Tanım ve Genel Bakış

Sfenopalatın arter, maksiller arterin (a. maxillaris) pterigopalatin fossadaki üçüncü parçasından köken alan ve sfenopalatın foramen aracılığıyla burun boşluğuna (cavitas nasi) giren kalibrasyonu belirgin bir terminal daldır. Nazal mukozanın önemli bir bölümünü, konkal mukozayı ve seçilmiş paranazal sinüslerin mukozal yatağını arteriyel olarak besler; ayrıca nazal septum üzerinde posterior bölgede baskın katkı sağlar. Damar aynı zamanda damak ve yutağın posterior-superior kısımlarına uzanan küçük dallarla nazofarengeal bölgeye de iştirak eder. Klinik pratikte posterior epistaksisin başlıca kaynaklarından biri olması ve endoskopik nazal cerrahilerde daima “tehlike damarları” arasında yer alması nedeniyle ayrı bir öneme sahiptir.

  • Türkçe: Sfenopalatın arter
  • Latince: Arteria sphenopalatina
  • İngilizce: Sphenopalatine artery
  • İlgili yapılar: Sfenopalatın foramen, pterigopalatin ganglion (sfenopalatın ganglion), n. nasopalatinus, crista ethmoidalis

  • Köken: A. maxillaris (pterigopalatin fossa)
  • Geçiş: Sfenopalatın foramen → Üst meatusun posterioru
  • Ana dallar: Posterior lateral nazal dallar; posterior septal dallar
  • Anastomozlar: A. palatina major; a. ethmoidalis ant./post.; a. labialis superior
  • Klinik: Posterior epistaksisin tipik kaynağı; ESPAL/embolizasyon; SPG bloğu

Embriyoloji ve Gelişimsel Köken

Maksiller arter birinci farengeal ark sisteminin kalıcı komponentlerinden türemiş olup, sfenopalatın arter de bu ana gövdenin terminal dallarından biri olarak gelişir. Fetal dönemde nazal konkalardaki kavernöz venöz sinüzoidlerin ve mukozal arteriyollerin olgunlaşmasıyla birlikte sfenopalatın arterin posterolateral ve posterior septal dağılım planı belirginleşir. Foramenin kemik sınırlarını sağlayan palatin kemiğin (os palatinum) perpendiküler plağı ve sfenoid kemiğin gövdesi gelişirken, vasküler pedikül için sabit bir geçiş penceresi oluşur; bu açıklık çoğu bireyde tek, daha nadiren bir veya daha fazla aksesuar sfenopalatın foramen ile çoklu olabilir.


Ayrıntılı Makroskopik Anatomi

Çıkış ve Seyir

  • Köken: Pterigopalatin fossadaki maksiller arterin üçüncü parçası.
  • Eşlik eden yapılar: Pterigopalatin ganglion (sfenopalatın ganglion) ve n. maxillaris (V2) dallarıyla yakın komşulukta seyreder; damar dalları çoğunlukla posterior superior lateral nazal sinir ve n. nasopalatinus eşliğinde ilerler.
  • Foramen geçişi: Sfenopalatın foramen, palatin kemiğin crista ethmoidalis’inin hemen posterior-altında yer alır; bu çıkıntı endoskopik cerrahide ana kemik landmark’tır. Arter, foramen sonrası üst meatusun arka bölümünden burun boşluğuna girer.

Dalları ve Dağılımı

  1. Posterior lateral nazal dallar (rr. nasales posteriores laterales):
    • İnferior ve orta konka başta olmak üzere lateral duvarın büyük kısmını besler.
    • Maksiller sinüs ostiumu çevresi, etmoid kompleksin posterior hücreleri ve sfenoid sinüs mukozasına katkı sağlar.
  2. Posterior septal dallar (rr. septales posteriores):
    • Nazal septumun arka-orta üçte birinde dominant kaynak.
    • Uzun posterior septal dal, n. nasopalatinus eşliğinde incisiv kanala kadar ilerleyerek a. palatina major ile belirgin bir anastomoz yapar; bu bağlantı anterior septumdaki Kiesselbach/Little alanına dolaylı katkı sağlar.
  3. Palatal ve farengeal küçük dallar:
    • Yumuşak damak, nazofarenks tavanı ve torus tubarius çevresine ince dağılımlar verir.

