Sol karıncığın normal fonksiyonu, mitral ve aort kapaklarının tam ve senkronize açılıp kapanmasına sıkı şekilde bağımlıdır; kapak kusurları, basınç–hacim döngüsünün karakteristiğini kökten değiştirir.


10. Klinik perspektif: kapak darlıkları ve yetersizlikleri

Valvüler patolojiler iki temel ana gruba ayrılır:

  • Darlıklar (stenozlar): Kapak yeterince açılmaz, ileri akım mekanik olarak dar bir açıklıktan geçmek zorunda kalır.
  • Yetersizlikler (insufficiencia, regürjitasyon): Kapak tam kapanmaz, retrograd (geri) kan akımına izin verir.

Ayrıca, kombine kusurlar da görülebilir; burada kapak hem tam açılmaz hem de tam kapanmaz.

Sol kalp kapakları, özellikle mitral ve aort kapakları, hemodinamik yük nedeniyle edinilmiş kapak hastalıklarının en sık görüldüğü bölgelerden biridir. Romatizmal, inflamatuvar, dejeneratif ve kalsifik süreçler çoğu zaman bu kapakları tutar.


10.1. Mitral darlığı (stenosis valvae mitralis)

Mitral darlığı tipik olarak romatizmal ateş sonrası gelişen valvülit ve sonrasında kapak yaprakçıklarında fibrozis, kalsifikasyon ve komissür füzyonuyla ilişkilidir; günümüzde dejeneratif ve kalsifik değişiklikler de önemli nedenler arasındadır.

  • Patofizyoloji:
    • Daralan mitral açıklıktan sol ventriküle yeterli kan geçebilmesi için sol atriyum basıncı yükselir.
    • Uzun dönemde sol atriyum dilate olur, atriyal fibrilasyon gelişme eğilimi artar.
    • Artmış sol atriyal basınç, pulmoner venöz sisteme yansır; pulmoner hipertansiyon ve sağ kalp yüklenmesi gelişebilir.
  • Klinik sonuçlar:
    • Eforla artan dispne, ortopne, paroksismal nokturnal dispne.
    • Atriyal fibrilasyon ve buna bağlı tromboembolik risk.
    • Akciğer konjesyonu ve sağ kalp yetmezliği bulguları.

10.2. Mitral yetersizliği (insufficientia valvae mitralis)

Mitral yetersizliği, sistol sırasında sol ventrikülden sol atriyuma geri akımın ortaya çıktığı durumdur. Primer (kapak yaprakçıklarının, chordae’lerin veya papiller kasların doğrudan hastalığı) ya da sekonder (sol ventrikül veya atriyum dilatasyonuna bağlı fonksiyonel) olabilir.

  • Patofizyoloji:
    • Sistolde bir kısım kan aort yerine sol atriyuma geri kaçar; bu nedenle efektif ejeksiyon fraksiyonu düşer.
    • Sol atriyum ve sol ventrikül kronik hacim yüklenmesine maruz kalır; dilatasyon ve eksantrik hipertrofi gelişir.
    • Atriyal fibrilasyon riski ve pulmoner venöz hipertansiyon artar.
  • Klinik sonuçlar:
    • Efor intoleransı, çabuk yorulma, dispne.
    • Gece artan ortopne, çarpıntı.
    • Uzun vadede sol ve ardından sağ kalp yetmezliği.

10.3. Aort darlığı (stenosis valvae aortae)

Aort darlığı, sistemik dolaşıma çıkış yolunda ciddi bir basınç yüklenmesi oluşturan patolojidir. Nedenler arasında:

  • Konjenital biküspid aort kapağı
  • Dejeneratif-kalsifik süreçler (yaşla ilişkili kalsifik aort stenozu)
  • Romatizmal kalp hastalıkları

ön plandadır.

  • Patofizyoloji:
    • Sol ventrikül, daralmış bir açıklıktan yeterli kanı aortaya gönderebilmek için sistolik basıncını artırmak zorundadır.
    • Bu kronik basınç yükü, konsantrik sol ventrikül hipertrofisine yol açar.
    • İlk aşamada hipertrofi kompansatuvar olup duvar gerilimini sınırlamaya yardımcı olur; fakat ilerleyen evrelerde diyastolik dolum bozulur, subendokardiyal iskemi gelişebilir.
  • Klinik üçlü sıklıkla şu şekilde özetlenir:
    • Eforla gelen angina pektoris
    • Efor senkopu
    • Konjestif kalp yetmezliği bulguları

Bu üçlü belirdiğinde prognoz belirgin biçimde kötüleşir; genellikle kapak replasmanı veya transkateter aort kapak implantasyonu (TAVI) gündeme gelir.


