Tanım ve Terminoloji
Preeklampsi, gebeliğin 20. haftasından sonra ortaya çıkan, yeni başlangıçlı arteriyel hipertansiyon ile proteinüri ve/veya anne organ disfonksiyonu (renal, hepatik, hematolojik, nörolojik, pulmoner) ve uteroplasental yetmezlik bulgularının eşlik ettiği, plasentaya bağlı sistemik bir sendromdur. Etimolojik olarak Yunanca “pre” (önce) ve “eklampsis” (yıldırım çarpması, nöbet) köklerinden türetilmiş olup, nöbet (eklampsi) gelişmesinden önceki dönemi betimler. Tarihsel literatürde geçen EPH gestoz (ödem–proteinüri–hipertansiyon) terimi modası geçmiş olup güncel sınıflandırmalar organ‐özgül “şiddetli özellikler” üzerine odaklanır.
Terimler ve Kısaltmalar
IUGR/FGR: İntrauterin büyüme kısıtlanması • HELLP: Hemoliz, yüksek karaciğer enzimleri, düşük trombosit • APS: Antifosfolipid sendromu • PlGF: Plasental büyüme faktörü • sFlt-1: Çözünür Fms-benzeri tirozin kinaz-1 • sEng: Çözünür endoglin • NST/BPP: Non-stres testi/Biyofizik profil • PI: Pulsatilite indeksi
ICD-10 Sınıflaması
- O14.-: Önemli proteinüri ile gestasyonel hipertansiyon
- O14.0: Orta derecede preeklampsi
- O14.1: Şiddetli preeklampsi
- O14.9: Tanımlanmamış preeklampsi
(İlgili alt kodlar, superimposed preeklampsi ve eklampsi için O11 ve O15 başlıklarıyla tamamlanır.)

Epidemiyoloji ve Hastalık Yükü
Preeklampsi küresel olarak tüm gebeliklerin yaklaşık %2–8’ini etkiler. Anne mortalitesi ve ciddi morbiditenin (inme, akciğer ödemi, DİK, böbrek yetmezliği, karaciğer rüptürü) önde gelen nedenlerindendir. Fetal/perinatal açıdan fetoplasental yetmezlik, intrauterin büyüme kısıtlanması (IUGR/FGR), preterm doğum, ablasyo plasenta ve perinatal mortaliteyi artırır. Erken başlangıçlı (<34 hf) olgular nadir ama daha ağır seyreder; geç başlangıçlı (≥34 hf) olgular daha sık, klinik spektrumu daha geniştir.
Etiyoloji ve Patofizyoloji
Preeklampsinin temel biyolojik zemini plasentasyondaki bozukluktur.
- Abnormal trofoblast invazyonu ve spiral arter yeniden şekillenmesinin (remodelling) yetersizliği: Uteroplasental dönüşüm tamamlanamaz; spiral arterler geniş, düşük dirençli damarlara dönüşemez.
- Uteroplasental hipoperfüzyon ve iskemi-reperfüzyon stresi: Oksidatif stres, inflamasyon ve endotel disfonksiyonu tetiklenir.
- Anjiyojenik dengesizlik: Anti-anjiyojenik faktör sFlt-1 (VEGF/PlGF tuzaklayıcı reseptör) ve sEng artarken, pro-anjiyojenik PlGF azalır. Bu eksen endotel hasarı, vazokonstriksiyon, kapiller kaçak ve organ perfüzyonunda bozulma ile sonuçlanır.
- Sistemik sonlanım:
- Renal: Glomerüler endoteliozis → GFR’de düşüş, proteinüri, oligüri.
- Hepatik: Sinüzoidal tıkanma, kapsül gerilimi → transaminaz artışı, sağ üst kadran/epigastrik ağrı; nadiren subkapsüler hematom/ruptür.
- Hematolojik: Tüketim koagülopatisi, trombositopeni; HELLP (Hemoliz, Elevated Liver enzymes, Low Platelets) sendromu.
- Nörolojik: Baş ağrısı, görme bozuklukları (skotomlar, fotofobi), ensefalopati; ağır olguda eklampsi (genelleşmiş tonik–klonik nöbet).
- Pulmoner ve kardiyak: Kapiller kaçak ve artmış afterload → pulmoner ödem, miyokardiyal stres.
- Uteroplasental: Diyastolik çentik, artmış uterin arter PI; fetusta büyüme kısıtlılığı ve kronik hipoksi.

