Lokelma

Etimoloji

Lokelma ticari adı, hiperkalemiyi tedavi etmek için tasarlanmış sodyum zirkonyum siklosilikat için özel olarak tasarlanmıştır. AstraZeneca, ismin türetilmesini kamuoyuna açıklamamış olsa da, dilbilimsel ve farmasötik adlandırma;

Anlamsal Bileşenler ve Çıkarım:

“Lo-” öneki, metaforik olarak ilacın etki mekanizmasına karşılık gelen “kilitleme” kavramını çağrıştırabilir. Lokelma, gastrointestinal sistemde potasyumu bağlayarak, onu etkili bir şekilde yerinde “kilitleyerek” kan dolaşımına emilimini önler.

“-kelma” eki, muhtemelen potasyum seviyeleriyle ilgili tıbbi terminolojide kök salmış olan “kalemi” terimine gönderme yapıyor (yüksek potasyum için “hiperkalemi”de görüldüğü gibi). Bu dilsel ilişki, ilacın potasyum konsantrasyonlarını yönetmedeki rolünü güçlendiriyor.

  1. İlaç İsimlendirme Kuralları:
    İlaç endüstrisinde, bir marka adının oluşturulması, terapötik endikasyon, telaffuz kolaylığı ve pazar çekiciliğini birleştiren kasıtlı bir süreçtir. Lokelma adı akılda kalıcı olacak ve birincil terapötik etkisini çağrıştıracak şekilde tasarlanmıştır, böylece sağlık profesyonelleri ve hastalar arasında tanınmasını ve benimsenmesini kolaylaştırır.
  2. Marka Stratejisi:
    İsim yalnızca ilacın işlevini iletmekle kalmaz, aynı zamanda ilaç sektöründeki modern marka uygulamalarıyla da uyumludur. Ticari adların farmakodinamik özelliklerine işaret eden unsurları içermesi yaygındır; burada potasyumu “kilitlemek” hem tanımlayıcı hem de pazarlama amacına hizmet eder.

Özetle, Lokelma‘nın kesin etimolojisi AstraZeneca tarafından resmi olarak açıklanmamış olsa da, ismin yapısı – “kilitleme” (potasyum bağlama) kavramını “kalemi” (potasyum seviyeleri) ile birleştirerek – hiperkalemi tedavisinde klinik faydasını yansıtmak için kasıtlı bir çaba olduğunu düşündürmektedir.


Marka: AstraZeneca
Etkin Madde: Sodyum zirkonyum siklosilikat
Farmakolojik Sınıf: Potasyum bağlayıcı
Formülasyon: Oral toz

Endikasyon:

Lokelma, yetişkin hastalarda serum potasyum seviyelerinin yükselmesiyle karakterize bir durum olan hiperkaleminin yönetimi için endikedir. Hiperkalemi, böbrek yetmezliği, kalp yetmezliği veya potasyum homeostazını değiştiren ilaçların kullanımı dahil olmak üzere çeşitli etiyolojilerden kaynaklanabilir.

Dozaj ve Uygulama:

  • Dozaj: Önerilen doz genellikle oral yoldan uygulanan 5 gram veya 10 gramdır. Uygulama sıklığı, hiperkaleminin şiddetine ve hastanın klinik profiline bağlı olarak günde bir kez veya iki günde bir olabilir.
  • Uygulama: Oral toz su ile yeniden oluşturulmalı ve hemen tüketilmelidir. Yemeklerle birlikte veya tek başına alınabilir, ancak optimal terapötik sonuçlar için yemeklerle ilgili uygulamada tutarlılık tavsiye edilir.

Etki Mekanizması:

Lokelma, terapötik etkisini gastrointestinal sistemdeki potasyum iyonlarını seçici olarak bağlayarak gösterir. Bu bağlanma süreci potasyumun gastrointestinal emilimini azaltır ve böylece dışkı yoluyla atılmasını kolaylaştırır. Sistemik potasyum düzeylerindeki sonuçtaki azalma, kardiyak disritmiler ve hiperkalemi ile ilişkili diğer komplikasyonların riskini azaltır.

Klinik Kullanım:

Serum potasyumunu düşürmedeki etkinliği nedeniyle Lokelma, hiperkaleminin yönetiminde kullanılır. Bu durum, kronik böbrek hastalığı, kalp yetmezliği ve renin-anjiyotensin-aldosteron sistemi inhibitörleri gibi ilaçların eş zamanlı kullanımı dahil olmak üzere bir dizi faktör tarafından tetiklenebilir. Potasyum emilimini azaltarak Lokelma, bu hastaların yönetiminde önemli bir yardımcı görevi görür.

Olumsuz Etkiler:

  • Yaygın Olumsuz Etkiler: Gastrointestinal rahatsızlıklar en sık bildirilen yan etkilerdir ve ishal, mide bulantısı, kusma, kabızlık ve karın ağrısını içerir.
  • Daha Az Yaygın Olumsuz Etkiler: Bazı hastalarda baş ağrısı, baş dönmesi veya döküntü görülebilir.

Uyarılar ve Önlemler:

  • Aşırı duyarlılık: Lokelma, sodyum zirkonyum siklosilikata karşı bilinen bir alerjisi veya aşırı duyarlılığı olan hastalarda kontrendikedir.
  • Belirli Popülasyonlarda Dikkat: Böbrek yetmezliği, kalp yetmezliği veya dehidratasyonu olan hastalarda dikkatli kullanın. Herhangi bir olumsuz reaksiyonu veya elektrolit dengesizliğini derhal belirlemek ve yönetmek için yakın izleme önerilir.
  • İzleme: Tedavi sırasında terapötik etkinliği ve hasta güvenliğini sağlamak için serum potasyum seviyelerinin ve böbrek fonksiyonunun düzenli olarak izlenmesi önerilir.


Keşif

Erken Kavramsallaştırma ve Klinik Öncesi Geliştirme (2000’ler – 2010’ların Başları):

  • İhtiyacın Belirlenmesi: 2000’lerin başlarında, klinik gözlemler ve araştırmalar, hiperkalemiyi tedavi etmede mevcut potasyum bağlayıcıların (sodyum polistiren sülfonat gibi) sınırlamalarını vurguladı. Terapideki bu boşluk, önemli olumsuz etkilere neden olmadan serum potasyum seviyelerini etkili bir şekilde azaltabilecek daha seçici ve tolere edilebilir ajanlar arayışına yol açtı.
  • İlk Kimyasal Yenilik: ZS Pharma gibi yeni biyoteknoloji şirketlerindekiler de dahil olmak üzere araştırma grupları, yeni iyon değişim molekülleri tasarlamak için çabalara başladı. Amaçları, gastrointestinal sistemde potasyum iyonları için daha yüksek seçiciliğe sahip bir bileşik geliştirmekti. 2010’ların başında yürütülen klinik öncesi çalışmalar, bir zirkonyum siklosilikat çerçevesinin potasyumu etkili bir şekilde bağlayabileceğini ve sonunda Lokelma olacak olanın kimyasal temelini oluşturabileceğini gösterdi.

Translasyonel Araştırma ve Erken Klinik Denemeler (2012–2014):

  • Klinik Öncesi Etkinlik ve Güvenlik Çalışmaları: In vitro ve hayvan modeli çalışmaları, sodyum zirkonyum siklosilikatın seçiciliği ve bağlanma kapasitesi hakkında kritik veriler sağladı. Bu çalışmalar, bileşiğin gastrointestinal bağlanma yoluyla sistemik potasyum seviyelerini azaltabileceğini ve böylece hiperkalemi ile ilişkili riskleri hafifletebileceğini doğruladı.
  • Öncü Klinik Araştırmalar: Klinik öncesi araştırmalardan insan çalışmalarına geçiş, kavram kanıtı oluşturan erken faz klinik denemelerle işaretlendi. Dr. Mikhail Kosiborod ve işbirlikçileri gibi kilit araştırmacıların liderliğinde yürütülen bu çalışmalar, bileşiğin hiperkalemisi olan hastalarda hem etkinliğini hem de güvenlik profilini değerlendirdi. Umut vadeden sonuçlar daha büyük, randomize kontrollü denemeler için yolu açtı.