10.4. Aort yetersizliği (insufficientia valvae aortae)

Aort yetersizliğinde, diyastol sırasında aorttan sol ventriküle geri akım olur. Kapak yaprakçıklarının bizzat hastalığına (örneğin enfektif endokardit, romatizmal deformasyon) veya aort kökünün dilatasyonuna (örneğin Marfan sendromu, hipertansif aortik dilatasyon) bağlı olabilir.

  • Patofizyoloji:
    • Sol ventrikül, hem normal diyastolik dolumu hem de aorttan geri kaçan kanı almak zorunda kalır; ciddi bir hacim yüklenmesi oluşur.
    • Zamanla ventrikül dilate olur, eksantrik hipertrofi gelişir.
    • Diyastolik aort basıncı düşer, nabız basıncı genişler; periferik nabızlar “dans eder” hâle gelir.
  • Klinik sonuçlar:
    • Çabuk yorulma, efor dispnesi, çarpıntı hissi.
    • Periferik hiperkinetik nabız bulguları.
    • Uzun vadede sol ventrikül fonksiyon bozulması ve kalp yetmezliği.

10.5. Kombine kusurlar ve sol kalpte baskınlık

Kapağın hem yeterince açılmaması hem de tam kapanmaması durumunda kombine kusur söz konusudur. Bu durumda:

  • Hem basınç hem hacim yüklenmesi aynı anda gelişebilir.
  • Hem ileri hem geri akım bozuklukları, klinik tabloyu daha karmaşık hâle getirir.

Edinilmiş kapak kusurlarının çoğunlukla sol kalpte (mitral ve aort kapaklarında) görülmesinin temel nedenleri:

  • Sol kalbin sistemik dolaşım karşısında daha yüksek basınç altında çalışması
  • Bu nedenle kapakların ve fibroz halkaların lifelong hemodinamik strese daha yoğun maruz kalması
  • Ateroskleroz, hipertansiyon gibi yaygın kronik hastalıkların esas olarak sol kalp yükünü artırmasıdır.

İnflamatuvar, romatizmal ve dejeneratif süreçler, bu yüksek stresli ortamda kapak yaprakçıkları, chordae ve anulus üzerinde ilerleyici deformasyonlara yol açarak klinik açıdan belirgin valvülopatilerle sonuçlanır.


11. Tanı ve tedaviye kısa bir bakış

Sol ventrikül ve sol kalp kapak hastalıklarının tanısında:

  • Transtorasik ve transözofageal ekokardiyografi, anatomi ve hemodinamiğin ayrıntılı değerlendirilmesi için temel araçtır.
  • Doppler inceleme, basınç gradyanlarını ve regürjitasyon derecelerini nicel olarak değerlendirmeye olanak verir.
  • Gerekli durumlarda kalp kateterizasyonu, MR veya BT görüntüleme, özellikle cerrahi planlama öncesinde ek bilgi sağlar.

Tedavi yaklaşımları;

  • Medikal tedavi (afterload azaltıcılar, diüretikler, ritim kontrolü, antikoagülasyon)
  • Cerrahi kapak replasmanı veya rekonstrüksiyonu (mitral onarım, aort kapak replasmanı)
  • Giderek artan sıklıkta kullanılan kateter temelli girişimler (TAVI, MitraClip ve diğer girişimsel teknikler)

şeklinde geniş bir yelpazede yer alır. Her durumda, sol ventrikülün yapısal özellikleri, duvar kalınlığı, dilatasyon derecesi ve ejeksiyon fraksiyonu, tedavi stratejisinin seçiminde belirleyici parametrelerdir.

Böylece sol karıncık, yalnızca anatomik olarak kalbin “en kaslı odacığı” olmakla kalmaz; aynı zamanda evrimsel, fizyolojik ve klinik açıdan kardiyovasküler sistemin merkezinde yer alan dinamik bir yapıdır. Sol kalp kapaklarının incelikli morfolojisi ve bu morfolojinin bozulduğu durumlar, modern kardiyolojinin hem teorik çerçevesini hem de klinik pratiğini belirleyen temel alanlardan birini oluşturur.


