ABD’de yapılan bir çalışmanın ilk bulgularına göre, bebeklerin doğal yolla mı yoksa sezaryen ameliyatı ile mi doğduğu, beyin gelişimleri üzerinde kalıcı bir etkiye sahip olabilir. Bilim insanları bebek farelerin büyümesini inceleyerek onların nasıl doğmuş olduklarına dayalı farklı hücre gelişim türleri belirlediler.
Bir bebek doğduğu zaman, bebeğin beyni doğal olarak gerekli olandan daha fazla hücre üretir ve sonra bunların bazılarını öldürür. Georgia Devlet Üniversitesindeki sinirbilimciler, doğumdan hemen sonra farelerde beyin hücrelerinin nasıl geliştiğine bakarak, normal yolla doğan farelerle karşılaştırıldığında, sezaryen ameliyatı ile doğan farelerde hücre ölümünün daha fazla olduğunu gördüler. Georgia Devlet Üniversitesinden sinirbilimci Nancy Forger bu konuyla ilgili şöyle söylüyor:
“Doğum sırasındaki bu aşırı hücre ölümleri bizi çok şaşırttı.”
Araştırma henüz başlangıç aşamasında olsa da, hayatın ilk birkaç yılında sinir sisteminin nasıl geliştiğine dair var olan bilgimize katkı yapıyor. Buna rağmen, hangi sebep ya da sebeplerden dolayı bu iki doğum yönteminin böylesine farklı etkilerinin olduğu sorusu henüz tam bir netlikle cevaplanamıyor. Ancak bu durumun, bakteri temelli mikrobiyomlarımızın annelerimizden bize geçme şekliyle ilişkili olabileceği ihtimali üzerinde duruluyor.
Önceki araştırmaların gösterdiği üzere bu mikrobiyomlar, doğum yöntemine bağlı olarak vajinal mikrobiyotadan ya da Lactobacillus ve Staphylococcus gibi deride yaşayan türlerden geçiyor olabilir. Bilim insanları bu durumun, bizim bağışıklık yapımız üzerinde kalıcı bir etkisi olduğunu düşünüyorlar ve Georgia Devlet Üniversitesindeki araştırmacılara göre, bu kalıcı etkiler listesine beyin gelişimi de eklenebilir.
Araştırmacılar ayrıca, sezaryen ameliyatı ile doğan farelerin benzerlerinden ortalamada daha iri ve daha sessiz olduklarını buldular. (Daha iri oldukları bulgusu, obezite ile doğum yönteminin türü arasındaki bağlantılar üzerine yapılan önceki araştırmaları da destekliyor.) Eğer bu aynı bağlantılar insan bebekleri için de geçerliyse, sezaryen ameliyatlarına olan yaklaşımımızı yeniden düşünmek zorunda kalabiliriz. Bu anlamda sıradaki adım, “mikrogli” olarak adlandırılan beynin bağışıklık hücreleri ile hücre ölüm oranı arasında herhangi bir bağlantının var olup olmadığını bulmak olacaktır.
Normal bir doğum esnasında bebekler, doğum başlamadıkça ortaya çıkmayan, hormon akımı gibi bazı biyolojik süreçlere maruz kalırlar. Şimdilerde bilim insanları, sezaryen ameliyatının uzun dönemli etkilerinin tam olarak neler olabileceği ve doğum sonrası ilaç kullanımıyla bu etkilerin nasıl bertaraf edilebileceği üzerine çalışıyorlar.
Araştırmacılar ABD’de doğan bebeklerin yaklaşık yüzde 30’unun bu yöntemle doğmasından dolayı (hatta başka ülkelerde bu oran daha yüksek), sezaryen doğumunun sonuçlarına yakından bakmanın gerekli olduğunu söylüyorlar. Doğum yönteminin anne için hem kişisel hem de tıbbi bir karar olmasından dolayı, bir seçim yapılmadan önce tüm gerçeklerin bilinmesi önem taşıyor.
Elde edilen ilk bulgular Amerikan Sinirbilim Derneği’ne sunuldu.
Düzenleyen: Ayşegül Şenyiğit (Evrim Ağacı)
Kaynak:
  1. ScienceAlert
  2. Josef Neu, MD and Jona Rushing Cesarean versus Vaginal Delivery: Long term infant outcomes and the Hygiene Hypothesis Clin Perinatol. 2011 Jun; 38(2): 321–331. doi: 10.1016/j.clp.2011.03.008