1. Terminoloji ve etimoloji

  • Tiroid: Yunanca thyreos (kalkan) + eidos (benzer, görünüş) → “kalkan biçimli” bez. Tiroid bezinin boyundaki kalkanı andıran şekline atıf yapar.
  • Tiroksin (T4): İngilizce thyroxine, “thyro-” (tiroid) + “-ox-” (ilk tanımlamada oksijen ve iyot içeren kompleks yapı nedeniyle) + “-ine” (organik baz/amin yapıyı işaret eden son ek).
  • Triiyodotironin (T3): “Tri-iyodo-türonin” → üç iyot atomu taşıyan tirozin-türevli hormon.
  • Levotiroksin: Levo- ön eki, molekülün fizyolojik olarak aktif olan L-izomerini belirtir; farmakolojide doğal aminoasitlerin ve hormonların çoğu gibi L-konfigürasyon biyolojik olarak aktiftir.
  • Liotironin: “L-iyodotironin” ifadesinden kısalmış bir ad; triiyodotironinin farmasötik formu için kullanılan isimdir.
  • Tiratricol (TRIAC): Kimyasal adı 3,3’,5-triiodotiroasetik asit; T3’ün yan zincirinin asetik asit haline oksidasyonu ile ortaya çıkan endojen bir metabolitin analoğudur.

Bu terimlerin tamamı, doğrudan tirozin aminoasidinin iyotlanmış türevlerine atıfta bulunur; bu da tiroid hormonlarının aminoasit kökenli, iyot içeren, benzersiz bir hormon sınıfını temsil ettiğini vurgular.


2. Kimyasal yapı ve sınıflandırma

2.1. Temel iskelet: iyotlu tirozinderiveleri

Tiroid hormonlarının tamamı, aromatik halka taşıyan tirozin aminoasidinin çift halkalı, yoğun iyotlanmış türevleridir:

  • Levotiroksin (T4): 4 iyot atomu taşır → 3,5,3’,5’-tetraiyod-L-tironin.
  • Liotironin (T3): 3 iyot atomu taşır → 3,5,3’-triiyod-L-tironin.
  • Tiratricol (TRIAC): 3 iyot atomu taşıyan, yan zinciri asetik asit olan triiyodotiroasetik asit; T3’ün dekarboksile/oksitlenmiş bir analogu gibi düşünülebilir.

Bu moleküller lipofilik özellik gösterir, plazmada büyük ölçüde proteinlere (özellikle tiroksin bağlayıcı globulin, transtiretin ve albumin) bağlanır ve hücre içine geçişleri için özgül taşıyıcılar (örneğin MCT8) kullanırlar. TRIAC bu açıdan kısmen farklılaşır ve MCT8’e daha az bağımlıdır.

2.2. Yapı–etki ilişkisi (SAR)

  • İyot atomlarının sayısı ve konumu, reseptör afinitesini ve metabolik yıkımı belirler.
  • T4, daha kararlı, daha uzun yarı ömürlü bir depo formudur; T3 ise daha yüksek reseptör afinitesi ve daha hızlı etki başlangıcı ile daha potenttir.
  • TRIAC, özellikle TR-β alt tiplerine karşı artmış afinite ile, klasik T3’ten farklı bir reseptör bağlanma profili gösterir; bu nedenle özellikle MCT8 eksikliği gibi belirli sendromlarda tercih edilir.

3. Fizyolojik arka plan ve evrimsel perspektif

3.1. Hipotalamo–hipofizer–tiroid (HHT) ekseni

  • Hipotalamus: TRH (tirotropin salgılatıcı hormon) salgılar.
  • Hipofiz ön lobu: TRH uyarısı ile TSH (tiroid stimülan hormon) salgılar.
  • Tiroid bezi: TSH etkisiyle T4 ve T3 sentezler; dolaşıma çoğunlukla T4 verilir, periferde T3’e dönüştürülür.