Keşif

Sol karıncığın hikâyesini, sanki kendi kendini yüzyıllar boyunca yavaş yavaş açığa vuran bir “kas odacığı” gibi düşünelim: her yüzyılda biraz daha netleşen, bazen yanlış anlaşılmış, bazen unutulup yeniden keşfedilmiş bir anatomi ve fizyoloji anlatısı. Aşağıda, ventriculus sinister’in keşif ve anlaşılma öyküsünü, ilk gözlemlerden günümüzün ileri araştırmalarına kadar, kronolojik ve sürükleyici bir çizgide anlatacağım.


1. Antik çağ: “Kalbin sol tarafı” ve hayat ateşi

Antik çağ hekimleri kalbi, çoğu zaman akıl, ruh ve hayatın merkezi olarak gördüler; ama sağ ve sol karıncık arasındaki farklar, bugünkü gibi net bir anatomik–fizyolojik ayrım halinde değildi.

Hipokrat çevresinden itibaren kalbin boşluklara ayrıldığı biliniyordu; “sol taraf”ın daha sıcak, daha “asil” bir kanı taşıdığı düşünülüyordu. Bu düşünce, daha sonra Aristoteles’in sisteminde daha metafizik bir nitelik kazandı: sol kalp, canlılığın ve “iç ateşin” kaynağı olarak tasvir edildi; sol taraftaki boşluğun daha yoğun ve güçlü olduğu seziliyordu, fakat bu güç, kas kalınlığına dayanan bir ölçümle değil, daha çok felsefi yorumla ilişkilendirilmişti.

Bu dönemde diseksiyon sıklıkla hayvanlar üzerinden yapılıyor, insan kadavrası üzerinde çalışma ya yasaklanıyor ya da büyük ölçüde kısıtlanıyordu. Bu nedenle, kalbin iki karıncığı arasındaki fark sezgisel olarak kavranmıştı; ancak sol karıncığın duvar kalınlığının sistemik dolaşıma, sağın ise pulmoner dolaşıma hizmet ettiği biçimindeki modern yorumdan epey uzaktı.


2. Galen’in hakimiyeti: Sol karıncık ve “görünmez gözenekler”

M.S. 2. yüzyılda Galen, hayvan diseksiyonlarına dayanan kapsamlı anatomik betimlemeleriyle, kalp anatomisine dair ilk büyük sistematik tabloyu kurdu. Onun metinlerinde sol karıncık, belirgin biçimde daha kalın duvarlı ve daha “asil” bir boşluk olarak tanımlandı:

  • Kanın “iyileşmiş” formunun yer aldığı,
  • Akciğerden gelen hava ile karaciğerden gelen kanın birleştiği,
  • Vital pneuma’nın üretildiği yer olarak kabul edildi.

Galen, interventriküler septumda “görünmez gözenekler” bulunduğunu varsayıyordu; bu gözeneklerden kanın sağ karıncık tarafından sol tarafa “sızdığını” düşünüyordu. Sol karıncık bu şemada, kanın nihai “rafine” olduğu, hayati ruhun biçimlendiği son istasyon hâline geliyordu.

Galen’in sol karıncıktaki duvar kalınlığını fark etmesi, modern anlamda hemodinamik bir açıklama taşımıyordu: bu kalınlık, ona göre daha çok “yüksek nitelikli fonksiyon”un göstergesiydi. Yine de, sol karıncığın sağa göre daha güçlü olduğu gözlemi, tıbbî düşüncede kalıcı biçimde yer etti ve yüzyıllarca sorgulanmadan tekrarlandı.


3. Ortaçağ İslam tıbbı: Sol karıncığın dolaşımdaki yeri yeniden çiziliyor

Ortaçağ İslam dünyasında anatomi ve fizyoloji, çeviri hareketleri ve özgün gözlemlerle yeni bir evreye girdi. Kalbin odacıkları Galen’den miras kalmış olsa da, bazı hekimler, özellikle akciğer ve kalp arasındaki kan geçişini yeniden yorumlamaya başladılar.

Bu dönemde kalp anatomisinin çizimleri rafineleşiyor; atriyum–ventrikül ayrımı, kapakların yönlendirici rolü ve karıncıkların kas dokusunun görünümü daha ayrıntılı tarif ediliyordu. Sol karıncığın kas kütlesi, artık yalnızca metafizik bir “soyluluk” göstergesi değil, fizyolojik gücün işareti olarak da görülmeye başlandı.