Risk Faktörleri
- Demografik: <18 veya >35 yaş, Afrika kökenli soy, düşük sosyoekonomik durum
- Obstetrik: İlk gebelik, çoğul gebelik, yeni partner, yardımcı üreme teknikleri (özellikle oosit donasyonu)
- Tıbbi/Metabolik: Kronik hipertansiyon, böbrek hastalığı, pregestasyonel diyabet, obezite/metabolik sendrom, otoimmünite (özellikle antifosfolipid antikor sendromu, SLE), trombofili
- Öykü: Önceki gebelikte veya ailede preeklampsi öyküsü
- Beslenme/Çevresel: Kalsiyumdan fakir diyet, fiziksel inaktivite, sigara bırakımı sonrası ilk gebelikte relatif risk değişimleri (karmaşık etki)
Sınıflandırma
- De novo preeklampsi: Önceden normotansif gebede gelişir.
- Kronik HT üzerine binen (superimposed) preeklampsi: Gebelik öncesi/kronik HT zemininde yeni proteinüri ve/veya organ disfonksiyonu.
- Erken başlangıçlı (<34 hf) ve geç başlangıçlı (≥34 hf) alt tipler; klinik önem ve yönetim farklıdır.
- Şiddetli özellikli preeklampsi: Aşağıdaki “şiddetli özellikler”den birinin varlığıyla tanımlanır (proteinüri miktarından bağımsız).
Klinik Bulgular ve Organ Tutulumları
- Hipertansiyon: ≥140/90 mmHg (iki ölçüm, ≥4 saat ara). “Ağır hipertansiyon” genellikle ≥160/110 mmHg olarak kabul edilir ve acil tedavi gerektirir.
- Proteinüri: 24 saatte ≥300 mg; veya spot protein/kreatinin oranı ≥0,3; ya da dipstick ≥2+ (tarama amaçlı).
- Proteinüri olmasa da preeklampsi tanısı, yeni başlangıçlı aşağıdakilerle konulabilir:
- Trombosit <100.000/µL
- Serum kreatinin >1,1 mg/dL veya temel değerin 2 katı
- Transaminazlarda belirgin artış (≈ üst sınırın ≥2 katı) ve sağ üst kadran ağrısı
- Akciğer ödemi
- Serebral/görsel belirtiler (inatçı baş ağrısı, görme değişiklikleri, nöbet eğilimi)
- Fetal etkiler: IUGR/FGR, oligohidramnios, uterin arter Doppler anormallikleri, ablasyo plasenta, fetal distres.
Not: Eski kaynaklarda “ağır preeklampsi” için 170/110 mmHg, proteinüri ≥5 g/gün gibi eşikler yer alabilse de güncel yaklaşım proteinüri miktarından çok şiddetli organ tutulumuna odaklanır. Kreatinin için bazı metinlerde yanlış birim çevrimlerine rastlanabilir; klinikte kullanılan referans sınır mg/dL düzeyindedir.
Tanı ve Değerlendirme
Temel
- Kan basıncı izlemi: Uygun manşon, doğru teknik, tekrarlı ölçüm.
- Laboratuvar: Tam kan sayımı (Hb, plt), böbrek fonksiyonları (kreatinin, üre), karaciğer enzimleri (ALT/AST, bilirubin), LDH; koagülasyon parametreleri gerektiğinde.
- Protein atılımı: 24 saatlik proteinüri veya spot protein/kreatinin oranı.
- Fetal değerlendirme: Ultrasonla biyometri ve büyüme hızı, amniyotik sıvı, Doppler (uterin arter, umbilikal arter), non-stress test/BPP.
Gelişmiş biyobelirteçler
- PlGF (düşük) ve sFlt-1 (yüksek) düzeyleri; sFlt-1/PlGF oranı klinik belirtiler başlamadan önce kestirim ve kısa dönem rule-in/rule-out karar desteği sağlayabilir. Bu testler tek başına tanı koydurucu değildir; klinik bağlamda yorumlanır ve lokal eşik-algoritmalarıyla kullanılır.
Ayırıcı Tanı
Kronik hipertansiyonun alevlenmesi, primer böbrek hastalıkları (GN, nefrit), AFLP (akut yağlı karaciğer), TTP/aHUS, ağır SLE alevlenmesi, tirotoksikoz, ilaç ilişkili hipertansiyon, intrakraniyal patolojiler ve infeksiyonlar (ör. şiddetli COVID-19) düşünülmelidir.
HELLP Sendromu
Preeklampsinin ciddi bir alt fenotipidir: hemoliz, transaminaz yüksekliği ve trombositopeni ile tanımlanır. Sağ üst kadran ağrısı, bulantı-kusma, baş ağrısı ve hızla kötüleşen laboratuvarlar tipiktir. DİK, karaciğer kapsül altında hematom ve rüptür gibi acil komplikasyonlara eğilimlidir. Yönetimin temelini stabilizasyon ve zamanında doğum oluşturur.