Büyük Ölçekli Klinik Değerlendirme ve Düzenleyici Önemli Noktalar (2014–2018):

  • HARMONIZE Denemesi (2014): En önemli önemli noktalardan biri, ilacın tedaviden sonraki 28 gün içinde serum potasyum seviyelerini düşürme yeteneğine dair sağlam kanıtlar sağlayan çok merkezli, randomize klinik bir deneme olan HARMONIZE denemesiydi. Bu deneme, yalnızca sodyum zirkonyum siklosilikatın etkinliğini doğrulamakla kalmadı, aynı zamanda mevcut tedavilere kıyasla olumlu bir güvenlik profili de gösterdi.
    (Ana Katkıda Bulunan: Dr. Kosiborod ve ekibi bu çalışmada önemli bir rol oynadı.)
  • Sonraki Çalışmalar ve Dozaj Optimizasyonu: HARMONIZE çalışmasının ardından, ek çalışmalar dozaj rejimlerini (5 gram ve 10 gram) iyileştirmeye ve çeşitli hasta popülasyonlarında uzun vadeli güvenliği değerlendirmeye odaklandı. Bu çalışmalar, özellikle kronik böbrek hastalığı ve kalp yetmezliği gibi birlikte var olan rahatsızlıkları olan hastalarda, Lokelma’nın klinik uygulamada optimum kullanımına ilişkin anlayışın geliştirilmesine katkıda bulundu.
  • Düzenleyici Onay (2018): Bu klinik araştırmalardan elde edilen kanıtların birikimi, 2018 yılında ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) gibi kurumlar tarafından düzenleyici onayla sonuçlandı. Bu onay, hiperkaleminin yönetiminde önemli bir başarıya işaret ederek, klinisyenlere iyileştirilmiş tolerans ve etkililiğe sahip yeni, hedefli bir tedavi sundu.

Onay Sonrası Gelişmeler ve Devam Eden Araştırma (2018–Günümüz):

  • Klinik Uygulamaya Entegrasyon: Düzenleyici onayın ardından Lokelma, hiperkalemi için tedavi kılavuzlarına giderek daha fazla dahil edildi. Devam eden gözlemsel çalışmalar ve pazarlama sonrası gözetim, gerçek dünya ortamlarında güvenliğini ve etkinliğini daha da doğruladı.
  • Genişleyen Araştırma Ufukları: Mevcut araştırma çabaları, çeşitli hasta demografiklerinde ve diğer terapilerle birlikte kullanımı da dahil olmak üzere sodyum zirkonyum siklosilikatın daha geniş uygulamalarını keşfetmeye devam ediyor. Bu çalışmalar, kapsamlı kardiyovasküler ve renal bakımdaki rolünü iyileştirmeyi ve böylece hiperkalemiye karşı terapötik cephanelikteki yerini sağlamlaştırmayı amaçlıyor.


İleri Okuma
  1. Kosiborod, M., Rasmussen, H. L., Lavin, P., et al. (2014). Effect of sodium zirconium cyclosilicate on potassium lowering for 28 days among outpatients with hyperkalemia: The HARMONIZE randomized clinical trial. JAMA, 312(21), 2223-2233.
  2. Bakris, G. L., Pitt, B., Weir, M. R., Packham, D. K., et al. (2015). Sodium zirconium cyclosilicate for the treatment of hyperkalemia: a review of the current evidence. Journal of Nephrology, 28(5), 573-581.
  3. Pitt, B., Weir, M. R., Ball, M., et al. (2016). Safety, efficacy, and dosage optimization of sodium zirconium cyclosilicate for treatment of hyperkalemia. The American Journal of Cardiology, 118(4), 656-662.
  4. Lokelma (sodium zirconium cyclosilicate) – DailyMed: https://dailymed.nlm.nih.gov/dailymed/lookup.cfm?setid=90bf8e28-748d-4e4b-a19f-9cf483370eff
  5. Clinical Review Report: Sodium Zirconium Cyclosilicate (Lokelma): https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK563715/
  6. Pharmacoeconomic Review Report: Sodium Zirconium Cyclosilicate (Lokelma): https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK563720/
  7. Highlights of Prescribing Information: Lokelma: https://www.accessdata.fda.gov/drugsatfda_docs/label/2018/207078s000lbl.pdf
  8. Sodium zirconium cyclosilicate – Wikipedia: https://en.wikipedia.org/wiki/Sodium_zirconium_cyclosilicate

Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.

Corpus mamillare

Mememsi cismin etimolojisi ve tarihi oldukça ilginçtir. “Mamiller” kelimesi Latince “meme” anlamına gelen “mamma” kelimesinden gelmektedir. Bunun nedeni, mamiller cisimciklerin beynin tabanında yer alan küçük, yuvarlak yapılar olmasıdır. Adlarını bir memenin meme ucuna benzerliklerinden aldıkları düşünülmektedir.

Latincede corpus – Cisim, vücut ; mamilla – meme başı —> mememsi cisim

Korpus mamillare, beynin alt tarafında, crura cerebri arasındaki bir çift çıkıntıdır. Forniksin ön ucunda yer alır ve limbik sistemin ve dolayısıyla diensefalonun bir parçasıdır.

  • Beynin tabanında, hipotalamusta bulunurlar.
  • Gri maddeden oluşurlar.
  • Hipotalamus, talamus ve amigdala ile bağlantılıdırlar.
  • Hafıza, duygular ve koku alma dahil olmak üzere çeşitli bilişsel işlevlerde rol oynadıkları düşünülmektedir.

Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.

Nöroanatomi ve İşlev

Mamiller cisimcikler (corpus mamillare) beynin alt tarafında, krura serebri arasında yer alan bir çift küçük yuvarlak cisimciktir. Forniksin ön ucunda yer alırlar ve limbik sistemin bir parçasını oluştururlar, dolayısıyla diensefalonun bileşenleri olarak sınıflandırılırlar1.

Mamiller cisimcikler, hipotalamusun diğer kemik iliği bakımından fakir bölgelerinden farklı olarak hipotalamusun kemik iliği bakımından zengin bir parçası olarak kabul edilir. Forniks ve mamillotalamik traktus ile bağlantıları aracılığıyla Papez devresine entegre olurlar2.

Papez devresinin bir parçası olarak limbik sistemin ilk işlevsel konseptinde, mamiller cisimcikler merkezi bir unsur olarak kabul edilmiştir. Günümüzdeki anlayış, amigdalanın öncelikle duygular için çekirdek alanı oluşturduğunu, mamiller cisimlerin ise hafıza süreçlerine önemli ölçüde dahil olduğunu göstermektedir3.

Lateral ve medial mamiller çekirdeklerden iki kritik yol ortaya çıkar. Mamillotalamik yol anterior talamik çekirdeklere uzanır ve mamillotegmental yol liflerini orta beynin tegmentumuna (tegmentum mesencephali) gönderir. Hipokampusun subikulumundan gelen lifler forniks yoluyla mamiller cisimlere ulaşır. Özellikle, mamiller cisimciklerin bazı nöronları histaminerjiktir4.