Negatif geri bildirim mekanizması ile serbest T4/T3 artışı, TRH ve TSH sekresyonunu baskılar; böylece fizyolojik “termostat” ince bir ayar içinde çalışır.

3.2. Evrimsel bakış

Tiroid hormonları, omurgalı evriminde enerji metabolizmasının ince ayarlanması, büyüme ve özellikle beyin gelişimi açısından kritik bir role sahiptir:

  • Balıklarda ve amfibilerde metamorfik dönüşümleri (örneğin kurbağa larvasının metamorfozu) düzenler.
  • Memelilerde intrauterin dönemde nöronal migrasyon, miyelinizasyon ve sinaptik plastisite üzerinde belirleyici etkilere sahiptir.

Bu nedenle, modern farmakoterapide kullanılan sentetik levotiroksin ve liotironin, aslında evrimsel olarak son derece eski bir hormon sisteminin kontrollü yeniden üretimi olarak görülebilir.


4. Etki mekanizması

4.1. Nükleer reseptörler ve gen regülasyonu

Tiroid hormonları, büyük ölçüde intracelüler nükleer reseptörlere bağlanarak etki gösterir:

  • Hücre içine giren T3 (ve daha düşük oranda T4), tiroid hormon reseptörleri (TR-α, TR-β) ile kompleks oluşturur.
  • Bu kompleksler, DNA üzerindeki tiroid hormon yanıt elementleri (TRE) üzerine bağlanarak hedef genlerin transkripsiyonunu artırır veya baskılar.

Sonuçta:

  • Bazal metabolik hız artar,
  • Oksijen tüketimi ve ısı üretimi yükselir,
  • Protein, karbonhidrat ve lipid metabolizması yeniden dengelenir,
  • Nörogelişim, kardiyovasküler sistem ve iskelet büyümesi üzerinde derin etkiler ortaya çıkar.

4.2. T4 → T3 dönüşümü: Levotiroksin neden bir “ön hormon”?

Dolaşımdaki T3’ün büyük kısmı, tiroid bezi dışındaki dokularda deiyodinaz enzimleri ile T4’ten üretilir:

  • Tip 1 ve Tip 2 deiyodinaz (D1, D2): T4’ün dış halkasından bir iyot uzaklaştırarak T3 oluşturur (aktivasyon).
  • Tip 3 deiyodinaz (D3): T4’ü reverse T3 (rT3)’e, T3’ü ise diiyodotironine dönüştürerek deaktivasyon sağlar.(ETJ)

Bu nedenle:

  • Levotiroksin (T4) farmakolojik olarak bir prohormon veya “ön hormon” olarak kabul edilir.
  • Hücre, lokal D1/D2 aktivitesi ile ne kadar T3 oluşturacağına kendisi karar verir; bu, dokuya özgü ince ayarı mümkün kılar.

4.3. TRİAC’ın özgünlüğü

Tiratricol (TRIAC):

  • T3’ün fizyolojik bir metabolitine benzeyen bir analogdur,
  • Hücre içine MCT8 taşıyıcısından bağımsız girebilir,
  • Özellikle TR-β1 ve TR-β2 reseptör alt tiplerine T3’ten daha yüksek afinitesi vardır.

Bu özellikler, MCT8 eksikliği (Allan–Herndon–Dudley sendromu) gibi durumlarda, klasik T3/T4 tedavisine alternatif bir yaklaşım sunar.


5. Farmakokinetik özellikler

5.1. Levotiroksin (T4)

  • Uygulama yolu: Ağızdan tablet, kapsül ve oral solüsyon (ör. Tirosint-SOL).
  • Emilim:
    • Aç karnına alındığında biyoyararlanım yaklaşık %60–80.
    • Besinler (özellikle lifli gıdalar, kalsiyum ve demir içeren ürünler, soya, kahve) emilimi belirgin olarak azaltabilir.(
  • Dağılım: Plazma proteinlerine yüksek oranda (>%99) bağlanır.
  • Yarı ömür: Ötiroid bireylerde yaklaşık 7 gün; hipotiroidide daha uzun, hipertiroidide daha kısadır.
  • Metabolizma: Deiyodinasyon, glukuronidasyon ve sülfatlama; karaciğer ve böbrek başlıca organlardır.