Anastomozlar

  • Dış karotid sistemi içinde: A. palatina major (a. descendens palatina) ve a. labialis superior dallarıyla.
  • İç karotid sistemiyle: A. ophthalmica kaynaklı a. ethmoidalis anterior/posterior ile rinobazal bölgede fonksiyonel anastomozlar; bu bağlantılar endovasküler girişimlerde oküler iskemi riskinin anatomik zeminini açıklar.

Mikroskopi ve Fizyoloji

Sfenopalatın arter orta kalibreli müsküler tip bir arterdir. Nazal konkalardaki kavernöz venöz sinüzoidler ve arteriol düzeyindeki vasomotor tonus, pterigopalatin ganglion üzerinden gelen parasimpatik lifler (n. petrosus major/vidian yolak) ve sempatik lifler (karotis pleksusu) tarafından düzenlenir. Bu otonom denetim, nazal siklus (turbinatlarda ardışık konjesyon/dekonjesyon), ısı-nem değişimi ve rezistansın dinamik ayarlanması için kritik önem taşır.


Varyasyonlar

  • Çıkış paterni: Sfenopalatın arter tek gövde hâlinde foramen içinden geçebileceği gibi, iki veya daha fazla dal şeklinde de foramen seviyesinde ayrışmış olabilir.
  • Aksesuar foramina: %10–20 civarında bildirilen aksesuar deliklerden ek dallar geçebilir; bu durum cerrahide “tüm dalların kontrolü” gereğini artırır.
  • Septal/lateral baskınlık: Bireyler arası değişkenlik posterior septal dallar ile posterolateral dalların kalibrasyonu ve sayısında gözlenir.

Radyolojik ve Endovasküler Anatomi

  • BT/BT-anjiyografi: Posterior epistaksis araştırmasında kaynak lokalizasyonu ve varyasyonların haritalanması için değerlidir.
  • DSA (dijital substraksiyon anjiyografi): Refrakter epistaksiste embolizasyon planlamasında kullanılır; a. facialis ve a. ophthalmica ile potansiyel anastomozların tanınması komplikasyonların önlenmesi için elzemdir.
  • Embolik ajanlar: Partikül (ör. PVA), mikrosfer, koil; seçimi kanamanın paterni ve anastomotik risklere göre yapılır.

Klinik Önemi

Epistaksis (Burun Kanaması)

  • Anterior vs posterior: Anterior kanamalar çoğunlukla Kiesselbach bölgesinden kaynaklanırken, şiddetli posterior epistaksisin tipik kaynağı sfenopalatın arterin posterolateral veya posterior septal dallarıdır.
  • Risk faktörleri: Hipertansiyon, antitrombotik/antikoagülan tedaviler, nazal mukozal kuruluk, rinit, HHT (herediter hemorajik telenjiektazi), travma.
  • Tedavi basamakları:
    • Tamponad ve topikal vazokonstriksiyonla başlangıç yönetimi.
    • Endoskopik sfenopalatın arter ligasyonu (ESPAL): Refrakter olgularda yüksek başarı ve düşük morbidite profiliyle güncel cerrahi altın standartlardan biridir.
    • Embolizasyon: Cerrahiye uygun olmayan olgularda veya cerrahi başarısızlığında alternatif; ancak retinal/ serebral iskemi gibi nadir fakat ciddi komplikasyon riskleri sebebiyle dikkatli endikasyon ve deneyimli ekip gerektirir.