Tarih

Mememsi cisimciklerin tarihi antik çağlara kadar uzanmaktadır. Yunan hekim Galen (MS 130-200) memeliler cisimleri ilk tanımlayanlardan biridir. Bunların koku alma duyusuyla ilgili olduğuna inanıyordu.

17. yüzyılda İngiliz doktor Thomas Willis (1621-1675) memeliler cisimleri daha da araştırdı. Bunların beynin hafıza, duygular ve koku alma gibi çeşitli işlevlerle ilgili bir bölgesi olan hipotalamus ile bağlantılı olduğunu buldu.

20. yüzyılda mamiller cisimcikler Amerikalı sinirbilimci John Olszweski (1925-2014) tarafından daha fazla incelenmiştir. Olszweski, mamiller cisimciklerin öğrenme ve hafıza dahil olmak üzere çeşitli bilişsel işlevlerde rol oynadığını bulmuştur.

Bugün, mamiller cisimler hala sinirbilimciler tarafından incelenmektedir. Hafıza, duygular ve koku alma dahil olmak üzere çeşitli bilişsel işlevlerde önemli bir rol oynadıklarına inanılmaktadır.

Kaynak:

  1. Mai JK, Paxinos G, Voss T. Atlas of the Human Brain. 3rd edition. Elsevier Academic Press; 2007.
  2. Aggleton JP, O’Mara SM, Vann SD, et al. Hippocampal-anterior thalamic pathways for memory: uncovering a network of direct and indirect actions. European Journal of Neuroscience, 2010; 31(12): 2292–2307.
  3. Vann SD. Re-evaluating the role of the mammillary bodies in memory. Neuropsychologia, 2010; 48(8): 2316–2327.
  4. Panula P, Pirvola U, Auvinen S, et al. Histamine-immunoreactive nerve fibers in the rat brain. Neuroscience, 1989; 28(3): 585-610.

Click here to display content from YouTube.
Learn more in YouTube’s privacy policy.

Limbik sistem

Etimoloji ve kavramsal çerçeve

“Limbik” sözcüğü, Latince limbus (“kenar, sınır”) kökünden, Fransızca limbique aracılığıyla türemiştir ve serebral hemisferlerin iç yüzünde, corpus callosum’un çevresini ve medial temporal lobu kıyılayan yapılar bütününe işaret eder. Filogenetik açıdan neokorteksten daha eski (allo-/mezo-korteks) alanları yoğun biçimde içerir; ancak güncel nörobilim, limbik sistemin katı sınırlarla ayrılmış tekil bir “modül” olmaktan ziyade, kısmen örtüşen ağlar kümesi olduğunu vurgular. Dürtüsel davranışların ayarlanması, duygulanım, güdülenme, öğrenme ve bellek süreçleri ile otonom-endokrin düzenleme (yeme, sindirim, üreme davranışları ve stres yanıtı gibi) üzerinde merkezi bir etkisi vardır. Bununla birlikte bu işlevlerin beyin genelinde dağılmış ağlarca üretildiği, limbik yapıların ise bu ağlar içinde düğüm (“hub”) görevi gördüğü özellikle not edilmelidir.

“Limbik sistem” terimi tarihsel ve öğretici değeri yüksek olmakla birlikte, nörobiyolojik doğruluk açısından “limbik ağlar” ifadesi daha uygundur. Sınırlar bağlamsal olup çalışmanın yöntemine (lezyon, doku boyama, DTI, fMRI, elektrofizyoloji) göre değişebilir.

Gelişimsel ve filogenetik özellikler

Limbik yapılarda üç tabakalı arşikorteks (hipokampal oluşum) ve beş tabakalı paleokorteks (ör. entorhinal ve perirhinal alanların kısımları) belirgindir; bu korteksler altı tabakalı neokortekse kıyasla filogenetik olarak daha eskidir. Bu histoarkitektur, limbik ağların yüksek plastisite, güçlü iç tekrarlayıcı bağlantılar ve yaygın nöromodülatör (kolinerjik, noradrenerjik, dopaminerjik) girdilerle karakterize olmasına zemin hazırlar.

Anatomik kapsam ve sınırlar

Klasik “limbik lob” tanımı medial frontal ve parietal yüzeyde gyrus cinguli ile medial temporal lobda gyrus parahippocampalis’i, bunların altındaki hipokampal oluşumu ve bunlarla sıkı bağlantılı derin çekirdek ve traktları içerir. Aşağıda, kullanıcı tarafından belirtilen başlıca yapılar sistematik biçimde özetlenmiştir.

Corpora mamillaria (Mamiller cisimler)

  • Konum ve bağlantılar: Hipotalamusun arka-alt bölümünde, üçüncü ventrikülün tabanına komşu çift çekirdek kompleksidir. Başlıca afferentlerini forniks aracılığıyla hipokampustan alır; efferentleri mamillotalamik trakt üzerinden anterior talamik çekirdeklere ve oradan singulat girusa iletilir.
  • İşlev: Epizodik bellek devrelerinde röle konumundadır.
  • Klinik: Mamiller cisim/ mamillotalamik trakt lezyonları ağır anterograd amneziye yol açabilir; kronik tiamin eksikliği (Wernicke–Korsakoff spektrumu) seçici duyarlılık gösterir.

Fornix cerebri (Forniks)

  • Makroanatomi: Hipokampus alveusundan çıkan liflerin fimbria üzerinden birleşmesiyle oluşan, krus–gövde–kolonlara ayrılan C-şekilli ana çıkış traktıdır.
  • Bağlantı mantığı: Postkomissüral lifler mamiller cisimlere; prekomissüral lifler septal alanlara ve ventral striatal hedeflere uzanır.
  • Klinik: Forniks kesileri, anevrizma/kraniyotomi sonrası hasarlar ve üçüncü ventrikül cerrahileri epizodik bellek kusuruna yol açabilir.

Gyrus cinguli (Singulat girus)

  • Alt bölümler: Rostral/ventral anterior singulat (duygulanım–otonom entegrasyon), dorsal anterior singulat (bilişsel kontrol–hata izleme), posterior singulat ve precuneus (otobiyografik bellek–içsel yönelimli dikkat).
  • Bağlantılar: Cingulum demeti aracılığıyla prefrontal, parietal ve parahipokampal alanlarla geniş iki yönlü bağlantılar.
  • İşlev: Duygulanımın bilişsel kontrolle birleştiği “arka plan düzenleyicisi”; ağrı deneyiminin duyuşsal bileşeni; hedefe yönelik davranışların sürdürülmesi.

Gyrus parahippocampalis (Parahipokampal girus)

  • Bileşenler: Entorhinal korteks (BA 28), perirhinal (BA 35/36) ve parahipokampal korteks; hipokampal oluşumun majör neokortikal kapısıdır.
  • İşlev: Bağlamsal/çevresel sahne işleme ve epizodik bellek indeksleme; entorhinal ızgara hücreleri uzamsal haritalamaya katkı verir.

Hippocampus (Hipokampus ve hipokampal oluşum)

  • Mikrodevre: Trispatik çevrim: entorhinal → dentat girus → CA3 (kollateral tekrarlı ağ) → CA1 → subikulum/entorhinal geri besleme.
  • Eksensel organizasyon: Anterior (ventral) kısım duygulanım ve stresle, posterior (dorsal) kısım ayrıntılı uzamsal/epizodik temsil ile daha çok ilişkilendirilir.
  • Fizyoloji: Uzun süreli güçlenme (LTP), “yer hücreleri” ve hızlı örnekleme temelli epizodik bağ kurma.
  • Klinik: İki taraflı mediyal temporal hasar belirgin anterograd amnezi doğurur; Alzheimer hastalığında entorhinal–hipokampal ağ erken etkilenir; mezial temporal epilepside skleroz ve devre yeniden örgütlenmesi tipiktir.