5.2. Liotironin (T3)

  • Uygulama yolu: Ağızdan tablet (örn. Cytomel®), gerektiğinde intravenöz.
  • Emilim: Oral biyoyararlanımı yüksektir, etkisi daha hızlı başlar.
  • Yarı ömür: Yaklaşık 1–2,5 gün; T4’e göre belirgin olarak daha kısadır.
  • Bu daha kısa yarı ömür, plazma T3 düzeylerinde dalgalanma ve pikler oluşturabileceğinden, kardiyak riskleri arttırabilir.

5.3. Tiratricol (TRIAC)

  • Uygulama yolu: Ağızdan; AB’de MCT8 eksikliği ve bazı direnç sendromları için onaylı preparatlar (ör. Emcitate, Téatrois).
  • Metabolizma ve eliminasyon: Karaciğerde glukuronidasyon, safra yoluyla atılım.

6. Endikasyonlar

6.1. Primer endikasyon: Hipotiroidi

Levotiroksin ve liotironin:

  • Primer hipotiroidi (Hashimoto tiroiditi, tiroid cerrahisi, radyoiyot ablasyonu sonrası)
  • Sekonder / tersiyer hipotiroidi (hipofiz veya hipotalamus yetmezliği) için hormon replasmanında kullanılır.

Standart yaklaşım, çoğu hastada levotiroksin monoterapisidir; amaç serbest T4 ve TSH’i fizyolojik düzeylere getirmektir.

6.2. TSH baskılama ve onkoloji

  • Diferansiye tiroid karsinomu sonrası, rekürrensi azaltmak için TSH baskılama amacıyla levotiroksin yüksek dozlarda uygulanabilir.
  • TSH düzeyi ne kadar düşük tutulacağı, tümör risk sınıfına göre belirlenir.

6.3. Diğer kullanım alanları

  • Guatr profilaksisi ve tedavisi (özellikle iyot yeterli bölgelerde seçilmiş olgularda).
  • Tiroid supresyon testleri (günümüzde daha az yaygındır).
  • Miksödem koması: Acil durumlarda IV liotironin veya T4/T3 kombinasyonu kullanılabilir.
  • MCT8 eksikliği ve tiroid hormon direnç sendromları: TRIAC, periferik tirotoksikozu kontrol altına alırken santral sinir sistemi için daha fizyolojik bir profil sağlayabilir.

7. Uygulama şekli ve dozlama ilkeleri

7.1. Kullanım prensipleri

  • Zamanlama:
    • Levotiroksin tablet/kapsül/solüsyon günde bir kez, aç karnına, kahvaltıdan en az 30 dakika önce yalnızca su ile alınmalıdır.
    • Aynı anda kahve, süt, mineral takviyeleri veya diğer ilaçlar alınması emilimi belirgin azaltabilir.
  • Doz aralıkları:
    • Preparatlara göre değişmekle birlikte genellikle 13–200 µg levotiroksin içeren doz seçenekleri mevcuttur; bu, kişiye özgü ince titrasyona olanak tanır.
  • Başlangıç ve titrasyon:
    • Genç ve kardiyak hastalığı olmayan bireylerde tam replasman dozuna daha hızlı çıkılabilir.
    • Yaşlılarda veya kardiyak risk taşıyanlarda düşük dozla başlanır ve 4–6 haftalık aralıklarla yavaş yavaş artırılır (TSH ve serbest T4 izlemiyle).
  • Gebelik:
    • Gebelikte T4 ihtiyacı artar; bu nedenle levotiroksin dozu çoğu zaman %20–30 oranında yükseltilir ve TSH daha dar aralıkta tutulur.

