Diatez-stres modeli, stres kırılganlığı modeli olarak da bilinir, psikopatolojide belirli yatkınlıkların (diyatezlerin) çevresel stres faktörleriyle etkileşime girerek zihinsel sağlık bozukluklarına nasıl yol açtığını açıklamak için kullanılan yaygın olarak kabul görmüş bir teorik çerçevedir. Bu modelin kökleri 19. yüzyılda “diyatez” teriminin ilk kez kullanılmasıyla başlar, ancak 1960’larda Paul Meehl’in bunu şizofreniye uygulayarak kırılganlık ve stres arasındaki etkileşimi vurgulamasıyla öne çıkmıştır.

Kaynak: https://www.researchgate.net/profile/Jay_Belsky/publication/49780835/figure/fig1/AS:276925420457986@1443035573164/The-diathesis-stress-dual-risk-model-solid-black-and-solid-gray-lines-and-the.png

Modelin Temel Bileşenleri:

Diatez (Kırılganlık):

    • Bir bozukluğa yakalanmaya yatkınlığı veya duyarlılığı ifade eder.
    • Genetik faktörler gibi biyolojik veya öğrenilmiş davranışlar veya erken çevresel etkiler gibi psikososyal olabilir.
    • Bir bireyin stres faktörlerine nasıl tepki verdiğini belirler ve bireyler arasında farklılık gösterir.

    Stres faktörleri:

      • Bir bireyin uyum kapasitelerini zorlayan çevresel veya durumsal olaylar.
      • Örnekler arasında travma, kişilerarası çatışmalar veya önemli yaşam değişiklikleri gibi yaşam olayları yer alır.

      Belirtilerin Ortaya Çıkması İçin Eşik:

        • Belirtiler veya bozukluklar, diatez ve stresin birleşik etkisi bir bireyin eşiğini aştığında ortaya çıkar.
        • Koruyucu faktörler (örneğin, güçlü sosyal destek veya dayanıklılık) ve risk faktörleri (örneğin, başa çıkma kaynaklarının eksikliği) bu eşiği etkiler.

        Şizofreniye Uygulama:

        • Model, şizofreninin etiyolojisini anlamada özellikle etkilidir. Risk altındaki bireyler genellikle şunlarla karakterize edilir:
        • Azalmış dayanıklılık veya artan hassasiyet (“ince deri”).
        • Genetik hassasiyet ve stresli deneyimlerin (biyografik, sosyal veya hormonal) birleşimi.
        • Bu faktörler etkileşime girer ve aşırı stres altında psikozu hızlandırabilirler.

        Keşif

        19. Yüzyıl: “Diatez”in Kökeni

          • “Diatez” terimi ilk olarak tıbbi literatürde belirli hastalıklara yatkınlığı belirtmek için kullanıldı.
          • Zihinsel sağlığa uygulanmadan önce öncelikle fiziksel sağlık zaaflarını ifade ediyordu.

          1962: Paul Meehl’in Katkısı

            • Paul Meehl, genetik yatkınlık ile çevresel stres faktörleri arasındaki etkileşimi vurgulayarak öncü çalışmasında özellikle şizofreni için diatez-stres çerçevesini tanıttı.
            • Zihinsel sağlık bozukluklarının etiyolojisinin çok faktörlü olarak anlaşılmasına odaklanıldı.

              Meehl, psikometri ve istatistiksel modelleme alanındaki erken eğitiminden oldukça etkilenmişti. Şizofreninin yalnızca gözlemlenebilir semptomlar veya çevresel faktörlerle açıklanamayacağını, bunun yerine genetik ve çevresel etkileşimlerin olasılıksal bir anlayışını gerektirdiğini fark etti.

              Gözlemlenen olguların altında yatan genetik yatkınlıklar gibi gizli değişkenleri vurguladı. Meehl, mevcutsa şizotipi (bir kişilik özelliği yapılandırması) olarak ortaya çıkabilen ve sonunda belirli çevresel koşullar altında tam teşekküllü şizofreniye dönüşebilen varsayımsal bir genetik yatkınlık olan şizotaksi kavramını ortaya attı. Bu teorik yapı, kırılganlığı (diyatezi) kalıtsal, gizli bir durum olarak çerçevelediği için diatez-stres modelinin merkezindeydi.

                Meehl’in klinik deneyimi, semptom sunumunun değişkenliğine ilişkin pratik içgörüler sağladı. Şizofreni için ailevi veya genetik risk faktörleri olan bazı bireylerin bozukluğu asla geliştirmediğini, bazılarının ise önemli yaşam stresi altında geliştirdiğini gözlemledi. Bu gözlemler, çevresel stres olarak tanımladığı bir tetikleyici mekanizmanın gerekliliğini öne sürdü.