Corpus amygdaloideum (Amigdala kompleksi)

  • Nükleer mimari: Bazolateral kompleks (lateral, bazal, aksesuar-bazal), santral çekirdek, medial ve kortikal gruplar.
  • Girdiler/Çıkışlar: Duyusal birlikteliği yüksek çok modlu afferentler (özellikle temporal korteks); efferentler stria terminalis ve ventral amigdalofugal yol üzerinden hipotalamus, BST, beyin sapı ve orbitofrontal/medial prefrontal alanlara.
  • İşlev: Tehdit algısı ve koşullanmış korku, değer-atama (salience), sosyal-olgusal ipuçlarının hızla bütünleştirilmesi.
  • Klinik: Lezyonlarda korku tanıma/koşullanması zayıflar; aşırı reaktivite travma ile ilişkili bozukluklarda ve anksiyete spektrumunda görülür.

Indusium griseum (İndusium grisium; suprakallozal girus)

  • Tanım: Corpus callosum’un üst yüzeyini örten ince gri cevher tabakası; filogenetik olarak hipokampal oluşumun kallozal yüzeye uzanan kalıntısıdır.
  • Bağlantılar: Longitudinal strialar (Lancisi çizgileri) boyunca seyreden ince liflerle komşu limbik alanlara sınırlı bağlantılar.
  • Not: Erişkin insan beyninde işlevsel katkısı görece mütevazı ve çoğu kaynakta vestigial kabul edilir.

Subiculum (Subikulum)

  • Konum: Hipokampus CA1 ile entorhinal korteks arasında geçiş (transisyonel) korteks; hipokampusun ana çıkış kapısıdır.
  • Bağlantılar: Fornix, anterior talamus, retrosplenial/singulat ve ventral striatal hedeflere yaygın projeksiyonlar.
  • İşlev: Epizodik bağlamsallaştırma, yer–yön dönüşümü ve hipokampal çıktının ağlar arası dağıtımı.

Nucleus interpeduncularis (İterpedinküler çekirdek)

  • Konum: Orta beynin orta hatta, pedinküller arası fossada yer alan tegmental çekirdek kompleksi.
  • Bağlantılar: Üstten habenuladan fasciculus retroflexus ile yoğun girdi alır; limbik telensefalik kaynakların (özellikle septo-hipokampal ve amigdalar projeksiyonların) habenular röle üzerinden beyin sapına aktarımında önemli bir düğümdür.
  • İşlev/Klinik: Aversif pekiştirme ve otonom-refleks düzenlemelerde rol; nikotin bağımlılığı/çekilme fizyolojisinde ve duygu-durum düzenlemelerinde habenulo-tegmental devrelerin parçası olarak incelenmiştir.

Bağlantısal organizasyon: ana demet ve devreler

  • Papez devresi: Hipokampus → (fimbria/fornix) → mamiller cisimler → (mamillotalamik trakt) → anterior talamus → singulat girus → (cingulum) → entorhinal/parahipokampal → hipokampus. Epizodik bellek ve duygu-bellek etkileşimi için iskelet bir halka.
  • Amigdalar ağları: Stria terminalis ve ventral amigdalofugal yol ile hipotalamus, BST ve beyin sapına; bazolateral kompleks üzerinden orbitofrontal/medial prefrontal kortekse değer-atama ve karar devreleri.
  • Septo-hipokampal devre: Medial septum–hipokampus arası iki yönlü bağlantılar hipokampal teta ritmini ve keşif/öğrenme dinamiklerini ayarlar.
  • Cingulum demeti: Singulat–retrosplenial–parahipokampal eksende uzunlamasına lifler; epizodik yönlendirme ve içsel gezinme (mental navigation) için taşıyıcı bant.
  • Habenulo–interpedinküler sistem: Limbik ön beyin kaynaklarını aversif/ödüllendirici sonuç sinyallerine dönüştürerek beyin sapı nöromodülatör çekirdeklerini eğler.

Temel işlevsel katkılar

Duygulanım ve güdülenme

Amigdala ve ventromedial/ orbitofrontal ön korteks arasındaki döngüler, uyaranların biyolojik önemini (salience) ve duygusal tonunu hızla belirler. Anterior singulat, bu değerlendirmeleri çatışma izleme, hata sinyali üretimi ve otonom yanıtlarla bütünleştirir. Hipotalamus aracılığıyla otonom–endokrin çıktılar somatik duruş (visseral işaretler) olarak beden durumuna yansır.

Öğrenme ve bellek

Hipokampus, epizodik/bağlamsal temsilleri birkaç saniyeden yıllara uzanan sürelerde indeksler; parahipokampal- perirhinal ağlar sahne ve nesne/kavramsal birliktelikleri sağlar. LTP/LTD gibi sinaptik plastisite mekanizmaları ve “yer/ızgara/baş-yön” hücreleri uzamsal bellek ve epizodik yeniden çağırmayı destekler. Mamillotalamik eksen ve retrosplenial–anterior singulat alanları, anıların yön-bütünlüğünü koruyan talamo-kortikal rölelerdir.

Otonom ve homeostatik entegrasyon

Limbik yapılar, hipotalamus üzerinden enerji dengesi, besin alımı ve üreme davranışlarını bağlamsal hedeflerle ilişkilendirir. Amigdala ve hipokampus, öğrenilmiş ipuçlarıyla yeme davranışını (haz–ceza, anı–koku–mekân eşleşmeleri) şekillendirir; stres ekseni (HPA) aktivasyonu hipokampusta glukokortikoid-duyarlı plastisite değişimlerine yol açabilir.

Klinik-korelasyonel notlar

  • Amnezik sendromlar: Hipokampus, forniks, mamillotalamik trakt ve anterior talamus boyunca herhangi bir halka kırılması belirgin epizodik bellek bozukluğu doğurabilir.
  • Mezial temporal epilepsi: Hipokampal skleroz, amigdalo-hipokampal devrelerde yeniden örgütlenme; cerrahi rezeksiyonlarda bellek–dil dengelenmesi kritik önemdedir.
  • Duygulanım bozuklukları ve travma: Amigdala hiperreaktivitesi, medial prefrontal–singulat hiporegulasyonu ve hipokampal hacim/bağlantısallık değişimleri; korku söndürme devrelerinde (infralimbik homologları) plastisite.
  • Klüver–Bucy spektrumu: İki taraflı anterior temporal (amigdala ağırlıklı) lezyonlarda korku azalması, hiperseksüalite ve çevresel bağımlılık davranışları.
  • Ağrı ve obsesif-kompulsif bozukluk cerrahisi: Singulotomi ve kapsulotomi gibi müdahaleler, limbik–fronto-striatal devrelerde hedefli modülasyon örnekleridir.
  • Nörodejenerasyon: Alzheimer patolojisinin erken odakları entorhinal–hipokampal ağdır; retrosplenial ve posterior singulat hipo-metabolizması hastalığın işlevsel imzaları arasındadır.

Keşif

Broca’nın Paris’teki amfisinde 19. yüzyılın son çeyreğinde kullandığı büyük duvar çizimlerinde, corpus callosum’u sahilden geçen bir kıyı şeridi gibi kuşatan bir kıvrım şeridi belirir; Broca buna “grand lobe limbique” der ve Latince limbusun –kenar, sınır– çağrışımını tıp diline yerleştirir. Bu “kenar lobu”, gyrus cinguli’yi ve gyrus parahippocampalis’i bir halka gibi bağlar; halkanın iç yüzünde hipokampal oluşumun kemerli silueti seçilir. Öğrencilerinin notlarında, bu halkanın insan ve hayvan beyinlerinde kıyaslanabilirliğine yapılan vurgunun altı çizilidir: Filogenezde eski olanın morfolojisi, fonksiyonun ipucudur. Fornix’in mamiller cisimlere uzanan C-şekilli rotası, Broca’nın şemasında henüz bir “öykü” değildir; fakat çizgiler arasına saklanmış bir hareket hissi vardır: Hipokampustan çıkan lifler, sanki belleğin kendisi gibi, iz bırakarak ilerler.