En kritik dönüşüm, akciğer dolaşımının ve sağdan sola geçişin aslında septum gözenekleri üzerinden değil, pulmoner damarlar üzerinden gerçekleştiğinin kavranmasıydı. Böylece sol karıncığın, oksijenlenmiş kanı tüm bedene yayan “esas pompa” olduğu fikrine doğru yavaş, ama kararlı bir kayma ortaya çıktı.


4. Rönesans anatomisi: Ventrikulus sinister, çizgilerle yeniden doğuyor

  1. ve 16. yüzyıllarda Rönesans’ın insan bedenine duyduğu merak, kalbin anatomik tasvirlerinde çarpıcı bir zenginliği beraberinde getirdi. Sanatçılar ve hekim–anatomi uzmanları, kalbi adeta üç boyutlu bir mühendislik yapısı gibi çizmeye başladılar.

Bu dönemde sol karıncık:

  • Kalın duvarı,
  • Konik, piramidal şekli,
  • Apeksin sola, öne ve aşağıya yönelimi,
  • Mitral ve aort kapaklarıyla olan mekânsal ilişkisi

ile birlikte, görsel olarak son derece net biçimde betimlendi.

İlk kez sistematik diseksiyonlar sayesinde, şu gözlemler anatomi metinlerinin standart parçaları hâline geldi:

  • Sol karıncığın duvarı sağınkinden belirgin biçimde daha kalındır.
  • İç yüz, ince kas kirişleri (trabeculae carneae) ve papiller kaslarla bezelidir.
  • Mitral kapak, iki yelkenli yapısıyla sol atriyumdan sol ventriküle kan geçişini düzenler; chordae tendineae bu yelkenleri papiller kaslara bağlar.
  • Aort kapağı, üç yarımay biçimli cepçikten oluşur ve çıkış yolunu tek yönlü bir geçide dönüştürür.

Bu dönemin önemli özelliklerinden biri, anatomi kitaplarındaki çizimlerin artık “şematik” değil, şaşırtıcı derecede gerçekçi hâle gelmesiydi. Bu çizimlerde ventriculus sinister, biçimsel özgüllüğüyle görülür hâle geldi: tepesi kesik bir piramit; tabanda mitral ve aort açıklıkları, uçta apex cordis.


5. Harvey ile dolaşım devrimi: Sol karıncık, sistemik pompanın motoru

  1. yüzyılın başında dolaşım kuramının dönüşümü, sol karıncığın kavranışını kökten değiştirdi. Dolaşımın kapalı bir sistem olduğunu gösteren hemodinamik düşünce, sol karıncığı adeta sahnenin merkezine yerleştirdi.

Artık şu fikirler giderek kabul görüyordu:

  • Kan, karaciğerde “üretilen” ve organlarda “tükenen” bir sıvı değil, kapalı bir devre içinde dolaşan dinamik bir hacimdir.
  • Sağ kalp, kanı akciğerlere gönderir; sol kalp ise akciğerlerden gelen oksijenli kanı tüm bedene pompalar.
  • Sol karıncığın duvar kalınlığı, tam da bu yüksek basınçlı sistemik dolaşıma kan göndermek zorunda olduğu için gereklidir.

Bu yeni yorum, ventriculus sinister’i fizyolojik anlamda bir “yüksek basınç odacığı”na dönüştürdü. Galen’in “görünmez gözenekleri” artık gereksizdi; septum, kalın kas yapısıyla iki karıncığı kalıcı biçimde ayıran bir duvar olarak yeniden tanımlandı.

Harvey’in deneysel yaklaşımı, nabız, kalp atımı, atım hacmi ve basınç arasındaki ilişkiyi düşünmeye zorladı. Bu, sol karıncığın sadece bir boşluk değil, dakikada belirli miktarda kanı belirli bir basınca kadar hızla yükselten bir pompa olarak tasavvur edilmesine zemin hazırladı.


6. Mikroskop çağının başlangıcı: Sol karıncığın duvarına yakından bakmak

  1. ve 18. yüzyıllarda mikroskobun anatomiye girmesiyle birlikte, sol karıncık duvarının iç yapısı da mercek altına girdi. Artık miyokard:
  • Tek tek liflerden oluşan,
  • Çizgili kas yapısına sahip,
  • İnterkal disklerle bağlanan kardiyomiyositlerden oluşan,

karmaşık bir ağ olarak tasvir edilmeye başlandı.