Baş Ağrısı ve Yüz Ağrısı Modülasyonu

Sfenopalatın ganglion (pterigopalatin ganglion) arterin komşuluğunda yer alır. Sfenopalatın ganglion bloğu, küme baş ağrısı ve trigeminal otonom sefalaljilerde analjezik/semptom modülatör etkiye sahip olabilir; blok sırasında damar ve sinir paketinin yakın ilişkisi nedeniyle hedefleme ve güvenlik ilkeleri önem taşır.

Rinoloji ve Kafa Tabanı Cerrahisi

  • Endoskopik sinüs cerrahisi ve rinobazal tümör cerrahilerinde, sfenopalatın arter dalları intraoperatif kanamanın başlıca kaynağıdır.
  • Juvenil nazofarengeal anjiyofibrom gibi hipervasküler tümörlerde damar, lezyonun majör besleyicisi olabilir; preoperatif embolizasyon planlamasında temel hedeflerden biridir.

Cerrahi Anatomi ve Yaklaşım İpuçları

Endoskopik Sfenopalatın Arter Ligasyonu (ESPAL) – Temel Adımlar

  1. Landmark tanımlama: Orta meatus ve posteriora uzanan crista ethmoidalis; foramen bu sırtın hemen posteriorunda.
  2. Mukozal flep: Posterior-lateral duvarda elevasyonla sfenopalatın foramenin kemik sınırlarını ortaya koyma.
  3. Damar demetinin iskeletizasyonu: Tek bir gövde veya çoklu dallar gözlenebilir; tüm dalların ayrı ayrı klip/koagülasyonla kesin kontrolü gerekir.
  4. Aksesuar foramina araması: Özellikle devam eden kanamada ikinci/üçüncü bir delikten çıkan dallar sıklıkla gözden kaçabilir.
  5. Hemostaz ve rekonstrüksiyon: Gerekirse jelatin sünger/hemastatik ajanlar; mukozal flebin anatomik yerine iadesi.

Komplikasyon Önleme

  • Anastomoz farkındalığı: Etmoid arterlerle bağlantılar; orbitaya yakın çalışma sırasında dikkat.
  • Sinir yapıları: n. nasopalatinus ve posterior superior lateral nazal sinirlerle komşuluk; postoperatif uyuşukluk/parestezi olasılığı hasta bilgilendirmesine dâhil edilmelidir.
  • Damar duvarı termal hasarı: Gereksiz geniş koagülasyon alanlarından kaçınma, hedefe yönelik enerji kullanımı.

Ayırıcı Noktalar ve Klinik İnciler

  • Kiesselbach alanına sfenopalatın arterin posterior septal hattı üzerinden a. palatina major ile anastomoz yoluyla dolaylı katkısı vardır; bu nedenle anterior kanamalarda bile “arka kaynak” komponenti bulunabilir.
  • Posterior epistaksiste tek taraflı görünen kanama, hızlı ortam dolması nedeniyle sıklıkla iki taraflı olarak algılanır; endoskopik değerlendirme şarttır.
  • Aksesuar sfenopalatın foramen varlığı, cerrahi başarısızlığın önemli nedenlerinden biridir; sistematik kemik yüzey taraması yapılmalıdır.
  • Endovasküler tedavilerde partikül boyutu ve hedefin seçimi, oftalmik kollateraller nedeniyle görme kaybı riskini azaltmada kritiktir.



Keşif

Sfenopalatin arterin hikâyesi, burnun karanlık ve girift boşluklarını aydınlatma çabasının hikâyesidir; damar tek başına değil, onu çevreleyen kemik pencereler, eşlik eden sinirler ve hekimlerin giderek incelenen bakışıyla birlikte sahneye çıkar. Bu sahne, klasik çağın dolaşım tasavvurlarından başlar, Rönesans’ın ayrıntıcı anatomi masalarında olgunlaşır, 19. yüzyılın sistematik burun anatomisiyle kurumsallaşır ve 20.–21. yüzyılda endoskop, anjiyografi ve mikrocerrahinin ışığı altında bugünkü klinik gücüne kavuşur.