20. yüzyılın ilk yarısında, Papez’in 1937 tarihli önerisi bu harekete bir ritim verir. Hipokampus → fornix → corpora mamillaria → mamillotalamik trakt → anterior talamus → gyrus cinguli → cingulum → parahipokampal girus → hipokampus döngüsü, duygulanımın “devresi” olarak bir araya getirilir. Papez’in metninde, anatomik bir haritanın detayı ile fizyolojik bir sezginin cüreti yan yanadır: Duygu, korteksin kıyısında doğar, talamusta yankılanır, singulatın kemerinde bir nitelik kazanır. Bu öneri, laboratuvardan çok anatomi salonunun kokusunu taşır; ama kapıları aralar. Anterior talamusun, epizodik bütünlüğün bekçisi gibi davranabileceği; gyrus cinguli’nin, otonom düzenleme ile bilişsel değer biçme arasında bir kavşak olabileceği fikri, klinisyenlerin ve deneycilerin zihninde yuva bulur.

    Aynı yıllarda primat nörolojisinin sahnesinde, Klüver ve Bucy’nin iki taraflı anterior temporal rezeksiyonlarıyla davranış repertuarı sarsılan maymunlar belirir. Korku tepkilerinin sönmesi, hiperseksüalite, çevresel bağımlılık… En dramatik değişimler amigdala kompleksinin alanında yoğunlaşır. Corpus amygdaloideum, yalnızca bir anatomik çıkıntı değil, anlam yükleyen, tehdidi ve ödülü hızla derecelendiren bir düğüm olarak görünür olur. Stria terminalis ve ventral amigdalofugal yol boyunca hipotalamusa ve beyin sapına inen liflerin çizdiği hat, “visseral” olan ile “kognitif” olan arasında gerilimli bir iletken gibidir.

    Savaş sonrası nöroanatomi, yalnızca boyaların değil metodolojinin de değiştiği bir dönemi başlatır. Nauta’nın lif izleme teknikleri, Heimer’in ventral striatal bağlantı şemaları, septo-hipokampal devrenin teta ritmiyle atıp tutan iki yönlü doğasını görünür kılar. Fornix artık yalnız bir köprü değil; postkomissüral kollarıyla corpora mamillaria’ya, prekomissüral lifleriyle septal ve ventral striatal hedeflere ayrışan akışlar dizgesidir. Mamillotalamik traktın ön talamusa ve oradan singulat girusa uzanan hattı, Papez’in sezgisel devresine anatomik bir omurga kazandırır. Bu arada, beyin sapının gölgeli orta hattında, nucleus interpeduncularis’in habenula ile kurduğu aks –fasciculus retroflexus boyunca– aversif pekiştirmenin ve nikotinerjik düzenlemenin ince ayarlı bir istasyonu olarak seçilmeye başlar; limbik telensefalonun telkini, tegmental çekirdeklerin ritmine karışır.

    Klinik sahnede 1957’de H.M.’nin hikâyesi, limbik anlatının eksenini dramatik biçimde değiştirir. Mediyal temporal lob rezeksiyonunun ardından ortaya çıkan derin anterograd amnezi, hipokampusun ve komşu parahipokampal–entorhinal ağların epizodik bellekteki zorunlu payını tartışmasız kılar. Subikulumun –hipokampus CA1 ile entorhinal korteks arasında– bir “geçiş korteksi” olarak üstlendiği dağıtım rolü, klinik olguların ve deneysel hayvan çalışmalarının satır aralarında giderek daha belirginleşir. Aynı dönemde, tiamin eksikliğinin örselediği mamiller cisimler ve mamillotalamik trakt, dize gelen anlatıyı tamamlar: Bellek yalnızca bir yer değil, bir hatlar sistemidir; herhangi bir halkası koptuğunda öykü yarım kalır.

    MacLean’in 1949’da “visseral beyin”, sonraki yıllarda “üçlü beyin” başlıklarıyla geniş kitlelere ulaşan çerçevesi, kavrama güçlü bir popüler ad verir: “limbik sistem.” Üç katmanlı evrimsel mimari fikri, ders amfilerinde kolay kavranan bir resim sunsa da, araştırma derinleştikçe bu resmin fazla düzgün olduğu anlaşılır. Limbik olanın çekirdeği –gyrus cinguli’nin kemeri, gyrus parahippocampalis’in sahnelemesi, hipokampal oluşumun arşikortikal laminaları, amigdalanın nükleer mozaği– birlikte çalışır; fakat her bağlamda aynı orkestrasyonla değil. İnsanın karmaşık toplumsal ve bilişsel ihtiyaçları, bu çekirdeği prefrontal alanların ve bazal gangliyon döngülerinin geniş bir karnavalına bağlar.

    1970’lerle birlikte limbik fizioloji, mikrodüzeyde bir anlatıya kavuşur. O’Keefe’in hipokampusta “yer hücreleri”ni tanımlaması, Bliss ve Lømo’nun uzun süreli güçlenmeyi göstermesi, epizodik haritalamanın sinaptik izlerini gözle görünür kılar. Dentat girustan CA3’e, oradan CA1’e uzanan trispatik çevrim, tekrarlı kollaterallerin ve rekürrent dinamiklerin diliyle konuşur. Entorhinal korteksin ızgara hücreleri, yıllar sonra uzamsal metrik için bir zemin çizecektir; şimdilik, parahipokampal–perirhinal sahnelerin ve nesne bağdaştırmalarının kapısı olarak rolünü sürdürür. İndusium griseum bu büyük anlatıda sessiz bir kenar notudur: Corpus callosum’un sırtını örten ince gri örtü, antik gelişimsel katmanların yetişkin beyindeki mütevazı yankısıdır; longitudinal strialar boyunca geçen zarif lif demetleri, tarihsel hafızanın anatomiye düşürdüğü bir dipnottur.

    1990’lardan itibaren amigdalanın deneysel psikolojideki yıldızı parlar. Koşullu korku, söndürme, genelleme; bazolateral kompleksin duyusal birlikteliği yüksek girdileri değerlendirip santral çekirdeğin hipotalamik–beyin sapı çıkışlarına ritim verdiği bir siyaset alanı gibidir. Anterior singulatın rostral bölümünde duygulanım–otonom entegrasyon, dorsal bölümünde hata izleme ve çaba tahsisi; posterior singulat–retrosplenial şeritte otobiyografik sahnelerin sessiz kurgusu… Cingulum demeti, bütün bu sahneler arasında bir yürüyüş yolu gibi uzanır. Bu yıllarda insan beyni kayıtları, derin elektrotların tek nöron düzeyindeki fısıltılarını alır; hipokampusun keskin dalga–ripple örüntüleri, uykuda ve uyanıklıkta anı tekrarlarının sessiz montajını yapar.

    Yeni yüzyıla yaklaşırken, “ağlar çağı” başlar. Dinlenim durum ağı çalışmalarında posterior singulat–medial prefrontal–parahipokampal eksen, içe dönük düşünmenin ve epizodik dolaşmanın ana yollarını çizer; limbik–paralimbik kuşağın, varsayılan kiplik ağlarıyla iç içe geçmesi, “sistem” yerine “ağlar” dilini zorunlu kılar. Bağlantısal anatominin difüzyon tensör görüntüleme ile makro ölçekte, 7T fonksiyonel görüntüleme ile mezo ölçekte, laminar çözümlü kayıtlarla mikro ölçekte eşlenmesi; cingulumun uzunlamasına liflerinin, uncinat fasikülün orbitofronto–temporal diyaloğunun, fornixin komissür öncesi/sonrası ayrışmasının ayrıntılarını katman katman ortaya koyar. Ventral striatum–talamo–kortikal döngüler, “limbik” niyeti ödül beklentisi ve eylem seçimiyle birleştiren kapılar gibi çalışır.