7.2. Kombinasyon preparatları

Bazı preparatlar, levotiroksin + liotironin kombinasyonu içerir (örneğin Novothyral® benzeri ürünler):

  • Fizyolojik T4/T3 oranını (yaklaşık 14:1–16:1) taklit etmeyi hedefler.
  • Randomize çalışmalar, genel popülasyonda levotiroksin monoterapisine üstünlüğünü net olarak gösterememiştir; bu nedenle çoğu kılavuz, standart olarak kombine tedaviyi önermemekte, seçilmiş ve dikkatle izlenen hasta gruplarına saklamaktadır.

8. Kontrendikasyonlar ve dikkat edilmesi gereken durumlar

8.1. Mutlak veya göreli kontrendikasyonlar

Tiroid hormonları aşağıdaki durumlarda kontrendike ya da son derece dikkatli kullanılmalıdır:

  • Aşırı duyarlılık (etkin madde veya yardımcı maddelere karşı).
  • Akut miyokard enfarktüsü veya akut miyokardit.
  • Perikardit ve ağır kardiyomiyopatiler.
  • Belirgin ve kontrolsüz angina pektoris.
  • Hız artışıyla seyreden dekompanse kalp yetmezliği.
  • Tedavi edilmemiş adrenal yetmezlik: Glukokortikoid replasmanı yapılmadan tiroid hormonu başlanması, adrenal kriz riskini arttırabilir.
  • Tedavi edilmemiş hipofiz yetmezliği: Önce adrenal eksen düzeltilmelidir.

Ayrıca:

  • Normal veya düşük aktif tiroidi olan bireylerde obezite tedavisi amacıyla tiroid hormonu kullanımı kontrendikedir; kalp ve kemik sağlığı üzerinde ciddi yan etkiler doğurabilir.

9. İlaç–ilaç ve ilaç–besin etkileşimleri

Tiroid hormonları, özellikle levotiroksin, yüksek etkileşim potansiyeline sahiptir; etkileşimler çoğunlukla emilim veya protein bağlanması/metabolizma düzeyinde görülür.

9.1. Emilimi azaltan ajanlar

Aşağıdakiler levotiroksin emilimini anlamlı derecede azaltabilir:

  • İyon değiştirici reçineler: Kolestiramin, kolestipol.
  • Fosfat bağlayıcılar: Sevelamer, lantan.
  • Antasitler: Özellikle alüminyum, magnezyum ve kalsiyum içeren preparatlar.
  • Kalsiyum ve demir takviyeleri: Kalsiyum karbonat, demir sülfat vb.
  • Proton pompa inhibitörleri, H2 blokerleri ve gastrik pH değişiklikleri (dolaylı olarak biyoyararlanımı etkileyebilir).

Bu nedenle, bu ilaçlar levotiroksinden en az 2–4 saat önce veya sonra alınmalıdır.

9.2. Diğer önemli etkileşimler

  • Enzim indükleyiciler (örneğin karbamazepin, fenitoin, rifampisin) T4 klirensini artırarak daha yüksek doz ihtiyacına yol açabilir.
  • Varfarin: Tiroid hormon replasmanı, K-vitaminden bağımsız pıhtılaşma faktörlerinin katabolizmasını hızlandırarak varfarin etkisini güçlendirebilir; INR izlemine ihtiyaç vardır.
  • Amiodaron: Hem tiroid hormon sentezini hem periferik deiyodinasyonu etkiler; hipo- veya hipertiroidi gelişebilir.