Rönesans’ta Vesalius’un ayrıntılı disseksiyonları, nazal boşluğun kemik-labirent yapısını ve damar- sinir eşliklerini göz tashihine uğratarak betimlediğinde, bugün “sfenopalatin” diye andığımız hattın geçeceği pencereler—özellikle palatin kemiğin perpendiküler plağındaki açıklık—artık özgül birer hedefe dönüşmüştü. O dönemin dili ve adlandırmaları bugünkü kadar standart olmasa da, maksiller arterin pterigopalatin fossadan nazal boşluğa uzanan terminal damarlarının fikri, anatominin temel haritasına işlenmişti. Erken modern çağın damar enjeksiyonlarıyla ünlü ustaları, özellikle Ruysch, nazal mukozanın damar ağını renkli reçinelerle doldurup kurutarak sergilediklerinde, konkalardaki kavernöz sinüzoidlerin ve bunlara uzanan arteriyol ağının “yaşayan” geometrisi ilk kez gözle görülür bir bütünlük kazandı; böylece nazal dolaşımın, hava ısı-nem düzenlemesindeki otonomik ritimle iç içe olduğu sezgisi anatomik kanıtla pekişti.

18. ve 19. yüzyıllar, burun ve paranazal sinüslerin kendine ait bir morfolojik disiplin olarak olgunlaştığı dönemdir. Meckel ailesinin kuşaklar boyu sürdürdüğü topografik anatomi çalışmaları, pterigopalatin fossanın içindeki sinir-damar düğümünü daha net bir şema hâline getirirken, “Meckel ganglionu” diye de anılan sfenopalatin (pterigopalatin) ganglionun arterle komşuluğu giderek daha belirgin bir cerrahi referans hâline geldi. Bu yüzyılın son çeyreğinde Zuckerkandl’ın burun ve sinüs anatomisine getirdiği disiplinli bakış, sfenopalatin foramenin kemik işaretlerini (özellikle crista ethmoidalis) cerrahi pratikte güvenilir kara noktalarına dönüştürdü. Aynı dönemde septumun damarlaşması üzerine çalışan hekimler—Little ve ardından Kiesselbach—ön septumda yüzeyelleşen anastomoz ağını tanımlarken, arka bölümdeki daha derin kaynakların—sfenopalatin arterin posterior septal ve posterolateral dallarının—potansiyel rolüne de kapı araladılar. Böylece epistaksisin iki yüzlü doğası (anterior ve posterior) kavramsal düzeyde yerini buldu: ön tarafta kolay görülen ve tamponla durdurulabilen kanamalar, arkada ise zor ulaşılan, daha şiddetli ve dirençli bir damar yatağı.

19. yüzyılın ortalarında klinik sahne değişti. “Posterior kanamanın” sıklıkla yüzeyel bir venöz pleksustan beslendiğini betimleyen gözlemler, sfenopalatin arter dallarının da bu alana sessiz ama ısrarlı bir arteriyel katkı yaptığını gösterdi. Aynı yıllarda anjiyografi ve kateter temelli girişimler, inatçı epistaksisin kaynağına damar içinden ulaşmayı mümkün kıldı; maksiller arter ve dallarının seçici embolizasyonu, cerrahiye alternatif veya köprü bir çözüm olarak literatürde yerini aldı. Bu teknik dönemeç yalnızca tedaviyi değil, nazal ve pterigopalatin bölge damarları arasındaki beklenmedik anastomozların (örneğin oftalmik sistemle) klinik önemini de görünür kıldı; zira selektif embolizasyonun başarı- güvenlik dengesi, bu kollateral yolların ne kadar iyi tanındığına bağlıydı.