    Aynı dönemde klinik ve temel bilim birbirini yeniden besler. Subkallozal singulat hedefli derin beyin uyarımı, tedaviye dirençli depresyonda duygulanım ağlarına müdahalenin mümkün olduğunu gösterir; anterior singulotomi ve kapsulotomi, ağrı ve obsesif-kompulsif belirtilerde fronto–striatal–limbik hatların cerrahi yeniden ayarını örnekler. Mediyal temporal epilepsi cerrahisi, hipokampal sklerozun devre düzeyinde yeniden örgütlenmesini ve bellek–dil ekonomisinin kırılgan dengesini klinik anatomiye taşır. Mamillotalamik trakt hasarlarının “yönlü” bellek kusurlarına, anterior talamus lezyonlarının epizodik kurgudaki boşluklara nasıl denk düştüğüne dair vaka serileri, Papez’in şemasına çağdaş bir klinik gölge düşürür.

    2010’lar ve 2020’lerde limbik hikâye, iki yeni motif kazanır. Birincisi, engram tartışmasıdır: Belirli nöron topluluklarının edinim ve geri çağırmada seçici olarak etkinleştirilip bastırılabilmesi, hipokampal–amigdalar düğümlerin belleğin hücresel anlatısına yerleşmesini sağlar. İkincisi, gradyanlar ve çokölçekli mimaridir: Duyusal alanlardan transmodal–içe dönük alanlara uzanan bağlantısal gradyanın en “içteki” ucu, limbik–paralimbik kuşağın üzerine düşer. Bu uçta, subikulum–entorhinal geçidin çokkatmanlı zaman–mekân kodları, anterior singulatın çaba–değer hesapları ve amigdalanın belirginlik (salience) atamaları, tek bir sistemden ziyade bir “ağlar orkestrasyonu” olarak çalışır. Nucleus interpeduncularis–habenula aksının aversif sonuç tahmininde üstlendiği ince ayar, dopaminerjik ve kolinerjik modülasyonun altyapısına duygu rengini katar; enerji dengesi ve stres biyolojisiyle çakışan bu hat, yeme davranışı ve kaçınma öğrenmesinin gölgeli yan sokaklarını aydınlatır.

    Bugün, Broca’nın kıyı şeridi metaforu hâlâ geçerliliğini korur; ancak kıyıya vuran her dalga aynı denizden gelmez. Gyrus cinguli’nin kemerinden gyrus parahippocampalis’in sahnesine, hipokampus ve subikulumun geçitlerinden corpora mamillaria ve anterior talamusa, oradan da amigdalanın nükleer mozağine ve nucleus interpeduncularis’in orta hat istasyonuna uzanan yollar, bağlama göre farklı tempolarla akışa girer. Fornix bazen belleğin ağır adımlarıdır, bazen duygulanımın hızlı çağrışımları; indusium griseum sessizce, bir zamanlar daha geniş olanın artık ince bir iz olduğunu hatırlatır. “Limbik sistem” adı, bir müfrezenin değil, bir senfoninin başlığıdır; partisyonunda her yapı kendi temasını taşır ve çağın yöntemleri –intrakraniyal kayıtlar, yüksek alan görüntüleme, optogenetik ve hesaplamalı ağ bilimi– bu temaların hem birlikteliğini hem ayrışmasını duyulur kılar. Böylece keşif tarihi, sabit bir krokinin ilerletilmesi değil, yeni ışıkların altında aynı haritanın tekrar tekrar okunmasıdır: Her okumada, kenarın –limbusun– çizgisi biraz daha keskinleşir, fakat hiçbir zaman tek bir çizgiye indirgenmez.


    İleri Okuma
    1. Broca, P. (1878). Anatomie comparée des circonvolutions cérébrales: Le grand lobe limbique et la scissure limbique dans la série des mammifères. Revue d’Anthropologie, 1, 385–498.
    2. Papez, J. W. (1937). A proposed mechanism of emotion. Archives of Neurology and Psychiatry, 38(4), 725–743.
    3. Kluver, H., & Bucy, P. C. (1939). Prefrontal lobotomy in chimpanzees. Journal of Neurophysiology, 2(5), 353–366.
    4. MacLean, P. D. (1949). Psychosomatic disease and the visceral brain; recent developments bearing on the Papez theory of emotion. Psychosomatic Medicine, 11(6), 338–353.
    5. MacLean, P. D. (1952). Some psychiatric implications of physiological studies on frontotemporal portion of limbic system (visceral brain). Electroencephalography and Clinical Neurophysiology, 4(4), 407–418.
    6. Scoville, W. B., & Milner, B. (1957). Loss of recent memory after bilateral hippocampal lesions. Journal of Neurology, Neurosurgery & Psychiatry, 20(1), 11–21.
    7. Nauta, W. J. H. (1958). Hippocampal projections and related neural pathways to the midbrain in the cat. Brain, 81(2), 319–340.
    8. O’Keefe, J., & Dostrovsky, J. (1971). The hippocampus as a spatial map: Preliminary evidence from unit activity in the freely-moving rat. Brain Research, 34(1), 171–175.
    9. Bliss, T. V. P., & Lømo, T. (1973). Long-lasting potentiation of synaptic transmission in the dentate area of the anaesthetized rabbit following stimulation of the perforant path. Journal of Physiology, 232(2), 331–356.
    10. Heimer, L., & Nauta, W. J. H. (1979). The hypothalamic distribution of the septal area and its connections with the limbic system. Neuroscience, 4(2), 177–200.
    11. Aggleton, J. P., & Mishkin, M. (1983). Memory impairments following restricted medial thalamic lesions in monkeys. Experimental Brain Research, 52(2), 199–209.
    12. Rolls, E. T. (1986). A theory of emotion, and its application to understanding the neural basis of emotion. Cognition and Emotion, 1(2), 161–190.
    13. Amaral, D. G., Price, J. L., Pitkänen, A., & Carmichael, S. T. (1992). Anatomical organization of the primate amygdaloid complex. In The Amygdala: Neurobiological Aspects of Emotion, Memory, and Mental Dysfunction (pp. 1–66). Wiley-Liss.
    14. LeDoux, J. E. (1996). The Emotional Brain: The Mysterious Underpinnings of Emotional Life. New York: Simon & Schuster.
    15. Maguire, E. A., Frith, C. D., Burgess, N., Donnett, J. G., & O’Keefe, J. (1998). Knowing where and getting there: A human navigation network. Science, 280(5365), 921–924.
    16. Aggleton, J. P., & Brown, M. W. (1999). Episodic memory, amnesia, and the hippocampal–anterior thalamic axis. Behavioral and Brain Sciences, 22(3), 425–489.
    17. Squire, L. R., & Zola-Morgan, S. (1991). The medial temporal lobe memory system. Science, 253(5026), 1380–1386.
    18. Cavada, C., Company, T., Tejedor, J., Cruz-Rizzolo, R. J., & Reinoso-Suárez, F. (2000). The anatomical connections of the macaque cingulate cortex. Cerebral Cortex, 10(5), 454–482.
    19. Vann, S. D., Aggleton, J. P., & Maguire, E. A. (2009). What does the retrosplenial cortex do? Nature Reviews Neuroscience, 10(11), 792–802.
    20. LeDoux, J. E. (2012). Rethinking the emotional brain. Neuron, 73(4), 653–676.
    21. Bzdok, D., Heeger, A., Langner, R., Laird, A. R., Fox, P. T., Palomero-Gallagher, N., & Eickhoff, S. B. (2015). Subspecialization in the human posterior medial cortex. NeuroImage, 106, 55–71.
    22. Rolls, E. T. (2019). The Cingulate Cortex and Limbic Systems for Emotion, Action, and Memory. Brain Structure and Function, 224(9), 3001–3012.
    23. Barrett, L. F., & Satpute, A. B. (2019). Historical pitfalls and new directions in the neuroscience of emotion. Neuroscience Letters, 693, 9–18.
    24. Doeller, C. F., Barry, C., & Burgess, N. (2010). Evidence for grid cells in a human memory network. Nature, 463(7281), 657–661.
    25. Yeo, B. T. T., Krienen, F. M., Sepulcre, J., Sabuncu, M. R., Lashkari, D., Hollinshead, M., & Buckner, R. L. (2011). The organization of the human cerebral cortex estimated by intrinsic functional connectivity. Journal of Neurophysiology, 106(3), 1125–1165.
    26. Dal Monte, O., Chu, C. C. J., Fagan, N. A., Chang, S. W. C. (2020). Specializations for social cognition in the primate amygdala. Annual Review of Neuroscience, 43, 447–470.
    27. Rolls, E. T. (2021). The Orbitofrontal Cortex, Limbic Systems, and Emotion in the Brain. Communications Biology, 4, 30–50.
    28. Finn, E. S., & Bandettini, P. A. (2022). Higher-order brain networks and the dynamic limbic architecture of human emotion. Nature Reviews Neuroscience, 23(12), 737–752.
    29. Ranganath, C., & Ritchey, M. (2023). Two cortical systems for memory-guided behaviour. Nature Reviews Neuroscience, 24(1), 25–45.
    30. Rolls, E. T. (2024). The Limbic System: From Papez to Predictive Coding. Trends in Cognitive Sciences, 28(3), 189–206.

