“İmpetigo” terimi Latince ‘saldırmak’ anlamına gelen ‘impetĕre’ fiilinden türemiştir. Bu etimoloji, enfeksiyonun agresif ve hızla yayılan doğasını yansıtmaktadır. İmpetigo, her yaştan bireyde görülebilmesine rağmen, ağırlıklı olarak çocukları etkileyen yaygın, oldukça bulaşıcı, yüzeysel bir deri enfeksiyonudur. Yırtılan, sızan ve ardından sarı-kahverengi bir kabuk oluşturan kırmızı yaralar veya kabarcıkların varlığı ile karakterizedir.

Açıklama

İmpetigo, başlıca Staphylococcus aureus ve Streptococcus pyogenes (özellikle A Grubu beta-hemolitik streptokoklar) kaynaklı bakteriyel bir deri enfeksiyonudur. Bu patojenler epidermisin yüzeysel katmanlarını istila ederek veziküler veya büllöz lezyonların klasik sunumuna yol açar.

Enfeksiyon yüksek bulaşma oranıyla bilinir, enfekte ciltle doğrudan temas yoluyla veya havlu, giysi ve yatak çarşafları gibi fomitler yoluyla dolaylı olarak kolayca yayılır. Özellikle sıcak ve nemli ortamlarda yaygındır ve genellikle çocukların yakın temas halinde olduğu okullar ve kreşler gibi ortamlarda görülür.

Etiyoloji

İmpetigodan sorumlu başlıca etiyolojik ajanlar şunlardır:

  1. Staphylococcus aureus: Özellikle metisiline duyarlı Staphylococcus aureus (MSSA) ve metisiline dirençli Staphylococcus aureus (MRSA). Staphylococcus aureus, daha büyük kabarcıklarla karakterize bir alt tip olan büllöz impetigo ile daha sık ilişkilidir.
  2. Streptococcus pyogenes: Özellikle, A Grubu beta-hemolitik streptokoklar. Bu bakteri genellikle veziküllerin yırtılmasını takiben daha küçük, bal renkli kabuklarla kendini gösteren büllöz olmayan impetigo ile ilişkilidir.

Streptococcus pyogenes (A Grubu beta-hemolitik streptokoklar), epidermisin istilasını kolaylaştıran ve lezyonların oluşumuna katkıda bulunan toksinler ve enzimler de dahil olmak üzere çeşitli virülans faktörleri üretme kabiliyetiyle bilinir.

Patofizyoloji

İmpetigo, tipik olarak kesik, çizik, böcek ısırığı veya diğer lezyonlar gibi ciltteki bir yırtıktan giren bakterilerin kolonileşmesi ve cildin yüzeysel katmanlarını enfekte etmesiyle başlar. Bakteriler, konak dokulara zarar veren ve bağışıklık tepkisinden kaçan enzimler ve toksinler üreterek iltihaplanmaya ve püstül ve vezikül oluşumuna yol açar.

Büllöz olmayan impetigo durumunda lezyonlar genellikle lokalize ve kabukludur. Daha çok Staphylococcus aureus’un neden olduğu büllöz impetigoda bakteriler, cildin desmozomlarındaki bir protein olan desmoglein 1’i parçalayarak epidermal hücrelerin ayrılmasına ve daha büyük, sıvı dolu kabarcıkların oluşmasına neden olan eksfoliyatif toksinler (eksfoliyatin) üretir.

Epidemiyoloji

İmpetigo, özellikle 2 ila 5 yaş arası çocuklarda en sık görülen cilt enfeksiyonlarından biridir. Her yaştan insanı etkileyebilmekle birlikte, görülme sıklığı okul öncesi ve okul çağındaki çocuklar arasında en yüksektir. Sıcak, nemli iklimlerde ve yaz aylarında daha yaygındır.