Bu dönemde araştırmacıların zihninde yavaş yavaş şu görüntü belirdi: Sol karıncık duvarı, bir yığından ibaret değildir; lifler spiral, helikal ve girdap benzeri bir düzende, epikarddan endokarda doğru yön değiştirerek uzanırlar. Bu spiral düzen sayesinde, sistolde kalp sadece “sıkışmaz”, aynı zamanda burgu hareketi yapar; apeks ve bazis birbirine yaklaşırken, kalp torsiyon hareketiyle depoladığı elastik enerjiyi kullanır.

Sol ventrikül, bu yeni bakışla bir “hidrolik makine”ye değil, karmaşık bir kas ağına sahip, canlı bir biyomekanik sisteme dönüşüyordu.


7. 19. yüzyıl fizyolojisi: Basınç, hacim ve sol karıncığın matematiği

  1. yüzyıl, fizyolojinin ölçü bilimiyle birleştiği dönemdir. Bu çağda sol karıncık, ilk kez basınç eğrileri, hacim değişiklikleri, kalp atım hacmi ve kardiyak output kavramlarıyla birlikte sayısal olarak tarif edildi.
  • Kateter benzeri cihazlarla ventrikül içine basınç kaydedildi.
  • Sol karıncığın sistoldeki tepe basıncı, diyastoldeki dolum basıncı sistematik biçimde ölçülür hâle geldi.
  • Kalp sesleri, üfürümler ve kapak kapanma–açılma sesleri, fonendoskop eşliğinde sol ventrikül fonksiyonunun dolaylı göstergeleri hâline geldi.

Bu dönemde, sol karıncık için şu düşünce artık standart hâle gelmişti:

  • Çalışma gücü basınç ve hacimle birlikte düşünülecek,
  • Kapaklar, bu pompanın “tek yönlü vanaları” olarak değerlendirilecek,
  • Sol ventrikül yetmezliği, pompa gücünün zamanla azalması ve duvar yapısının yeniden şekillenmesiyle açıklanacak.

Böylece ventriculus sinister, sadece anatomi kitaplarının “kalın duvarlı odacığı” olmaktan çıktı; kardiyak fizyolojinin sayısal analizlerinin odak noktası hâline geldi.


8. 20. yüzyıl başı: Sol karıncığı dinleme, kaydetme ve görüntüleme girişimleri

  1. yüzyılın ilk yarısında, kalp hastalıklarının klinik tanısı için geliştirilen teknikler, sol karıncığı sahnede daha görünür kıldı.
  • Elektrokardiyografi ile ventriküler depolarizasyon ve repolarizasyonun elektriksel izleri kaydedildi; sol ventrikül hipertrofisi, özel EKG paternleriyle ilişkilendirildi.
  • Göğüs radyografisi, genişlemiş bir sol ventrikülün göğüs kafesi içindeki siluetini gösterir hâle geldi.
  • Kalp sesleri ve üfürümler, mitral ve aort kapak hastalıklarının “akustik imzası” olarak yorumlandı; sol ventrikülün yüklenme durumunu yansıtan klinik bulgular, stetoskopla rutin olarak değerlendirilmeye başladı.

Sol ventrikül, artık çıplak gözle diseksiyon masasında değil; elektrik sinyalleri, radyolojik gölgeler ve ses dalgaları üzerinden de “görülen” bir yapı hâline gelmişti.


9. Ekokardiyografi ve kateterizasyon çağı: Sol karıncığın dinamik anatomisi

  1. yüzyılın ortasında ekokardiyografinin kullanıma girmesi, sol karıncık için adeta yeni bir dönem başlattı. Artık:
  • Sol ventrikül duvar kalınlığı,
  • Kavite çapları,
  • Ejeksiyon fraksiyonu,
  • Kapakların açılma ve kapanma hareketleri

gerçek zamanlı olarak görüntülenebilir hâle geldi.

Ekokardiyografi, sol karıncığın yalnızca statik anatomisini değil, dinamik hareketini de görünür kıldı. M-mod ve iki boyutlu görüntülemeyle başlayan bu süreç, zamanla Doppler teknikleriyle akım hızlarının, basınç gradyanlarının ve regürjitasyon jetlerinin ölçüldüğü sofistike bir araca dönüştü.

Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi ise sol ventrikülü içeriden görmeyi mümkün kıldı:

  • Sol ventrikülografi ile sistol ve diyastolde kavite şekli değerlendirildi.
  • Basınç–zaman eğrileri doğrudan ölçülerek sol ventrikülün kasılma ve gevşeme hızları hesaplandı.

Bu tekniklerle sol karıncığın “klasik” özellikleri sayısallaştırıldı:

  • Sağ ventriküle göre yaklaşık üç kat kalın duvar,
  • Spiral kas lifleri,
  • Şekil değişiklikleri,
  • Kapak hareketleri ve regürjitasyon dereceleri,

klinik pratiğin günlük parametreleri hâline geldi.


10. Moleküler ve görüntüleme devrimi: Sol karıncığın mikromimarisi, torsiyonu ve remodelling’i

  1. yüzyılın son çeyreği ile 21. yüzyılın başında, sol karıncık araştırmalarında iki büyük odak öne çıktı:
  2. Yapısal ve fonksiyonel görüntüleme
    • Kardiyak MR ve BT ile sol ventrikül hacmi, kitle (mass), duvar kalınlığı ve fibroz alanları milimetre altı çözünürlükte ölçülür hâle geldi.
    • Torsiyon ve strain analizi ile sol karıncığın bükülme, kısalma ve uzama hareketleri nicel olarak değerlendirildi.
    • Doku karakterizasyonu (fibroz, yağ infiltrasyonu, ödem vb.) sayesinde, duvarın yalnızca kalınlığı değil, “dokusunun niteliği” de ortaya kondu.
  3. Moleküler ve hücresel düzeyde yeniden şekillenme (remodelling)
    • Hipertansiyon, miyokard enfarktüsü ve kronik yüklenme durumlarında, sol karıncığın duvarının nasıl kalınlaştığı, genişlediği ve zamanla nasıl işlev kaybettiği araştırıldı.
    • Kardiyomiyosit hipertrofisi, apoptozisi, interstisyel fibrozis ve ekstrasellüler matriks düzenlenmesi gibi süreçler detaylandırıldı.
    • Genetik kardiyomiyopatiler (örneğin hipertrofik ve dilate kardiyomiyopatiler) ile sol ventrikül duvarının makroskopik morfolojisi arasında güçlü ilişkiler kuruldu.

Artık ventriculus sinister, yalnızca mekanik bir pompa değil; genetik, moleküler ve mikromekanik düzeyde karmaşık bir “organ–ağ” olarak okunuyor. Aynı odacığın içindeki farklı segmentlerin, farklı yüklenme paternlerine, farklı fibroz derecelerine ve farklı elektriksel özelliklere sahip olabildiği, ayrıntılı haritalarla gösteriliyor.


11. Güncel araştırma hatları: Sol karıncığın geleceğe dönük hikâyesi

Günümüzde sol karıncık üzerine yürütülen araştırmalar, birkaç büyük eksende yoğunlaşıyor ve her biri, yüzyıllara yayılan bu hikâyeyi yeni bir katmana taşıyor:

  • İleri görüntüleme ve yapay zekâ
    • Kardiyak MR, üç boyutlu ekokardiyografi ve yüksek çözünürlüklü BT görüntüleri, yapay zekâ algoritmalarıyla birleştiriliyor.
    • Sol ventrikül geometrisinin, duvar hareket bozukluklarının ve fibroz dağılımının otomatik segmentasyonu ve sınıflandırılması üzerine çalışmalar sürüyor.
    • Amaç, sol ventrikül yetmezliğini ve yeniden şekillenmeyi çok erken evrelerde, daha semptomlar belirginleşmeden saptayabilmek.
  • Mekanik–elektriksel bütünleşik modeller
    • Sol karıncığı, hem elektriksel iletim hem de mekanik kasılma süreçlerini kapsayan bilgisayar modelleri ile simüle eden çalışmalar yapılıyor.
    • Bu modeller, kalp yetmezliği, dilate kardiyomiyopati veya hipertrofik kardiyomiyopati gibi durumlarda duvar stresini, fiber yönelimini ve ejeksiyon dinamiğini sanal ortamda incelemeye olanak veriyor.
  • Kalp yetmezliği ve hedefe yönelik tedavi
    • Sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyon bozuklukları için moleküler hedefler (reseptör sistemleri, sinyal yolakları, fibroz düzenleyicileri) belirlenmeye çalışılıyor.
    • Sol ventrikül remodelling’ini geri çevirmeye yönelik ilaçlar ve girişimsel yöntemler değerlendirilmekte; amaç, duvarın yapısal bozulmasını ve ilerleyen dilatasyonu durdurmak ya da tersine çevirmek.
  • Rejeneratif tıp ve doku mühendisliği
    • Miyokard enfarktüsü sonrası sol ventrikül duvarında oluşan skar dokusunun yerine fonksiyonel kas dokusu yerleştirebilmeyi hedefleyen kök hücre, hücresiz matriks ve biyomalzeme çalışmaları sürüyor.
    • Sol karıncığın “onarılabilir” bir organ hâline gelip gelemeyeceği, modern biyomedikal araştırmanın en çarpıcı sorularından biri.
  • Kişiselleştirilmiş tıp
    • Sol ventrikül hastalıklarının genetik temellerini ortaya çıkaran çalışmalar, her bireyin sol karıncık yapısının ve hastalık riskinin genetik imzasını anlamayı hedefliyor.
    • Aynı dilate kardiyomiyopati tanısına sahip iki hastanın, duvar yapısında ve remodelling paternlerinde neden bu kadar farklı evrim gösterdiği, bu çerçevede gen–çevre etkileşimleriyle birlikte sorgulanıyor.