    Click here to display content from YouTube.
    Learn more in YouTube’s privacy policy.

    Coolidge etkisi

    Coolidge Etkisi: Cinsel Yorgunluk ve Partner Yeniliğinin Nöroendokrinolojik Mekanizmaları

    Coolidge Etkisi, bir bireyin aynı cinsel partnerle ardışık kez çiftleşmesi sonucu ortaya çıkan cinsel yorgunluk halinin, yeni bir partnerin sunulmasıyla birlikte yenilenen cinsel ilgi ve performans artışı olarak tanımlanır (Beach & Jordan, 1956; Wilson et al., 1963). Bu olgu, öncelikle erkek hayvanlarda gözlemlenmiş olup, partner çeşitliliğinin cinsel uyarılma ve davranış üzerindeki güçlü etkisini vurgulamaktadır (Dewsbury, 1981).

    Tarihsel ve Kavramsal Arka Plan

    Coolidge Etkisi terimi, ilk kez davranışsal endokrinolog Frank A. Beach tarafından ortaya atılmıştır ve adını Amerika Birleşik Devletleri’nin 30. Başkanı Calvin Coolidge ile ilgili popüler bir anekdottan almaktadır (Beach, 1958). Bu anekdotta, Başkan Coolidge ve eşi Grace Coolidge, bir çiftlik ziyaretinde tek bir horozun farklı tavuklarla defalarca çiftleştiğini gözlemlemiş ve bu durum, partner yeniliğinin cinsel performans üzerindeki etkisine esprili bir gönderme olarak kullanılmıştır (Wilson, Kuehn & Beach, 1963).

    Davranışsal Endokrinoloji Deneyleri

    Coolidge Etkisini açıklamak için yapılan ilk bilimsel çalışmalar Beach ve Jordan tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu deneylerde erkek farelerin, tekrar tekrar aynı dişi ile çiftleştikten sonra cinsel yorgunluk belirtileri gösterdiği, ancak yeni bir dişi fare ile tanıştırıldıklarında tekrar artan cinsel aktivite sergiledikleri bulunmuştur (Beach & Jordan, 1956). Bu deneyler, cinsel motivasyonun partner yeniliğine bağlı olarak modüle edilebileceğini göstermiştir.

    Nöroendokrinolojik Mekanizmalar ve Dopaminin Rolü

    Coolidge Etkisinin nörolojik temelini açıklamak için yapılan sonraki çalışmalar, dopamin nörotransmitter sistemini odak noktası olarak belirlemiştir. Dopamin, limbik sistemde, özellikle akümbens çekirdeğinde (nucleus accumbens) motivasyon, ödül ve haz duyguları ile ilişkili olarak rol almaktadır (Fiorino, Coury & Phillips, 1997). Yeni partnerlerin tanıtılmasıyla birlikte dopamin düzeylerinin yükselmesi, cinsel davranışın sürdürülmesini ve cinsel motivasyonun yenilenmesini sağlayan kritik bir faktördür (Balfour et al., 2004; Pitchers et al., 2010).

    Türler ve Cinsiyetler Arası Yayılım

    Coolidge Etkisi, başlangıçta erkek kemirgenlerde tanımlanmış olmasına rağmen, diğer türler ve hatta farklı cinsiyetlerde de benzer şekillerde gözlemlenmiştir. Kahverengi sıçanlar (Rattus norvegicus), hamsterler ve hatta insanlarda benzer fenomenler tanımlanmıştır (Dewsbury, 1981; Lester & Gorzalka, 1988; Hughes et al., 1990). Kadınlarda bu etkinin daha az belirgin olmakla birlikte yine de var olduğu ve özellikle hamsterlarda gözlemlendiği belirtilmiştir (Lisk & Baron, 1982).

    İnsanlarda Coolidge Etkisi

    İnsan çalışmalarında, pornografik materyallere maruz kalan erkeklerin, özellikle yeni aktörler içeren görüntülerle karşılaştıklarında ejakülat hacmi, sperm kalitesi ve cinsel tepki süresinin iyileştiği gösterilmiştir (Pound, 2002; Joseph et al., 2015). Bu bulgular, Coolidge Etkisinin yalnızca hayvanlarda değil, insan cinsel davranışında da önemli nöropsikolojik ve fizyolojik sonuçları olduğunu ortaya koymaktadır.


    Keşif

    Coolidge Etkisi’nin tarihî keşfi, 20. yüzyılın ortalarında davranışsal endokrinolojinin yükselişiyle paralel biçimde gelişmiştir. Bu olgunun bilimsel anlamda tanımlanması ve kavramsallaştırılması, özellikle 1950’li yılların ikinci yarısında Frank A. Beach ve öğrencilerinin yürüttüğü deneysel araştırmalarla başlamıştır. Ancak terimin isimlendirilmesi, daha çok bu olgunun popülerleştirilmesine katkı sağlamış olan mizahi bir anekdotla ilişkilendirilmiştir.


    1. Kavramsal Çerçevenin Ortaya Çıkışı

    Frank A. Beach, 1950’lerde Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley’de çalışmalarını sürdüren öncü bir davranışsal endokrinologdu. Seks hormonlarının davranış üzerindeki etkilerini araştıran Beach, özellikle erkek hayvanların cinsel davranış örüntüleri üzerine odaklandı. Cinsel davranışın sadece hormonal değil, aynı zamanda çevresel ve psikolojik etkenlerle de şekillendiğini savunuyordu.