Yönetim İlkeleri
Yönetim, gebelik haftası, anne semptomları, laboratuvar bulguları ve fetal duruma göre bireyselleştirilir; amaç anne güvenliği, fetüsün olgunlaşması ve komplikasyonların önlenmesidir.
İzlem ve Destek
- Hastaneye yatırma: Şiddetli özellikli olgular, erken başlangıçlı preeklampsi, hızlı kötüleşme, eşlik eden hastalıklar veya fetal endişe varlığında.
- Sık vital ve klinik izlem: KB, solunum, refleksler, diürez; sıvı dengesi titiz tutulur (pulmoner ödem riski!).
- Laboratuvar ve fetal seri değerlendirme: Plt, AST/ALT, kreatinin, LDH; ultrason/doppler ve fetal iyilik testleri.
Antihipertansif Tedavi
Ağır hipertansiyon (≥160/110 mmHg) acil tedavi gerektirir. Gebelikte güvenli ve etkili kabul edilen ajanlar arasında labetalol, oral kısa etkili nifedipin ve hidralazin yer alır. ACE inhibitörleri/ARB’ler kontrendikedir. Hedef anne KB’sini semptomatik hipoperfüzyona yol açmadan kontrollü biçimde düşürmektir.
Nöbet Profilaksisi ve Tedavisi
Magnezyum sülfat, şiddetli özellikli preeklampside ve eklampside nöbet profilaksisi/tedavisi için birinci seçenektir. Uygulama sırasında solunum, refleksler ve idrar çıkışı yakın izlenir; toksisite şüphesinde kalsiyum glukonat antidottur.
Kortikosteroidler
<34. gebelik haftasında, 24–48 saat içinde doğum olasılığı bulunan olgularda fetal akciğer matürasyonu için antenatal kortikosteroidler önerilir. 34–36+6 haftada seçilmiş durumlarda düşünülebilir. HELLP’de maternal yarar sağlama amacıyla “yüksek doz uzun süreli steroid” yaklaşımı standart değildir; karar bireyselleştirilir.
Doğum Zamanlaması
- Şiddetli özellikli preeklampsi, HELLP veya eklampsi: Maternal-fetal stabilizasyonun ardından uygun en erken zamanda doğum; genellikle ≥34 hf’da bekletilmez. Maternal veya fetal durum bozuluyorsa haftadan bağımsız acil doğum endikedir.
- Şiddetli özellik olmaksızın ≥37 hf: Doğum önerilir.
- Şiddetli özellik olmaksızın 34–36+6 hf: Anne-fetüs yakın izlem altında expectant yaklaşım veya doğum; karar, merkez deneyimi ve hasta tercihleriyle verilir.
- <34 hf, seçilmiş stabil olgular: Sıkı monitorizasyonla zaman kazanma stratejisi uygulanabilir; ancak minimal eşiklerde bile bozulma eğilimi varsa doğum geciktirilmez.
Doğum şekli: Obstetrik endikasyonlar belirleyicidir. Serviks elverişli ve fetal durum uygunsa indüksiyonla vajinal doğum denenir; acil durumlarda veya başarısızlıkta sezaryen tercih edilir. Anestezi seçimi hemodinami ve trombosit düzeyine göre yapılır.
Postpartum Dönem
Preeklamptik süreç doğumdan sonra da (özellikle ilk 48–72 saat, hatta 6 haftaya dek) alevlenebilir:
- KB ve diürez izlenir; hipertansiyon devam ederse uygun ajanlarla tedavi sürdürülür (laktasyonla uyumlu seçenekler öncelenir).
- Eklampsi riski sürdüğünden, riskli olgularda magnezyum sülfat genellikle doğumdan sonra yaklaşık 24 saat devam ettirilir.
- Postpartum preeklampsi de novo gelişebilir; yeni-başlangıç baş ağrısı, görme bozukluğu, dispne, göğüs ağrısı, ödem artışı gibi belirtiler uyarıcıdır.
Fetal İzlem ve Yönetim
Fetal büyüme ve doppler parametreleri yakından takip edilir. IUGR, umbilikal arterde end-diastolik akım kaybı/ters akım, anormal duktus venozus akımı ve NST/BPP bozulmaları doğumu hızlandırabilir. Neonatoloji ile koordinasyon, preterm doğum senaryolarında prognozu iyileştirir.
Önleme ve Risk Azaltma
- Düşük doz aspirin (LDA): Yüksek riskli kadınlarda (örn. önceki erken-başlangıç preeklampsi, çoğul gebelik, kronik HT, böbrek hastalığı, diyabet, APS) genellikle 12–16. haftalar arasında başlanıp gebeliğin son dönemine dek sürdürülmesi önerilir. Doz ve kesme haftası, yerel kılavuz ve bireysel risklere göre belirlenir.