10. Yan etkiler ve doz aşımı belirtileri

Optimal dozda ayarlanmış replasman tedavisinde, tiroid hormonları genellikle çok iyi tolere edilir. Yan etkiler çoğunlukla fazla doz veya çok hızlı doz artışı ile ilişkilidir ve klinik olarak hipertiroidi benzeri bir tablo oluşturur:

  • Nöropsikiyatrik: Huzursuzluk, sinirlilik, tremor, uyku bozuklukları, anksiyete.
  • Gastrointestinal: İştah artışı, kilo kaybı, ishal.
  • Kardiyovasküler: Taşikardi, çarpıntı, ritim bozuklukları (özellikle atriyal fibrilasyon), hipertansiyon, angina alevlenmesi.
  • Termoregülasyon: Sıcak basmaları, terleme artışı.
  • Kas–iskelet sistemi: Uzun süreli aşırı dozda kemik rezorpsiyon artışı ve osteoporoz riski.

Bu belirtiler ortaya çıktığında yapılması gereken temel müdahale, dozun azaltılması ve kardiyak riskin değerlendirilmesidir; akut doz aşımında semptomatik tedavi ve β-blokerler kullanılabilir.


11. Klinik pratikte rasyonel kullanım ilkeleri

  1. Laboratuvar temelli tanı:
    • TSH, serbest T4 (ve gerektiğinde serbest T3) düzeyleri ile tanı ve tedavi takibi yapılmalıdır.
  2. Kişiye özgü doz titrasyonu:
    • Yaş, kilo, kardiyak komorbidite, gebe olup olmama durumu ve eşlik eden ilaç tedavileri göz önünde bulundurulmalıdır.
  3. Farmakokinetik ayrıntıları bilmek:
    • Levotiroksinin uzun yarı ömrü, günde tek doz kullanım ve stabil serum düzeyleri sağlar.
    • Liotironinin kısa yarı ömrü ve hızlı etkisi, onu akut durumlar için cazip kılarken kronik replasmanda dalgalanmalar ve yan etki riskini artırabilir.
  4. Etkileşim ve uygulama hatalarını ayırt etmek:
    • Aniden bozulmuş TSH kontrolü, çoğu zaman emilim bozukluğu veya yeni eklenen bir etkileşimli ilaca bağlıdır; hemen “dirençli hipotiroidi” tanısı koymak yerine ayrıntılı bir ilaç ve beslenme öyküsü alınmalıdır.
  5. Evrimsel biyolojiyi hatırda tutmak:
    • Tiroid hormonlarının görevi, organizmayı “yüksek performans” moduna almak değil, çevresel ve metabolik koşullara uygun enerji ekonomisi sağlamaktır.
    • Bu nedenle, klinik tedavide hedef, hastayı “hiperaktif” hale getirmek değil, fizyolojik seviyeyi olabildiğince yakından taklit etmek olmalıdır.


Keşif

Tiroid hormonlarının keşfi, modern endokrinolojinin doğuşuna paralel ilerleyen, kimi zaman sezgiyle, kimi zaman kuramsal atılımlarla, kimi zaman da teknolojinin gelişmesine bağlanan uzun bir bilim tarihidir. Bu tarih yalnızca levotiroksin ya da liotironin gibi bugünkü farmasötik ürünlerin kökenini anlatmaz; aynı zamanda insan fizyolojisinin en kritik “metabolik orkestralarından biri”nin adım adım nasıl çözüldüğünü gözler önüne serer.


1. 17. ve 18. yüzyıl: “Boğazda gizemli bir bez”

Tiroid bezinin anatomik varlığı antik hekimler tarafından fark edilmiş olsa da, bu organın işlevi yüzyıllar boyunca belirsizdi. 17. yüzyılda Thomas Wharton, boyundaki bu “kalkan biçimli” yapıya thyroid gland adını verirken, ona hafifçe mukus üretme gibi masum bir görev atfetmişti. Bez, fonksiyonundan çok şekliyle tanımlanan bir yapıdır; içindeki moleküllerin kimliği ise tamamen bilinmezdir.