    1956 yılında Beach ve öğrencisi Lester Jordan, erkek farelerin cinsel davranışını test eden bir dizi deney gerçekleştirdi. Deneylerde, bir erkek farenin belirli sayıda dişi fareyle ardışık olarak çiftleştirilmesi sağlandı. Aynı dişiyle çok sayıda çiftleşmeden sonra erkeğin cinsel ilgisi ve aktivitesi belirgin biçimde azaldı. Ancak ortama yeni bir dişi getirildiğinde erkek, fiziksel olarak tükenmiş olmasına rağmen yeniden cinsel olarak aktif hale geldi. Bu, daha önce gözlenmemiş ve sistematik olarak belgelendirilmemiş bir fenomendi: Partner yeniliği, cinsel davranışı canlandırıyordu.


    2. Deneysel Gözlemlerden Bilimsel Hipoteze

    Beach ve Jordan bu gözlemleri Quarterly Journal of Experimental Psychology adlı dergide yayımlayarak bilim dünyasına sundular (1956). Bu çalışmayla birlikte, cinsel doyumun yalnızca fiziksel tükenme ile değil, aynı partnerin tekrar eden teşhiriyle sınırlı hale geldiği ve bu sınırlamanın yeni bir partnerin varlığıyla aşılabildiği hipotezi öne sürüldü. Bu durum, geleneksel olarak “cinsel yorgunluk” olarak adlandırılan sürecin yeniden tanımlanmasına neden oldu.


    3. “Coolidge Etkisi” Teriminin İsimlendirilmesi

    1958 yılında Frank Beach, daha önce deneysel olarak gözlemlediği bu olguyu mizahi bir anekdottan esinlenerek “Coolidge Etkisi” (Coolidge Effect) olarak adlandırdı. Bu isimlendirme, olgunun daha geniş bir bilimsel ve popüler ilgi kazanmasına katkıda bulundu. Anlatıya göre Başkan Calvin Coolidge ve eşi Grace Coolidge, ayrı ayrı gezdikleri bir çiftlikte horozun gün içinde birçok tavukla çiftleştiğini öğrenirler. Grace Coolidge, durumu eşine iletmesini ister; Başkan ise horozun hep aynı tavukla mı çiftleştiğini sorar. Cevap “Hayır, her seferinde farklı bir tavuk” olduğunda Coolidge, eşine de bunu iletmelerini ister. Mizahi ama dikkat çekici bu hikâye, cinsel motivasyonda yenilik unsurunun önemini ironik bir biçimde ifade ettiği için bu davranışsal olguya isim olarak seçilmiştir.


    4. Kavramın Genişletilmesi ve Takip Eden Araştırmalar

    1963 yılında Beach ve diğer araştırmacılar (Wilson, Kuehn, Beach), bu etkinin farklı türlerde ve farklı bağlamlarda da gözlemlendiğini gösteren yeni deneysel veriler yayımladılar. Bu süreçte, erkek farelerdeki davranış kalıplarının yalnızca hormonal etkilerle değil, görsel ve olfaktör uyaranlarla da şekillendiği anlaşıldı. Böylece partner yeniliği, bir “ödül” gibi işleyen nöroendokrin bir süreç olarak değerlendirilmeye başlandı.

    1970’li ve 80’li yıllarda Donald A. Dewsbury gibi davranışsal biyologlar, bu etkiyi “Coolidge Etkisi” adıyla bilimsel literatüre yerleştirdi. Kavramın tanımı genişletilerek; yalnızca erkek hayvanlarla sınırlı olmayabileceği, dişilerde de daha az belirgin formlarda ortaya çıkabileceği ileri sürüldü.


    5. Modern Nörobilimsel Yaklaşımlar ve Etkinin Nörokimyasal Temeli

    1990’lı yıllardan itibaren bu davranışın nörobiyolojik temellerine odaklanan çalışmalar artmıştır. Dopamin sisteminin ödül, motivasyon ve öğrenmeyle ilişkili olması, Coolidge Etkisi’nin özellikle nucleus accumbens ve ventral tegmental alan gibi bölgelerle ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Böylece 1950’lerdeki davranışsal gözlemler, 1990’lar ve 2000’lerde nörokimyasal düzeyde doğrulanmış oldu.



    İleri Okuma
    1. Beach, F. A., & Jordan, L. (1956). Sexual Exhaustion and Recovery in the Male Rat. Quarterly Journal of Experimental Psychology, 8(3), 121-133.
    2. Beach, F. A. (1958). Hormones and Behavior. Harper & Row Publishers, New York.
    3. Wilson, J. R., Kuehn, R. E., & Beach, F. A. (1963). Modifications in the Sexual Behavior of Male Rats Produced by Changing the Stimulus Female. Journal of Comparative and Physiological Psychology, 56(3), 636-644.
    4. Dewsbury, D. A. (1981). Effects of novelty on copulatory behavior: the Coolidge effect and related phenomena. Psychological Bulletin, 89(3), 464-482.
    5. Lisk, R. D., & Baron, G. (1982). Female regulation of mating location and acceptance of new mating partners following mating to sexual satiety: the Coolidge effect demonstrated in the female golden hamster. Behavioral and Neural Biology, 36(4), 416-421.
    6. Lester, G. L., & Gorzalka, B. B. (1988). Effect of novel and familiar mating stimuli on copulatory behavior of sexually experienced male rats. Behavioral and Neural Biology, 49(3), 398-405.
    7. Hughes, A. M., Everitt, B. J., & Herbert, J. (1990). Comparative effects of preoptic area infusions of opioid peptides, lesions, and castration on sexual behaviour in male rats: studies of instrumental behaviour, conditioned place preference and partner preference. Psychopharmacology, 102(2), 243-256.
    8. Fiorino, D. F., Coury, A., & Phillips, A. G. (1997). Dynamic changes in nucleus accumbens dopamine efflux during the Coolidge effect in male rats. Journal of Neuroscience, 17(12), 4849-4855.
    9. Balfour, M. E., Yu, L., & Coolen, L. M. (2004). Sexual behavior and sex-associated environmental cues activate the mesolimbic system in male rats. Neuropsychopharmacology, 29(4), 718-730.
    10. Pitchers, K. K., Balfour, M. E., Lehman, M. N., Richtand, N. M., Yu, L., & Coolen, L. M. (2010). Neuroplasticity in the mesolimbic system induced by natural reward and subsequent reward abstinence. Biological Psychiatry, 67(9), 872-879.
    11. Joseph, P. N., Sharma, R. K., Agarwal, A., & Sikka, S. C. (2015). The effects of pornography on male sexual function and sperm quality. Journal of Sexual Medicine, 12(8), 1830-1841.

    Click here to display content from YouTube.
    Learn more in YouTube’s privacy policy.

    Click here to display content from YouTube.
    Learn more in YouTube’s privacy policy.

    Kaynak:

    1. Beach, F. A. (1958). Coital behavior in dogs: II. Effects of gonadal hormones. The American Journal of Physiology, 193(1), 161-168.
    2. Dewsbury, D. A. (1981). Effects of novelty on copulatory behavior: The Coolidge effect and related phenomena. Psychological Bulletin, 89(3), 464-482.
    3. Beach, F. A., & Jordan, L. (1956). Sexual Exhaustion and Recovery in the Male Rat. Quarterly Journal of Experimental Psychology, 8(3), 121-133.
    4. Hull, E. M., Muschamp, J. W., & Sato, S. (2004). Dopamine and serotonin: influences on male sexual behavior. Physiology & behavior, 83(2), 291-307.
    5. Pfaus, J. G., Kippin, T. E., & Centeno, S. (2001). Conditioning and sexual behavior: a review. Hormones and behavior, 40(2), 291-321.
    6. Prause, N., & Pfaus, J. (2015). Viewing sexual stimuli associated with greater sexual responsiveness, not erectile dysfunction. Sexual medicine, 3(2), 90-98.