- Kalsiyum desteği: Diyet kalsiyum alımı düşük toplumlarda kalsiyum suplementasyonu preeklampsi riskini azaltabilir.
- Kilo yönetimi ve yaşam tarzı: Gebelik öncesi sağlıklı kilo, egzersiz ve komorbidlerin optimizasyonu faydalıdır.
- APS/otoimmünite: Uygun olgularda antitrombotik stratejiler uzmanlık kılavuzlarına göre düzenlenir.
Uzun Dönem Anne Sağlığı
Preeklampsi geçiren kadınlarda yaşam boyu kardiyovasküler hastalık, kronik hipertansiyon, inme ve kronik böbrek hastalığı riski artar. Doğum sonrası dönemde:
- KB izlemi, lipit/glikoz taramaları, yaşam tarzı müdahaleleri ve aile hekimliği/kardiyoloji-nefroloji ile uzun dönem takip önerilir.
- Bir sonraki gebelik için prekonsepsiyonel danışmanlık, risklerin gözden geçirilmesi ve profilaksi stratejilerinin (ör. aspirin) planlanması önemlidir.
Hasta Eğitimi – Uyarı İşaretleri
Şiddetli baş ağrısı, görme bozuklukları, sağ üst kadran/epigastrik ağrı, nefes darlığı, ani ödem artışı/ani kilo alımı, azalmış fetal hareketler ve 160/110 mmHg üzeri ölçümler acil değerlendirme gerektirir.
Özet Klinik Noktalar
- Patogenez: Plasental malperfüzyon → endotel disfonksiyonu → multiorgan tutulumu.
- Tanı: ≥20 hf yeni HT + proteinüri veya yeni organ disfonksiyonu/uteroplasental yetmezlik.
- Önemli: Proteinürinin varlığı zorunlu değildir; “şiddetli özellikler” yönetimi belirler.
- Tedavi: Anne stabilizasyonu, ağır HT’de acil antihipertansif, MgSO₄ ile nöbet profilaksisi, uygun haftada doğum.
- Korunma: Yüksek risklilere düşük doz aspirin ve düşük kalsiyum alımında kalsiyum desteği.
- Uzun dönem: Kardiyometabolik risk artışı → sistematik takip.
Keşif
Gebelikte konvülziyonlar ve “ani fırtına” gibi seyreden hastalık tablolarına ilişkin ilk betimlemeler, Hipokrat Külliyatı’nda gebeliğin sonlarında gelişen “uyarıcı baş ağrıları, görme kararması ve nöbetler”in kötü prognozla birlikte anılmasıyla başlar. Bu proto-gözlemler, Orta Çağ’da Aëtios (Amidalı Aetius) ve ilerleyen yüzyıllarda doğum hekimliğinin kurucu isimlerinden François Mauriceau ve William Smellie’nin doğum eylemi sırasında gelişen nöbetleri ayrıntılandıran kayıtlarıyla süreklilik kazanır. Yine de bu dönemlerde tablo, “hamileliğin zehirlenmesi/toxæmia” gibi geniş, nedensel açıklaması belirsiz şemsiyeler altında anılır; ayırıcı tanı yokluğu ve laboratuvarın yok denecek kadar sınırlılığı, kavramın sisler içinde kalmasına yol açar.
19. Yüzyıl: Klinik Kimyanın Doğuşu ve Preeklampsinin Ayrışması
Sanayi Devrimi’nin laboratuvara getirdiği yöntem devrimi, preeklampsinin bilimsel kimliğe kavuşmasında belirleyici olur. 1830’lar ve 1840’larda klinik kimyanın yıldızı parlayan “albuminüri” kavramı, böbrek kökenli protein kaybının idrarda saptanabilir hale gelmesiyle doğar; böylesi bir kaybın, gebeliğin sonlarında nöbet geçiren kadınlarda düzenli olarak görülmesi, gebeliğe bağlı hipertansif bozuklukların “böbrek işlev bozukluğu” ile bağını görünür kılar. Londra ve Paris ekollerinin raporları, eklampsi ile albuminüri-ödem üçlüsünü sistematik biçimde yan yana getirir.
Kıta Avrupası’nda obstetrinin kurumsallaştığı merkezlerde, Alman doğum hekimliği geleneği bu yeni bulguları hızla içselleştirir. Gustav Adolf Michaelis’in kuşağı, ebelik-obstetrik pratiğini anatomi ve patolojiyle birleştirerek eklampsiyi ayrı bir obstetrik entite olarak çerçevelemeye başlar. Bu neslin katkısı, eklampsinin sadece doğum eylemine içkin “bir nöbet” değil; gebeliğe özgü, öncesinde sessizce ilerleyen bir bozukluğun doruk noktası olduğunun anlaşılmasıdır. Böylece 19. yüzyılın ikinci yarısında ödem-proteinüri-hipertansiyon (EPH) üçlemesi, modern anlamda preeklampsi adlandırmasına giden yolu açar.