Klinik Sunum

İmpetigonun klinik sunumu iki ana tipe ayrılabilir:

  1. Büllöz olmayan impetigo: Bu en yaygın formdur ve tüm vakaların yaklaşık %70’ini oluşturur. Hızla vezikül veya püstüllere dönüşen eritematöz maküllerle kendini gösterir. Bu lezyonlar yırtılır ve tipik olarak yüzde, özellikle burun ve ağız çevresinde bulunan kalın, altın sarısı kabuklar oluşturur, ancak ekstremitelerde de görülebilir.
  2. Büllöz impetigo: Bu form daha az yaygındır ve esas olarak Staphylococcus aureus’tan kaynaklanır. Berrak veya sarı sıvı içeren daha büyük kabarcıklarla karakterizedir. Bu kabarcıklar yırtılabilir ve geride pürüzsüz, kırmızı bir alan bırakabilir. Büllöz impetigo genellikle gövdeyi, kolları ve bacakları etkiler.

Teşhis

İmpetigonun teşhisi, lezyonların karakteristik görünümüne dayalı olarak öncelikle kliniktir. Bazı durumlarda, özellikle tekrarlayan vakalarda veya MRSA’dan şüphelenilen durumlarda, etken organizmayı tanımlamak ve antibiyotik duyarlılığını belirlemek için lezyonların bakteriyel kültürü yapılabilir.

Tedavi

İmpetigo tedavisi enfeksiyonun yaygınlığına ve ciddiyetine bağlıdır:

  • Topikal antibiyotikler: Mupirosin veya retapamulin merhem tipik olarak hafif, lokalize vakalar için kullanılır.
  • Oral antibiyotikler: Sefaleksin, dikloksasilin veya klindamisin gibi sistemik antibiyotikler, özellikle birden fazla lezyon mevcut olduğunda veya sistemik semptomların varlığında daha yaygın hastalık için kullanılır.

Önleme

Önleyici tedbirler arasında iyi kişisel hijyenin sağlanması, ellerin sık sık yıkanması, tırnakların kesilmesi ve enfekte kişilerle yakın temastan kaçınılması yer almaktadır. Ayrıca havlu ve giysi gibi kişisel eşyaları paylaşmaktan kaçınmak da tavsiye edilir.

Komplikasyonlar

Genellikle hafif bir durum olsa da impetigo bazen selülit, lenfanjit veya daha nadiren post-streptokokal glomerülonefrit gibi komplikasyonlara yol açabilir. Oldukça bulaşıcı olması nedeniyle, hızlı tedavi ve enfeksiyonun yayılmasını önlemeye yönelik tedbirler kritik önem taşımaktadır.

Keşif

Antik Tanımlar (MÖ 14. Yüzyıl – MS 1. Yüzyıl):

    • İmpetigoya benzeyen deri hastalıklarının bilinen en eski tanımları eski uygarlıklara kadar uzanmaktadır. Mısır’dan Ebers Papirüsü (yaklaşık M.Ö. 1550) ve Hipokrat’ın (yaklaşık M.Ö. 460-370) yazıları, impetigonun modern anlayışıyla ilişkili olabilecek püstüler cilt koşullarının tanımlarını içerir.

    “Impetigo” Teriminin İlk Kullanımı (MS 1. Yüzyıl):

      • “İmpetigo” terimi ilk olarak Romalı hekim Cornelius Celsus tarafından De Medicina adlı tıp ansiklopedisinde kullanılmıştır. Celsus, impetigonun modern tanımlarıyla yakından örtüşen, deride püstüller ve kabuklanmalarla seyreden bir durumu tarif etmiştir.

      William Heberden tarafından yapılan sınıflandırma (18. Yüzyıl):

        18. yüzyılda İngiliz bir hekim olan William Heberden, Hastalıkların Tarihi ve Tedavisi Üzerine Yorumlar adlı kitabında impetigo da dahil olmak üzere çeşitli cilt rahatsızlıklarını çiçek ve uyuz gibi diğer püstüler hastalıklardan ayırarak tanımlamış ve sınıflandırmıştır.

        Bakteriyel Etiyolojinin Tanımlanması (19. Yüzyılın Sonları):

          İmpetigonun bakteriyel nedeni 19. yüzyılın sonlarında anlaşılmaya başlanmıştır. Mikrobiyolojinin öncülerinden Heinrich Hermann Robert Koch ve Louis Pasteur bakterilerin bulaşıcı hastalıklardaki rolünü ortaya koymuşlardır. Streptococcus pyogenes* (A Grubu Streptokok) ve daha sonra Staphylococcus aureus’un impetigo etkeni olarak tanımlanması bu dönemde önemli bir dönüm noktası olmuştur.