                  Meehl, biyoloji, psikoloji ve bilim felsefesi dahil olmak üzere birden fazla disiplinden yararlandı. Özellikle genetikteki gelişmelerden ve gen-çevre etkileşimlerinin giderek daha iyi anlaşılmasından etkilendi.

                    Meehl, stresin psikolojik (örn. kişilerarası çatışma), fiziksel (örn. hastalık) veya sosyal (örn. yaşam değişiklikleri) olsun, kritik bir eşiği aşmak için genetik yatkınlıkla etkileşime girebileceğini ve psikozun başlamasına yol açabileceğini varsaydı. Meehl, birden fazla değişkenin etkileşimini vurgulayan sistem teorisinden fikirler aldı. Şizofreniyi, deterministik bir sonuçtan ziyade genetik yatkınlık ve çevresel faktörler arasındaki karmaşık bir etkileşimin sonucu olarak kavramsallaştırdı.

                      1962 tarihli “Şizotaksi, Şizotipi, Şizofreni” adlı makalesinde Meehl, modelini ayrıntılı olarak açıklayarak, şizofreniye karşı genetik yatkınlığın (şizotaksi) önemli çevresel stresle birleşmediği sürece klinik şizofreniye yol açmayacağını vurguladı. “Yumuşak” nörolojik belirtilerin ve kişilik özelliklerinin (örneğin şizotipi) belirli koşullar altında stresörlerin aktive edeceği diatez bileşenini nasıl temsil edebileceğini ayrıntılı olarak açıkladı.

                      1970’ler: Psikopatolojide Biçimselleştirme

                        • Zubin ve Spring (1977) gibi araştırmacılar modeli genişleterek şizofrenide “savunmasızlığın” ve “stresin” kavramlarını biçimselleştirdiler.
                        • Model psikososyal, çevresel ve biyolojik faktörleri entegre etmeye başladı. Modelin kapsamını çeşitli ruhsal bozuklukları da kapsayacak şekilde genişletti.

                        1980’ler: Depresyon Araştırmalarıyla Entegrasyon

                          • Monroe ve Simons, yaşam stresinin ve bireysel yatkınlıkların depresyonu tetiklemedeki rolünü vurgulayarak, diatez-stres modelini depresif bozukluklara uyguladılar.
                          • Modeli şizofreninin ötesine taşıyarak ruh hali bozukluklarında da geçerliliğini ortaya koydular.

                          1990’lar: Nörobiyolojideki Gelişmeler

                            • Diatez kavramı, stresin beyin yapısı ve işlevi üzerindeki etkisi (örneğin, hipotalamus-hipofiz-adrenal ekseni) de dahil olmak üzere nörobilimdeki keşiflerle zenginleştirildi.
                            • Duyarlılığın altında yatan biyolojik mekanizmalar giderek daha iyi anlaşılıyordu.

                            2000’ler: Dayanıklılık ve Koruyucu Faktörlerin Dahil Edilmesi

                              • Model, stresin etkisini azaltan sosyal destek ve başa çıkma mekanizmaları gibi koruyucu faktörleri içerecek şekilde daha da geliştirildi.
                              • Eşikleri ve dayanıklılığı anlamaya vurgu yapıldı.

                              Günümüz: Çok Faktörlü ve Kişiselleştirilmiş Çerçeveler

                                • Model artık genetik, epigenetik ve çevresel araştırmalardan elde edilen bulguları birleştiriyor.
                                • Kişiselleştirilmiş tıp ve terapide, bireysel risk profillerine dayalı olarak ruh sağlığı sorunlarını tahmin etmek ve önlemek için yaygın olarak kullanılıyor. Diatez-stres modeli, modern psikopatoloji araştırmalarının ve klinik uygulamalarının temel taşı haline gelmiştir.

                                İleri Okuma
                                1. Meehl, P. E. (1962). Schizotaxia, schizotypy, schizophrenia. American Psychologist, 17(12), 827–838.
                                2. Zubin, J., & Spring, B. (1977). Vulnerability: A new view of schizophrenia. Journal of Abnormal Psychology, 86(2), 103–126.
                                3. Monroe, S. M., & Simons, A. D. (1991). Diathesis–stress theories in the context of life stress research: Implications for the depressive disorders. Psychological Bulletin, 110(3), 406–425.
                                4. Ingram, R. E., & Luxton, D. D. (2005). Vulnerability-stress models. In B. L. Hankin & J. R. Z. Abela (Eds.), Development of Psychopathology: A Vulnerability-Stress Perspective (pp. 32–46). SAGE Publications.