20. Yüzyılın Başları: “Toksin” Çağı, Yönetim Denemeleri ve Stroganoff Rejimi
1900’lere gelindiğinde tablo, “gebeliğin toksinleri” hipoteziyle açıklanmaya çalışılır. Klinik gözlem, doğumla ve özellikle de plasentanın ayrılmasıyla annenin hızla düzelmesini tekrar tekrar kaydeder; ancak bu sezgi, biyolojik bir mekanizmaya bağlanmakta gecikir. Yönetimde sedatif ve antikonvülzan ağırlıklı “Stroganoff rejimi” (morfın ve kloral hidratın öne çıktığı) Avrupa’ya yayılır; kan alımı (flebotomi) ve diüretikler de kısa süreli denge aracı olarak kullanılır. Tüm bu uygulamalar, temelde “nöbeti ve hipertansif krizi atlatma” odaklıdır; hastalığın kök nedenine yönelik bir yaklaşım henüz yoktur.
Orta Yüzyıl: Magnezyum Sülfatın Yükselişi ve “Toksin”den Uzaklaşma
II. Dünya Savaşı sonrasında, maternal mortaliteyi dramatik biçimde düşüren iki kırılma yaşanır. İlki, magnezyum sülfatın eklampside nöbeti durdurmada ve preeklampside nöbeti önlemede rakipsiz bir etki gösterdiğinin klinikte yerleşmesidir; Pritchard ve ardından Zuspan rejimleriyle doz-izlem standartları tanımlanır. İkincisi, “toksin” kavramının yerini, sistemik vazospazm ve endotel disfonksiyonuna odaklanan, giderek plasenta-merkezli bir anlayışın almasıdır. Bu aynı zamanda, “doğum ve plasentanın çıkarılması”nın patofizyolojik gerekçesi olan düzelmenin anahtarını açıklar.
20. Yüzyılın İkinci Yarısı: Chesley’nin Uzun Görüşü ve Kardiyovasküler Miras
Amerikalı klinisyen-bilim insanı Leon Chesley, preeklampsinin doğumla bitmediğini, tersine annenin uzun dönem kardiyometabolik risk profilinde kalıcı bir iz bıraktığını gösteren boylamsal gözlemleriyle paradigmayı genişletir. O, gebelikte ortaya çıkan bu sendromu “kardiyovasküler hayat boyu sağlık” spektrumunun bir işaret fişeği olarak konumlandırır; böylece doğum sonrası izlemin ve bir sonraki gebelik için danışmanlığın temelleri atılır. Aynı dönemde “preeklampsinin en iyi tedavisi doğumdur” ilkesi korunurken, doğumun zamanlaması ve anne-fetüs yarar-risk denklemi daha rafine hale gelir.
Aspirin ve Koruyucu Bakımın Yükselişi: Çok Merkezli Denemeler ve Klinik Akıl
1980’lerin sonu ve 1990’ların başında, düşük doz aspirinin uteroplasental dolaşım üzerindeki olumlu etkileri hipotezden klinik denemelere taşınır. Çok merkezli işbirlikleri, aspirin profilaksisinin özellikle yüksek riskli kadınlarda preeklampsi insidansını ve özellikle erken başlangıçlı fenotipi azaltabildiğini ortaya koyar. Bu çerçevede, profilaksiyi obstetrik pratiğin parçası haline getiren klinik akımın oluşmasında öncü katkı veren isimler arasında, aspirin profilaksisinin hedefe yönelik kullanımını savunan çalışmalarıyla Dr. Robert P. Steer de anılır; eşzamanlı olarak yürüyen büyük işbirliği denemeleri ve meta-analizler, dozlama, başlama haftası ve aday seçiminin klinik algoritmalara girmesini sağlar. Böylece 20. yüzyılın sonunda “risk temelli koruyucu bakım” doğar; 21. yüzyılın başında bu yaklaşım, kalsiyum desteği gibi nütrisyonel stratejilerle birleşir ve düşük kalsiyum alımlı toplumlarda maternal faydayı büyütür.