İleri Okuma
  1. Katz AM (1957). Knowledge of the circulation before William Harvey. Circulation, 15(5), 726–734. doi:10.1161/01.CIR.15.5.726 (PubMed)
  2. Sutton MGSJ, Sharpe N (2000). Left ventricular remodeling after myocardial infarction: pathophysiology and therapy. Circulation, 101(25), 2981–2988. doi:10.1161/01.CIR.101.25.2981 (AHA Journals)
  3. Torrent-Guasp F, Kocica MJ, Corno AF, Komeda M, Carreras-Costa F, Flotats A, Cosin-Aguillar J, Wen H (2004). Systolic ventricular filling. European Journal of Cardio-Thoracic Surgery, 25(3), 376–386. doi:10.1016/j.ejcts.2003.12.020 (Academia)
  4. Sutherland GR, Di Salvo G, Claus P, D’Hooge J, Bijnens B (2004). Strain and strain rate imaging: a new clinical approach to quantifying regional myocardial function. Journal of the American Society of Echocardiography, 17, 788–802. doi:10.1016/j.echo.2004.03.027 (SpringerLink)
  5. Torrent-Guasp F, Kocica MJ, Corno AF, Komeda M, Carreras-Costa F, Flotats A, Cosin-Aguillar J, Wen H (2005). Towards new understanding of the heart structure and function. European Journal of Cardio-Thoracic Surgery, 27(2), 191–201. doi:10.1016/j.ejcts.2004.11.026 (Wikipedia)
  6. Kocica MJ, Corno AF, Carreras-Costa F, Ballester-Rodes M, Moghbel MC, Cueva CNC, Lackovic V, Kanjuh VI, Torrent-Guasp F (2006). The helical ventricular myocardial band: global, three-dimensional, functional architecture of the ventricular myocardium. European Journal of Cardio-Thoracic Surgery, 29(Suppl 1), S21–S40. doi:10.1016/j.ejcts.2006.03.011 (PubMed)
  7. Sengupta PP, Korinek J, Belohlavek M, Narula J, Vannan MA, Jahangir A, Khandheria BK (2006). Left ventricular structure and function: basic science for cardiac imaging. Journal of the American College of Cardiology, 48(10), 1988–2001. doi:10.1016/j.jacc.2006.08.030 (ScienceDirect)
  8. Sengupta PP, Krishnamorthy VK, Korinek J, Narula J, Vannan MA, Lester SJ, Tajik JA, Seward JB, Khandheria BK, Belohlavek M (2007). Left ventricular form and function revisited: applied translational science to cardiovascular ultrasound imaging. Journal of the American Society of Echocardiography, 20, 539–551. (Academia)
  9. Buckberg G, Mahajan A, Saleh S, Hoffman JIE, Coghlan C (2008). Structure and function relationships of the helical ventricular myocardial band. Journal of Thoracic and Cardiovascular Surgery, 136(3), 578–589, 589.e1–11. doi:10.1016/j.jtcvs.2007.10.088 (PubMed)
  10. Aird WC (2011). Discovery of the cardiovascular system: from Galen to William Harvey. Journal of Thrombosis and Haemostasis, 9(Suppl 1), 118–129. doi:10.1111/j.1538-7836.2011.04312.x (PubMed)
  11. Poveda F, Gil D, Martí E, Andaluz A, Ballester M, Carreras F (2013). Helical structure of the cardiac ventricular anatomy assessed by diffusion tensor magnetic resonance imaging with multiresolution tractography. Revista Española de Cardiología, 66, 782–790. doi:10.1016/j.rec.2013.04.021 (Academia)
  12. Bestetti RB, Restini CBA, Couto LB (2014). Development of anatomophysiologic knowledge regarding the cardiovascular system: from Egyptians to Harvey. Arquivos Brasileiros de Cardiologia, 103(6), 538–545. doi:10.5935/abc.20140148 (PubMed)