İkinci büyük kırılma, fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisinin olgunlaşmasıyla geldi. Messerklinger ile başlayan, Stammberger ve çağdaşlarının anatomiye “dinamik drenaj ve havalanma” prizmasından bakan yaklaşımı, endoskopik görüş altında nazal arka duvara ulaşmayı günlük pratiğin bir parçası hâline getirdi. Bu yeni optik ve enstrümantasyon kültürü içinde sfenopalatin arter, artık yalnızca kitap sayfalarının şematik bir dalı değil, cerrahın ekranda aktif olarak bulup kontrol edebildiği bir hedefti. 1990’ların başında endoskopik sfenopalatin arter ligasyonu teknik bir prosedür olarak tanımlandığında, posterior epistaksisin “kâğıt üzerinde zor” olan yönetimi, kısa bir öğrenme eğrisi ve yüksek başarı oranlarıyla somut bir çözüm kazandı. Bir başka deyişle, sfenopalatin arter keşfedilmiş olmaktan çıkıp “yakala, tanı, kontrol et” üçlüsünün modern cerrahi nesnesine dönüştü.

Bu dönüşümü mümkün kılan şey, yalnızca aletlerin gelişmesi değildi; cerrahi anatominin mikrometre ölçeğinde yeniden yazılmasıydı. Endoskopik kadavra çalışmaları, crista ethmoidalis’in foramen için güvenilir bir mihenk taşı olduğunu teyit etti; foramenin tek bir delik olmaktan ziyade, hatırı sayılır bir oranda “aksesuar” deliklerle çoğullaşabildiği gösterildi. Bu varyasyon, tek bir dalın kliple kapatılmasının kanamayı her zaman sonlandırmamasının anatomik açıklamasıydı; dolayısıyla cerrahın hedefi “damarı bulmak”tan “tüm dalları bulup tek tek kontrol etmek”e evrildi. Posterior septal dalın nasopalatin sinirle birlikte insisiv kanala kadar uzanabilmesi, ön septumdaki kanamalara bile dolaylı bir arteriyel omur kazandırıyordu; bu nedenle “anterior” diye görünen bir kanamanın arkasında, posterior pedikülün anastomotik gölgesi bulunabiliyordu.

Sfenopalatin arterin hikâyesi aynı zamanda sinirsel komşuluğun hikâyesidir. Nazal otonomi ve ağrı fizyolojisinin düğüm noktası sayılan sfenopalatin ganglionun, arterin hemen civarında konumlanması, baş ağrısı literatürünü bu bölgeye bağladı. 20. yüzyılın başlarında Sluder’ın tarif ettiği nazal kaynaklı yüz ağrısı tabloları ve ganglion blokları, zamanla küme baş ağrısı ve trigeminal otonom sefalaljilerde intranazal uygulamalar, radyofrekans lezyonlama ve hatta implante edilebilir nöromodülasyon sistemlerine uzanan bir tedavi yelpazesine dönüştü. Arterle ganglionun bu yakın komşuluğu, blok girişimlerinde hedeflemeyi kolaylaştırırken, cerrahi işlemlerde duyusal-sekretuvar yan etkileri de açıklıyordu.

21. yüzyılın başından beri araştırmanın odağı; anatomi, görüntüleme ve tedavi optimizasyonu ekseninde üç kolda derinleşti. Birinci kolda, konik ışın bilgisayarlı tomografi ve yüksek çözünürlüklü BT ile sfenopalatin foramenin kemik morfometrisi, crista ethmoidalis’in varyantları ve aksesuar foramina sıklığı nicel olarak haritalandı; bu veriler endoskopik yaklaşımlar için “önce harita” ilkesini güçlendirdi. İkinci kolda, kadavra ve klinik serilerde arterin dallanma tipleri, posterolateral ve posterior septal kolların kalibrasyonu ve anastomoz paternleri sınıflandırıldı; böylece cerrahi başarısızlığın öngörülebilir nedenleri (örneğin gözden kaçmış aksesuar dal) somut kontrol listelerine dönüştü. Üçüncü kolda, inatçı epistaksis için tedavi algoritmaları—önce destekleyici önlemler ve topikal vazokonstriktörler, ardından endoskopik ligasyon; cerrahiye uygun olmayan veya başarısız olgularda selektif embolizasyon—çok merkezli verilerle rafine edildi; koagülasyon, klipleme ve klips-koagülasyon kombinasyonlarının hemostaz kalitesi ve nüks oranlarına etkisi değerlendirildi. Bu arada hipervasküler nazofarengeal tümörlerde (özellikle juvenil nazofarengeal anjiyofibrom) sfenopalatin arterin majör besleyici rolü, preoperatif embolizasyon ve cerrahi koreografi açısından standart bir planlama ekseni hâline geldi.