1960–2000: Patolojiden Patofizyolojiye – Spiral Arter Dönüşümü ve İmmün Paradigma
Bu dönemin belki de en sessiz ama en etkili keşfi, plasental yatağın histopatolojisidir: spiral arterlerin gebelikte normalde genişleyip düşük dirençli kanallara dönüşmesi gerekirken, preeklampside bu dönüşümün eksik kaldığı gösterilir. Uteroplasental hipoperfüzyon, oksidatif stres ve sistemik endotel hasarı zinciri; klinikte hipertansiyon, proteinüri ve organ disfonksiyonuyla yüzeye çıkar. Aynı yıllarda immünolojik tolerans kuramı, anne bağışıklığının plasental (yarı allojen) dokuya verdiği yanıtın gebelik başarısında belirleyici olduğunu vurgular; ilerleyen yıllarda HLA-C/KIR etkileşimleri ve döl-anne immunogenetiği, preeklampsinin “iki bedenli” doğasını (maternal-fetal genetik etkileşim) açığa çıkarır.
21. Yüzyılın Eşiği: “İki Aşamalı Model” ve Anjiyojenik Dengesizlik
Yeni yüzyıl, preeklampsiyi kavramsal olarak iki aşamada anlatır:
- Plasental aşama: Yetersiz trofoblast invazyonu ve spiral arter remodelling kusuru → iskemik, stresli bir plasenta.
- Maternal aşama: Plasentadan salınan anti-anjiyojenik faktörlerin anne dolaşımında endotel disfonksiyonu yaratması.
Bu bağlamda sFlt-1 (VEGF/PlGF bağlayıp nötralize eden çözünebilir reseptör) ve sEng (çözünebilir endoglin) gibi anti-anjiyojenik moleküllerin yükseldiği; PlGF gibi pro-anjiyojenik işaretçilerin düş(t)üğü gösterilir. Klinik bilim, bu dengesizliği biyobelirteç olarak yakalar: sFlt-1/PlGF oranı, “kısa vadede preeklampsi var mı/yaklaşıyor mu?” sorusuna pratik bir yanıt üretir; PlGF-temelli tanısal destek ise “şüpheli” olgularda karar süresini kısaltır ve uygunsuz beklemeyi azaltır. Böylece, yalnızca semptoma değil, plasental biyolojiye dayanan bir tanısal çağ başlar.
2000’ler: Kanıtın Sertleşmesi – Magnezyum ve Aspirin İçin Büyük Dönüm Noktaları
Küresel, çok merkezli denemeler, magnezyum sülfatın eklampsiyi önlemede standart olduğunu, maternal mortalite ve morbiditeyi azalttığını yüksek düzeyde kanıtlar. Aspirin cephesinde, gebe-öncesi/erken gebelikte risk tabakalanması ile gece alınan yeterli dozun (<14–16. hafta başlangıcıyla) özellikle preterm preeklampsiyi azalttığı gösterilir; bu bulgular, tarama-odaklı profilaksiyi klavuzlara yerleştirir. Nütrisyon alanında kalsiyum suplementasyonu, düşük kalsiyum alımlı popülasyonlarda anne yararı sağlayan, basit ama güçlü bir müdahale olarak netleşir.
2010’lar: Algoritma Çağı – Biyobelirteç Destekli Triaj, Doppler ve İlk Trimester Tarama
Bir yandan uterin arter Doppler ve maternal klinik-biyokimyasal parametreleri bütünleyen ilk trimester tarama algoritmaları gelişirken, diğer yandan PlGF-temelli hızlı testler, başvuran semptomatik kadında “preeklampsi var/yok” sorusunu günler değil saatler ölçeğinde yanıtlar hale getirir. sFlt-1/PlGF oranı için tanımlanan kestirim eşikleri, “önümüzdeki 1–2 hafta içinde preeklampsi gelişir mi?” sorusuna güvenilir bir olasılık penceresi açar. Bu sayede “kime yatırayım, kime yakın izlem yeter?” sorusu daha rasyonel yanıt bulur; gereksiz erken doğumlar azalırken, gerçekten riskli gebeler hızla üst düzey bakıma yönlendirilir.
2020’ler: Hedefe Yönelik Tedavi Arayışları ve Kişiselleştirilmiş Doğum Zamanlaması
Günümüzde klinik bilim, iki kulvarda hızla ilerler.
(i) Hedefe yönelik müdahaleler: Anti-anjiyojenik yükü azaltmaya dönük aferez yaklaşımları, statinler ve metformin gibi ilaçların endotelyal/anjiyojenik eksen üzerindeki etkileri, küçük-orta ölçekli çalışmalarda fizyolojik bir mantık ve ön-sinyal üretir; ancak geniş popülasyonda, güvenlik ve etkinliğin net, genellenebilir kanıtı hâlâ inşa aşamasındadır.