18. yüzyıla gelindiğinde klinik gözlemler, tiroidle bazı hastalıklar arasında bağlantılar olduğunu ima etmeye başlamıştı. Özellikle guatr olgularında bölgesel iyot yetersizliği seziliyordu; fakat hormon kavramı henüz icat edilmediğinden, “kimyasal haberci” fikri kimsenin aklına gelmiyordu.


    2. 19. yüzyıl: Hormon kavramının doğuşu ve ilk büyük kırılmalar

    2.1. Klinik sendromların tanımlanması

    1850’lerden itibaren cerrah William Gull ve daha sonra William Ord, bugün hipotiroidizme özgü kabul edilen ağır, yavaşlamış, ödemli klinik tabloyu ayrıntılı biçimde tanımladı. Bu tabloya myxoedema adını verdiler. Aynı dönemde Paul Brissaud ve Emil Theodor Kocher, tiroid cerrahisinden sonra gelişen ağır nörolojik bozuklukları belgeleyerek tiroidin yaşamsal bir organ olduğu görüşünün yerleşmesine katkıda bulundular.

    2.2. “Organ tedavisi” fikri ve mucizevi genç kadın hastası

    1880’lerde George Murray ve Victor Horsley gibi klinisyenler, koyun tiroidinden hazırladıkları ekstraktları hipotiroidi hastalarına enjekte ettiklerinde dramatik iyileşmeler gözlemlediler. Tiroid bezinin yaşam için gerekli bir “iç salgı” ürettiği artık açıktı. Bu, modern hormon tedavisinin ilk sistematik örneklerinden biriydi.


    3. 20. yüzyılın başı: Molekülün kimliğinin ortaya çıkışı

    3.1. İyotun rolünün aydınlanması

    Eugen Baumann, tiroid dokusunda yüksek miktarda iyot bulunduğunu göstererek ilk gerçek kimyasal ipucunu sundu. Bu bulgu, organik iyot bileşiklerinin tiroid fonksiyonuyla bağlantılı olabileceğini düşündürdü.

    3.2. Tiroksinin izolasyonu

    1910’larda Edward Calvin Kendall, tiroid bezinden kristalize ettiği molekülü izole etti ve bu maddeye thyroxine adını verdi. Molekülün yapısının tam anlaşılması ise zaman aldı, ancak Kendall’ın çalışmaları tiroid hormonlarının biyokimyasına giden kapıyı açtı.

    3.3. Yapısal çözümleme ve sentetik başarı

    1920’lerde Charles Harrington ve George Barger, tiroksinin kimyasal yapısını tam olarak çözdüler. Bir süre sonra, aynı araştırma hattı T4’ün laboratuvarda tamamen sentetik olarak üretilmesini mümkün kıldı. Böylece bugünkü levotiroksin formülasyonlarının temeli atılmış oldu.


    4. 1950’ler: T3’ün ortaya çıkışı ve “gerçek aktif hormon” krizinin çözülmesi

    1952, tiroid araştırmaları için dönüm noktasıdır. Jack Gross ve Rosalind Pitt-Rivers ile bağımsız olarak Jean Roche ve ekibi, tiroid hormonlarının yalnızca tiroksinden ibaret olmadığını, daha etkin bir hormon olan triiyodotironin (T3) bulunduğunu gösterdiler. Üstelik serumda düşük düzeylerde bulunmasına rağmen biyolojik etkileri tiroksinden daha güçlüydü. Bu bulgu şu soruyu gündeme getirdi: Tiroid gerçekte hangisini salgılıyor, vücut hangisini kullanıyor?

    Cevap, kısa süre sonra deiyodinaz enzimlerinin keşfiyle netleşti: T4, aslında bir ön hormon; vücudun gerçek aktif molekülü ise dokularda T4’ten dönüştürülen T3 idi. Bu, tiroid fizyolojisi anlayışını kökten değiştirdi.