Bugünün klinik pratiğinde sfenopalatin arter, yalnızca bir “damar” değildir. Endoskopik rinolojide güvenli giriş-çıkışın mihenk taşı, epistaksis yönetiminde nihai çözüm basamağı, baş ağrısı nöromodülasyonunun hedef komşusu ve rinobazal tümör cerrahisinin damar haritasının ana düğümüdür. Cerrah foramen düzeyinde crista ethmoidalis’i gördüğünde, yüzyılların birikimiyle oluşmuş bir anatomi ezberini değil, varyasyonlarıyla birlikte yaşayan bir topografyayı aklında canlandırır: tek delik mi, iki delik mi; tek gövde mi, çoklu dal mı; septal kol nereye kadar eşlik ediyor; oftalmik sistemle kollateral riski nedir? Radyolog, kateteri maksiller ağaçta ilerletirken, bir yandan hemostazın etkinliğini, diğer yandan görme veya serebral iskemi gibi nadir ama ağır komplikasyonların anatomik zeminini tartar. Baş ağrısı uzmanı, intranazal blok veya hedefe yönelik ablasyon planlarken, damar-sinir komşuluğunun avantaj ve sınırlılıklarını yan yana koyar.

Ve araştırma gündemi ilerlemeye devam eder: erişimi daha güvenli ve hızlı kılacak navigasyon destekleri; aksesuar foramenleri ameliyat öncesi kestirecek otomatik görüntü işleme; ligasyon/koagülasyon stratejilerini damar duvar biyofiziği üzerinden optimize edecek deneysel modeller; selektif embolizasyonda partikül boyutu ve hedef seçiminin görme güvenliği üzerindeki etkilerini daha öngörülebilir kılacak kollateral haritaları; nazal siklusun otonomik ritmi ile konkal damarlanma arasındaki ince ayarı çözecek patofizyolojik çalışmalar. Bütün bu akış, sfenopalatin arterin bir “keşif nesnesi” olmaktan çıkıp, multidisipliner bir “karar nesnesi”ne dönüşmüş olduğunu gösterir: anatomistin çizdiği yol, cerrahın hareket planı, girişimsel radyoloğun risk hesabı, nörologun hedef tasarımı, hepsinin kesiştiği bir damar.


İleri Okuma
  1. Standring S (ed.). Gray’s Anatomy: The Anatomical Basis of Clinical Practice. Elsevier.
  2. Moore KL, Dalley AF, Agur AM. Clinically Oriented Anatomy. Wolters Kluwer.
  3. Cummings CW et al. Cummings Otolaryngology: Head & Neck Surgery. Elsevier.
  4. Wormald PJ. Endoscopic Sinus Surgery: Anatomy, Three-Dimensional Reconstruction, and Surgical Technique. Thieme.
  5. Kountakis SE (ed.). Rhinology: Diseases of the Nose, Sinuses, and Skull Base. Springer.
  6. Rudmik L, Smith TL. Review articles on epistaxis management and sphenopalatine artery ligation.
  7. Douglas R, Wormald PJ. Studies on endoscopic sphenopalatine artery ligation outcomes.

Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.