          Büllöz ve Büllöz Olmayan İmpetigonun Farklılaşması (1930’lar-1940’lar):

            20. yüzyılın başlarında, klinik araştırmalar iki ana impetigo türü arasında ayrım yapmıştır: büllöz ve büllöz olmayan. Bu ayrım lezyonların tipine ve bakteriyel etiyolojiye dayanmaktaydı; büllöz impetigoya ağırlıklı olarak Staphylococcus aureus ve büllöz olmayan impetigoya Streptococcus pyogenes neden olmaktaydı.

            Antibiyotik Tedavilerinin Gelişimi (1940’lar-1950’ler):

              • 1940’larda antibiyotiklerin, özellikle de penisilinin keşfi ve kullanıma girmesi, impetigo da dahil olmak üzere bakteriyel enfeksiyonların tedavisinde önemli bir ilerlemeye işaret etmiştir. 1950’lere gelindiğinde penisilin ve daha sonra eritromisin ve sefaleksin gibi antibiyotikler impetigo için standart tedaviler haline gelmiştir.

              Metisiline dirençli Staphylococcus aureus’un (MRSA) tanınması (1960’lar-2000’ler):

                • 1960’larda metisiline dirençli Staphylococcus aureus’un (MRSA) ortaya çıkması impetigo ve diğer deri enfeksiyonlarının tedavisinde yeni zorluklar yaratmıştır. MRSA’nın 2000’li yıllarda toplum ortamlarında artan prevalansı, tedavi protokollerinin yeniden değerlendirilmesine ve klindamisin ve trimetoprim-sülfametoksazol gibi alternatif antibiyotiklerin kullanılmasına yol açmıştır.

                Kılavuzlar ve Halk Sağlığı Önlemleri (2000’ler-günümüz):

                  • Amerikan Dermatoloji Akademisi* ve Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) gibi kuruluşlar tarafından impetigo tanı ve yönetimi için klinik kılavuzların geliştirilmesi, bakım standardizasyonunu geliştirmiştir. Artan farkındalık ve halk sağlığı önlemleri, impetigonun yayılmasını önlemek için özellikle okullarda ve kreşlerde hijyen ve enfeksiyon kontrol uygulamalarına odaklanmıştır.

                  Virülans Faktörleri ve Aşı Geliştirme Üzerine Devam Eden Araştırmalar (21. Yüzyıl):

                    • Son araştırmalar, impetigo patogenezine katkıda bulunan Streptococcus pyogenes ve Staphylococcus aureus virülans faktörlerini anlamaya odaklanmıştır. Ayrıca, bu bakterilerin neden olduğu enfeksiyonları önleyerek impetigo ve diğer ilgili hastalıkların görülme sıklığını potansiyel olarak azaltabilecek aşıların geliştirilmesine yönelik çalışmalar devam etmektedir.

                    İleri Okuma

                    • George, A., Rubin, G. (2003). “A Systematic Review and Meta-Analysis of Treatments for Impetigo.British Journal of General Practice, 53(491), 480-487.
                    • Hartman-Adams, H., Banvard, C., & Juckett, G. (2014). “Implications of Staphylococcus aureus in Impetigo: Clinical Characteristics and Treatment Protocols.American Family Physician, 90(4), 229-235.
                    • Bowen, A. C., Mahe, A., Hay, R. J., Andrews, R. M., Steer, A. C., Tong, S. Y., … & Kaldor, J. M. (2015). “The Global Epidemiology of Impetigo: A Systematic Review of the Population Prevalence of Impetigo and Pyoderma.” PLoS One, 10(8), e0136789.
                    • Cole, C., Gazewood, J., & Lynch, L. (2015). “Diagnosis and Treatment of Impetigo in Primary Care Settings.” The Journal of the American Board of Family Medicine, 28(5), 654-662.
                    • Stevens, D. L., & Bryant, A. E. (2016). “Implications of Methicillin-resistant Staphylococcus aureus on the Treatment of Skin and Soft Tissue Infections.” Journal of Infectious Diseases, 214(Suppl 2), S96-S104.