    5. 1960–1980 arası: Reseptörlerin bulunması, farmasötik standartlaşma ve tedavi stratejileri

    Bu dönemde:

    • Tiroid hormon reseptörleri ilk kez hücresel düzeyde tanımlandı.
    • Nükleer reseptör süper ailesinin bir üyesi oldukları anlaşıldı.
    • Tiroid hormonunun gen ekspresyonunu düzenlediği gösterildi.
    • T4 ve T3 preparatlarının saflığı, biyoyararlanımı ve doz standardizasyonu uluslararası düzeyde yeniden düzenlendi.

    Klinik pratikte, 1970’lerden itibaren levotiroksin monoterapisi, kararlı serum düzeyleri ve daha tahmin edilebilir farmakokinetiği nedeniyle birinci seçenek haline geldi. Kombinasyon tedavileri ise belirli alt gruplara saklandı.


    6. 1990’lar ve erken 2000’ler: Genetik çağın açılması

    Tiroid hormonlarının etkilerinin yalnızca metabolik hızla sınırlı olmadığı anlaşıldıkça araştırma ölçeği genişledi. Bu dönemde:

    • Tiroid hormon taşıyıcıları (ör. MCT8) tanımlandı.
    • Deiyodinaz enzimlerinin genetik varyantları ve dokuya özgü rolleri incelendi.
    • Tiroid hormon direnci sendromlarının moleküler temeli aydınlatıldı.
    • Doğum öncesi beyin gelişiminde T3/T4 dengesinin belirleyici rolü ortaya kondu.

    Bu keşifler, tiroid hormonlarını yalnızca metabolik bir düzenleyici değil, nörogelişimsel bir anahtar olarak konumlandırdı.


    7. Günümüz araştırmaları: Moleküler terapiler, taşıyıcı hedefleme ve nörobilim

    Bugün tiroid hormonları alanında üç büyük araştırma ekseni öne çıkmaktadır:

    7.1. Dokuya özgü hormon modülasyonu

    Araştırmacılar, her dokunun T3 düzeyini kendi içinde kontrol etmek için farklı deiyodinaz profilleri kullandığını biliyor. Bu nedenle:

    • D1, D2 ve D3 enzimlerine yönelik seçici inhibitörler/agonistler,
    • Dokulara özgü T3 agonistleri,
    • Kardiyovasküler yan etki oluşturmadan metabolizmayı etkileyen T3-analogları üzerinde çalışmalar sürmektedir.

    Bu yaklaşım, gelecekte “kalbe dokunmadan yağ dokusuna etki eden” tiroid hormonlarının mümkün olabileceğini düşündürmektedir.

    7.2. MCT8 eksikliği ve TRIAC terapisi

    Allan–Herndon–Dudley sendromu gibi taşıyıcı protein bozukluklarında klasik T4/T3 tedavileri etkisizdir. TRIAC gibi hücre içine alternatif yollarla geçen analoglar bu alanda çığır açmış, Avrupa’da özel endikasyonla onaylanmıştır.

    7.3. Nörobilim ve tiroid hormonları

    Güncel nörofizyolojik araştırmalar, T3’ün sinaptik plastisite, miyelinizasyon, glia hücre metabolizması ve hatta erişkin beyinde nörogenez gibi süreçlerde şaşırtıcı derecede aktif olduğunu göstermektedir. Bu nedenle tiroid hormonları depresyon, bilişsel bozukluklar, yaşlanma biyolojisi ve beyin enerji metabolizması araştırmalarında giderek daha önemli bir odak haline gelmektedir.


    8. Keşif tarihinin bugüne bıraktığı miras

    Tiroid hormonlarının anlaşılması, tıpta bir dizi yeniliği beraberinde getirdi: İç salgı kavramının yerleşmesi, hormon düzenleyici aksların tanımlanması, farmakolojik sentez tekniklerinin gelişmesi, nükleer reseptör biyolojisinin bir disiplin haline gelmesi ve metabolizma biliminin bugünkü şeklini alması.



    İleri Okuma

    Click here to display content from YouTube.
    Learn more in YouTube’s privacy policy.