  13. ElMaghawry M, Zanatta A, Zampieri F (2014). The discovery of pulmonary circulation: from Imhotep to William Harvey. Global Cardiology Science and Practice, 2014(2), 103–116. doi:10.5339/gcsp.2014.31 (PubMed)
  14. Hoffman JIE (2015). Ventricular structure–function relations in health and disease: Part II. Clinical considerations. European Journal of Cardio-Thoracic Surgery, 47, 778–787. (Academia)
  15. Hoffman JIE (2017). Will the real ventricular architecture please stand up? Physiological Reports, 5(18), e13404. (Academia)
  16. Antúnez-Montes OY (2020). Anatomical correlation of the helical structure of the ventricular myocardium through echocardiography. Revista Española de Cardiología, 73, 153–160. doi:10.1016/j.rec.2018.10.016 (RevEspCardiol)
  17. Frantz S, Hundertmark MJ, Schulz-Menger J, Bengel FM, Bauersachs J (2022). Left ventricular remodelling post-myocardial infarction: pathophysiology, imaging, and novel therapies. European Heart Journal, 43(27), 2549–2561. doi:10.1093/eurheartj/ehac223 (OUP Academic)
  18. Leancă SA, Popa-Fotea NM, Dorobanțu M, Udeanu DI (2022). Left ventricular remodeling after myocardial infarction—pathophysiology, diagnostic approach and management during cardiac rehabilitation. (Review). International Journal of Molecular Sciences, 26(22), 10964. doi:10.3390/ijms262210964 (PubMed Central)
  19. Antúnez-Montes OY, Kocica MJ, Sosa Olavarría A, Corno AF, Aceves Millan R, Rosales CI, Sanchez Aparicio HE (2023). Helical structure of the ventricular myocardium: a narrative review of cardiac mechanics. Echocardiography, 40(3), 161–173. doi:10.1111/echo.15515 (EBSCO OpenURL)
  20. Chowdhury MA, Rizk R, Zhang JJ, Chen WCW (2024). Stem cell therapy for heart failure in the clinics: new perspectives in the era of precision medicine and artificial intelligence. Frontiers in Physiology, 14, 1344885. doi:10.3389/fphys.2023.1344885 (Frontiers)
  21. Raisi-Estabragh Z, Izquierdo C, Campello VM, et al. (2021). Cardiac magnetic resonance radiomics: basic principles and clinical perspectives. European Heart Journal – Cardiovascular Imaging, 21, 349–356. doi:10.1093/ehjci/jeaa028 (SpringerLink)
  22. Gandy SJ, Lambert M, Belch J, et al. (2016). 3T MRI investigation of cardiac left ventricular structure and function in a UK population: the TASCFORCE study. Journal of Magnetic Resonance Imaging, 44, 1186–1196. doi:10.1002/jmri.25267 (SpringerLink)
  23. Tie P, et al. (2025). Cardiac left ventricular MRI texture analysis to derive texture characteristics of a healthy population: clinical implications. European Radiology. doi:10.1007/s00330-025-11848-y (SpringerLink)
  24. Ali SA, Mahmood Z, Mubarak Z, et al. (2025). Assessing the potential benefits of stem cell therapy in cardiac regeneration for patients with ischemic heart disease. Cureus, 17(1), e76770. doi:10.7759/cureus.76770 (PubMed)
  25. Muslem S, AlTurani M, Maqsood MB, Al Qaseer M (2025). Cardiac repair and clinical outcomes of stem cell therapy in heart failure: a systematic review and meta-analysis. Diseases, 13(5), 136. doi:10.3390/diseases13050136

Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.