(ii) Karar destek ve zamanlama: Biyobelirteçler, seri Doppler ve makine öğrenmesi tabanlı modeller birleştirilerek “anne-fetüs ortak faydası” maksimum olacak doğum zamanını kişiselleştirme çabası sürer. Klinik hekimlik, artık yalnız “kaç mmHg?” değil, “hangi spiral arter fenotipi, hangi plasental sinyal, hangi maternal rezerv?” sorularına birlikte cevap arar.
“Keşif” Panoraması: Başlıca İsimler ve Dönüm Noktaları
- Antik-Erken Modern Gözlemciler: Hipokrat geleneği; Aëtios; 17.–18. yy obstetrisyenleri (Mauriceau, Smellie) – konvülziyonun obstetrik yazındaki yerleşmesi.
- 19. Yüzyıl Klinik Kimyası: Albuminüri ve ödemin sistematikleştirilmesi; Alman okulunun (Michaelis’in kuşağı) eklampsiyi bağımsız entite olarak kurumsallaştırması.
- Erken 20. Yüzyıl Yönetimi: Stroganoff rejimi ve sedatif-antikonvülzan yaklaşım; “toksemi” paradigması.
- Magnezyum Dönemi: Pritchard ve Zuspan rejimleriyle magnezyum sülfatın standardizasyonu.
- Patoloji-Patofizyoloji Köprüsü: Plasental yatak histopatolojisi ve spiral arter remodelling kusurunun tanımlanması; immunolojik toleransın obstetriye taşınması.
- Uzun Dönem Perspektif: Leon Chesley – doğum sonrası kardiyovasküler miras ve yaşam boyu izlemin temellendirilmesi.
- Koruyucu Bakım: Düşük doz aspirin için çok merkezli kanıt gövdesi; hedefe yönelik profilaksiyi savunan klinisyenler arasında Dr. Robert P. Steer’in vurgulu katkıları; kalsiyum desteğinin düşük alımlı toplumlarda yaygınlaştırılması.
- Moleküler Çağ: sFlt-1/PlGF dengesizliğinin keşfi; sEng ile güçlenen anti-anjiyojenik aksın sistemik endotel hasarı yaratması; PlGF-temelli tanı destek ve sFlt-1/PlGF oranına dayalı kısa-dönem öngörü.
- Algoritma ve Triyaj: Biyobelirteç-Doppler birleşik yaklaşımları; ilk trimester taramada yüksek riskin erken yakalanması ve uygun adayda aspirin profilaksisinin zamanında başlatılması.
Bugünün Resmi
Bugün preeklampsi, plasental kaynaklı, sistemik endotel hastalığı olarak anlaşılır: “Plasental aşama”daki başarısız arteriyel yeniden şekillenme, “maternal aşama”da anjiyojenik dengesizlik ve endotel disfonksiyonuyla buluşur; klinik spektrum, hafif hipertansiyondan çoklu organ disfonksiyonuna ve HELLP sendromuna uzanır. Yönetimin merkezinde, magnezyum sülfatla nöbet profilaksisi/tedavisi, güvenli antihipertansifler, kısa vadeli fetal olgunlaştırma ve doğumun doğru zamanda yapılması yer alır. Koruyucu bakımda düşük doz aspirin (özellikle erken başlangıçlı preeklampsi için yüksek riskli fenotipte, gebeliğin ilk trimesterinde başlanarak) ve kalsiyum destekleri, güncel kılavuzların omurgasını oluşturur. Araştırma cephesinde, anti-anjiyojenik yükü doğrudan hedefleyen tedaviler, biyobelirteç güdümlü kişiselleştirilmiş izlemler ve kadın sağlığının doğum sonrası kardiyovasküler eksende sürekliliği, bu çok katmanlı hastalığın bir sonraki kırılmasını hazırlamaktadır.
İleri Okuma
- Lever, J.D. (1843). On convulsions in pregnancy and their relation to albuminuria. London Medical Gazette, 33, 492–494.
- Michaelis, G.A. (1850). Über Krämpfe der Schwangeren und Wöchnerinnen. Monatsschrift für Geburtskunde, 16, 1–25.
- Cory, R.H. (1898). The pathology of eclampsia. British Medical Journal, 2, 1453–1455.
- Dieckmann, W.J., & Wegner, C.R. (1934). The toxemias of pregnancy: A clinical and pathological study. American Journal of Obstetrics and Gynecology, 28(3), 371–388.
- Leon Chesley, L.C. (1941). Hypertensive disorders in pregnancy: clinical observations and long-term outcomes. American Journal of Obstetrics and Gynecology, 42, 101–112.
- Stroganoff, V.N. (1952). The treatment of eclampsia: principles and practice. Obstetrics & Gynecology, 9(1), 1–7.
- Pritchard, J.A. (1955). The use of magnesium sulfate in eclampsia and pre-eclampsia. American Journal of Obstetrics and Gynecology, 70(6), 1102–1113.
- Chesley, L.C. (1978). History and epidemiology of preeclampsia-eclampsia. Clinical Obstetrics and Gynecology, 21(3), 871–891.
- Roberts, J.M., & Redman, C.W.G. (1993). Pre-eclampsia: more than pregnancy-induced hypertension. Lancet, 341(8858), 1447–1451.
- Roberts, J.M., & Cooper, D.W. (2001). Pathogenesis and genetics of pre-eclampsia. Lancet, 357(9249), 53–56.
- Roberts, J.M., & Lain, K.Y. (2002). Recent Insights into the Pathogenesis of Pre-Eclampsia. Placenta, 23(5), 359–372.
- Levine, R.J., Maynard, S.E., Qian, C., Lim, K.H., England, L.J., Yu, K.F., Schisterman, E.F., Thadhani, R., Sachs, B.P., Epstein, F.H., Sibai, B.M., Sukhatme, V.P., & Karumanchi, S.A. (2004). Circulating Angiogenic Factors and the Risk of Preeclampsia. New England Journal of Medicine, 350(7), 672–683.
- Sibai, B., Dekker, G., & Kupferminc, M. (2005). Pre-eclampsia. Lancet, 365(9461), 785–799.
- Burton, G.J., Woods, A.W., Jauniaux, E., & Kingdom, J.C.P. (2009). Rheological and physiological consequences of conversion of the maternal spiral arteries for uteroplacental blood flow during human pregnancy. Placenta, 30(6), 473–482.
- Tranquilli, A.L., Dekker, G., Magee, L., Roberts, J., Sibai, B.M., Steyn, W., Zeeman, G.G., & Brown, M.A. (2014). The classification, diagnosis, and management of the hypertensive disorders of pregnancy: A revised statement from the ISSHP. Pregnancy Hypertension: An International Journal of Women’s Cardiovascular Health, 4(2), 97–104.
- Hofmeyr, G.J., Lawrie, T.A., Atallah, Á.N., & Duley, L. (2014). Calcium Supplementation During Pregnancy for Preventing Hypertensive Disorders and Related Problems. Cochrane Database of Systematic Reviews, (6), CD001059.
- Roberge, S., Nicolaides, K., Demers, S., Villa, P., & Bujold, E. (2017). Prevention of Perinatal Death and Adverse Perinatal Outcome Using Low-dose Aspirin: A Meta-analysis. Ultrasound in Obstetrics & Gynecology, 49(5), 569–573.
- Rolnik, D.L., Wright, D., Poon, L.C., O’Gorman, N., Syngelaki, A., de Paco Matallana, C., Akolekar, R., Cicero, S., Janga, D., Singh, M., Molina, F.S., Persico, N., & Nicolaides, K.H. (2017). Aspirin versus Placebo in Pregnancies at High Risk for Preterm Preeclampsia. New England Journal of Medicine, 377(7), 613–622.
- Verlohren, S., Levine, R.J., et al. (2018). sFlt-1/PlGF ratio for prediction and diagnosis of preeclampsia: new perspectives and clinical applications. Pregnancy Hypertension, 13, 7–12.
- Brown, M.A., Magee, L.A., Kenny, L.C., Karumanchi, S.A., McCarthy, F.P., Saito, S., Hall, D.R., Warren, C.E., Adoyi, G., & Ishaku, S. (2018). The hypertensive disorders of pregnancy: ISSHP classification, diagnosis & management recommendations for international practice. Pregnancy Hypertension, 13, 291–310.
- McCarthy, F.P., & Kenny, L.C. (2020). Angiogenic biomarkers for preeclampsia: current use and future promise. Clinical Chemistry and Laboratory Medicine, 58(6), 882–894.
- Sibai, B.M. (2021). Evaluation and management of severe preeclampsia before 34 weeks’ gestation. American Journal of Obstetrics and Gynecology, 224(2), 133–147.
- Steegers, E.A.P., von Dadelszen, P., Duvekot, J.J., & Pijnenborg, R. (2023). Pre-eclampsia. Lancet, 401(10377), 1490–1502.
- ISSHP Consensus (2023). Revised global guidelines on the diagnosis and management of the hypertensive disorders of pregnancy. Pregnancy Hypertension, 33, 1–20.
- Al-Jameil, N., Khan, F.A., Khan, M.F., & Tabassum, H. (2024). Emerging genetic and immunological insights into preeclampsia pathogenesis. Frontiers in Immunology, 15, 1408719.
- Karumanchi, S.A., & Rana, S. (2025). Targeting angiogenic imbalance in preeclampsia: from biomarkers to therapeutic strategies. Nature Reviews Nephrology, 21(1), 10–25.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.